Cumartesi Pop star mı, komşu kızı mı?

Pop star mı, komşu kızı mı?

10.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yıldızlar yıldız falan değil, "yaldızlanmış" insan nihayetinde. İnce ince hesaplanmış duruşları, gülüşleri, hazırlanmış cümlelerinin ötesinde, mesela aşk acısının şiddetiyle yaldızları döküldüğünde, fark etmek istemeyeceğimiz kadar sıradan ve gülünçler. Tıpkı bizim gibi!

Pop star mı, komşu kızı mı

Tüm o "tak sepeti koluna herkes kendi yoluna" umursamazlığı, "Yıkılmadım ayaktayım" halleri, yeni sevgililerle "Seveceğim, gezeceğim / Görürsün sana neler edeceğim"li gezmeler falan derken, yaşı münasebetiyle henüz yeterince kalınlaşmamış zırhı birkaç fotoğrafa dayanamayıp yırtıldı. Yırtıktan bir başka kadın için onu terk eden adamın ardından ağlayan küçük bir kız göründü. "Ben onunlayken bunun bir ömür süreceğini düşünmüştüm. Çünkü o benim ilk erkeğimdi" dedi sonra. Britney Spears ağladı. Televizyonda. Bir programda. Programın akıllı sunucusu eski sevgilisi Justin Timberlake ile ilgili soruları Justinin görüntüleri eşliğinde sorunca, Britney dayanamadı. Ağladı. Çok acıklı değil mi? Dalga geçilecek kadar sahici. Bir kere çok aptalca!Aşk acısı tam da böyle bir şey galiba. Aptalca. O kadar aptalca ki paylaşılamıyor. Çekmeyen bilmiyor. Çeken de bu acıyı atlattıktan sonra sanki hiç bunları yaşamamış; hiç ağlamamış, hiç kendini sefil bir böcek gibi hissetmemiş, sanki hiç "O beni sevmiyorsa, ben sevilecek biri değilim" diye kendini aşağılamamış, sanki hiç "Ben nerede hata yaptım" diye beynini yememiş, sanki hiç "öteki" ile kendini kıyaslayıp artılar-eksiler dökümü yapmamış, artık tek bir ümit zerresi bile kalmayıncaya kadar telefon başında beklememiş, sanki hiç sessiz telefonlar açmamış, sanki "Dönerse katiyen affetmem" diye kocaman laflar ederken dönsün diye Tanrıya yalvarmamış, sanki hiç... Bilirsiniz işte, aşk acısı! İnsan yaşarken elbette kendini ciddiye alıyor. Ama galiba kendini özel bir durum, bir istisna olarak varsaydığı için ciddiye alabiliyor. Başka birinin çektiği aşk acısı ise -yani belli bir mesafeden bakınca aşk acısı- hakikaten bir mana verilemeyecek, bu yüzden de paylaşılamayacak, ancak hoşgörüyle dinlenebilecek, beylik laflarla teselli edilebilecek kadar aptalca görünüyor. Bilirsiniz işte, aşk acısı! Britney Spears, Justin Timberlake için ağlarken çok aptal görünüyor. Tam da bu ağlama olayının akabinde bir gece vakti apar topar yeni sevgilisi ile evlenmesi, apar topar bu evliliği iptal ettirmesi... Aptalca! Değil mi?Britney Spears komşumun kızı değil. O bir pop star. Seveni olduğu kadar gani gani nefret edeni de bulunan; tam da bu yüzden, giyimiyle ya da giyinmemesiyle, Madonnayla dudaktan öpüşmesiyle, içki içmesiyle falan birilerinin fena halde canını sıktığı için o bir pop star. Ama işte orada eski sevgilisinin ardından ağlarken yıldız falan değil, gayet dünyalı. Başının okşanıp sırtının sıvazlanması gereken bir komşu kızı. Ufak bir kız çocuğu gibi. Ya da neredeyse bekaretini elbirliği ile bozduğumuz Britney "artık kız değil ama henüz kadın da değil", her birimizin geçmek zorunda kaldığı bir kavşakta şaşkın şaşkın çevresine bakınıyor gibi...Ve evet, aşk acısı çekiyor. İhtimal Cameron Diazın tüm fotoğraflarını alıp önüne "Bu kadında olup da bende olmayan şey ne acaba?" diye düşünüyor. "Göğüsleri mi daha güzel, burnu mu, gözleri mi, yoksa bacakları mı daha uzun, beli mi daha ince, ne? "Kız değil, kadın değil!" Biz büyükler, bir sonraki aşk acımıza kadar bu soruların bir cevabı olmadığını biliriz. Ama, mesela yarın, "öteki" bize tercih edildiği için terk edilirsek oturup aynı soruları sorarız eminim. Niye ben değil de o?" Bir arkadaşım bir başka kadın uğruna terk edildiği günlerde çareyi deliler gibi magazin basını izlemekte bulduğunu anlatmıştı. "Bak işte, o çok güzel ama o da terk ediliyor. Bak o çok ünlü, çok zengin ama o da başka biri için terk ediliyor. Ha ha, herkes terk ediliyor. Herkes terk edilecek. Yalnız değilim. En çaresiz ben değilim" diye.Yıldızlar da yıldız falan değil, "yaldızlanmış" insan nihayetinde. İnce ince hesaplanmış duruşları, gülüşleri, hazırlanmış cümlelerinin ötesinde, mesela aşk acısının şiddetiyle yaldızları döküldüğünde, fark etmek istemeyeceğimiz kadar sıradan ve gülünçler. Tıpkı bizim gibi!Britney mi? Pop star mı? Şu sıralar pop stardan ziyade komşu kızı.Bir akşam bana uğrasa da şöyle Yıldız Tilbeli, "İki kadın bir adam / Aşk çekilir aradan"lı ya da ne bileyim Orhan Babadan "Bir Teselli Ver"li falan bir damar gecesi yapsak, o ağlasa, ben "Unutursun, unutursun" desem, bir halta yaramayacağını bile bile oturup Cameronı çekiştirsek, sonra "Amaan, sana erkek mi yok, Justin kaybeder" desem ben...İyi olmaz mı? Yıldızın yaldızı dökülünce... Galiba şöyle oluyor. Eğer bir başkası için terk edilirseniz, biten aşkın ardından ağıt yakmaya pek zamanınız olmuyor. Zira herkes bir size, bir "öteki"ne bakıp sözde size çaktırmadan bir artılar-eksiler muhasebesine giriyor. Kim ONU daha çok hak ediyor? O kimi tercih ettiyse, hak eden o oluyor. Peki tercih edilmeyen, hem de tüm memleketin gözü önünde -tercih edilmemişse- ne yapacak? Kendini nasıl tamir edecek? Yeni bir aşkla mı, eski sevgiliyi geri kazanarak mı? Nasıl? İki kadın bir adam, aşk çekildi mi aradan? İzliyoruz bakalım. Bu da bir nevi "Popstar" yarışmasına döndü. "Kim Okan Bayülgeni hak edecek?" yarışması... Aşkta "hak etme" diye bir şey var mıdır? Ama burada mevzu aşk değil. İki kadın bir adam, aşk çekilmiş sanki aradan! Ben yanıldım. Ben sandım ki biz hep birlikte güleceğiz "Popstar" yarışmasına. Gözlerimizin önünde bir insanın yaldızlanıp yıldızlaştırılmasına... Ben yanıldım. "Bir kahkaha devasa bir dalavereyi paramparça edebilir" zannettim. Ki edebilirdi. Eğer kalabalıklar gülseydi... Ama kalabalıklar gülmedi! Bir dolu insan -HAKİKATEN önemsiyorlar "Popstar" yarışmasını. Tüm o ağlamalar falan... Şaka gibi! Fakat herkes ciddi.Kendimi kalabalık içinde yersiz bir kahkaha atıvermişim de herkes bana bakmış, ben de çok utanmışım gibi hissediyorum. Ben yanıldım. "Ne kadar rezil olursak o kadar iyi" diye yazmıştım. "Biz artık tüm pop starlara içten içe güleceğiz. Çünkü onların imajdan ibaret olduğunu izleyerek göreceğiz" demiştim. Yanılmışım. Rezil olduk olmasına da; rezil olduğumuzu bile fark etmedikten, ekrandaki rezillik üzerinden kendi sefilliğimize ağız dolusu gülemedikten sonra ne kıymeti kaldı? Neredeyse kendi yarattığımız imajlara, en önce biz inanıyorsak, ne anlamı kaldı? Bu yüzden işte; son ki üç dört: Huzurlarınızda "Popstar!"Ben müsaadenizle gülmem geçene kadar masanın altına saklanacağım. tubakyol@yahoo.com Son, ki, üç, dört... "Popstar!"