Cumartesi “Rusya ayrı bir dünya değil, başka bir gezegendi!”

“Rusya ayrı bir dünya değil, başka bir gezegendi!”

22.01.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

21 yıl boyunca Milliyet’in Moskova temsilciliğini yapan Cenk Başlamış: “Bir yerin farklı olduğu anlatılırken ‘Burası ayrı bir dünya’ denir. Ama Rusya ayrı bir gezegendi!”

“Rusya ayrı bir dünya değil, başka bir gezegendi”

1989’da adım attığım bu ülke o ana dek gördüğüm, duyduğum hiçbir ülkeye benzemiyordu. Fark sadece ideolojik değildi: Burada kurallar da, yasalar da, gelenekler de, tepkiler de, hatta mimikler bile farklıydı. Sovyetler uzaya gidiyordu ve nükleer silahları vardı ama halkının en basit gereklerini bile karşılayamıyordu, zaman sanki 1970’lerde durmuştu”. Milliyet’in 21 yıllık Moskova muhabiri Cenk Başlamış, henüz 26 yaşındayken gittiği Sovyetler Birliği’ni böyle anlatıyor. Başlamış 21 yıllık görevi süresince darbeler, çatışmalar ve dört Sovyet lider gördü. SSCB’nin dağılışına ve Rusya’nın doğuşuna şahit oldu. Başlamış artık İstanbul’da, Moskova’dan kesin dönüş yaptı.


* Moskova muhabiri olma hikayeniz nerede başlıyor?
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okurken Milliyet Dış Haberler servisinde çalışıyordum. Mehmet Ali Birand Brüksel’den yazılarını geçerdi. Bir basın gezisinde, Birand Dış Haberler Müdürü Metin Çorabatur’a artık Moskova’da daimi bir muhabir bulundurması gerektiğini söylüyor. Dönem ilginç bir dönem çünkü başa Mihail Gorbaçov gelmiş. Reform politikaları izliyor. Tüm dünya Sovyetler Birliği’ni konuşuyor. “Var mı aklına gelen biri?” dediğinde Çorabatır “Cenk olabilir” cevabını veriyor. Bu konuşmadan bir hafta sonra Birand’la İzmir’de havaalanında karşılaştım. Birand o zamanlar “32. Gün”ü yapıyor. Moskova’dan programına da haber geçmemi istediğinden bahsetti. Ancak Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Doğan Heper ilk anda Moskova fikrine sıcak bakmadı. “Daimi muhabire ne gerek var?” dedi. Birand çok ısrar ettiği için gittim. Oradan haber yağmaya başlayınca Doğan beyin fikri değişti. Moskova’dan gelen haberlere gazetenin en önemli sayfalarını ayırdı, manşetlere taşıdı.

* 26 yaşında hiç tanımadığınız bir ülkeye gittiniz. Oraya alışmakta zorlanmadınız mı?
Genelde bir yerin farklı olduğu anlatılırken burası ayrı bir dünya denir. Bu ifade o zamanki ve şu anki Rusya için yetersiz kalıyor. “Başka bir gezegen” demek daha doğru olur. Sovyetler Birliği bir tarafa, diğer dünya ülkeleri bir tarafa. Hayatım boyunca bilmediğim bir sistemin içine girdim. Dillerini bilmiyorum, onlar İngilizce bilmiyor. Yeni bir ülkeye yerleşme, alışma aşaması var, bir yandan da gazete haber bekliyor. Tüm bunlar üst üste geldi. Rusçayı yeterli seviyede öğrenmem dört yılımı aldı. Böyle önemli bir ülkede muhabir olmanın en güzel yanı Moskova’dan çok fazla haber çıkmasıydı. Dünya Sovyetler Birliği hakkında o kadar az, basmakalıp şeyler biliyordu ki... Gündelik yaşama ait bilgi kırıntılarına karşı inanılmaz bir açlık vardı. 1989 yılının dış haberler sayfasını açın. Aynı sayfada benim imzamla üç haber yayımlanmıştır. Bu, şu an gazetelerde olmayan bir uygulamadır.

“Moskova’ya ilk kez gelen muhabir benimkinin 10 katı fazla haber görür”
* Türkiye’ye kesin dönüş yapma kararını verdiren neydi?
Eşimle ayrıyız. 14 yaşında ikizlerimiz var. 2000 yılından beri İstanbul’da yaşıyorlar. Yaz tatillerinde Moskova’ya geldiklerinde görüşebiliyorduk. Dönmek isteme nedenim onlarla geçirdiğim zamanın bana yetmemesiydi. Uzaktan kumanda babalık olmuyor çünkü. Ayrıca 21 yıl, farklı bir ülkede gazetecilik yapmak için çok çok uzun bir süre. Ben artık Rusya’daki haberleri göre göre kanıksamıştım. Bu kadar kalmak mesleki deformasyona yol açar. Mesela Moskova’ya ilk kez gelen bir muhabir benim gördüğümün 10 katı haber görür. Batılı gazetelerde yurtdışı muhabirliği bu yüzden genellikle üç-beş yıl kadar sürer.

* Şimdi gazetenin mutfağında, yazı işlerindesiniz. Rusya’dan gelen haberlere öncelik tanıyor musunuz?
Rusya ile ilgili alışkanlıklarım devam ediyor. Hâlâ sabah kalkar kalkmaz Rus haber istelerine bakıyorum. Hatta internetten Rus haber radyosunu dinliyorum. Rusya’dan geçilen bir haber burada birisine önemli gelmediği halde gerçekten önemliyse ısrar ederim. Çünkü
21 yılın birikimiyle ortaya çıkan bir Rusya haber süzgecim var.

“Taksi servisi ‘Doluyuz, ancak bir ay sonraya gün veririz’ dedi!”
Sovyetler Birliği bir süper güç olarak biliniyordu. Amerika ile mücadele edebilmek amacıyla önceliklerini uzay sanayii ve silahlanmaya vermiş. İşin diğer kısımlarını es geçmiş. İşte bu yüzden insanların çok basit gereksinimlerini karşılayacak şeyler yoktu. Moskova tam bir haber cennetiydi ama hayat çok zordu. Tuvalet kağıdını Tükiye’den getirirdik. Şekeri, benzini kuponla alırdık. Bir mağazaya bir mal geldi mi stoklardım. Ben bir defasında Doğu Almanya’dan gelen deterjandan fazla almışım; 1,5 yıl yetti bana! Bir gün havaalanına gitmek için taksi servisini aradım. Bana “Doluyuz, bir ay sonraya gün veririz” dediler!

“KGB beni sorguladı”
1991 yılında Kırım’da Türkiye-Sovyet Birliği maçı oynanacaktı. Tarihi bir maçtı. Türkiye o maçı kazanırsa bilmem kaç yıl sonra Dünya Kupası’na gidecekti. Ben de Kırım’a gittim, stadı çektim. Hazır gitmişken Kırım Türkleri yani Kırım Tatarları ile temas kurdum. Beni şehir merkezinden uzaktaki yerleşim merkezlerine davet ettiler. Yola çıktık. Giderken fark ettik ki, Sovyet gizli servisi KGB bizi takip ediyor. Kim olduğum, ne yaptığım belliydi. Dert etmedim. Röportajlarımı yaptım, gazeteye üç iyi malzeme ile dönmenin sevinciyle otele geldim. Eşyamı alıp havaalanına gideceğim. Ancak KGB beni otelde bir odada sorguya çekti. Sovyetler Birliği içinde başka şehirlere hareket edebilmek için izin almak gerekiyordu, benim sadece Kırım’a gitme iznim vardı. Kırım Tatarları’nın yerleşim yerine gitmem nedeniyle kuralı çiğnemiştim. Aklım üç haberde, Moskova uçağı kaçacak diye endişeliyim. Haberleri Türkiye’ye geçmem lazım. Neyse ki sorgum bitene kadar uçağı beklettiler.

“Putin ve Erdoğan birbirine sempati duyuyor”
Sovyet döneminde “Türkiye” adı tabuydu. Sonradan İstanbul ’dan lahmacun isteyecek kadar Türkiye’yi benimseyen Gorbaçov başkanlığı döneminde Türkiye’nin adını bir kez ağzına aldı. Herkes sanki Türkiye adında bir ülke yokmuş gibi davranırdı. Sovyetler yıkılınca bu kez Türk düşmanlığı, daha doğrusu “Pantürkizm” suçlamaları başladı. İki ülke birbirine güvenmiyor, güvenmediği için diyalog kuramıyordu. Bu durum Putin’in iktidara gelişiyle değişti. Moskova’dakiler Türkiye’nin sandıkları gibi ABD’nin her dediğini yapan bir ülke olmadığını düşünmeye başladı. Putin’in 2004 Türkiye ziyareti her şeyi kökten değiştirdi ve ilişkilerin gelişmesi önündeki en büyük engeller kaldırıldı. Görünen o ki Putin ve Başbakan Erdoğan birbirlerine sempati duyuyor. Ülkelerin ortak çıkarları da kesişince ilişkiler gelişti.