Cumartesi "Petek Dinçöz tek başına bütün Türk şiirine bedel"

"Petek Dinçöz tek başına bütün Türk şiirine bedel"

01.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ebru Gündeş tek başına tüm Türk resim sanatını silip süpürür mü? Bu bir düş mü? Demir Özlünün "Bir Beyoğlu Düşü" mü?

Petek Dinçöz tek başına bütün Türk şiirine bedel

Denedim hakikaten. Aklımın kıyısından geçenler olduğuna göre, ben bir de düşünsem kim bilir neler yaparım dedim. Oturup bir camın önüne, saatlerce, düşünce gücüyle bir ışığı söndürmeye çalıştım. Lambaya baktım, baktım, baktım... Sonra elektrikler kesildi, koca kent karardı. Geriye bir tek o ışık kaldı. Benim tuhaf bir talihim var. Hayatta aklımın kıyısından ne geçerse, bir şekilde oluyor. Ama hakikaten kıyısından geçmesi lazım. Yani öyle otur otur, kur da kur, dualar et, konsantre ol... Olmuyor! Ama ben bile farkında değilken, zihnime şöyle bir değip geçmişse eğer bir dilek, mutlaka gerçekleşiyor. Tabii bu dilekler genellikle dilekçik oluyor. Yani ha gerçekleşmiş, ha gerçekleşmemiş; ben böyle bir şey istediğimin farkında bile değilim ki. Yine de hiç yoktan iyi.***Geçenlerde bir akşam, Karnabahar Yeşim bizde. Ben yine devrik cümleli, ılgıt ılgıt bir Cuma eki yazısı attırmaktayım, o benimle dalga geçmekte... "Ya bir dakika, Hayallerim, Aşkım ve Sen benim gerçekten en sevdiğim Türk filmlerinden biridir" diye geveledim. "Madem öyleydi, Ümit Ünalla röportaj yaparken aklın nerdeydi?" dedi Karnabahar. Ne bileyim? Filmi severiz dediysek, senaristinin adını bilecek kadar da değil herhalde... Fakat cahilliğimi de çaktırmadım: "O film Demir Özlünün Bir Beyoğlu Düşünden uyarlama değil miydi?" diye hamle yaptım. Aslında biraz da salladım. Sonra öğrendim ucundan tutturmuşum, küçük bir bölümü o kitaptanmış hakikaten.***O akşam Kaktüse bir girdim, ilk gördüğüm Ümit Ünal oldu. (Ben bunu dilemiş miydim? Gidip şimdi adama "Ayy benim en sevdiğim filmi siz yazmışsınız" mı diyeceğim? Ne alakası var? Utanırım ben!)Bu esnada Ümit Ünalın hemen yanındaki masada bir yaşlı adam vardıysa bile ben katiyen farkında değilim!Biz İlhamiyle cam önüne oturduk. Her zamanki geyik işte, proce yapıyoruz. İlhami Algörü "Albayım Beni Nezahat ile Evlendir", "Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" adlı kitaplarından bilmiyorsanız, Binyıl Pazardaki "Proce Köşesi"nden hatırlarsınız belki. O köşe beni çok mu etkilemiştir nedir, İlhamiyi gördüm mü haydi dizi dizi diziler yazalım, sitcomlar yapalım, şu hayattan yırtalım olurum ben. O zaten teşne proce geyiğine. Takılır, eğleniriz.***Biz böyle gülerken "genç erkek köşe yazarı" geldi. Birine "genç erkek köşe yazarı" demek çok iğrenç değil mi? Bana "genç kadın köşe yazarı" dediklerinde, küfür yemiş gibi sarsılıyorum. "Orta yaşlı kadın köşe yazarı" dediklerinde... Buna cüret edenlerin hali nice oluyor. Ki Mehmet Kenan Kaya bana böyle seslendi bir kere, direkt kovdurdum. Topladı pılısını pırtısını, Akşam gazetesine kültür-sanat prensi olarak gitti. Gerisini kültür-sanat baronu Tuğrul Eryılmaz düşünsün...Fakat genç erkek köşe yazarı hakikaten genç! Reşat Çalışlar, 77li. Ben de bu bakımdan pek ilgilendim. Sanırsınız aramızda 5 yıl değil 5 asır var. Öyle bir merak bende: Ne yapıyor şimdiki gençler, ne yiyor, ne içiyor, neye gülüyor, ne izliyor, ne okuyor? Reşat sabırla anlatıyor. Hiçbir şeyi umursamıyorlar, diyor. Kitap okuyanlara acıyarak bakıyorlar, diyor. Gazete okumak zaten yaşlılık alameti, diyor.Demek ki 5 yılda hiçbir şey değişmemiş. Ben de kitap okumayı sevmem, gazete okumam! Demek ki hâlâ gencim. Duydun mu Mehmet Kenan Kaya? ***"Gidip bir yerde yemek yiyelim" dedi İlhami. "Hadi" dedim Reşata. Sonra sevgilimi çağırmak için yanına gittim, yanında yaşlı bir adam. Ona "yaşlı" dememe aldırmayacak kadar yaşlı. Tanıştık. Aaaa, inanmazsınız... Demir Özlü! ("Yazıların hiç bilgi vermiyor" diye kükrersin sen şimdi sevgili okur. Bilgin olsun diye söylüyorum, Demir Özlü şu sıralar "Amerika" diye bir kitap yazıyor. Fakat ben senin gibi bilgi delisi olmadığım için ey sevgili okur, Demir Özlüye o akşam "Siz şimdi ne yazıyorsunuz üstad?" diye sormuş değilim. Bu bilgiyi ben de başka bir köşeden edindim. Ve evet, merak etmiştim ben o akşam, "Kim lan bu Demir Özlü?" diye geçirmiştim aklımın kıyısından. Yine de ona "Bir Beyoğlu Düşü"nü okudum dedim mi? Demedim.) ***Biz hep beraber yemeğe gittik. Nasıl kötü bir yer, alacağın olsun İlhami! Masayı bize bir adamla birlikte teslim ettiler. Hepimiz sırayla sorduk: Sen kimsin? O da her seferinde itinayla cevapladı: Ben masayla birlikteyim. Yemekler yenilip içkiler içilirken... Demir Özlü ne sordu bilmiyorum, ben cevabı duydum. "Petek Dinçöz tek başına bütün Türk şiirine bedeldir" dedi Reşat. "Eee tabii, şiir gibi kadın" dedim ben. "Yakınlarınızı kolluyorsunuz" dedi Özlü cevaben. Doğru bir nevi. Hangi erkek onunla yakın olmak istemez ki?"Özlü, Petek Dinçözün ne yazdığını sordu. "O yazmıyor, yaşıyor" dedik. Ne deseydik? ***Dönüş yolunda Balık Pazarından şahane bir Ebru Gündeş posteri aldık. Böyle kırmızı dik yakalı bir kazak giymiş Gündeş; saçlar tepeden, sımsıkı at kuyruğu; bu kuyruk sağ omuzdan göğüslere doğru dökülüyor. Tam yatağın başucuna asmalık, asıp da her gece bakmalık, ona bakıp öyle yazı yazmalık; bir şaheser. Ebru Gündeşin de tek başına Türk resmini silip süpürdüğüne karar verdik anında.Sonra Demir Özlünün neden Petek Dinçözün kim olduğunu sormak yerine onu kayırdığımızı tespit buyurduğunu merak ettik. Türk basınında "kayırmak" çok yaygın galiba. Ben bu yazıda adı geçenleri kayırdım mı yani şimdi? Peki... Sevgilimin başı kel mi?Üzülme hayatım, haftaya da seni yazarım. tubakyol@yahoo.com Diyorum ben size, bir bildiğim var ki diyorum: Düşünmek benim bünyeme aykırı!