Cumartesi Zeka, sen ne önemli şeysin!

Zeka, sen ne önemli şeysin!

06.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zeka, sen ne önemli şeysin!

Zeka, sen ne önemli şeysin




Basın Yasası’nın yeni haline alışana kadar soap yazılara devam...
"Yazılarınızı beğeniyoruz ama en çok kişiliğinizi sevdik" ya da "İçinizdeki enerjiyi ve yaratıcılığı dilerim hiç kaybetmezsiniz" diyen okurlara teşekkür etmek istedim. Bir de -hazır sırası gelmişken- şu köşelerde edebiyat yapmanın ne kadar gerekli olduğunu az da olsa tartışmak... İnsanların "Niçin yazıyor ki, mankenliğe devam etsin" dedikleri Deniz Akkaya’nın, başlayacağı bir film için Deniz Türkali’den oyunculuk teknikleri üzerine ders aldığını okudum az önce. Bu genç hanımı -biraz kendime benzettiğim için olacak- işini bu denli ciddiye almasını seviyorum. Yazılarımda bulduğunuzu belirttiğiniz "içtenlik ve zeka pırıltıları"nı ben de Akkaya’da buluyorum.
Sarıkız’a gelince, başınıza bir dil ustası kesilip edebi sözcükleri art arda sıralamak yerine, hayatın gerçeklerini çoğunluğun anlayacağı biçimde yazmak bilinçle yaptığım bir tercih. Seçilen konular da, ileride birtakım ahkamlar kesebilmem için beni iyice tanımanız açısından gerekliydi. Bu yüzdendir ki çocukluğum, duygularım, kocalar, dayaklar falan anlatıldı, hem de tüm çıplaklığı ile. Daha sonra anıların dışına çıkıp "çevremle" ilgili konularım ise her vatandaş gibi yüreğimi titretiyordu ve kaçınılmazdı.
Bana güven duyularak "emanet" edilen bu köşeyi "kullanmaya" başladığımdan bu yana, sizlerden gelen e-mail’ler de gösterdi ki doğru yoldayım. Bu doğruluk diliminin yarısı "anlatım yeteneği" ise diğer yarısı da "yaratıcılık" hiç kuşkusuz. Buruşup kalmış yazarların aksine, (Asla yaşlı anlamında söylemiyorum, sadece can suyu çekilmiş demek istiyorum), bir şeyleri "duyguyla" anlatmak başından beri bana çok daha doğru gelmiştir. Zamanla kurtulmam gereken tek şey "basının sarışın ve aydınlık yüzü" olma yolunda ilerlerken "İyi de bütün bunları dile getirmem için Türkçede yeterli sözcük yok, onda olsa bile bende yok" kuruntusudur sanırım.

Yıllar önce akademi sınavlarına hazırlanırken eskiler bir efsane anlatmışlardı. Baraj imtihanlarında, hayali resimde verilen konu "Bir yumurta ve tavla zarından oluşacak kompozisyonömuş. Tüm öğrenciler 50x70 kağıt üzerine
4 saat boyunca her açıdan, çeşitli büyüklükte çok sayıda yumurta ve zarlar çizmişler. Yalnız biri hariç. O kağıdı 50x50 olacak şekilde tek bir çizgiyle bölmüş ve elde ettiği karenin ortasına siyaha boyadığı bir yuvarlak çizmiş. Bu siyah bir yumurtanın üstten görünüşü olabileceği gibi, aynı zamanda da tavla zarının "yek" yüzüymüş. Üstelik kağıdı
5 dakikada verip çıkmış. Arkasından jüride kıyamet kopmuş. Sanatçı kılığına girmiş
4 akademisyen hoca resme sıfır vermişler, diğer 6 hoca da on. Böylece "El becerisi ve diğerleri geliştirilebilir ama yaratıcı zeka doğuştandır" tezi "Biz nereden bileceğiz şimdi, bu çocuk ya çöpten adam bile çizemiyorsa!" tezine karşı galip gelmiş. Sonuçta genç, akademiye girmiş. Daha sonra bakmışlar ki çocuğun kalemi zekasıyla yarışmakta.
Acaba böylesi bir yaratıcılıktan ben de faydalansam da bazı siyasilerimize "daha anlaşılabilir" bir mesaj versem mi diye düşündüm bir an. Niye olmasın? Yalnız bunun için, bu sayfalara bizi "yerleştiren" Ayla arkadaşımın yardımı gerekiyor. Şöyle ki; Sarıkız köşesinin tamamı "Yeter artık yeter artık yeter artık..." şeklinde gri bir yazıyla silme doldurulacak. Fon teşkil edecek yani. Sonra köşenin ortasına eşek kadar bir yazıyla "YETER ARTIK" yazılacak. Başka da bir şey yok, hepsi bu kadar. n
Not: Sizler "Yeter artık" cümlesi yerine, tabii ki dilediğiniz duygunuzu yazmakta serbestsiniz. "Allah şifalar versin" gibilerinden örneğin.