Cumartesi “Yatalak birini oynadım, oysa ben sahnede olmak isterdim”

“Yatalak birini oynadım, oysa ben sahnede olmak isterdim”

03.01.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Çekimleri kısa süre önce biten “Güneşi Gördüm” filminde Erol Günaydın yaşlı ve yatalak bir babayı canlandırıyor. Daha önce “Beyaz Melek” ve “Hırsız Polis”te benzer rollerdeydi. Bu arada, “Disko Kralı” programında Okan Bayülgen ile birlikte gece yarısından sonra televizyona çıkıyor. Oradaki gençlerin ilgisinden çok memnun

“Yatalak birini oynadım, oysa ben sahnede olmak isterdim”

“Disko Kralı”nda gördüğümüz kadarıyla Okan Bayülgen’le iyi anlaşıyorsunuz.
Çok. Müthiş seviyorum Okan’ı. Onu kendime benzetiyorum biraz. Gençler de var zaten, onlar beni yaşatıyorlar. Ben hep çocuklara yatırım yapmıştım, iyi ki de yapmışım. Yoksa insanların modası geçince bir köşeye atılıyorlar; beni ise hâlâ omuzlarda taşıyorlar. İnternette benim için neler neler yazmışlar... Ne büyük onur. Bu yaşta hâlâ aranılıyorum...

Televizyona yıllardır iş yapıyorsunuz aslında. Ne zaman başladı?
Ramazan eğlenceleri ile. Sonra sayısız iş yaptım. Diziler, reklamlar...
Ayrıca şansım açıldı, bu sene üç tane film çektim, bütün irademle Büyükada’da Aya Yorgi’ye kadar yürüdüm. Hâlâ aranıyor olmak çok güzel bir duygu. “Bu rolü ancak siz oynayabilirsiniz” diyorlar, o zaman bende akan sular duruyor tabii.

“Bay Yanlış”ı hatırlıyoruz mesela.
Evet, yıllarca sürdü. Sokaklarda çocuklara doğruyu anlattım. 10 yıl Akbank’la çocuk tiyatrosu yaptım. Çocuklarla yaptım tiyatroyu; onları işin içine katmazsan, sıkılıyorlar. Akbank’dan da emekli oldum zaten. Emekli olmasaydım, bu ameliyatlarda falan, herhalde şimdi yaşamıyordum.

Zenne rollerinde de çok seyrettik sizi.
Çok da iyi oynarım. İsmet Ay’la takıştık, o daha iyi oynadığını iddia etti. “Hayır” dedim, “ben zenneyi içinde erkek olduğu belli olan kadın gibi oynuyorum, benimki daha başarılı.”

Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği “Güneşi Gördüm”de de oynuyorsunuz. Nasıl oldu film?
Muhteşem oldu. Orada da acılar içinde doğulu bir baba rolündeyim. Ve gene yatalak ve konuşamayan birini oynadım, oysa bu sene tiyatro yapmak istiyorum. Bütün dramı yüzümle ve gözlerimle gösteriyorum. “Beyaz Melek” de çok iyi olmuştu, bu film de harika oldu. “Güneşi Gördüm”ün çekimleri çok iyi geçti, ekiple de zaten iyi anlaşıyorduk. Beni el üstünde tuttular.

Yıldız Kenter’in o filmdeki oyunculuğuyla ilgili sözleriniz konuşuldu biraz.
Yahu onu methedeyim istedim, beceremedim. O bir akademik oyuncu, kraliyet oyuncusu. Mesela benim oyunculuğumu hiç beğenmez, hep tonlarımı yanlış bulur. Dedim ki “Beyaz Melek’te, insanı oynamadığı için, bir melek olduğu için çok başarılı” demek istedim. Köylü, mahalleli hal yok onda. Müşfik çok doğaldır, ama Yıldız hanım öyle değil. Sahne namusu açısından da Gülriz’i çok beğenirim. Acayip namuslu oyuncudur, sahnede çok iyi dinler.


“Yatalak birini oynadım, oysa ben sahnede olmak isterdim”


“Güneş’i istemeye gittik, aynı gece bir aile daha kızı istemeye gelmişti”
Eşiniz Güneş hanımla da çok iyi anlaşmışsınız. Allah rahmet eylesin, sizi gece yarılarına kadar beklermiş derler...
Doğru. Akşam dolaşmaya bir başlardık, bir bakmışız sabah balık müzayedesine girmişiz! Serencebey’de büyük teraslı bir evde yaşardık, herkes bize gelirdi. Her saat eğlence, muhabbet. Erol Simavi’ye çini sobada kestane yaptım. Soğanla birlikte kuru fasulye yedik... Erol Bey bana televizyon gönderdi. Televizyonun daha yeni başladığı zamanlar. Biz Güneş’le çalışmayan televizyonu saatlerce seyretmiştik... Ama birşey söyleyeyim mi, ben en çok yazar-şair takımıyla arkadaş olduğum için kazandım. Yaşar Kemal, Ümit Yaşar... Ümit, Ayten’i seviyor ya, her gece intihar ederdi, her gece hastaneye götürürdük. İki jilet bileğe, tak tak! Çok şeker herifti. Necati Cumalı, Melih Cevdet, Attila İlhan, Demirtaş Ceyhun; onlardan o kadar çok şey öğrendim ki... Hepsi bize de gelirlerdi, Güneş de bizle birlikte çok eğlenirdi. Hem fakirdik hem de çok zengin. Borç harç içinde, çok eğlenirdik. Bütün hikayeleri ona anlatırdım zaten.

Hiç aldatma falan yok...
Hayır, asla.

Evlenmeniz de değişik olmuş biraz.
İzmir’de turnedeyiz, Yıldız Kenter’le oynuyoruz. Güneş de tiyatroda, sahne düzeni falan... Yıldız hanıma “kızı isteyelim” dedim. Çiçekler ve şekerlerle ailesinin evine gittik. O gece bir aile daha istemeye gelmiş kızı!

Ne oldu peki?
Ne olacak, öbür isteyenleri ekarte ettik! Aldık kızı; hemen orada nişan yaptık. İstanbul’da da Kulüp Reşat’ta dillere destan bir düğün. Reşat çok iyi dostumdu, sadece içki parası verdim. Altan Erbulak, Ayfer Feray’la masaların üstünde dans ediyordu. Kasım Gülek’e kadar herkes oradaydı.

Kaç yıl evli kaldınız?
40 yıl, onun ölümüne kadar.

Üç tane de kızınız oldu; bir de kız torun...
İlk kızlarım üçüzdü. Bir tanesi hayatta kaldı. Ortadaki Fatoş tek; küçük kızım Günfer de ikizdi, o da tek kaldı. Hepsi yaşasaydı altı kızım olacaktı. Çocukları çok sevdiğim için her şeyimi onlara adadım. Nereye gitsem oyuncakla döndüm. Oyuncağa ben de meraklıydım zaten, her şeyim çocuklar ve oyuncak oldu sonra.

Hâlâ da evin her yeri oyuncak dolu.
Babam da bana çok oyuncak getirirdi. Bir kere zatüree oldum, ben yataktayım. Bütün çocuklar uçurtma uçuruyorlar, ben de onları pencereden seyrediyorum. Babam geldi, benim duvarı maviye boyadı. Bir uçurtma getirmiş, onu da duvara çakıp ipini elime verdi! Bir kere büyük kızıma altı palyaçolu çizme aldım; yani kara basınca palyaço resmi çıkıyor. O sene de kar yağmıyor... Aldım Uludağ’a götürdüm, bastırdım. Gördü, mutlu olduk; döndük geldik geri...

“Yatalak birini oynadım, oysa ben sahnede olmak isterdim”


“Ben geldiğim yerdeyim, buraya gelmek istiyordum”
Gece hayatında da çok değişik insanlar tanımışsınızdır.
Ooo, kimler hem de... Bir Vikont vardı, Vikont dö Baraz. Vikont değil tabii, o kendine öyle derdi. Kartı bile vardı. “Babam ölünce kont olacağım” derdi... Masasında yiyip içen herkesin hesabını öderdi, parası bitince kaybolurdu. O zamanlar çok güzel adamlar vardı; esprili, biraz deli. Özdemir Asaf’la çok muhabbetim vardı. Yolda dikilir dururdu. “Hadi gidelim” derdim. “Yok gitmem, ben geldiğim yerdeyim; buraya gelmek istiyordum, buradayım” diye sokakta dururdu.