Cumartesi Zuhal Olcay ve kel alaka

Zuhal Olcay ve kel alaka

28.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zuhal Olcay ve kel alaka

Zuhal Olcay ve kel alaka





Bazı isimler vardır marka gibidir, malumunuz. Dükkana girdiğinizde sorgusuz sualsiz "Birkaç tane sarıverin!" dersiniz. "Marka nasıl olunur?" bilgileriyle şu cumartesi sabahı sizleri bayıltmak istemem. "Zuhal Olcay gibi" diyeyim, anlayın. Aktrisi tanımam, belki bir-iki davette karşılaşmışızdır. Ama icraatını büyük beğeniyle takip ederim. Son filminin galası için Ankara’yı seçmiş olması da, eski bir başkentli olarak beni son derece duygulandırmıştır. Bu yüzden onunla ilgili, çok önceden yazdığım bir notu aktarmak istiyorum. Demişim ki "Greta Garbo’ya benziyor Zuhal Olcay, aynı vakur ifade ve yanı sıra gözlerindeki o kırılgan gizemli gölgeler... Bir başka ortak özellik de her döneme uygun, asla yadırganmayan beden dilleri. Mesela Garbo’yu oynadığı 1940’lı bir filmden çıkarın, 2002’deki bir Hollywood film karesine yerleştirin, hiç yadırgamazsınız. Giyimi, makyajı ve o müthiş pırıltısı ile yeni ‘mekanına’ öylesine ‘cuk’ oturur ki! Olcay da öyle..."
Dahası, sanatçımızın farklı bir yanı vardır: İşe doğrudan 1 numara başlamıştır. Onun amatörlük dönemi "utançları" yoktur. Oksijen sarısı saçlı, kaşlarını dürten takma kirpikli ve çayır yeşili tuvaletli filmleri de yoktur.
Garbo ve Olcay klasikleşmiş kadınlardır. Ellerini kullanışları, duruşları, bakışları diğerlerinden farklıdır. Ve tabii ki dudak kıvrımları. Bence insanın ifade zenginliğine en büyük katkıyı burası yapar. Öyle ki "dudak uçlarının yanakla birleştiği" bu küçücük, 1 santimetrekarelik bölgeler çok önemlidir. Özellikle kadınlarda. Ve akıllı erkek de kadını zaten ilk buradan öper! Haydaaa! Ne dedim ben şimdi? Şurada ne güzel Zuhal diyorduk, evrensel tavır diyorduk! N’olduk da birden Ahmet Altan olduk? Yoksa ay taşı fıkrasındaki "O bizim aklımızdan hiç çıkmaz ki abi!" gibi bir bilinçaltı mı devreye girdi aniden? Suç benim değil arkadaşlar. Adam bir kitap attı ortaya, kadınların aklı da şaştı, konuları da...
Bu vesile ile Ahmet Altan’ın "Sevdiğiniz insan bir başkasıyla sevişirken sizi mi düşünsün, yoksa sizinle sevişsin ama başkasını mı düşünsün?" şeklindeki önemli sorusuna da cevap vereyim. Bak abi, kimi düşünürse düşünsün, ne halt ederse etsin, önce şu benden aldığı paraları versin... Olmadı sanırım. Sarıkız’ın ciddi ortamında cevaplayalım, ayıp oluyor. Şayet gerçekten sevdiğim biriyse "başkasıyla sevişsin ama beni düşünsün"e razı olurum. Sevgiliyi düşlemek yürek işidir, diğeri iki bedenin yapacağı sıradan bir eylem, birbirinin bitini ayıklamak gibi...
Yazımın sonunda, geçen yıl köşemde anlattığım benzeri bir "bit" olayını tekrarlamak istiyorum. Üstelik kurgu da değil. Demişim ki "Efendim o sıralar şirkette cüce bir kız sekreter olarak çalışmakta, benim azgın da kıza kafayı takmış, gözünü ayıramıyor. Ben de bütün salaklığımla ‘Bu durumu dile getiren kompleksli kadın’ olmamak için susuyorum. Ama işi azıtıp neredeyse kıza önümde tecavüz edecek. ‘Yahu ayıp olmuyor mu lan?’ deyince bana öyle inanılmaz bir ‘cinsel bilgi’ veriyor ki, yazalım bakalım Haydar abim bu duruma ne yorum getirecek? Şöyle ki; ‘Şekerim şimdi ben bu kızı gece yatakta hayal ediyorum. Bu ihanet sayılmaz. Üstelik sana ve senin için yapılan bir servistir. Sonra ne demeye bana kafanı taktın, sen de başkasını hayal et.’"