Cumartesi Oğlan da bizim, kız da bizim...

Oğlan da bizim, kız da bizim...

03.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Basına güvensin ya da güvenmesin, herkesin gözü kulağı basında...

Oğlan da bizim, kız da bizim...

tubakyol@yahoo.com Yaşım küçük, başımda da ana-baba yok herhalde ki zavallı ben, bir gazetede çalışmak zorunda kalmışım. Ha kötü yola düştüm, ha düşeceğim. Zannedersiniz pavyonda çalışıyorum da Anadolu turnesine gelmişim: "Ah yavrum, gel seni buradan evlendirelim..."Medyada benim gibi "genç bir kızın" anlamayacağı, hesap edemeyeceği dolaplar döndüğünü düşünüyorlardı.El kızı da olsa, genç bir kızı emanet edecek kadar güvenmiyorlardı basına. 2002 seçimlerinde Milliyet TIR'ıyla seçim gezilerine gitmiştik. Ufak tefek olduğum için, ve ses tonum da en hafif tabiriyle bıcır bıcır olduğundan, yaşımı pek göstermem. Beş yıl önce de bundan beş yaş daha gençtim neticede. Gittiğimiz kentlerde konuştuğum teyzeler, amcalar halime çok üzülüyorlardı. Beni bir kenara çekip soruyorlardı: "Senin anan-baban yok mu evladım?" Herkes tabii "kız emanet etme" tadında bakmasa da meseleye, halk basına pek güvenmiyor.Hükümet de güvenmiyor. Ama hükümet, halkın güveniyor olma ihtimali olduğuna inanıyor olsa gerek, son terör yayınlarından sonra "halkın moralini olumsuz etkileyen, güvenlik güçlerine dönük zaaf imajı yayan yayınları" yasakladı. Danıştay, Hükümet'in yasak talebini bozdu. Başbakanlık, Danıştay'ın kararına itiraz etti. Danıştay reddetti, falan filan.Gerekçesi bu kadar muğlak olmasa da, yeniden yasak kararı alınabilir.Peki sonra? Ya halk güveniyorsa... Antalya'da Altın Portakal'da bir gece film gösteriminden sonra direkt otele dönmedik, bir yerlerde takıldık. Dönüşte terörü protesto eden araba konvoyunun ortasında kaldık. Camdan sarkıp bayrak sallayanlar, bozkurt işareti yapanlar, korna çalanlar, slogan atanlar...Ve ertesi gün kenti gezerken, okuldan çıkıp formalarıyla heykelin çevresinde toplanan çocukları gördük. Polis söyledi, sabahtan beri bu böyle dördüncü grupmuş gelip gösteri yapan. Ama çocuk daha bunlar!Antalya'ya Altın Portakal'a konuk olarak gelen ne kadar yabancıyla tanıştıysam, hepsi sordu: "Ne oluyor? Niye şimdi?"Cevaplamak basit olsaydı keşke. Şu sıralar herkes bu soruların cevabını arıyor. Basında da bu soruların cevabı aranıyor.El kızını bile basına emanet edemeyenlerin, bugün oğullarını nereye, ne görevle, niye şimdi gönderdiğini öğrenmek için, güvense de güvenmese de, yine de işte, gözü kulağı basında.* * *Habere ihtiyacımız var, daha fazla bilgiye...Moralimizi bozacak olsa bile! Orada neler oluyor? Ben gazeteci kimliğiyle sosyalleşen biri değilim. İş gezileri hariç, kendi günlük hayatımda gazeteci olarak birileriyle tanışmıyorum. Arkadaşlar da, sağ olsunlar sevgililerini, kocalarını, karılarını hep ecnebilerden ya da medyayla işi olmayan mesleklerden seçtiğinden, kimse bana günlük hayatımda gazeteci gibi davranmıyor.Geçen hafta Altın Portakal'da benimle konuşanların çoğunun gözünde "bir gazeteci" olduğumu fark ettiğimde...Vay, bu camiada gazetecilik amma saygın bir meslekmiş!Fakat durum bu değil. Bu, saygı değil.Korku ya da endişe, kolayca saygıyla karıştırılabilir.Bir süre sonra idrak ediyor insan; gazetecilere, sanki ellerinde dolu bir silahla geziyorlarmış gibi davranılıyor.Bilirsiniz, gazeteye mülakat verir gibi bir sohbet hali. Sanki her dedikleri gazeteye yazılacakmış gibi, cümle kurarken kelime seçimine kadar bir özen. Arada, diyelim benim bir lafım üzerine bir şey söylediklerinde "Acaba kendi söylediğini kesip sırf benim dediğimi cımbızlar mı?" diye bir endişe. Çok basit sorulara çok dolambaçlı, neredeyse zımni cevaplar. Israr edince, "Ama bak yazmayacaksın..." diye ikaz ihtiyacı.Bir de sırf yazılsın diye konuşanlar var.Yahu bi' dur. Bak ben duruyorum şurada ne güzel... 7/24 çalışan biri olmakla övünmedim hiçbir zaman.Her sohbetten haber çıkaran gazeteciler mi var?Ne zormuş hayatları.Böyle yaşanır mı? "Yaramazlık yaparsan seni gazeteye veririm" Niye sürekli "bir arkadaşım şöyle dedi, bir arkadaşım böyle dedi" diye yazıyorum sanıyorsunuz. Arkadaşlarımın isimleri mi yok?Bir keresinde bir yazımda yakın bir arkadaşımın ismini verdim. Küstü, bir yıl konuşmadı benimle.Ve birkaç kez de yazılarımda anneannemin bahsi geçti. "Beni gazeteye verdin" diye çok kızdı anneannem. Hiii, yoksa yine mi gazeteye verdim onu? Depresyondayım. manik depresif köşe