Cumartesi Öteki anneyi suçlamadan önce...

Öteki anneyi suçlamadan önce...

30.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Öteki anneyi suçlamadan önce...

Yazara e-mail Sayın Özkök yukarıdaki konuya tabii benim gibi damdan düşer gibi girmemiş. Yunanistan TV'sinde oynayan "Yabancı Damat" dizimizin yol açtığı, iki ülke arasındaki "cinsel" üstünlüğün analizini yapmış ve Kardak kayalıklarında başarılı olamayan Yunan gencinin, daha düz bir arazide bizim kıza ve yüce Türk milletine karşı bir sıfır galip gelişi gibi hoş bir sonuç çıkmış ortaya... Bu konuyu -ciddiyetinden dolayı- üst yetkililere bırakıp izninizle Özkök'ün işaret ettiği daha önemsiz olanına (!) yönelmek istiyorum. Erkek arkadaşların birbirlerini eşcinsel yapmasında hata kimdedir? Bence komşu anneler önce kafalarını ortak bahçe duvarının taşlarına şöyle bir güzel vursunlar. Nasıl mı? Örneksiz Sarıkız yazısı olmayacağından buyurun yıllar öncesine, bizim Teşvikiye'deki eve. (Anne okurlar bilir, oğlanı dünyaya getirdiğiniz günden itibaren iki şey için mücadele verirsiniz. İlki, bebeğiniz maymun suratlı doğsa bile, aman çocuk eşcinsel olmasın! İkincisi uyuşturucudur.) Yıllar önce oğlana kış soğuğunda yün külotlu çorap bile giydirmeyişim işte bu korkunun ürünüydü. Üstelik sadece bir yaşındaydı. Sonra 7-8 yaşlarına geldi, teyzemin torunu ile bildik oyunlar başladı. Misal benimki öğrenci, kuzen başöğretmen oluyordu sürekli. (Bu arada kuzen, üç kadın arasında babasız büyüdüğünden, psikolojisinin üstünde ailece duruyorduk.) Yani çocuğun kişiliği ezilmeyecek! Daha sonra doktorculuk başladı, benimki hasta diğeri baş doktor tabii. Ben ve teyzem bu oyunları evin bir köşesinden yıllarca izledik. Benim dikiş diktiğim günler. Nihayet evcilik oyununu akıl etti iki oğlan. Bilin bakalım kim anne oldu? Evet sizin gibi ben de haykırmıştım teyzeme, "Ulan bu kez benimki baba olacak!" diye. O gün bugün çocuklar mahalleye, top sahalarına açıldılar. Sanırım her ikisi de "baba" olarak. Aradan bir-iki yıl geçti, bu kez Etiler'de bir komşu çocuğu ile arkadaş oldu benim oğlan. Ben evdeyken odada oynamalarına izin veriyordum yine. Diğer eve geçmelerinin tek şartı vardı, anne evde olacak. Yine bir gün izin istediler, ben sordum: "Oğlum annen evde mi?" "Olmazsa ne olur?" "Olmazsa olmaz!" "Niye olmaz?" Nihayet patladım, korkuyu ve soruyu dolandırmaya gerek yok: "Oğlum, birbirinize çükünüzü filan gösterirsiniz, neme lazım." İki velet patır patır merdivenlere koşarken bağırdılar aşağı ve bütün apartman duydu cevabı: "Anne biz salak mıyız, kızlar dururken niye birbirimize gösterelim ki!" O günlerde yüreğime bir su serpilmişti. Bunlar galiba eşcinsel olmayacaktı. Sayın Ertuğrul Özkök geçen hafta biz erkek çocuğu analarına sormuş: "İki komşu ailesiniz, yıllar sonra oğullarınızın eşcinsel ve birlikte olduğunu öğreniyorsunuz. Karşı anneyi nelerle suçlarsınız?" Önce hemen belirteyim, iki komşu çocuğunun birlikte yedikleri "halt" sadece "cinsel tercih" hatası değildir. Bu iki velet öyle "değişik konularda" birbirlerini ayartabilirler ki sonucunda karşı aileyi suçlamak ve kimin kimi bu yola düşürdüğünü sorgulamak şöyle dursun, hep birlikte el ele verip evlatlarınızı nasıl kurtaracağınızın peşine düşersiniz. Nokta. Ama unuttuğum en önemli konu, bir çocuğu yetiştirirken kimin kimi şey edeceği değil, çocuğa hiç kimsenin şey edemeyeceği kadar büyük bir özgüven verilmesi gerektiğiydi. Hem de her konuda. Buradaki gösterilmesi gereken hassasiyet ve insanlık ise, sizinkini sağlam kişilikli yetiştirirken, çevresindeki çocukları da kollayarak, onları da ezmeden bunu başarabilmek. Bu konudaki örnek de Antalya'daki evden. Son koca ile yaşadığım cehennemden yani. Eski okurlar bilir, 11 yaşında bir üvey kızım ve kaynanamla yaşardım o günler. Artık delikanlı olan oğlum İstanbul'dan gelmişti ve beş gün kalacaktı. Ben istiyordum ki kızın odasını versinler oğluma. Hani seni de çocuğumuzdan ayırmıyoruz gibilerinden. Ama babası ve babaannesi buna şiddetle karşı çıkmıştı. Kız da karnını açıp taşlara yatınca - bir tür ağlama şekli olarak- benim oğlana yer yatağı serildi. Ertesi gün koca durumu şöyle savunmuştu: "Benim kızım kişilikli yetişecek." Soru: "Peki benim çocuğumun kişiliği?" Cevap: "Hiçbirinizin kişiliği umrumda değil, seninki dahil!" Hareket: Sadece oğlunuzun valizini alıp evi, şehri ve onlara ait tüm çirkinlikleri terk etmece... Hem de sonsuza kadar. Özkök'ün sorusuna cevap: Şu eşcinsellik konusunda, öteki anneyi suçlamak yerine, önce siz kendi tedbirlerinizi alacaksınız. Bunların başında, aynı lisanı konuştuğunuz bir eş seçimi en önemlisidir. Siz, "Gecenin bu saatinde sokağa çıkılmaz" dediğinizde, kocanız oğlana iyi bir baba olduğunu ispat etmek için, "Annen yine sapıttı çocuğum, gidebilirsin, sen erkeksin" demeyecek örneğin. Derse adamı derhal o gün boşayacaksınız. Bir çocuk yetişirken iki ayrı kafa ve iki ayrı fikir çocuğun ilerdeki yaşamını altüst etmesine yeterliymiş, pedagoglar böyle söylüyor. Bu örnekler çok basit gibi görünse de, inanılmayacak ölçüde önemliymiş ki, yaşadıklarıma bakınca ben de katılıyorum. Bir gencin hayatını biçimleyecek kararların küçüğü büyüğü olmazmış meğer. "Oğlumun kişiliği ne olacak?" "Umrumda değil"