Cumartesi “Yasemin daha profesyonel, ben 70’lerin amatör çocuğuyum”

“Yasemin daha profesyonel, ben 70’lerin amatör çocuğuyum”

30.04.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kızı Yasemin Allen ile aynı dizide rol almaya başlayan Suna Yıldızoğlu: “Yasemin hakikaten daha profesyonel gözle bakıyor, ben hâlâ 70’li yılların amatör çocuğuyum. Farkında değiller ama çocuklarımın ikisi de adapte olma konusunda bana çok destek oldular”

“Yasemin daha profesyonel, ben 70’lerin amatör çocuğuyum”

Yasemin Allen ve annesi Suna Yıldızoğlu, Star TV’deki “46 Yok Olan” dizisinde buluştu. Yıldızoğlu’nun renkli bir karakter olarak diziye dahil olması sonrasında Allen ve annesiyle buluşup anıların da eşlik ettiği bir sohbet gerçekleştirdik.

Haberin Devamı

- Yasemin hanım, Londra doğumlusunuz ama 10-11 yaşına kadar Türkiye’de yaşamışsınız. Annenizin “ünlü” bir oyuncu olduğunu ne zaman fark ettiniz?

Yasemin Allen: Onu fark etmiyorsun, onunla büyüdüğüm için bir anda “Aaa bir dakika” durumu olmadı hiçbir zaman. Farkındaydım ama “flaşların arasında kaybolmuş” gibi bir durum yoktu.

- Kızınız oyuncu olmak istediğini söylediğinde siz neler hissettiniz?

Suna Yıldızoğlu: Aslında yönetmen olmak istediğini söyledi. 15-16 yaşındayken birkaç tane kısa metraj denemesi oldu, bir tanesinde ben oynadım hatta. Bence zaten Yasemin eninde sonunda yönetmenliğe geçecek.

Yasemin A.: Ben açıkçası biraz çekingen bir çocuktum. Evde anneme, babama dans şovları yapıyordum ama insanların önüne çıkıp kendimi göstereyim diye dolaşan biri değildim, utanıyordum. Drama dersleriyle başladı; çok tatlı bir hocam vardı, o beni yavaş yavaş açtı. Komediden başladık. İnsanları güldürerek bu üzerimdeki şeyi yenebildiğimi fark ettim. Film izleyerek büyüdüm, annemin filmleri... Görsel hikaye anlatımı benim hayatımın parçası artık. Dizi olsun, sinema olsun...

Haberin Devamı

Suna Y.: Küçüklüğünden sanatçı olacağı belliydi de ne olacağı belli değildi.

“Yasemin benim koçum”

- Oyuncu olmasını ister miydiniz siz de? Yoksa siz de oyuncu olduğunuz için “Zorluklarını gördüm, o yaşamasın” gibi bir tavrınız var mıydı?

Suna Y.: Öyle bir şey düşünmedim. Benim çocuklarla ilgili tek derdim özgür yaşayabilmeleri, duygularını tatmin edebilmeleri ve 9-5 çalışmamalarıydı. Onlar da istemiyorlar sanıyorum; yanlış bir karar verdiğimi sanmıyorum.
Risk almazsan hayatın sönük geçtiğine inanıyorum. Oğlum da İngiltere’de müzik okuyor mesela.

Yasemin A.: Oynamak da, görsel bir şey yaratmak da genel anlamda hayatımızın bir parçası. Evde resim de yapıyorum, karakalem çiziyorum, yağlı boya yapmaya başladım.

Suna Y.: Yasemin Michael Jackson’dan “Thriller”ı çok seviyordu küçükken. Parçalanmış kıyafetler istemişti evde bize dans şovu yapmak için...

- Türkiye’ye döndükten sonra “Elif” dizisinde başrol oynadınız. Kızınızı başrolde gördüğünüzde farklı bir şey hissettiniz mi?

Haberin Devamı

Suna Y.: Gördüğümde özel bir şey hissetmedim. Bir de ben ayrılmıştım bu işlerden, bıraktığım gibi değildi. Yasemin’i o ortamın içinde görünce “Ben yardım edemeyeceğim” diye düşündüm. Bizim zamanımız o kadar farklıydı ki... Destek olmak gibi bir imkanım yoktu. Yasemin kendi atladı ve yüzmeyi öğrendi mecburen. Bana izlemek çok zor geldi o anlamda, aciz hissettim kendimi.

- Birbirinize karakter olarak benziyor musunuz?

Suna Y.: Yasemin daha profesyonel. Hakikaten daha profesyonel gözle bakıyor, ben hâlâ 70’li yılların amatör çocuğuyum. O değişmiyor. Yasemin de benden öğrenmiştir tabii; ben de ondan çok şey öğrendim bugünkü dünyayla ilgili. Farkında değiller ama çocuklarımın ikisi de adapte olma konusunda bana çok destek oldular, bugünkü dünyayla bana bir bağlantı oldular. Ben hakikaten 70’li yılların çocuğuyum: Rock, sevgi, barış falan... Avustralya’da anlamadım, bununla yüzleşecek bir ortam yoktu, çok sakin bir hayatımız vardı. Türkiye’ye geldiğimde tokat yemiş gibi oldum. Sadece 8 sene geçtiği halde o kadar değişmişti ki... Onlar genç olduğu için uyum sağlamaları çok daha kolay.

Haberin Devamı

Yasemin A.: Benim uyumsuz, annemin uyumlu olduğu dönemler var, ya da tam tersi...

- Birbirinizi tamamlıyorsunuz bir anlamda o zaman...

Suna Y.: Evet, doğru. “46 Yok Olan” dizisine başlayacağım zaman oyuncu olarak tiyatro yapıyordum ama ekran çok farklı. Senaryoyu okuyorum, okuyorum; saat on buçukta Yasemin’e telefon açtım, ben bunu yapamıyorum dedim. “Geleyim mi?” dedi, gel dedim; manyak gibi çalıştık evde...

- Birlikte oyunculuk çalışmaları da yapıyorsunuz yani.

Suna Y.: Yasemin benim koçum.

Yasemin A.: İnsanın annesine “Şunu şöyle mi yapsan?” demesi de kolay değil yani; oyunculukta da çalışırken birçok şey gülmekten geçiyor. Önce bir dalga geçerek, gülerek komikliğini çıkarıp, eğlencesine varıp sonra irdelemesine girmek lazım. Beraber eğlenebilmeye başladığımızda beraber çalışabilmeye de başladık.

- Birbirinizle ilgili bende olsa dediğiniz bir özellik var mı?

Haberin Devamı

Suna Y.: İnanılmaz bir ezber kabiliyeti var. Sinir ediyor beni ya, bir kere okuyup ezberliyor ben hâlâ çalışıyorum. Bir tek onu çok kıskanıyorum. Küçükken de bir şarkıyı dinleyip hemen ezberlerdi, ben beş kere falan dinliyordum ezberlemek için. Bir de beni eleştiriyordu: “Bu nota böyle değil anne!” Hatırlıyor musun?

“Yasemin daha profesyonel, ben 70’lerin amatör çocuğuyum”
Yasemin A.: Sözleri düzelttiğimi hatırlıyorum da notalar konusunda biraz ahkam kesmişim.

- Müzikle de ilgileniyorsunuz. Programlarda da şarkı söyletiyorlar, müzisyen Allen Hulsey ile de bir düet yapmışsınız ama yayınlanmamış henüz. Albüm çıkarmayı düşünür müsünüz? Annenizle düet yaparsınız belki.

Yasemin A.: Mükemmeliyetçi olmamın beni şitmdiye kadar çok tutmuşluğu var. Ama bu yolda gelişen bir şey. Düet tabii olabilir. Annemle evde söylüyoruz beraber zaten soul, blues, rock, Led Zeppelin’ler falan... Albüm de olabilir, repertuvar hazırlıyorum şu an açıkçası; caz, blues, soul tarzlarda... İngilizce cover albüm çıkarmayı düşünüyorum.

Suna Y.: Müthiş bir sesi ve yorumu var. Pesleri, tizleri var, sesinin aralığı da geniş. Yasemin’e de söyledim. Profesyonel bir stüdyoya girip bir tane şarkı okumasını istiyorum, onu göreyim.

“Şimdiye kadar en sevdiğim rollerden”

- “46 Yok Olan” dizisinde birlikte rol alıyorsunuz. Diziye Yıldız karakteriyle nasıl dahil oldunuz?

Suna Y.: Ben “Behzat Ç.” hastasıydım. Yasemin’in oynadıkları haricinde izlediğim tek diziydi. Hatta izlerken böyle bir dizide olmak istiyorum derdim. Sonra Yasemin “46 Yok Olan” ile anlaştığını söyleyince bir sevindim bir sevindim. Şubat ayında telefon geldi, “Suna hanım böyle bir rol var” diye. Karışık bir rol, biraz acımasız, biraz komedi.... Şimdiye kadar en çok sevdiğim rollerden, kendimi çok şanslı sayıyorum. Yasemin de ilk bölümden sonra hemen bana bir mesaj çekti, heyecanlı bir mesajdı, oyunculuğumla, karakterle ilgili. O çok hoşuma gitti.

“Yasemin daha profesyonel, ben 70’lerin amatör çocuğuyum”
“Salak beyaz atlı prens hikayeleriyle büyüdük”

- “Kendi yazdığımız bir senaryoda birlikte oynamak isteriz” demişsiniz bir röportajda. Senaryo yazıyor musunuz?

Suna Y.: Yazdım, şu an bitiyor. Yasemin’le değil ama başka. Şu zor: Şimdi gençlerin idolleri var, benim hiç idolüm olmadı.

Yasemin A.: Michelle Pfeiffer falan, o da sana benziyor diye.

Suna Y.: Beğenmek farklı ama idol değil. Şimdiki Türkiye’de idol olayı var, buna karşıyım. Türkiye’deki kadınları baskı altında tutmak, “yerinde” tutmak için korkunç bir mühendislik var televizyonlarda ve bu hoşuma gitmiyor. Kadın-erkek ayrımı yapmıyorum, birey olarak bakıyorum. Benim hayalimdeki erkek kim biliyor musun? Benim. Kendi içimde yarattığım erkek. Çünkü biz salak salak hikayelerle büyüdük, beyaz atlı prens gelecek de öpecek de... Bir kişi söylemedi saçma olduğunu, yalan olduğunu. Baktım geliyor beyaz atlı prensler, yamuk yumuk geliyorlar; atın üzerinde aman düzgün dursun diye ben tutuyorum. 30 küsur yaşına kadar öyle gittim. Avustralya’da hanım arkadaşlarım “Sen erkek olsaydın, evlenirdik seninle” diyorlardı. Sonra anladım hakikaten ben bir erkek yarattım, şimdi ben bir bütünüm. Hayatıma giren erkeğin de denge olması için birey olması, hem erkek hem kadın olması lazım. Türkiye’de böyle bir denge yok. Kadınlar anne, teyze. Sen çocuk doğurduktan sonra kadınlığından da olmuş oluyorsun.