Cumartesi Stand-up böyle yapılır, buyrun beyler

Stand-up böyle yapılır, buyrun beyler

02.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen için söyledikleri ve "Ödünç Yaşamlar" adlı stand-up gösterisiyle yeniden gündemde: "Eleştirilerimin yapıcı olmasını istediğim için konuşuyorum. Bazıları anlıyor, özen göstermeye başlıyor. Bazıları kabızlık ediyor. Onlara hayırlı müshiller dilerim"

Stand-up böyle yapılır, buyrun beyler

Çok olumlu tepkiler aldım. Ünlülerden söz edildiği için magazinciler tarafından yağmalama tarlası haline getirilmeye çalışıldı Ödünç Yaşamlar. Basın cümleler cımbızladı. Ayrıca biz cumhurbaşkanlarını tiye alıyoruz, kendimizi tiye alamayacak mıyız? Ne bu şiddet, bu celal! Tepki oyunculardan gelmedi ama. Ünlülerin adı geçiyor. Tabii geçecek. Onlar okul arkadaşım, iş arkadaşım, hocalarım. Ben ne yapayım? Son oyununuz "Ödünç Yaşamlar" Yıldız Kenter, Kadir İnanır gibi ünlü isimler hakkında söylediklerinizle gündeme geldi. Oyunda bahsettiğiniz kişilerden tepki aldınız mı? Ödünç Yaşamlar bir nevi stand-up değil mi? Evet ama işi ciddiye alan, iyi malzeme kullanan bir stand-up, geyik muhabbeti değil. Stand-up cahillerin işi değil herhalde... Değil! Usta olmalı stand-upçılar. Epey de mürekkep yalamış olmalı. Okul kantininin ötesine geçmeyen, posası çıkmış gırgırları sahnede tekrarlamanın anlamı yok. Stand-up Türkiyede çığrından çıktı. Sahnede ayakta durmasını beceremeyenler stand-upçı diye pazarlandığı için sesimi yükselttim. Stand-upın çocuk oyuncağı olmadığını gösterip "Stand-up böyle yapılır, buyrun beyler" demek için Ödünç Yaşamları yaptım. İşte örnektir, iş iyi yapıldığında kriz bile olsa Ödünç Yaşamlar tıklım tıklım. Cem Yılmazı ayrı yere koyuyorsunuz siz ama... Ona çok önem veriyorum. Ama bundan sonra ne yapacak? Bunu söylediğimde herkes "Cem Yılmaz bitti" dediğimi sanıyor. Öyle değil, merak ediyorum. Kendimin de ne yapacağını merak ederim. Diğer stand-upçıları da gönlümde ayrı ayrı yerlere koyuyorum. Bu işi yapan insanlar benim kardeşim, meslektaşım. Onları sevdiğim için konuşuyorum. Eleştirimin yapıcı olmasını istediğim için. Bazıları anlıyor, kendilerine özen göstermeye başlıyor. Bazıları da kabızlık ediyor. Onlara da hayırlı müshiller dilerim. Tiyatrocular Türkiyede basın tarafından kıymetlerinin bilinmediğinden yakınırlar hep. Ben bundan şikayet edemem, şu sıralar sık sık medyadayım. Ama basın iyi hesap yapamıyor. Türkiyedeki tiyatroların koltuk sayısını toplasalar, tiyatronun sinemadan daha geniş bir kitleye ulaştığını görecekler. Sinemaya hafta sonu ilavesi hazırlarken, tiyatroya yarım sütun ayırmakta pintilik ediyorlar. Bu pintilikteki metodu anlamış değilim. Üstelik tiyatro izleyicisi gazete okurudur. Siz "Kriz iyi oldu aslında. İşini başarılı yapanlar kalacak, başarısız olanlar elenecek" demiştiniz. Dormen Tiyatrosu başarısız mıydı? Doğru, söyledim bunu. Her sektör için bu söylediğim geçerli. Haldunla ilgili ben yalnızca "Haldunun tiyatrosunda kriz yeni başlamadı, zaten 10 yıldır vardı" dedim. O da zaten "Ben oyun yönetmekten anlarım, tiyatro yönetmeyi beceremiyorum" diyordu. Fikrimi açıkça söyledim. Haldunun tiyatrosunda çalışan insanların büyük kısmı gibi ikiyüzlülük etmedim. Onlar Haldunun arkasından konuşuyorlardı. Hatta bir-iki tanesi, ismini söylemek istemiyorum burada ama, tiyatrodan ayrıldıkları için Haldun zor durumda kalmıştı. Onlar kalsalardı, Dormen Tiyatrosu o kadar tekleme yaşamayacaktı belki... Metin ve Nevra Serezli mi? Evet! Hem tiyatroyu bırakıp gittiler Metinle Nevra, sonra arkadan da "Ali büyük konuşuyor" dediler. Niye büyük konuşuyormuşum? Onlar benden daha kötü eleştiriyorlardı Haldunu. Ben bir olguyu anlamaya çalışırken, kötü bir biçimde eleştiren bir sürü insan "Aaaa Ali böyle dedi, ne kadar ayıp" diyorlar. Ben Haldunla bunları tartışıyorum. Haldun aptal değil ki, çok akıllı bir adam. Onlar kendi kendilerine güvey olup, avukatlığa kalktılar. Tiyatronun kapanması pazar daralmasıdır. O daralmayı nasıl aşmalıyız diye konuşmalıyız. Bizimkiler artist isterikliği yapıyor. Birçok proje yaptınız ama TV sizi yıldızlaştırmadı. Kamerayla aranız mı kötü? Kamera beni sever. Ama ben bir iş yapıyorum TVde, sonra iki yıl yapmıyorum. Starlık konusuna gelince, ben Ali Uyanık tipiyle Türkiyenin ilk TV starlarındanım. Kamera beni sevmeseydi, 60 filmde başrol oynayabilir miydim ben? Siz bir dönem erotik filmlerde rol aldınız. Bir kesim bu filmlerin Türk sinemasını öldürdüğünü söylüyor, oysa siz ayakta tuttu diyorsunuz... Var mıydı ki ölsün? Tabii sinemayı ayağa kaldırdı. Erotik film denmez onlara ayrıca, benim çevirdiğim filmlerin hepsi bila istisna televizyonda oynadı. TRT dahil. İçinde cüretli sevişme sahneleri olan filmlerdi. O zaman için cüretliydi. O zamanki Türk sineması fazla tutuk, çekingen, fazla ürkek olduğu için... Samimiyetsizdi galiba biraz... E açıkçası fazla da samimi olmayan... O filmlerdeki oyunculukların da yüzde 90ı tartışılır. Hatta tamamı tartışılır. Oyuncular, tiyatrocular dışında, kendini seslendirmedi. Konuşamayan adamdan oyuncu mu olur? Bu beceriksizliğin üstüne bir de o samimiyetsizlik eklenince insanlar "Türk filmi de izlenir mi?" diyordu zaten. Biz oyunculuğa farklı bir bakış getirdik. O filmlerdeki oyunculuklar es geçildi, çok iyi oyunculuklar vardır o filmlerde. Ama prodüktörler bize rağmen ilave parçalar çekip ekliyorlardı, o ayrı... Tepki gösteremiyor muydunuz? Ben bir filmime ilave parça eklendi diye sinemayı bıraktım, 10 yıl film çevirmedim. Çünkü o filmde rahmetli annem ve kız kardeşim de bir düğün sahnesinde boy göstermişlerdi. O filme parça eklediler. Bu yüzden ara verdim sinemaya. Köşe yazarlarının Tarkanın öpüşmesine tepki göstermesini nasıl karşılıyorsunuz? O laflar edilir, Tarkan da kliplerini çevirir, 2 milyon dolarları da alır. Köşe yazarları, öpüşmenin kötü örnek olduğunu düşünüyorlarsa önce kendi gazetelerin kapatılmasını önermeleri lazım. Metin Akpınarı aradım, "Daha okumadım ama herkes arıyor. Boş ver, sen de doğrusunu söyle bir yerde; ciddiye alınmaz böyle şeyler" dedi. Yıldız Hanımla ilgili diyorum ki: "Evet, çok tutumludur; hatta pintidir. Aziz Nesin de çok tutumluydu, Müjdat da öyledir. Ben de çok pintiyimdir, hocalarıma bakarak öğrendim. Shakespeare Hamlette, Hamlet için "Onun deliliğinde bir metot var" der. Onların pintiliğinde de bir metot var. O metot boş yere harcamamak, biriktirmek, kazandıkları parayla daha çok hayır yapabilmek. Aziz Nesin pintilik etti, vakıf kurdu; çocukları okutuyor. Yıldız Hanım üstüne başına harcamadı, o canım tiyatroyu yaptı, orayı ayakta tutuyor. Müjdat okul açtı." Basın sadece "Yıldız Kenter pintiydi" lafını aldı.Müjde Arı mıncıklatmak için Anadolu turnesine götürmüşüm güya. Müjde Arla tiyatroda hiç çalışmadım. Müjde Arın adı bile geçmiyor oyunda. O gazeteciye "Niçin Müjdenin adını karıştırdınız?" diye sordum, "Yukarıdan öyle istediler" diye cevap verdi. "Müjde Arın adı bile geçmiyor" "Solcular konserveden dökülen bir örnek bezelyeler değil" İsmet Berkan solcuların sürekli muhalefette olduklarını, bu yüzden solculuğun iyileştirilemez bir hastalık olduğunu söyledi. Okudunuz mu yazıyı, katılıyor musunuz? Okudum evet. Ama ben solculuğun İsmet Berkan gibi iyileştirilemez bir hastalık olduğunu düşünmüyorum. O kendi yazısına yerleştirdiği belirli bir solcu tipinden söz ediyor herhalde. Onların konserve kutusundan dökülen birörnek ve bir boyda bezelyeler olmadığını söylemek gerekiyor. Solcu var, solcu var. Ben muhalefetin çok yaratıcı, sarsıcı, kışkırtıcı ve aydınlatıcı olanından yanayım. Yapıcı bir muhalefetten yanayım. Zaman zaman yıkarken de bu yıkmanın da yapıcı olduğunu düşünüyorum. Mizahın içinde muhalefet var zaten, değil mi? Mizahın yola çıkışı, itici gücü bu. Mizahı bu kadar etkili bir anlatım tarzı yapan da muhalefettir. "Siyasette nefer olabilirim" Türkler mizaha yatkın bilinirler ama pek muhalif oldukları söylenemez. Bu çelişki değil mi? Türk halkı bireysel muhalefetleri örgütleyip işe yarar biçimde kullanmak özelliğinden uzakta. Aslında muhalifler ama örgütlenip o muhalefet heyecanının, muhalefette olmanın motive edici gücünü akıllı bir biçimde kullanamıyorlar. Türkiyede galiba yeni gelen dönemde sivil toplum örgütlerinde sisteme karşı aklıbaşında görüşler üretmek ve partileri de muhalif bir bakışla yeniden elden geçirip yapılandırmak gündeme gelecek. Sonra her şey yerli yerine oturacak. Özal size milletvekilliği önermişti ama kabul etmediniz. Şimdi düşünür müsünüz politikayı? Hayır, hiçbir partiden gelecek hiçbir teklifi kabul etmem. İnandığım, dünya görüşüme yakın bazı partilerde bir yardımcı, onlara katkıda bulunacak bir nefer olarak çalışmayı göze alabilirim. Evet, ben sosyal demokrasiye inanan bir insanım. Yaşama bakış tarzım ve biçimim odur. Ama şu anda mesleğim dolayısıyla bütün partilere aynı uzaklıkta duruyorum. Ama ben politik tavrı olan, muhalif, yaratıcı bir muhalefetten yana olan biriyim.