Cumartesi Siz bu satırları okurken...

Siz bu satırları okurken...

07.04.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yazıp çizen, cümle kuran insanlar "gitmek sorumluluğu / zorunluluğu" üzerine tartışıyor bugünlerde. Tesadüfe bakınız ki, gitmek üzereyim ben de... Siz bu satırları okurken ya Barselona’da olacağım ya Madrid’de. İyi güzel de... İşte size, gitmek ve kalmak üzerine düz yazılmış bir manzume... (Sesli okuyun, yazı müziklidir)

Siz bu satırları okurken...

Siz bu satırları okurken...

Yazıp çizen, cümle kuran insanlar "gitmek sorumluluğu / zorunluluğu" üzerine tartışıyor bugünlerde. Tesadüfe bakınız ki, gitmek üzereyim ben de... Siz bu satırları okurken ya Barselona’da olacağım ya Madrid’de. İyi güzel de... İşte size, gitmek ve kalmak üzerine düz yazılmış bir manzume... (Sesli okuyun, yazı müziklidir)

Çok tuhaf. "Bir sınır içinde yaşama mecburiyetinden dolayı bir arada bulunan, bilet ve çorba parasını aynı anda bulsa derhal topuklayacak insanlarız biz. Türkiye bir toplum mu hakikaten?" diye yazmış idik geçen hafta. Tesadüf bu ya, Demir Özlü’nün başlattığı bir tartışma sonucunda yazıp çizen insanlar yazdılar, sordular hafta boyunca:
"Türkiye’deki aydının sorumluluğu / zorunluluğu gitmek midir günümüzde?"
Belki de bu ülkede kafayı sıyırmaktansa, insanlık tarihine bir cümle olsun katmak için normal bir ülkeye göçmelidir. Yüz yıl sonra unutulacak bir dilde ve yazanların hiç sevilmediği bir ülkede, o ülkeye rağmen debelenmektense... İşin tuhaf tarafı siz bu satırları okurken ben belki Barselona’da olurum, belki Madrid’de. Biletim gidiş dönüş; önceden söyleyeyim de...

Sistemin insanın içine...
Sokak gündeminde son durum şudur: İşe yeni başlamış dilencilerin acemice para isteyişleri, artan yankesicilik sebebiyle bastırılan çantaların altında ezilen kadın göğüsleri, krizden başka cümle bilmeyenlerin boğucu tekerlemeleri, terapiste para bulamayıp maç izlemeye gidenlerin yalancı neşeleri, gitgide çoğalan kendi kendine konuşanların artan küfürleri, kazara aşık olmuş olanların iyiyim demeye utanıp seslerini kesişleri, "nar gibi domatesle beyaz peynir" şarkısının genel durumu ifadesi sebebiyle milli marş olarak ilanı girişimleri ve vesaire ve vesaire...
Ama şimdi bu yazı hiçbir zahmetten kaçınmayarak, her zamanki sınırsız hizmet anlayışı çerçevesinde alıp götürecek sizi Paris’e!

Acılar şirketten
Son derece romantik bir gezi amacıyla Paris’teyiz. Utanıp yazmıyoruz, ama aslında biz de gezip görüyoruz. Eiffel Kulesi’nin dibinde, yukarı çıkmak için beklemekteyiz. Tüm turistler, büsbütün turist olarak kulede yapılan "köpek indirme tatbikatını" izlemedeler. Parisliler o gün bir köpek kulenin tepesinde kalmış farz edip, "Bakalım indirebilecek miyiz?" diye merak etmişler. Pür dikkat bu mucizevi olayı dikizlemekteler. Aynı esnada kulenin dibinde dandik hediyelik eşyalar satan ve üst üste giydikleri giysilerinden başka bir şeyi olmayan zenciler bir Vietnamlı satıcıyı dövmekteler. İşportacı dalaşı işte.
Kahramanımız Ece, derhal Vietnamlının yanında saf tutup iki eli belinde, Afrikalılara çat pat Fransızcası ile "ezilmiş ulusların kardeş olma mecburiyeti" üzerine bir söylev vermekte. Bu hareketiyle söz konusu "romantik" gezinin de... Anlıyorsunuz işte...

Kıssadan hisse
Dünyanın her yeri aynı esasında; malum "globalleşme" neticesinde. İnsanlar her yerde açlar ve aç olmayanlar diye ikiye bölünmekte. Kuzey ülkeleri sömürdükleri güney ülkelerinin açları içeri sızmasın diye durmadan görünmez duvarlar örmekte. E öyle ise, elin zulmünü çekeceğine... Yine ne varsa Türkiye’de... Hiç değilse "geyik muhabbeti" yapabilirsin meyhanelerde. Bir cep kanyağı alıp, ağlarken Boğaz’a bakarsın hiç değilse...
İkinci hisseye gelince... Malumun tekrarı olacak yine. İnsan kendini götürüyor gittiği yere. İstanbul’da amatör dilencilere canı sıkılanın, Paris’te de gözü nasılsa bulup buluşturup takılıyor zencilere. Madrid’de Romenler’e, Almanya’da Vietnamlılar’a, hep aynı yere, tam da sistemin, insanlığın içine... Anlıyorsunuz işte...
Canım kardeşim, Madrid’de film çekmekte. Şahane görünüyor değil mi uzaktan dikizleyince? Ama öyle değil işte. Her gittiğimde aynı terane. "Konuş benimle" diyor, "Çok konuş. Sen gidince, hiç değilse Türkçe’nin tadı kalsın dilimde." Oralarda kalmak öyle beter şey işte. Ne kadar anlasanız yaklaşamazsınız bile. Biletim gidiş dönüş yine belirteyim de...



CUMARTESİ