Cumartesi Şiddetin telafisi olmaz

Şiddetin telafisi olmaz

19.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hayatta telafi edemeyeceğiniz bazı şeyler vardır. 16 yaşında evden kaçmamış olmak gibi..." Ya da 16 yaşında hamile kalıp çocuk doğurmamak, o çocuğa kimseden yardım almadan tek başına bakmamış olmak gibi...

Şiddetin telafisi olmaz

Lane'in annesinin antika dükkanında değerli eşyalara çarpmadan dolanmaya gayret ediyorum. Bir şey alacaksam, çok sıkı pazarlık etmem gerektiğini biliyorum. Ve tabii dindar görünmeliyim."Gilmore Girls"ten söz ediyorum. Haftada dört gün CNBC-e'de yayınlanan bir dizi bu. 16 yaşında hamile kalıp evlilik dışı çocuk doğuran Lorelai Gilmore ile kızı Rory'nin hayali kasaba Star Hallow'daki hayatını anlatıyor. Star Hallow'dayım. Haftanın dört günü Luke'un yerinde kahve içiyorum ve katiyen cep telefonuyla konuşmuyorum. Çünkü Luke bundan hoşlanmıyor. Adamın prensipleri var. İyi bir şey. İlk bölümleri yayınlandığında seveceğimi düşündüğüm bir dizi gibi gelmemişti bana. Fazla iyi bir ana-kız ilişkisi. Kadın iyi bir anne, hoş bir hatun... Kız fazla akıllı, fazla terbiyeli, fazla uslu, fazla çalışkan, fazla masum, fazla fazla bir evlat... Her annenin hayali hayırlı evlat modeli...Hisli misli, aşklı meşkli bir dizi. Beni bu dizinin takipçisi yapan, dizinin kendisinden ziyade aynı saatte diğer kanallarda ana haber bültenlerinin olması. Haber mi izleyeceğim, dizi mi? Sizce hangisi? "Gilmore Girls" takipçisi oldum tabii. Hayırlı evlat modeli Ve bu küçük kasabada attığım her adımda Walter Benjamin'in "Hayatta telafi edemeyeceğiniz bazı şeyler vardır. 16 yaşında evden kaçmamış olmak gibi..." sözünü yeniden hatırlıyorum. Biraz değiştirerek: "Hayatta telafi edemeyeceğiniz şeyler vardır. 16 yaşında hamile kalıp çocuk sahibi olmamak gibi."Tavsiye edilecek şey değil. Ne büyük zorluklar yaşar insan kim bilir! Ama o yaşta bu zorlukları yaşayanların şimdi 16 yaşında, boyu kadar evladı oluyor. Daha mühimi; 16 yaşında hamile kalıp, doğurup, evden kaçıp, ailesinden ve kızının babasından destek almadan kendi başına kızını büyütmeyi başaran bir kadının şu hayatta artık hiçbir şeye, hiç kimseye eyvallahı olmuyor.Zaten Walter Benjamin'in sözünün maksadı da "Hadi 16 yaşında evden kaçın" gibi bir şey değil; verili olanı tartışmasız kabul etmek, ona teslim olmak dışında da önümüzde ihtimaller olduğunu hatırlatmak. Kimseye eyvallahı olmamak Dizinin arasına reklam girince ana haber bültenlerine döndüm: Deniz Akkaya, Defne Samyeli ile konuşuyor. Sevgilisi dövmüş, daha önce de sevgililerinden dayak yemiş, tek istediği evlenmek ve çocuk sahibi olmakmış, "o insan"la bu yüzden berabermiş...Bu kadar mı evlenmek ister bir insan! Evlilik arzusu... Deniz Akkaya'nın eski sevgilisi "Hadi evlenelim" dese; moraran gözüne, patlayan kulak zarına rağmen koşarak nikah masasına oturacakmış gibi görünmesinin sebebi ne?Demet Şener'in evlendiğine bir türlü inanamaz halleri, ki İbrahim Kutluay ile boyu boyuna, huyu huyuna, neredeyse diş yapısına kadar uygunlar; Gülben Ergen'in star olmak için evlenmek ve evli kalmak gerektiğini zannetmesi... En çok da Özlem Yıldız'da vücut bulan Türk kadınının bu karşı konulamaz evlilik arzusunun sebebi ne?16 yaşında hamile kalmamış, çocuk doğurmamış, evden kaçıp tek başına çocuk büyütmemiş olmak değil!Artık 16 yaşında olmadığını, yetişkin bir kadın olduğunu, para kazandığını, kimseye eyvallah etmeden yaşayabileceğini idrak etmemek; belki...Bir erkeğe tutunarak sınıf atlamak, statü elde etmek, toplum nezdinde itibar kazanmak uğruna evde yenen dayağın küçük bir bedel olduğunu sanmak... Oysa hayatta telafi edemeyeceğiniz şeyler var: Şiddetin telafisi olmaz! Niye bu kadar çok ister? Hande Ataizi, Deniz Akkaya'nın açıklamaları üzerine "Dayağı hak ettiğim zamanlar çok oldu ama hiç yemedim" demiş. Dayağı "hak etmek" diye bir şey yok. Haklı şiddet diye bir şey yok. Bunu daha kaç kere söylemek gerekiyor?Bugün öğle yemeğinde bir erkek arkadaş "Dayağa karşıyım ama yarım saat sonra deyip sabaha karşı sarhoş gelen kadını ben de döverdim" dedi. Dövemezsin. Tartışabilirsin. Terk edebilirsin. Dövemezsin. Bunu bin kere söylemek gerekiyor: Dö-ve-mez-sin!Dayağın "ama"sı olabileceğine inanmak, döveni değil dövüleni "suçlu" ilan etme imkanı sağlıyor. Bu yüzden aile içi şiddete maruz kalan kadınlar, toplum tarafından "kusurlu" görülme endişesiyle dayak yediğini gizliyor. 80'li yıllarda Türkiye'de feministlerin kullandığı sloganlardan biri de "Bağır, herkes duysun"du. Dayak yiyorsan gizleme. Utanması gereken şiddete uğrayan değil, şiddet uygulayandır. Bunu da bin kere söylemek gerekiyor.Gazeteye yazı yazmanın zor yanı yazdığınız bir şeyi yeniden yazmak zorunda kalmanız. Birkaç yıl önce de İbrahim Tatlıses'in Asena'yı itme-kakma-dövme görüntüleri yayınlanmıştı televizyonda. O zaman da bunları yazmıştım ben. Demek ki bin kere, tamam abarttım ama en az kırk kere yazmak gerekiyor.Bazen hakikaten 16 yaşında hamile kalıp doğursaymışım diyorum. Şimdi 16 yaşında bir çocuğum olurdu. "Yaz evladım" derdim, "Ben sıkıldım, n'olur bu sefer de sen yaz." "Bağır, herkes duysun!" Yıllardır merak ederim; bu halk nasıl olmuş da Zeki Müren'i bağrına basmış diye. Konuşması, sahne kostümleri, tarzı falan Türkiye'de geniş bir kesimin "sempatik" bulacağı gibi değil. Ama bu memlekette her kesimden insan Zeki Müren'in sesini duyunca bir durur, bir dinler, bayağı bir sever. Niye?Bazen cevap çok basittir: Adam güzel söylüyor!İbrahim Tatlıses'in kurduğu cümlelere tahammül edemiyor olabilirsiniz. Silah merakı, kadınlarla ilişkisi, kavga, dövüş... Ama şarkı söylerse, dinlersiniz: Adam güzel söylüyor!Tarkan'ın ilk menajeri Alpay Aydın, "Megamasal" diye bir kitap yazmış. Kitaptaki Tarık karakterinin Tarkan olduğu iddia ediliyor. Alpay Aydın "davalarla uğraşmamak için bu karaktere Tarık adını verdiğini" söylüyor. Geçenlerde bir TV kanalında bu kitabın megastar Tarkan'a hayran kaybettireceği konuşuluyordu. Merak etmeyin, bir şey olmaz; yeter ki Tarkan çıkıp şarkı söylesin.Adam güzel söylüyor! Yeter ki Tarkan şarkı söylesin FIFA başkanı açıklama yaptı: "Çok sert önlemler alacağız."Türkiye'nin FIFA üyeliği askıya alınabilir. Türkiye'nin 2008 Avrupa Şampiyonası ve/veya 2010 Dünya Kupası'na katılması yasaklanabilir. Niye? Biz şimdi istediğimiz kadar "Ama... Ama..." diyelim. "Ama hakem taraf tuttu", "Ama onlar bize küfretti", "Ama öyle oldu", "Ama böyle oldu"...Maçın hemen ardından CNN TÜRK'te izledik. Şifo Mehmet, İsviçreli bir futbolcuya tekme atıyor. ("Üstüme doğru geldi, ayağımı kaldırdım" diyor, peki.) Bu hareketi gören İsviçreli 14 numara Şifo Mehmet'e tekme atıyor. O görüntülerin başı nedense ortada yok şimdi. Sadece 14 numaranın Şifo Mehmet'e tekme attığı kısım yayınlanıyor. Netice? İsviçre'yi yumurtalarla karşıladık, tekme tokat uğurladık. Bir sürü insan "Zaten bu Batılılar bizi istemiyor, bize haksızlık yapıyor" diyecek ama... Bir de şöyle düşünün: Belki onlar şiddete "ama"larla bakmıyor. İsviçreli bizim "ama..."ları anlar mı? Geçen akşam bir arkadaşla "Çat Kapı"yı izliyoruz. Bu dizide bazen dışarıdan bir apartman gösteriyorlar ya, sanki orada yaşıyorlarmış gibi... O apartmanı görünce ben "Aa bunlar bizim sokakta yaşıyor" dedim. "Yuh" dedi arkadaşım, "Bu diziye de mi kendini kaptırdın? Gerçeklerden bu kadar kopman normal değil. Sen depresyondasın." Bilakis, manik haldeyim. Zıpladım, perdeyi açtım. Sağa doğru bak, al işte karşında, işte o apartman! tubakyol@yahoo.com manik depresif köşe