Cumartesi Kredim yeter!

Kredim yeter!

05.03.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Önümüzdeki 20 yıl maaşlarımı biriktirsem, 20 yıl sonra Aydın Doğan mı olacağım? Ama cebimdeki kredi kartları ile Aydın Doğandan daha zengin bir hayat sürebilirim. Tabii sadece bir ay. Doktor "Bir ay ömrün kaldı" dese, yaşadım Akyol

Kredim yeter

Tabii Mustafa. Ben bunu niye daha önce düşünemedim. Şoförüme de söyleyeyim, arabada hep su bulundursun... Mustafa gazetenin bana asistanlar, hatta bir asistan bile vermediğini, değil asistanlarım ve şoförüm, benim işyerinde bir bilgisayarım bile olmadığını, hatta ve hatta işyerinde oturmaya sandalyem bile olmadığını öğrenince de geri adım atmadı. "Sen Tuba Akyol değil misin?" dedi, "Kendine asistan tutsana." Hı hı Mustafa. Bir müsait zamanda yalıma da beklerim. Uğra bir gün, şööle Boğaza nazır içelim. Benim uşak da şahane bir kimsedir. Gelmişken ona da tembih edersin, bana hep su içirir. Ben zengin değilim Mustafacığım!Geçenlerde mal beyanı istediler valilikten. Öyle bir hadise varmış. Köşe yazarlarından beş yılda bir mi ne, mal beyanı isteniyormuş. İki sayfa bir form geldi. Mal mal baktım ben. Başa adımı yazdım, sona imzamı attım. Budur. Ne ev, ne araba. Bir de tarım makineleri hanesi var. Fakat bende ne bir biçerdöver, ne bişi yani.Ben galiba fakirim. Mustafayla su savaşı yapıyoruz. Mustafa (Karataş) benim doktorum. (Anneciğim, hasta değilim. Niye bir doktorum olduğunu bilahare anlatırım.) Neyse, dedim ya, Mustafayla su savaşı yapıyoruz. Su iç, diyor. Eyvallah, diyorum. Sonra tabii illa ki unutuyorum. İçtin mi, diyor. Unuttum, diyorum. Bak, bu sefer içeceksin, tamam mı, diyor. Hı hı, diyorum. Yine unutuyorum. Sonunda kızdı: "Asistanlarına söylesene hatırlatsınlar sana." Ha? Paradan bağımsız sosyal sınıflar da var. Zengin gibi yaşayan fakirler var ve fakir gibi yaşayan zenginler... Bir manada cömertlik ve cimrilikten bahsediyorum tabii ama tam karşılığı bunlar değil. Başka bir şey. Taksi parasını hesap ederek belediye otobüsüne binen her zengin, bunu cimrilikten yapmıyor. Ya da taksi parasını bir para olarak bile düşünmeden taksiye atlayan her fakir, bunu cömertlikten yapmıyor. Bu -nasıl denir?- biraz da alışılan yaşam standardıyla ilgili. Tam bu da değil de... Galiba parayla nasıl bir ilişki kurduğunla ilgili. Bilemiyorum işte. Öyle. Ev sahibimin 85 dairesi var Cihangirde. 10 milyon için pazarlık yapmıyorum diye beni zengin sanıyor mesela. Ev sahibi çünkü, kiremitleri taşımak için bir adama 10 milyon vermektense, onları kendi taşıyor. Bunu da cimrilikten, paracıklarım gidecek diye yapmıyor. Öyle yapıyor. Öyle biliyor. Öyle yaşıyor. Kim zengin? Bazılarımız sahip olduğumuz tüm para kadar yaşıyoruz. Her ay aldığımız maaş eksi mecburi harcamalar eşittir geriye kalan kadar. Bazıları ise paraya başka türlü muamele ediyor. Bankadaki parası bir yana, o para sanki hiç yokmuş gibi, her ay cebine benim maaşımdan bile daha azını koyup o kadar harcıyor, o kadar yaşıyor. Bu bazıları bazen benden borç bile alıyor. Ulan iki tane fon bozdur, ne bileyim git avrolarını bozdur... Yok. Sanki adamın hiç öyle bir parası yok. Hah, o öyle düşünüyor: Yok!Bir de şöyle bir mavra var: Bu adamlar işte böyle zengin oluyor. Hadi canım. Sakıp Sabancı böyle küçük küçük biriktirdi o paraları, değil mi? Tabii tabii.Küçük hesaplar yapmıyor olabilirim ama matematik bilmediğimi iddia edecek olana da çok gülerim. Önümüzdeki 20 yıl maaşıma hiç dokunmayıp kenara koysam, sanki 20 yıl sonra Aydın Doğan mı olacağım?Fakat bugün, cebimdeki kredi kartları ile Aydın Doğandan daha zengin bir hayat yaşayabilirim. Tabii sadece bir ay... O kadar. Doktor "Bir aylık ömrün kaldı" dese, yaşadım. Çünkü bankalar da, her nedense, beni zengin sanıyor. Ha bire gold kart yolluyorlar bana. Üstelik "Kadının köşesi var, parası da vardır" falan diye bile değil. Zira benim nüfus cüzdanımda "Tuba Akyol" yazmıyor. Onlar üç kuruş gazeteci maaşı olan, üstelik de çalıştığını beyan ettiği gazetede bir kere bile imzası çıkmayan meçhul birine yolluyorlar bu gold kartları.Ben hakikaten hiç matematik bilmeyip, kendimi o kartların limitleri kadar zengin sansam, bu satırları Bayrampaşa Cezaevinden yazıyor olabilirdim. Ki bir sürü "zengin yaşayan fakirler" sosyal sınıfına mensup arkadaşım, hele şu son ekonomik krizde, ne büyük maddi güçlükler yaşadılar bu yüzden. Küçük hesaplar Şimdi kredi kartlarına getirilecek yasal düzenlemeler tartışılıyor. Bu memlekette neredeyse her tartışmada yaşandığı üzere, malumu yeniden keşfetme faaliyeti yürüyor ekonomi sayfalarında. Bankalar kafasına göre kredi kartı verirmiş mi, herkes kendi riskini üstlenmeliymiş mi, kredi kartlarının limiti de gelirle orantısız şekilde bir meçhule, hatta sonsuza gidebilirmiş mi?Gitsin. Tüm kredi kartlarının limiti sonsuza gitsin. Gitmeli. Gidecek. İstiyoruz! Her güzel şeyin bir sonu, kredi kartlarının bir limiti olmasın.Onlar istedikleri kadar düzenlesinler kredi kartlarının limitlerini falan, ben kartlarımı geri vermeyeceğim. Onlar benimdir. Hatta şu düzenlemeler bir yapılsın, gidip babalar gibi tüm kartlarımın limiti kadar harcayacağım. Sonra borcumu ödemeyeceğim. Banka beni mahkemeye verince de "Bak, güzel kardeşim" diyeceğim, "Bankaların da sosyal sorumlulukları var. Beni zor durumda bırakamazsın. Kimseyi zor durumda bırakamazsın. Bu yüzden gelire göre bir kredi limiti belirlemek zorundaydın. Neyime güvendin de verdin o kadar limiti bana? Sağduyuma mı? E banka sensin. Para senin işin. Senin sağduyun yoksa, benim nasıl olsun? Bana bu kadar limit verdiğin için sen de en az benim kadar suçlusun. Mahkeme sana da bir sürü para cezası verecek. Gel sen bu cezayı ödeme, ben de kredi kartı borcumu ödemeyeyim. Anlaşalım."Anlaştık mı? Malumun keşfi "Sen 20 yıl sonra sokaklarda sürünüyor olma da..." dediğinizi duyar gibiyim. Sürünmem. Niye bilmiyorum, bu da işte kör inanç. Nedense, canım ne zaman isterse o zaman zengin olabileceğime dair tuhaf bir inancım var benim. Ulan ya olamazsam! Üff, yine depresyona girdim. manik depresif köşe "Ben yoğurdu taksitle alıyorsam kime ne!" var bir de. Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince böyle dedi. Al tabii. Taksitle al. Bana ne? Fakat yoğurdu taksitle almanın nasıl bir yararı var, ben orada kilitleniyorum. Diyelim yoğurdu üç taksitle aldın. E, ne oldu şimdi? Yoğurdun ilk taksitini ödedin, geriye kalan yoğurt parasını repo mu yapacaksın? Onunla fon mu, hazine bonosu mu alacaksın? Ne yapacaksın? Nasıl bir kazanç elde edeceksin o yoğurt parasından? Nasıl?Şimdi bir ekonomik kriz çıksa, insanlar yine işsiz kalsa şu "Ay üç taksit, çok ucuz. Ay beş taksit, hiçbir şey değil"ler yüzünden biriken küçük küçük taksitler kaç kişiyi intihara sürükler, bir düşününüz rica ederim. tubakyol@yahoo.com Yoğurt parasıyla repo mu yapacaksın?