Cumartesi Üzüldükleri şeye bak

Üzüldükleri şeye bak

23.06.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üzüldükleri şeye bak

Üzüldükleri şeye bak

Üzüldükleri şeye bak

Serdar Devrim

Hani "Ağam nerde, ben nerde!" deriz ya... Fransız gazetelerini ve dergilerini okuyorum. Ve yazılı basının gündemine gıpta ediyorum, inanır mısınız...
Haa tabii bizdekine benzer konular gündemi işgal edebiliyor Fransa’da da.
Mesela Fransa’nın "Biri Bizi Gözetliyor"u olan "Loft Story". Paris-Match gibi bir dergi, mal bulmuş Mağribi gibi atladı üzerine. Cıcığını çıkarıyor. Bizim televoleler ve benzeri "haber" programları misali...
Ancak, Le Monde ve Le Figaro gibi sevimsiz derecede ciddi gazeteler bile bu konuyu manşet yapmak zorunda kaldılar. En azından Loft Story’yi bir "toplumsal hadise" olarak ele alma bahanesiyle.
Loft Story’nin dışında, bakıyorum son günlerde neler konuşuluyor diye: Bulgaristan’daki seçim,

Le Bourget’deki havacılık fuarı
(ve Airbus-Boeing rekabeti), Başbakan Jospin’in Troçkist geçmişi, Elf’in rüşvet skandalı... Belli başlı konular bunlar.
Ama bütün bu tartışmaların geri planında, köşe yazarlarının sık sık değindiği, gazetelerin, dergilerin haber ve röportaj yaptığı, kamuoyu araştırmalarıyla desteklenen bir endişe var...
Fransızlar’ın zihnini hanidir sinsi sinsi işgal eden bir konu.
Çok önemli mevkide bulunan iki kişi var ki, yerlerine kim geçecek? Boşluklarını dolduracak insan bulunabilecek mi? Ya bulunamazsa...
Söz konusu iki kişiden biri Papa II. Jean Paul. Yaşlı ve hasta. Katolik dünyasının yıldızı. Komünizme darbe vuran adam.
Diğeri bir televizyon gazetecisi. Yaklaşık çeyrek asırdır, devlet televizyonunda kitap üzerine programlar yapan Bernard Pivot. (Galiba "Bouillon de cultures" son defa yayımlandı.)
İnanır mısınız, Fransızlar aylardır, ciddi ciddi, "Pivot emekliye ayrıldıktan sonra ne yapacağız!" diye kara kara düşünüyorlar. "Ya başkası yerini alamaz da, televizyonda kitap programı kalmazsa!..."
Tahliller yapılıyor, açık oturumlar düzenleniyor. Pivot neden bu kadar tutuldu, nasıl böyle sevildi, Fransa’da son yıllarda kitap satışlarındaki artışa ne katkısı oldu...
Ben, bir Türk vatandaşı ve bir gazeteci olarak, bu Fransa’yı (tamamını değil tabii ki, ama BU Fransa’yı) çok kıskanıyorum.

İnsan denen felaket
Yukarıdaki konuyla ilgisi yok. Herhangi bir yere bağlamaya da çalışmayacağım. Dümdüz, haber gibi aktaracağım size. Çünkü gazetelerde bu haberi görmedim.
Geçen hafta aynı konuda iki araştırma sonucu yayımlandı. Biri Avustralya’da, diğeri Kuzey Amerika’da yürütülen iki çalışma, aynı sonucu verdi. Hem de çok tatsız bir sonuç. 35 bin yıl arayla, insanoğlu iki kez "ekolojik felakete" sebep olmuş.
California Üniversitesi’nden John Alroy, geliştirdiği bilgisayar modeliyle, 50 ila 11 bin yıl önceki bir zaman diliminde, Kuzey Amerika’da insanın ortaya çıkmasıyla birçok canlının neslinin tükendiğini belirledi.
Melbourne Üniversitesi’nden Richard Roberts da, aynı felaketin 46 bin yıl önce Avustralya’da yaşandığını belirledi.
Felaketin boyutları: Avustralya’da 55 omurgalı, Amerika’da ise 100 kilogramın üzerindeki "bütün" sürüngen, kuş ve memeliler... yok olmuş.
Her iki "ekolojik felaket" de, kıtaya insanın gelişinden hemen sonra yaşanmış.
Türkiye’nin haline şaşmamalıyız demek ki...






CUMARTESİ