Cumartesi “Şarkı söyleyemiyor diyenler ileride reklamımı yapacak”

“Şarkı söyleyemiyor diyenler ileride reklamımı yapacak”

31.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Son bir yılın yıldız söz yazarı-bestecisi Soner Sarıkabadayı albüm çıkarınca “Şarkı yapsın ama söylemesin, sesi kötü”eleştirileri başladı

“Şarkı söyleyemiyor diyenler ileride reklamımı yapacak”

Şu sıralar radyolarda ve gece kulüplerinde çalan birçok şarkıda Soner Sarıkabadayı’nın imzası var. Sertab Erener’in “Açık Adres”, “Koparılan Çiçekler” ve “Bu Böyle”, Murat Dalkılıç’ın “La Fontaine” ve Murat Boz’la düet yaptığı “İki Medeni İnsan” isimli parçalarının da bestecisi olan Sarıkabadayı aynı zaman da bir yorumcu. “Pas” isimli albümü yaklaşık 3 ay önce Dokuz Sekiz Müzik’ten çıktı ve “Buz” parçası listelerde üst sıralara yükseldi. O da bundan çok memnun. Şarkı söylemek yerine bestelerine yoğunlaşması gerektiğine dair eleştirilere kulak asmadan yoluna devam ediyor. Hedefi ağustos sonunda çıkaracağı single’ın en az “Buz” kadar popüler olması.

Besteleriniz çok tutuyor. Bunun formülü nedir? Mesela hepsinde kullandığınız ortak bir motif var mı?
Parçalarımda şu ritme çok sık rastlarsınız, bu enstrüman ağır basar gibi şeyler söylemek istemiyorum. İncelense bulunur tabii. Ama bence imzam parçalarımdaki duygu. Çünkü amacım dinleyenlerin kafalarında bir resim yaratmak. Onlara hissettiklerimi hissettirebilmek. Ama tabii ki bu işin bir garantisi yok.

İlk bestenizi ne zaman yaptınız?
Liseden sonra. Kendi kendime bir şeyler mırıldanıyor, kaydediyor ve söz yazıyordum. Böyle böyle başlayıp bugünlere geldim.

Birkaç aydır yorumcu olarak da karşımızdasınız. Sizce hangisinde daha başarılısınız?
İkisinde de başarılı olduğumu düşünüyorum. Zaten onları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Çünkü ben şarkı yazıp onu kendi sesimden duyduğum zaman aşka benzer bir duygu hissediyorum.

“Sesimi duymak benim için sevgilimle buluşmak gibi”

Sesiniz çok eleştiriliyor. Hatta “Beste yapsın ama şarkı söylemesin” diyenler var...
Evet. Bu eleştirileri kaldırabiliyorum çünkü gerçekleri biliyorum. Ben şu an sesimin yüzde 30’unu kullanabiliyorum. Bu yavaş yavaş ilerleyecek. Yani bu duyduğun Soner Sarıkabadayı’nın gerçek performansı değil. Göreceksin şimdi “Şarkı söyleyemiyor”diyenler ileride reklamımı yapacaklar çünkü gerçekten harika bir sesim var. Ona âşığım.

Bu fazla iddialı bir açıklama değil mi?
Bu lafı kimseye gönderme yapayım falan diye söylemedim. Harbiden sesimi çok seviyorum. Ayrıca bu kibirli bir açıklama da değil. “Şu şarkıyı şundan iyi söylerim”, “Benim sesim en güzel ses” falan demiyorum ki. Kim ne derse desin sesimi çok seviyorum ve bu da benim en doğal hakkım!

Bu kadar eleştiri sonunda hiç şüpheye düşüp “Bir bildikleri vardır belki” demediniz mi?
Âşığım! Daha ötesi mi var? Diyelim ki birine âşık oldun, arkadaşların ondan uzak durman gerektiğini söylüyorlar. Ne yaparsın? Âşıksan devam edersin, kendini tutamazsın. Şarkı söylemek de benim için böyle. Sesimi duymak sevgilimle buluşmak gibi. Bak ben 2002’de “Kara” adında bir albüm yaptım, tutmadı. Çünkü o zaman yüzde 30’un yerinde yüzde 5 vardı. O zaman kendi kendime dedim ki “Bu senin hatan. İyi söyleyemiyorsun” Ama pes etmedim, çalıştım. Şimdi yüzde 30’la karşınızdayım. Yakında yüzde 70’e ulaşacağım.

Kafanızda başından beri “Albüm yapacağım. Herkes beni tanıyacak” düşüncesi mi vardı?
Konservatuara başladığımda hayalim gitara dair her şeyi öğrenmekti. İnsan bazen kendine yalan söyler ve bu yalan uzun vadede işine yarar ya. Aynen öyle. İçten içe virtüöz olamayacağımı bilsem de hep olabilecekmişim gibi çalıştım ve çok şey öğrendim. Albüm konusunda aklımdan böyle bir şey geçmedi dersem yalan olur. Tabii ki bestelerimi insanlarla paylaşıp onların beni sevmesini hayal ediyordum.


“Bestelerimi seslendirecek kişilere göre yapmıyorum”
Sertab Erener, Demet Akalın, Emre Altuğ, Murat Boz ve Murat Dalkılıç gibi isimler bestelerinizi seslendirdi. Hangi parçayı kimin okuması gerektiğine nasıl karar verdiniz?
Parçanın yapım aşamasında şunu şu söylesin diye düşünmüyorum. Kişilere göre beste yapmıyorum. Fabrika üretimi değil ki bu. Benim dikkat ettiğim nokta şarkıyı okuyacak kişinin o şarkıda anlatılan duyguyu iyi anlayıp, iyi taşıması. Çünkü dediğim gibi ben bir hikaye anlatıyorum, onu seslendiren kişi de bu hikayenin anlatıcısı rolünde. İnandırıcı olmalı ki dinleyenler de istediğim şeyleri hissetsinler. Şanslıyım ki şimdiye kadar iyi isimlerle çalıştım, şarkılarımı hep sahiplendiler.

“Bu beste çok güzel, bunu kendime saklayayım” demiyor musunuz?
Ben durmadan üreten bir adamım, cepten yemiyorum ki öyle bir telaşım olsun. Yıllar önce yaptığım bestelerim de var yenileri de. Mesela “Buz” sekiz sene önce yaptığım bir parça. Anca zamanı geldi.


“İnek öğrenciydim. Okulda ellerime kramp girene kadar gitar çalışırdım”
Müziğe ilginizi ne zaman fark ettiniz?
Kahramanmaraşlıyım. Babam eczacı, Mersin’de eczane açmaya karar verince ben 3 yaşındayken Mersin’e taşınmışlar. Lise son sınıfa kadar orada yaşadım. Okul döneminde koroya katılan, şarkı söyleyen bir tip değildim. Ama geriye dönüp baktığımda müziğe hep yatkın olduğumu anlıyorum. Mesela bir şarkıyı dinledikten sonra hafızama kayıt ederdim, detone olmadan söylerdim, ritmini fark ederdim. Üniversitede sınavlarında Yıldız Teknik Üniversitesi’nin İktisat Bölümü’nü kazanınca İstanbul’a geldim. Okulda tesadüfen gitar kursu ilanlarına rastladım. Öğrencilerin para vermeden katılabildikleri kurslar vardı. Yazıldım. İlk dersten sonra da konservatuara geçmeye karar verdim.

Nasıl bir öğrenciydiniz?
İnektim. Eksiklerimi kapatmak için çok çalışmam gerekiyordu. Ellerime kramp girene kadar gitar çalışırdım. Okulla çok ilgiliydim hatta Yıldız Teknik Üniversitesi’nin “Ulusal Gitar Günleri”
diye bir etkinliği vardır. Onun kurucusu da benim. Hatta ilk organizasyon için cebimden para verip broşür bastırmış, Taksim’de Kadıköy’de gezip afişleri asmıştım.