Cumartesi Romantik sahnelerle başlayan aşk

Romantik sahnelerle başlayan aşk

14.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çolpan İlhan, 49 yıl sonra, Sadri Alışıkla tanıştıkları Saray Muhallebicisinde

Romantik sahnelerle başlayan aşk

aşk mektupları / Çolpan İlhan ve Sadri Alışık Çolpan İlhan anlatıyor Caddebostandaki bir açıkhava tiyatrosunda sahnelenecek oyunda rol alıyordum. Provalar yapılırken içeri pırıl pırıl, bronzlaşmış bir adam girdi. Saraydaki tanışmayı hatırlatacak halim yoktu. Hoşgeldiniz dedim. İlk defa o oyunla birlikte çalışmaya başladık. Daha sonra Zümrüt filminde oynadık. Aramızda aşk yoktu. Zaten Sadri evliydi. Şeytan Mayası filmini yaptığımızda lafa dökülmemiş bir şeyler vardı artık aramızda. Yalnızlar Rıhtımı filmi geldi. Çok romantik bir filmdi, bir aşk başladı aramızda. Zaten Sadri de o ara eşinden ayrılmıştı. Ben de oyunculuğa başladığım günlerde Metinden ayrılmıştım. 1959da Nişantaşında Otağ diye bir restorana gitmiştik Sadriyle. Yemek yerken Evlenelim gibi bir şey söyledi. Sadrinin daha sonra anlattığına göre bir süre düşündükten sonra Tamam, olur demişim." "Sadriyle 1956 yılında Beyoğlundaki Saray Muhallebicisinde tanıştık. O zamanlar ben Akademide öğrenciydim ve Metin Erksanla nişanlıydım. Metin, Sadri Alışıkla bir film yapacaktı. Filme bir kadın oyuncu aranıyor. Sadrinin de tanıdığı bir kız var. Sadri kızı akşam Saray Muhallebicisine getirecek. Metin de kızın role uygun olup olmadığına bakacak. Bana 15-20 dakika uğrayalım, bir bakalım dedi. İçeri girdik. Ünlü oyuncu Sadri Alışıkı tanıyorsun değil mi? diyerek bizi tanıştırdı. O zaman hiçbir şey hissetmemiştim. Ayrıldık ve uzun süre Sadriyi bir daha görmedim. Sadriciğim, bir tanem,Yine sensiz bir pazar günü... Eskiden beri pazar günlerini hiç sevmem, bilirsin. Hele sen gideli...Kanlıcadayım, serin bir akşamüstü. Gri bulutlar gökyüzünü kaplamış ve arada bir görünen güneşin soluk yüzü. O an sanki beni çağıran sesini duyuyorum, "Çolpan, çabuk gel, kaçıracaksın, bulutlara, güneşe bak! Wlamick resmi gibi." Beraber bakıyoruz, heyecanlanıp etkileniyoruz. Ama artık ben bunları hep kaçırıyorum bir tanem. Beraber yaşadığımız onca yıl bizi heyecanlandıran, yaşama sevinci veren ne varsa, hiçbirini yaşayamıyorum. O kadar seninle paylaşmaya alışmışım ki, yalnız olunca bunlar heyecan değil, acı veriyor. Sen gideli dokuz yıl oldu. Bu nasıl bir şey anlamış değilim. Bir insan birdenbire yok oluyor. Oysa her şeyi burada, oldukları yerde duruyor.Gözlüğü, çakmağı, sigarası, kalemleri, resim yaptığı defteri, daha bir sürü şey. Ben onlara bakıp ağlıyorum. Ve içimde inanılmaz bir boşluk hissediyorum. Hep bir başkasının hayatını yaşar gibiyim. Sanki bütün bunlar, bu günler geçecek, bir gün gene her şey eskisi gibi olacak.Deliler gibi çalışıyorum. Her dakikamı işle dolduruyorum. Her gün sana geliyorum biliyorsun, olanı biteni anlatıyorum. Televizyonda filmlerin oynuyor. Ne güzel bir mesleğimiz var. Yıllar geçse de her halimizi görebiliyoruz. Seni çok özledim bir tanem. Ekranda ellerine bakıyorum, yüzüne, gülüşüne, gözlerine... Hele sesin Sadriciğim, beni çok etkiliyor. Televizyonun sesini sonuna kadar açıp sesini bütün evde duymak istiyorum. Sanki yaşıyormuşsun gibi...Hayatımızı aynı götürmeye çalışıyorum. Keremi görmeni çok isterdim. Senin adını taşıyan "Küçük Sahne"de güzel oyunlar oynuyor. Diziler çekiyor. Çok büyük bir hayran kitlesi var. İşinde senin kadar titiz ve oyunculuğa senin kadar saygılı. Sen onun bu tarafını görmeden gittin. En büyük üzüntümüz de bu... Senin adını, Alışık adını ekranlarda yaşatıyor. Küçük Sadri liseli oldu. Boylu poslu, senin gibi esprili, insan ilişkilerinde sıcak ve samimi, sana çok benziyor.Buralar aynı karmaşanın içinde, yaşam eğrisiyle doğrusuyla devam ediyor. Aylar geçiyor, mevsimler geçiyor. Sen bana hâlâ döneceksin, o şarkıdaki gibi.Karşı sahile bakıyorum, hafif bir sis içinde ışıklar yavaş yavaş yanıyor. Her şey aynı Sadriciğim. Hani içinde olsak diye hayaller kurduğumuz büyük gemiler geçiyor. Balıkçı sandalları denize dağılmış, tıklım tıklım insan dolu içinde. Şarkılar çalan motorlar... Şu anda Körfezin teknesi geldi, elinde içki kadehleri, gülüşen insanlar indi. Karşı yakanın ışıkları yandı. Bu saatlerde pek bir hüzünlü buralar. Akşamüstleri, küçükken yatılı okulda hissettiğim yalnızlık duygusunun aynını yaşıyorum, gözlerim doluyor, aynı çocuklar gibi ağlıyorum.Çolpan, Kanlıca / Ekim 2003 Çolpan İlhanın mektubu