Siyaset Cumhurbaşkanı Erdoğan: Millet pazar günü noktayı koyacak

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Millet pazar günü noktayı koyacak

13.04.2017 - 20:38 | Son Güncellenme:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tvnet, Beyaz Tv ve TGRT Haber ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 16 Nisan'da yapılacak olan referandumla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan: "Pazar günü bu ülkede hakikaten sandıklardan 'evet' çıkarsa ekonomide çok ciddi bir sıçrama olacaktır. Niye? Türkiye'nin artık bileklerindeki prangalar koparıp atılacaktır." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Millet pazar günü noktayı koyacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TGRT Haber, Beyaz TV ve TV Net ortak yayınında soruları yanıtladı.

Haberin Devamı

Erdoğan, Ordu ve Giresun mitinglerinden geldiğini, oralarda yağmura rağmen muhteşem bir katılımın olduğunu, bununla bütünleşmenin, kucaklaşmanın adeta "finish" denilebilecek bir noktada, halkın bu işi ne denli benimsediğini, ne denli sandığa yakın olduğunu göstermesi bakımından çok önemli bulduğunu söyledi.

Meydanların diline önem verdiğini dile getiren Erdoğan, dün Erzurum'da olduğunu, orada da aynı şekilde, adeta meydanların patlarcasına dolduğunu, her yerde kendileriyle kucaklaşmak, bütünleşmek isteyen halkın bulunduğunu, önceki gün de Şanlıurfa'ya gittiğini hatırlattı.

Erdoğan, Şanlıurfa'nın da muhteşem olduğunu, bugüne kadar ilde mitinglerin farklı meydanda yapılırken, bu defa çok daha farklı bir alanda gerçekleştirildiğini anlatarak, "Şanlıurfa bütün ilçelerinden oraya adeta akın etmişti. Bütün bunları gördüğüm zaman, yani artık toplumumuzun, milletimizin bir karar noktasına geldiğini görüyorum. İşi hazmetme noktasına geldiğini görüyorum. Çünkü bazı sorularıma aldığım cevaplarla da artık işi benimsemiş biliyorum. Yani artık kendisinde pek de soru işaretleri kalmamış. Tabii şimdi merak ediyorum, sizler bu akşam ne gibi sorular soracaksınız. Bazı boşlukları da herhalde buradan doldururuz diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kararsızların çok olduğu yönünde söylemlerin sorulması üzerine, şu yanıtı verdi:

"Ben artık kararsızların falan pek kaldığına ihtimal vermiyorum. Yani bunlar artık çok çok düşük bir seviyede olsa böyle bir durum olabilir. O da belki, siyasi partili olmak ve siyasi partisinde beklediklerini bulamamış olmak gibi, bundan dolayı bir kararsızlık olabilir. Tabii kamuoyu araştırmalarına da bakınca, artık şunu görüyoruz 'evet'de çok çok ciddi bir tırmanma söz konusu. 'Hayır'la ilgili de bir inişin burada olduğunu görüyoruz. 'Evet'e olan ilgi, alaka gayet iyi bir konumda ve tabii bir milletvekili seçimi olsa, bazı şeyleri açıklamakta fayda olur ama bir referandum öncesinde böyle bir durumu şu anda açıklamak pek de doğru olmaz. Bunu özellikle bu tür araştırmayı yapan şirketlerin açıklaması belki çok daha isabetli olur. Ama bildiğim, inandığım şey şu anda gördüğüm ve bizim de bu konuda müşterek hareket ettiğimiz bazı araştırmacı şirketler 'evet'in çok çok iyi bir konumda olduğudur. Kararsızlar 'evet' lehinde daha çok."

Haberin Devamı

"Bir açıklama getir, nedir, kimle görüştün, neyi görüştün?"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun daha çok salon toplantıları yaptığı hatırlatılarak, "En son Erzurum'dan bir fıkrayla göndermede bulundunuz Sayın Kılıçdaroğlu'na, 'Çok yalan söylüyor ama bu yalanlar beni yormuyor.' dediniz. Aksi taraftan bakarsak, sizin o yalan diye tabir ettiğiniz söylemlere cevap vermek de sonuçta bir zaman harcanmasıydı. 'Evet'in daha iyi anlatılmasının önüne geçmiş olabilir mi bu yalan diye tabir ettiğiniz durumlar?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi onlar tabii işi kolaylaştırıyor aslında. Zira fırsat veriyor. Örneğin, yine bir televizyon kanalındaydı. 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu gece, kendisine tabii iki arkadaş bir soru yöneltti. 'O gece darbe girişiminde siz neredeydiniz?' Dedi ki 'Yani Sayın Cumhurbaşkanı beni haberdar etseydi, ben kendisini beklerdim.' Çünkü daha önce bazı radyo programında, malum FETÖ'nün yayın organında 'Darbe olacak olursa ilk defa tankların önüne ben çıkarım.' diyen kişi bu. O akşamla ilgili olarak da VİP'in önünde, Yeşilköy'de tanklar bekliyor. Ben 03.30'da falan Yeşilköy'e iniyorum. 03.30'da Yeşilköy'e indiğimde orada tabii on binlerce İstanbullu, sağ olsunlar bizi karşıladılar. Siz tabii aralarına karıştık. Orada kısa bir açıklama yaptık. Daha sonra basın açıklaması yaptık.

Haberin Devamı

Bu arada da vekaleten Birinci Ordu Komutanımızı, Genel Kurmay Başkanlığına atadık. Valimiz ile orada üçlü olarak oturduk, konuştuk. Daha sonra Enerji Tabii Kaynaklar Bakanımız, birlikte yine orada bazı görüşmeler yaptık. Tabii bu arada arkadaşlar geldiler dedi ki 'Buradan 11.15, 11.30 civarında, (23.15-23.30) VİP'ten, biz Devlet Konukevi'ne inmiştik, Kılıçdaroğlu, oradan ayrıldı. Bir ışıldaklı araçla ayrıldı.' Tabii o akşam onu biliyorduk. Ama şimdi baktık ki malum A Haber, ATV, aynı şekilde Sabah grubu, onlar daha farklı görüntüleri yakalamış, belirlemişler. Yakaladıkları, belirledikleri o görüntülerle, orada, yanındaki korumaları darbe yapanlarla görüşmeler yapıyor. Şimdi, darbe yapanlarla o görüşmeler yapılıyor, ondan sonra da o araçla Bakırköy'e gidiyor. Daha sonra da kendisi açıklıyor, Bakırköy Belediye Başkanının evine gidiyor. Otellerde yer yokmuş, oteller kabul etmemiş onun için onun evine gitmiş. Şimdi bu çok manidar. Peki sen, o arada 12 dakika bir görüşme yapıyorsun. Bu görüşmeyi kimle yaptın? Şimdi bunlara bir açıklama getirmesi lazım. O günden bugüne neredeyse 4-5 günü geçti, herhangi bir açıklama da getirmiş değil. Bir açıklama getir, nedir, kimle görüştün, neyi görüştün? Bunları toplum bilsin. Bir referanduma gidiliyor. Herhangi bir açıklama yok. Ortada sadece, tankların önünde duracak olan bu zat, hemen ışıldaklı arabaya atlıyor, onunla Bakırköy Belediye Başkanının evine gidiyor. Bunu kendisi açıkladı, oraya gittim diyor."

Haberin Devamı

Ancak kendilerinin böyle yapmadıklarını, gelip, milletle, vatandaşla beraber olduklarını, orada açıklamaları yaptıklarını ifade eden Erdoğan, "Üzerimizden F16'lar, helikopterler geldi geçti, onlar ateşlediler vesaire, birçok şeyler yaptılar ve biz ertesi gün öğleye kadar oradaydık. Ki darbe tamamen geri tepti ve duruma hakim olduk, ondan sonra da süreci işlettik, çalıştırdı. Şimdi burada bir gerçek var. Bu yoruyor tabii insanı. Niye? Ya dürüst ol. Yalan konuşma, çünkü bu milli bir mesele." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Ağustos'taki Yenikapı buluşmasına Kılıçdaroğlu'nu kendisinin davet ettiğini, davetine olumsuz cevap verdiğini fakat daha sonra, baskılar neticesinde buluşmadan bir gün önce geleceğine dair haber geldiğini anlatarak, "Hayırlı olsun, yeter ki gelsin. Bunun üzerine onu yaptık. Şimdi Yenikapı ruhu diye tebellür eden o buluşma ne yazık ki sayın Yıldırım, sayın Bahçeli ile devam etti ediyor ama şöyle bir 10 gün kadar sonra baktık ki Yenikapı ruhunun aleyhinde konuşmaya başladı yine Kılıçdaroğlu. İşte bu insanı yoruyor." ifadelerini kullandı.

"Buna ne sebebiyet veriyor?" sorusuna ise Erdoğan, "Bunu kendisinin açıklaması lazım. Ben çünkü ruh okuyucu değilim, bilemiyorum. Açıklaması lazım, neden?" şeklinde yanıt verdi.

Erdoğan, yeni anayasanın meydanlarda verilen bir söz olduğunu, şimdi burada AK Parti ve MHP'nin ittifak tesis ettiklerini ve bununla beraber, 339 ile bu referandum olayının parlamentodan geçtiğini dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Gönül arzu ederdi ki buna CHP de katılsın. Belki o zaman şu anda referanduma değil, birlikte parlamentodan çıkar, ondan sonra gerekirse yine millete gidilirdi. Bu da tabii insanı yormaz. Defaatle söyledik, bu da olmadı tabii. Bu defa iki siyasi parti orada referandumdan yana hareket etti, ikisi de işe muhalefet etti. Ama gördüğüm kadarıyla, şu anda tabii millet gereken cevabı veriyor. Pazar günü de bunun noktasını koyacak."

"Bunları kabul etmek işlerine gelmiyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin ifadeleriyle "Tek adamlık" meselesinin hatırlatılması üzerine, "Bir defa (Kılıçdaroğlu) bu zat, kendi partisinin geçmişini bilmiyor. Önce bunu öğrenmesi lazım. Niye? Çünkü, şu anda bu sistemle tek adamlık diye bir şey gelmiyor. Bu sistemle, dünyada da uygulamaları olan, aslında parlamentonun işlevini artıran, bunun yanında bir ortak aklın oluştuğu bir kadro hareketi devreye giriyor." dedi.

Meydanlarda CHP'nin cemaziyelevvelinden örnekler verdiğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Gazi Mustafa Kemal, malum hem Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanıydı hem de Cumhurbaşkanıydı. Ardından İnönü geldi, hem partinin Genel Başkanıydı hem de Cumhurbaşkanıydı. Peki bunlar için tek adam hiç dedin mi bugüne kadar? Yok. Kaldı ki biz bugüne kadar böyle bir adım atmadık. Niye? Bizim anayasamızda çünkü aday olduğunu zaman parti genel başkanlığından istifa etmeniz gerekiyordu. Biz istifa ettik, öyle Cumhurbaşkanı olduk. Fakat ben ilk defa halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı oldum. Yani parlamento içinden seçilerek gelmedim. Halkımın direkt oylarıyla seçilerek geldim ve partiden ayrıldık. Şimdi yeni dönemde ne oluyor? Yeni dönemde parti genel başkanlığından istifa etmene gerek yok. Yani Gazi Mustafa Kemal nasıl partisinin genel başkanı olarak kalmış, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olabilmişse, şimdi yeni dönemde de bu olabilecek. Bu o dönemde olabilmişse, İnönü döneminde de olabilmişse şimdi de olabilir. Dünyada da bunun örnekleri var. Yani partisinin doğal başkanlığını, partisinin resmi olarak başkanlığına devam eden var, aynı zamanda başkan olan dünyada da örnekleri var. Ama tabii bunları kabul etmek işlerine gelmiyor. Çünkü kılavuz meselesi. Dersini iyi çalışmıyor. Şimdi bu var. Bir defa bu 'tek adamlık' anlayışını anlatırken yanlış anlatıyor bu zat. Basit örnek veriyorum işte, iki tane önemli örnek. Bunlara bak, tek adamlık var mı yok mu?

Eğer onları da tek adam olarak kabul ediyorsan, artık bir şey demiyorum. Ama yok onlar tek adam değil, daha başka bir yorum getiriyorsan, o zaman başka yorumunu getir onu da öğrenelim. Kaldı ki bir defa bir siyasi partinin genel başkanı olarak, cumhurbaşkanlığında böyle bir yorum getiriyorsan, ben sana başka bir yorum da getiririm. Nedir? Başbakan bir partinin genel başkanı mı? Genel başkanı. Aynı zamanda başbakanlık yapıyor mu? Yapıyor. İcranın, yürütmenin başında mı? Orada niye tek adamlık olmuyor? Ya milleti aldatmayalım. Dürüst ol. Biz artık damdan düştük ama tabii garibin şu ana kadar böyle bir şey de görmediği için ne nereye tekabül ediyor, pek bunu da bilmiyor. Şimdi bunları da herhalde bu olayları yaşaya yaşaya öğrenecek, eğer ömrü vefa ederse. Burada biz o yorulma meselesi dedik ya bunlar işte insanı yoruyor. Bu mukayeseyi yapamıyor. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık. Parti genel başkanlığı, yürütmenin başında olmak. Bunları şöyle bir araya getirdiğiniz zaman bunların neticesini rahat rahat alırız."

Bir soru üzerine yeni sistemde cumhurbaşkanının fesih yetkisi olmadığına vurgu yapan Erdoğan, şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanının yeniden bir seçime götürme yetkisi var. Böyle bir adım atıldığı zaman ortaya ne gelecek? İki sandık gelecek. Hem milletvekili hem cumhurbaşkanlığı... Bir cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanıyken niye böyle bir seçime gitme yolunu denesin ki? Bu olsa olsa fevkalade, bir hal karşısında belki böyle bir adım atılabilir. Şu anda istikrar ve güven için biz nereye başvuruyoruz? Diyoruz ki seçim yapıldı 5 yıl bu ülkede herhangi bir şey yok. 5 yıl bir hedef. Bunun neye faydası var biliyor musunuz? Ekonomiye. İstikrar, güven, özellikle küresel sermayenin ülkemize girmesine... Çünkü küresel sermaye bize, 'Ne zaman seçim?' 5 yıl sonra. 'Arada bir şey var mı?' Yok kardeşim. Bizde 5 yılda bir yapılır bu seçim. Bunun da tarihi her şeyi bellidir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yasama organının güç ve kuvvetlendirilmesinin de ortada olduğu bir dönemde bunun hedef saptırmadan başka bir şey olmadığını söyledi.

"TBMM ortadan kalkacak. TBMM'nin yetkileri sıfıra inecek." şeklindeki söylentilerin asılsız olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu anda cumhurbaşkanı sadece ihanet-i vataniyeden Yüce Divan'a gider. Bunun dışında yargılanması söz konusu değildir. Fakat yeni dönemde 2019 Kasım ayından sonra başlayacak dönemde bu defa tüm kişisel suçlarından ötürü... Parlamentodaki belli çoğunluklar var, bunlar sağlandığı zaman ne olur? Yüce Divan'a gider? Bu nedir? Parlamentonun ne denli güçlü bir denetime ve denetim gücüne sahip olduğudur. Şu anda TBMM'nin Hakimler Savcılar Kurulu'na üye verme yetkisi yoktur. Fakat yeni dönemde Hakimler Savcılar Kurulu'na 7 üye verme yetkisi olacak beşte üçle. Seçimi yapacaklar. Bunlar da Yargıtay veya Danıştay değil. Değişik. Akademik, avukat ve çeşitli sınıflardan insanlar parlamentodan buraya gönderilebilecek. 7 üyeyi gönderiyor. Bu ne zaman olacak? Hemen. Bu seçimden sonra seçimler, Yüksem Seçim Kurulu tarafından resmen açıklandığı andan itibaren 30 gün içerisinde bu 7 üyenin seçimi yapılacak. Ben de 4 üyeyi atayacağım. Bir de Adalet Bakanı ile müsteşar. Onlar buraya dahil oluyor. Böylece 13 üyeyle Hakimler Savcılar Kurulu'nu, eskiden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ydu şimdi Hakimler Savcılar Kurulu oluyor. Bu şekilde çalışmaya başlıyorsunuz. 3 olan daire de 2'ye düşüyor bu süreç içerisinde."

"Bizim tabuları yıkmamız lazım"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu adımlarla beraber parlamentonun daha da güçleneceğini vurgulayarak, bunu da kimsenin inkar edemeyeceğini söyledi.

"Erdoğan sonrası ne olacak?" şeklindeki söylemleri de değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Biz faniyiz. Bugün varız, yarın yokuz. Kaldı ki 2019'dan sonra ne olacağı veya 2019'a kadar elimizde böyle bir yaşam garantisi var mı? Yok. Şimdi aslolan sistemdir. Biz kişi konuşmuyoruz. Biz sistemi konuşuyoruz. Eğer, faniler üzerine bir ülkeyi bina etmeye kalkarsanız batarsınız. Onun için baki olan, kalıcılığı olan bir sistem oluşturalım. Bu sistem, kim gelirse gelsin Hasan, Ahmet, Mehmet neyse... Nereye uyacak? O sisteme uyacak. O sistemle ülkeyi yönetecek. Şu anda bizler insan olarak böyle bir durumu değerlendirirken, şuna bakmamız lazım. Tamam da bu tabudur. Bizim tabuları yıkmamız lazım. Eğer tabuları yıkmazsak bunun bedelini ağır öderiz. Onun için Tayyip Erdoğan bir tabu değildir. Tayyip Erdoğan bir kuldur. Onlar zannediyor ki bu koltuklara oturanlar buralardan hiç kalkmayacak. Böyle bir şey yok. Varız, yokuz."

"Ülkeyi yönetecek aktörleri yetiştirmeliyiz"

Milletin iradesine saygı duyulması gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, "Gazi Mustafa Kemal aşağı, Gazi Mustafa Kemal yukarı. 'Biz onun partisinin başıyız.' diyor. Madem öylesin parlamentoda oturduğun koltuktan karşıdaki yazıyı okumuyor musun? Ne yazıyor orada? Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Altında da Kemal Atatürk imzası var. Bunu okumadın mı? Devamlı orada yazıyor. Samimi değiller. Millete güvenmiyorlar. Millete karşı saygısızlar. Eğer millete güveniyorsan millet kimi getirirse oraya... Buradan ne Tayyip Erdoğanlar çıkar. Biz bugün varız yarın yokuz. Mesele bu ülkeyi yönetecek aktörleri yetiştirmektir. Bunu yetiştiriyorsanız bu ülke diridir, canlıdır." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gençlere rüşvet verdiğinizi söylüyor sürekli Sayın Kemal Kılıçdaroğlu..." şeklinde ifadeye yönelik şu değerlendirmelerde bulundu:

"Genç, dinamik bir parlamento. Bunlar olacak ve bu gençlere hakarettir. Gençler asla böyle bir rüşvete, asla böyle bir ianeye, lütfa ihtiyaçları yoktur. Biz gençlere şu anda 18 yaş cezai mükellefiyet getiriyor mu? Getiriyor. Evlenme yaşı 18 diyor musun? Diyorsun. Bütün bunlar oluyor da seçme hakkını verirken seçilme hakkını niye vermiyorsun 18 yaşa? İşte biz veriyoruz."

Seçilme yaşını daha önce 30'dan 25'e indirdiklerini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ben başbakanlığım döneminde de arkadaşlara diyordum. 'Arkadaşlar yanlış yapıyoruz. 25 değil, 18'e inmesi lazım. Zor olan seçmektir, seçilmek değil. Çünkü iyi ile kötüyü ayırma, en zor olan budur. Onun için gelin seçilme yaşını da 18 yapalım. Şimdi nasip oldu. Şimdi seçme ve seçilme yaşı 18 olacak. Ben gençliğimize inanıyorum. Gençliğimiz inşallah parlamentomuza ayrı bir dinamizm katacak. Çünkü ecdadımız Fatih'in 21 yaşındaki fethini unutamayız. Ulubatlı'nın o genç yaştaki surlara bayrak, sancak dikişini unutamayız. Böyle bir nesil inşallah yetişecek ve bu nesille dinamik bir parlamentoyu da oluşturacağız. Onun dediği gibi 'Ankara'dakiler oraya girecek.' şeyi çok büyük hakaret. Şu anda parlamentoda 25-30 yaş grubu arasında 5 arkadaş var. Sorun bakalım kimlerin çocukları bunlar? Anadolu'da herhangi bir esnafın, Konya'dan, Kayseri'den, İstanbul'dan, çeşitli yerlerden gelmiş esnafların çocukları. Hepsi çeşitli yerlerden burs ve kredi alarak okumuş kişiler."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis'in yetkileri ve güçler ayrılığı konularına ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, şunları kaydetti:

"Bu konuya da hakimliği yalan. Bir defa şu andaki tabloya bakalım, 2010 öncesine bakalım. 2010 öncesinde Hakimler Savcılar Kurulu'nun üye sayısı, 7 asıl 5 yedekti ve cumhurbaşkanı 5 asıl 5 yedek atardı. Adalet Bakanı ve müsteşar 2 üye, dolayısıyla 7 kişi. Böylece 7 oluşurdu. 2010 sonrası 21 asıl 7 yedek oldu üye sayısı. 4 tanesini cumhurbaşkanı atıyordu, yani 5'ten 4'e düştü, yargı 14 asıl 7 yedek ki bunlar Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerdi. Adalet Bakanı ve Müsteşar 2, Adalet Akademisi de 1 kişi veriyordu. Şimdi ise 2017 sonrasında üye sayısı 21'den 13'e düşüyor. Bu da buradaki tasarrufumuzu gösteriyor. TBMM bugüne kadar hiç atamazken şimdi 7 üye atıyor. Cumhurbaşkanı ise 4'tü yine 4 üye atıyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar 2 idi yine 2. Bu hep önce de 2 idi, şimdi de 2. Fakat Adalet Akademisi'nden bu defa üye yok. Tablo bu."

Erdoğan, bu tabloyu sağa sola çekmenin anlamı olmadığını belirterek, burada kuvvetler ayrılığı prensibiyle ilgili de herhangi bir müdahalenin söz konusu olmadığını kaydetti.

Aksine, burada hakimler savcılarda özellikle Danıştay ve Yargıtay'dan giriş olmadığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Geliyorum Anayasa Mahkemesine. Anayasa Mahkemesinin 2010 sonrası 17'ye çıktı. Fakat şimdi 15'e düştü. 2 askeri üye var, bu 2 askeri üye emeklilik süresi dolunca onlar ayrılacaklar. TBMM burada 3 üye seçiyordu, gene 3 üye seçecek. Cumhurbaşkanı ise 14 atıyordu şimdi ise 2017'de 12 atayacak. Niye? Askeri üyeler olmayacağı için. Şimdi burada nasıl oluyor da kuvvetler ayrılığı birbirine giriyor? Az önce yasama organının durumunu anlattım. Yasama organı 550 milletvekilinden, 600'e çıkıyor. Niye? Buradaki olay şu; özellikle adil bir parlamento oluşumunu sağlayalım. Çünkü başka ülkelerde bakıyorsunuz nüfusa oranladığınızda olay çok çok farklı, bizde ise çok çok farklı bir tablo var. 'Bunu halletmemiz gerek' dedik."

Vekil başına düşen vatandaş sayısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa ülkelerindeki milletvekili ve vekil başına düşen vatandaş sayısı hakkında kıyaslama yaparak, şunları kaydetti:

"Bununla ilgili olarak da bazı ülkeler var ki bu ülkelerin durumu gerçekten bizimle mukayese edilemeyecek şekilde çok farklı. Mesela Almanya. 82 milyon nüfusu var, milletvekili sayısı 667. Milletvekili başına düşen sayı 123 bin. Fransa'nın 66 milyon nüfusu var, senato ve milletvekili sayısı 925, oran 75 bin. İspanya'ya bakıyoruz 44 milyon nüfusu var, milletvekili sayısı 616. 64 bin kişi. Aynı şekilde İtalya'ya bakıyoruz, orası ayrıca bir felaket, 60 milyon nüfusu var, milletvekili senatör 952. Ona 63 bin kişi düşüyor. Geliyoruz İngiltere'ye 65 milyon nüfus. Orada tabii senato, avam kamarası falan bin 449… 45 bin kişiye bir tane düşüyor. Geliyoruz bize 80 milyon nüfus, 550 milletvekili, 143 bin kişiye bir milletvekili. Bu adil bir dağılım değil."?

'15-20 bin kişiye 1 milletvekili düşüyor'

Anayasa değişikliği ile illerin temsiliyetinde adil dağılım sağlanacağını dile getiren Erdoğan, mevcut sistemde İstanbul'da 120 bin kişiye 1 milletvekili düşerken, Doğuda, Güneydoğuda bazı illerde 15-20 bin kişiye 1 milletvekili düştüğünü söyledi.

Temsilde adaletin en önemli adımının milletvekili sayısını 550'den 600'e çıkarmak olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Kuvvetler ayrılığı noktasında... Kuvvetlenen parlamento, 550'den 600'e çıkıyor ve orada bir güç buluyor. Cumhurbaşkanını yargılarken elinde bir güç var. Aynı şekilde bakanları yargılarken elinde bir güç var. Cumhurbaşkanı hangi şartlarla yargılanıyorsa, başkan yardımcıları da bakanlar da aynı şekilde yargılanıyor, Yüce Divan'a gidiyor. Burada 'Böyle bir şey elimde yok.' diyebilir misiniz? Üstelik orada da yine oranlar var ve bu oranlarla Yüce Divan'a sevk yetkisi var parlamentonun. Bu, parlamentoda mutabakatı, uzlaşmayı getiriyor. O uzlaşma neticesinde parlamento yani yasama Yüce Divan'a gönderme hakkını elde ediyor. Kanun yapma yetkisi, yasama organında. Cumhurbaşkanının kanun yapma, kanun teklifi verme yetkisi yok. Sadece bütçeyle ilgili verebilir. Bütçe konusunda da eğer yasama organı olumsuz bir tavır takınırsa, o zaman bir önceki yılın bütçesi üzerinden haraketle TEFE, TÜFE gibi dengelemelerle bunu yapıyor. Buralardan örnekler de var. 'Türk tipi başkanlık sistemi' ifademin arkasında yatan budur. İlla 'birileri şöyle yapıyor, biz de öyle yapalım' dememize gerek yok. Kendi geleneklerimize, göreneklerimize, örfümüze ve adetlerimize bakarak bir yapı oluşturalım istedik."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa değişikliği ile ilgili "Cumhurbaşkanının ülkeyi kararnamelerle yönetebileceği" eleştirilerine ilişkin soruya, şu karşılığı verdi:

"Bu konuda 3 karar alma mekanizması var, Anayasa, yasalar, kararname. Başkanlık sistemine geçmeden önce Bakanlar Kurulunun da kararname çıkarma yetkisi olurdu. Daha sonra bunlar Anayasa Mahkemesiyle gözden geçirildi. Şu anda cumhurbaşkanı, hakkında anayasa maddesi olan bir konuda herhangi bir kararname çıkaramaz, yasal düzenleme olan bir konuda da yine çıkaramaz. Bunların dışında boşluk var. Belli bazı alanlarda sıkıntılar olabilir ama bu mesela temel hak ve özgürlükler vesaire falan bu alanlarda değil, bunların dışında. Orada cumhurbaşkanı bir kararname ile düzenleme yapabilir. Nedir bu? Atamalar, şunlar, bunlar vesaire gibi bu tür şeylerde bunu yapabilir. Onlar da zaten burada yasal düzenlemelerle daha da açıklığa kavuşacak. Siz kararname ile hakkında kanun olan bir konuda, mesela kalkıp da muhtarlıkları kaldıramazsınız. Kararname ile böyle bir yetkiniz yok. Niye? Çünkü yasalarla o makamlar oluşturulmuş, hatta temeline baktığınız zaman yerel yönetimler olayı anayasaya dayanır. Kalkıp cumhurbaşkanı muhtarlık filan falan kapatamaz, böyle bir yetkisi yok."

"PKK terör örgütüyle bu konuda verdiğimiz mücadele, üniter yapının en güzel örneğidir"

Bugüne kadar üniter yapı üzerinde olumsuz bir açıklamalarının olmadığını ifade eden Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın "Anayasa değişikliğinin üniter yapıdan federasyona geçişin ilk aşaması olduğu" iddialarının sorulması üzerine, "Onlar zaten al birini vur öbürüne, birbirlerinden farkı yok." dedi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"14 yıllık yönetimimizde PKK terör örgütüyle bu konuda verdiğimiz mücadele, üniter yapının en güzel örneğidir. Onlar, bizim Güneydoğu, Doğu illerimizde üniter yapıyı sıkıntıya düşürecek açıklamalar yaptığı zaman onların karşısında aslanlar gibi dikilen biz olduk. Bayrağımıza yönelik bir şey olduğu zaman aslanlar gibi onların karşısında dikilen biz olduk. CHP, Hakkari'ye gitti, miting yaptı, bir tane Türk bayrağını o mitingde gösteremedi. Onların çünkü oradaki güç kaynağı HDP'ydi. Onları arkalarına aldılar, onlarla beraber orada miting yaptılar. Bu konuyla ilgili olarak danışmanımın bir açıklaması olmuş, almışlar onu çarpıtmışlar, ki danışmanım sonra değişik şekilde onu düzeltmeye yönelik açıklamalar yaptı. Ben ne diyorum, sen ona bak. Böyle bir şey yok, benden duydunuz mu? Yok. Bir defa 'Rejimle ilgili kim herhangi bir olaya giderse karşısında ilk defa ben dururum' dedim. 1923'te rejim meselesi bu ülkenin bitmiştir. Ondan sonraki süreç sadece yönetim sistemleri meselesidir, şu anda da değişiklik yapılan konu, bir yeni yönetim sisteminin gelmesidir."

Cumhurbaşkanının bir yere gitmesi veya belli bir süre makamından ayrı kalması durumunda yanındaki yardımcılarından birini görevlendireceğini ve yerine o kişinin vekalet edeceğini anlatan Erdoğan, "Bunun da suistimalini yapıyorlar. 'Meclis Başkanı yapsın' diyorlar. Seçimle gelen bir cumhurbaşkanı var ve kabinenin parlamenterlerden oluşmadığı bir yapı var. Bu yapının içerisinde yanındaki yardımcılarının içinden vekalet edecek insanları (seçer). Başbakan bir yurt dışı seyahate giderken başbakan yardımcılarından birini yerine vekaleten koyuyor. Artık cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık birleştirildiğine göre, yeni yapı içerisinde de cumhurbaşkanı bir yere giderken, yerine yardımcılarından -bu 1 mi olur 2 mi olur 3 mü olur, şu anda bu konuda herhangi bir şey söz konusu değil- birini oraya vekaleten koyabilir." diye konuştu.

"Güneydoğu, turizmde çekim alanı olacak"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütlerinin çukurlar ve tüneller açarak orada yaşayanlara hayatı zindan ettiğini belirterek, hükümetin Güneydoğuya ciddi yatırımlar yaptığını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ve TOKİ'nin burada çalışmalar yürüttüğünü söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:

"Öyle zannediyorum ki inşallah kısa bir zaman içerisinde artık Güneydoğu çok daha çekici olacak, güzel bir çekim alanı haline gelecek. Projeleri gördüğüm zaman 'Bu gördüklerim rüya değilse o zaman Türkiye, turizmde çok ciddi bir patlamayı yapacak.' diyorum. Güneydoğu, turizmde çekim alanı olacak. Diyarbakır niçin 10 milyar sadece turizmden getiri elde etmesin? Şu anda olmaz, yatırımcı yok, kaçıyor. Neden? Terörden korkuyor. Şimdi rahatlama başladı. Artık vatandaş, gece geziyor, dolaşıyor. Diyarbakır'ın caddelerinde, sokaklarında bu var. Diğer illerde aynı şekilde bu var. Hendeklerin temizlenmesiyle, yeni binaların yapılmasıyla birlikte inşallah artık Güneydoğu çok daha farklı bir hale gelecek. O zaman oradaki Kürt vatandaşlarım da evlerinden eşyalarını alıp giden kardeşlerim de yeniden oralara inşallah yeniden dönecekler ve oralarda gördükleri huzur, onlara herhalde artık yeni bir değerlendirmeye bu işi tabi tutmanın yolunu açacaktır. Tehditler, şunlar, bunlar minimize oldu. İçişleri Bakanlığımız, jandarmasıyla, polisiyle ciddi tedbirler oluşturuyor. Bu tedbirlerle beraber sandık emniyetini inşallah almış olacaklar."

Kandil, İmralı, Pensilvanya'nın "hayır" dediğini aktaran Erdoğan, "Biz, 'hayır' diyenleri de anlayışla karşılarız, o ayrı mesele ama benim vatandaşım da 'Kim bize hayır dedirtmek istiyor?' sorusunu herhalde soracaktır; 'Kandil'deki, İmralı'daki, Pensilvanya 'hayır' diyorsa, bunlar bu milleti bölmek isteyenler değil mi? Ben bunlarla yürümem.' diyecektir. Ben buna inanıyorum. Bu, benim vatandaşımın iradesine asla ipotek koymak değildir. Zaten benim vatandaşım iradesini bu yönde şekillendirecektir diye düşünüyorum. Bu milletin birliğe, beraberliğe, bütünlüğe, kardeşliğe ihtiyacı var." dedi.

Erdoğan, "Evet oyları noktasında bir yansıma olursa, sizin söyleminiz, devlet politikaları, terörle mücadele... Artık bunları geride bırakıldığımız anlamına mı geliyor?" sorusuna, "Bunları büyük ölçüde aştığımız kanaatindeyim. Bu konuda kesin bir neticeye varmak ne zaman belli olacak? 16 Nisan akşamı. Bakalım oralardan sandıklardan ne gelecek?" yanıtını verdi.

Kamuoyu yoklamalarına ilişkin olarak da Erdoğan, "Ciddi olumlu gelişme var çünkü orada da mitinglerde bunları gördük." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2001'de yola çıktıklarında Güneydoğu Anadolu'da halkın kendilerinden "OHAL'in kaldırılması'nı istediğini aktararak, şunları söyledi:

"Göreve geldik. Aldığımız oy aslında çok yüksek değildi, yüzde 34,4'tü ama parlamentonun yüzde 63'ünü biz aldık. İkinci parti de CHP'ydi. Fakat enteresan, o dönemde tabii biz süratli bir karar aldık. Ben genel başkanım, parlamentoya giremedim, Abdullah Bey o zaman başbakan oldu ve 1 ay içinde olağanüstü hali kaldırdık. Kaldırdık da ne oldu? Terör bitti mi? Maalesef terör bitmedi. Tam aksine terör çok daha farklı şekilde gelişme yollarını aradı. Çünkü bunların derdi başkaydı, bunlar ihanet şebekesiydi. Hiçbir yerde, Türk bayrağını kongrelerinde dahi asmazlardı. Ortada bir sistem var. Onlar o sisteme adapte olamıyorlardı, dert başkaydı. Şu anda oluşturacağımız sistemde de tabii ki birileri buna adapte olamayacak. Biz de parlamenter demokrasiyle 14-15 sene bu ülkeyi yönettik."

'3 bin 400 dolar olan milli geliri 11 bin dolara getirdik'

Göreve geldiklerinde kişi başı 3 bin 400 dolar olan milli geliri 11 bin dolara getirdiklerini, IMF'ye olan borcu 23 buçuk milyar dolarken 2012 itibariyle bitirdiklerini anlatan Erdoğan, "Aynı şekilde Merkez Bankasının döviz rezervi 27 buçuk milyar dolarken Merkez Bankasının döviz rezervini de 107 milyar dolara kadar çıkarttık. Bir ara Başbakanlığım döneminde 136 milyar dolara da çıktı. Bu malum son olumsuz gelişmeler aşağıya çekti ama problem değil bizim için. Nasıl iner, nasıl çıkar? Bunları artık gayet iyi biliyoruz. Finansmanı yönetme noktasında güçlü bir kabiliyet..." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Göreve geldiğimizde devletin borçlanma faizi yüzde 63, enflasyon yüzde 30'du. Sonra ikisini ne yaptık? Tek haneliye çektik. Bunlar durup dururken olmadı. Süreçte bu çok daha hızlı yürüyecek. Bunun için işaret fişeği neresidir? 16 Nisan. Benim halkım, bunu görmesi lazım. Ekonomiyle ilgilenenler, bunu görmesi lazım. Artık şu anda sanayi, ticaret bunlarla uğraşanlar, şunu bilmesi lazım. Pazar günü bu ülkede eğer hakikaten sandıklardan 'evet' çıkarsa bir defa ekonomide çok ciddi bir sıçrama olacaktır. Niye? Türkiye'nin bileklerindeki prangalar koparıp atılacak." ifadelerini kullandı.

Hedeflerinin milli geliri 2023 yılında 25 bin dolara ulaştırmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Mütevazi davranıyoruz, '22 bin dolar' diyoruz. 11 bin doları katlayalım. Şimdi sistem noktasında da, sisteme parlamento içindeki partiler zaten 'evet' deseydi, zaten sıkıntı olmayacaktı. Ama ne oldu? CHP ve diğeri buna yaklaşmadılar. Hatta onlara şu teklif de yapıldı. 'Siz de ortaya koyun, onu da götürelim millete. Hangisine (evet) derse o olsun. Yeter ki birlik olsun.' Ama ona da yanaşmadılar." şeklinde konuştu.

Demokrasilerde ana muhalefetin iktidarı güçlü tuttuğunu dile getiren Erdoğan, "Neyi ile güçlü tutar? Tekme tokat vurmakla değil. Doğruya doğru, yanlışa yanlış dediği zaman güçlü tutar. Ama bizde muhalefet öyle değil ki. Ortaya dört dörtlük bir eser koyun. O tam aksini söylüyor. Orada bile birleşemiyoruz. En büyük sıkıntı bu." dedi.

"Artık böyle bir sıkıntımız yok"

Yayında, daha sonra 1998 yılında gazeteci Savaş Ay'ın yaptığı programda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemdeki hastanelerin durumu ekrana getirildi.

Erdoğan, görüntülerin izlenmesinin ardından şöyle devam etti:

"Gerek bu durumları anacığım, babacığım ile yaşadık. Az önce o teyzeyi hatırlayınca da o aklıma geldi. Ben tabii gencim. Gider erken saatlerde kuyruğa girer, numarayı alırdım. Ondan sonra da annemi alır, hastaneye götürürdüm. O yaşlı kadın, demek ki kimse onu oraya getirememiş. Öyle bir durum var. Bir de aklıma tabii şu geldi. Daha önce de aktardım. Tokat'a seçim çalışmaları için gidiyoruz. Bolu Dağından sabah namazı sonrası çıktık. Biliyorsunuz, Kargasekmez'in kışı çok berbattır. Biz bir kaymaya başladık. Ve döne döne bariyere vurduk, ondan sonra karşıdan bir Urfa Cesur otobüsünün geldiğini gördüm. O kadar. Vurduk. Gerisinden haberim yok. 5 arkadaşız. Hemen bizi aldılar, Düzce'ye götürdüler. Hangi hastaneye götürdüler bilmiyorum. Hastanenin ambulansı yok. Burada bir şey yapamayacağız dediler. Sağlam olan arkadaşımızın eline serumları verdiler. Hemşire falan da yok ha. Sağlam olan arkadaşımızın eline serumları verdiler. Bütün serumları bir kişiye taktılar. O şekilde Bolu'ya geldik. Tabii Bolu'ya geldik. Bizi, aklımda kaldığı kadarıyla devlet hastanesine götürdüler. Siz memur musunuz, işçi misiniz? Neyse biz sigortalıyız. Sigortalıyız deyince kabul edemeyiz. Oradan SSK'ya götürdüler. Şimdi tabii hepsi kan kaybı. Böyle bir süreç işliyor. Ama bir ambulans yok, bir hemşire veremiyor. Şimdiki duruma bakıyorum. Artık bizim böyle bir sıkıntımız yok. Hiçbir hastane size hayır ben seni kabul edemiyorum veya sana bakamam lüksü yok. Deme cüreti yok. Ne yaptık. Aynı olayları yaşadığım için arkadaşlarıma dedim ki hastanelerin hepsini birleştirmemiz lazım.

Göreve geldiğimizde SSK hastaneleri var. Emekli Sandığı bağlantılı hastaneler var. Bazı bakanlıkların özel hastaneleri var. Bunun yanında tabii bir de bunlardan apayrı olarak özel çalışan hastaneler var. Biz dedik ki bunların hepsini birleştireceğiz. Sendikalar karşımıza dikildi. Arkadaş kusura bakmayın. Biz bunları birleştireceğiz. Ve tek tip olacak. Vatandaş hangi hastaneye giderse orada hizmeti alacak. Yasayı çıkardık. Ve ardından bir şey daha yaptık. Genel sağlık sigortası. Her doğan sigortalı doğacak. Eskiden ilaç sıkıntısı aman yarabbi... Hastanedeki eczaneden ilacı alamazdınız. Çünkü yazılan ilaçların hepsini orada bulmak mümkün değildi. Belki bir tanesini, belki iki tanesini bulursunuz. Diğerlerini nereden alacağım? Eczaneden al. Neyle alacağım? Paranla alacaksın. Bunların hepsini biz kapattık. Ne dedik? Her eczaneden alış veriş yapabilirsin. İlacını alabilirsin. Bunu getirdik sağlıkta. Bundan önce yoktu. Kılıçdaroğlu döneminde bunlar yoktu. Şimdi ne diyor? Hastaneye gitme özgürlüğü var' diyor. Lütfettin ya. Bu hastane niye var. Bunun için var zaten. Bunu da özgürlükler sıralaması içine mi koyacağız? O teyzem benim. Gecenin o saatinde oraya geliyor. Numara alacak mı, alamayacak mı? O da ayrı bir dert. Öbürü, 'Sen hastanesin hastane, bana bakacaksın.' diyor. Şimdi birileri diyor ki bu tinercidir, şucudur. Kardeşim, ne olursa olsun. Bakacaksın. Alacaksın, orada tedavisini yapacaksın. Hastane bu."

"Sağlıktaki reformumuzu üst düzeyde gerçekleştireceğiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanuni Sultan Süleyman'ın "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." ifadelerini hatırlatarak, "Şimdi biz hastanelerimizi tüm illerde, bazı büyük ilçelerde hatta 20 yataklı filan gün hastanelerine varıncaya kadar yaptık. Ama işin ikinci etabı şimdi bir de şehir hastanelerine başladık. Özel hastanelerden de istifade ediyor muyuz? Ediyoruz. Hepsinden. Şehir hastaneleri artık Türkiye'ye yani gerçekten birkaç sınıf atlatıyor. Artık dünya buraya akacak. Nasıl olacak bu iş. İnşallah doktorlarımızdaki bu noktada kariyer, kalite hepsi de bu arada arttıkça. Şimdi bakın Balıkesir Şehir Hastanesini açtık. Mersin Şehir Hastanesini açtık. Muhteşem. Yozgat, Isparta bunları açtık. Şimdi önümüzde inşallah Ankara, iki tane yapılıyor." diye konuştu.

Erdoğan, "İnşallah bundan sonra oralardan buralara gelecek. Batı'dan buraya gelecek. Çünkü fiziki mekanlar itibariyle onları geçeceğiz. Tek şey doktor, doktor. Onun için sağlık üniversitelerini kurduk. Şimdi bir taraftan tıp fakültelerinden gelecek, bir taraftan da bu sağlık üniversitelerinden gelecek. Bunları biz yaptık. Buralardan yetişecek olan bütün doktorlarımızı inşallah üst düzey eğitimler almak için, icabında bunları yurt dışına da göndereceğiz. Böylece Türkiye'deki sağlıktaki reformumuzu üst düzeyde gerçekleştireceğiz." şeklinde konuştu.

Putin ile yapılan görüşme

Bugün, Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile yaptığı görüşmeye ilişkin soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile, Suriye'deki son gelişmelerden sonra, Türkiye-Rusya, Türkiye-ABD birlikte ne gibi çalışmalar yapabileceklerini görüştüklerini söyledi.

Erdoğan, İdlib'deki kimyasal silah saldırısının üzerinde durduklarını, müşterek çalışmaları bundan sonraki süreçte de devam ettirebileceklerini konuştuklarını anlatarak, "Aynı zamanda kimyasal silahla mücadele noktasında şu anda Türkiye'de bir ekip var. Bunlar burada bir çalışma yürütüyorlar. Bu konuyla ilgili olarak bir Türk, kimyasal silahlarla ilgili olarak o kurulun başında bulunuyor. Ekip şimdi burada ve başkanlığını bir Türk'ün yapmış olduğu böyle bir soruşturma grubuyla biz Türkiye olarak dedik, bu çalışmada her türlü desteği vermeye hazırız. Bu noktada biz geri duramayız ama elimizde bazı ciddi belgeler, bulgular var. Bunları da paylaşmaya hazırız dedik. Bu konuyla ilgili genelkurmay başkanlarımız görüşmelerini sürdürüyorlar. Bütün bunlarla beraber bir de ikili ilişkilerimizde charter seferleriyle ilgili bazı dedikodular duyduk. Bunlar bizi rahatsız etti. Bunu kendisiyle paylaştık. Bu çalışmayı, beraberce kendileriyle aynı zamanda Amerikalı yetkililerle, belki yarın Sayın Trump ile bir görüşmemiz olabilir. Onlarla da bu görüşmeleri yapıp, süreci hızlandırma gayreti içinde olacağız." diye konuştu.

"Suriye'de, Türkiye-Rusya-ABD arasında bir mutabakat oluşma ihtimalini görüyor musunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, bunun yapılması gerektiğini belirterek, "Ben sadece kimyasal silahlarla mücadeleden yana değilim. Bu olayın sadece bir boyutu. Ölenler sadece kimyasal silahla öldürülmüyor ki. Tabii ki ona karşı olacağız ama onunla ilgili bir yasak maddesi var diye ona karşı olalım, peki. Kimyasal silahla bugün Suriye'de kaç kişi öldü? Ama konvansiyonel silahlarla kaç kişi öldü? Şimdi diyelim ki kimyasal silahlarla 1500-2000 kişi ölmüşse, konvansiyonel silahlarla yüz binlerce insan öldü. Niye onu konuşmuyoruz? Niye bunları bir kenara koyuyoruz. Kimyasal silahlara karşı mücadeleyi verelim, konvansiyonel serbest. Böyle saçmalık olmaz." dedi.

"Bir terörist örgütünü, başka bir terörist örgütle terbiye edemezsin"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rakka ve Münbiç'teki son duruma ilişkin, şunları söyledi:

"İnsani yardım noktasında Münbiç'te Rusya'nın da bir hareketlenmesi var. Aynı şekilde Amerika'nın koalisyon güçleriyle, yani PYD, YPG ile beraber orada bir çalışması var. Tabi rejim de bu işin içinde. Ama orada Özgür Suriye Ordusu ile beraber biz de varız. Biz de bu süreci devam ettireceğiz. Münbiç ile iş bitmiyor. DEAŞ'ı oradan sildin attın ama asıl önemli olan DEAŞ'ın merkezi durumunda olan yer Rakka.

Rakka'daki mücadelede bizim kararlılığımız şudur, biz diyoruz ki gelin hedef DEAŞ mıdır, birleşelim beraber DEAŞ'a karşı mücadeleyi verelim. Ama ey Amerika sen, YPG, PYD ile beraber bu işi yapacağım dersen, orada biz yokuz. Niye? Çünkü DEAŞ ne kadar terörist bir örgütse, PYD ve YPG de en az o kadar terörist örgüttür. Yani bir terörist örgütünü, başka bir terörist örgütle terbiye edemezsin. Bunların iyisi kötüsü olmaz."

Aynı şeyi Rusya ile de paylaştıklarını, bu konuda fikir birliği olmasını temenni ettiklerini ifade eden Erdoğan, "Astana sürecini Rusya ile birlikte başlatmıştık. İran da katılmıştı. Yeniden bu Astana sürecini diri tutabilir, devam ettirebiliriz." dedi.

"54 sene bekledik, bundan sonra bekleyecek zamanımız yok"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazar günü halkın vereceği cevabın sadece ulusal değil, uluslararası olacağını dile getirdi.

'Evet'in çok kuru bir şey olmadığını ifade eden Erdoğan, Fransa'da da seçim yapılacağını ve oradaki adayların hepsinin kendisini konuştuğunu, Almanya'daki dergilerin kapağında yer aldığını söyledi.

Erdoğan, "Çok yüksek bir tonda evet çıktığı anda, AB ile de oturacağız masaya. Hadi bakalım, ne diyorsunuz? Var mısınız, yok musunuz? Bize kalkıp da hala afra tafra yapma. Varsanız ne ala. 54 sene bekledik, bundan sonra bekleyecek zamanımız yok. Oturun kararınızı verin. Vermediğiniz takdirde biz kendi kararımızı vereceğiz." ifadelerini kullandı.

AB ile üyelik müzakereleri devam ederken, FETÖ mensuplarına karşı bir koruganlık gösterilmesine ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Onlar ne türlü muamele yaparlarsa, aynı muameleyi bizden görecekler. Olay bu kadar basit. Onlardan birisi bizde elimize düşerse, aynı muameleyi görürler. Ben bu görevde olduğum sürece asla." yanıtını verdi.

"Trump'ın gelmesiyle ABD'de FETÖ noktasında, olumlu manada söz edildi kamuoyunda. FETÖ elebaşısının, Türkiye'ye iadesi noktasında size olumlu sinyaller geliyor mu?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Görünen şey şu, Bharara denilen o savcının malum görevden alınmış olması, bu olumlu adımlardan bir tanesi ama tabi Bharara'nın altı şu anda tamamen onun kendi ekibi. Biz şimdi tabi bunları da aslında bekliyoruz ve orada gerek Fetoyla ilgili atılan adımlar, gerek Rıza Zarrab'la ilgili atılan adımlar, bunları biz adil yaklaşım tarzları olarak görmüyoruz ve adaletin bir an önce tecellisi çok önemli. Mesela son zamanda Halk Bankası Genel Müdür Muavinimize yönelik yapılan işi de bizler adil bir yaklaşım olarak görmüyoruz. Yani yedi kez Amerika'ya giriş çıkış yapmış olan Halk Bankası Genel Müdür Muavininin böyle bir şeye muhatap kalmış olması gerçekten düşündürücüdür, üzücüdür."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ'nün medya yapılanmasına ilişkin alınan tahliye kararı ve bu kararı veren hakimlerin açığa alınmasının ardından yeni bir plan olup olmadığına dair soru üzerine, Adalet Bakanlığı ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun böyle bir olay karşısında takındığı tavrın çok olumlu olduğunu söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sen kalkacaksın, bu ülkenin cumhurbaşkanını çıkardığın dergide ipe götüreceksin, ölüm diyeceksin, halat şöyledir, böyledir diyeceksin. Bu adamlar çıkıp meydanda dolaşacaklar. Ne ile izah edeceksin. Bu adamlar bu kararı nasıl veriyor? Ben cumhurbaşkanı olarak muhatap olursam böyle bir şeye, normal bir vatandaşa bunlar neler yapmaz ki? Sana adalet nasıl teslim edilir. HSYK, önemli bir adım attı. Adalet Bakanlığı bu süreci yakın takip etti. Temenni ederim bundan sonra yanlış adımlar atılmaz. Çünkü bunlar halkın adalete olan güvenini zedeliyor. Halkın adalet mekanizmasına güvenmesi lazım.

Bütün yargıyı malum büyük oranda bunlar ele geçirmişti. Buralarda ne canlar yandı ama bundan sonra yanmayacak. Bu noktaya halkımızı getirmemiz lazım. Şu anda adalet mekanizmasının içinde bunlardan yok mu? Var. Pazar günü, aynı zamanda bununla ilgili de imkan sağlayacak, bazı adımların atılmasını getirecek. Şuna çok inanmamız lazım, ben başkanlık sisteminde üç şeyi çok önemli buluyorum. Bir adalet, iki istişare, üç ehliyet, liyakate göre atamalardır. Bu üç şeyi başkan başardığı anda Allah'ın izniyle bu ülkede her şey raylı rayına oturacak."

'OHAL'in süresi dolarsa yine uzatılır'

FETÖ'yle mücadelenin devam ettiği, bir taraftan da Olağanüstü Hal'in süresinin dolduğu, bu konuda da yeni bir uzatmaya gidilip gidilmeyeceğinin sorulması üzerine Erdoğan, "Dolarsa yine uzatılır. O noktada mani bir hal yok. Fransa uzatıyor da kimse kıyamet koparıyor mu? Yok. Bizim buna ihtiyacımız olduğuna göre, uzatma yetkisi kimde yasal olarak, bu noktada Milli Güvenlik Kurulu teklif eder, Bakanlar Kurulu bununla ilgili kararını alır, yola devam ederiz". diye konuştu.

Erdoğan, "'Elinde silah olanla konuşmayız' sözünüz tersten okunarak Güneydoğu'da bir ümit, umut yaratmış gözüküyor. Biraz açabilir misiniz?" şeklindeki soruya da, şu yanıtı verdi:

"Tabi geçmişte bu malum milli birlik ve kardeşlik projesi, çözüm süreci bütün bunlarda tabi ilgili arkadaşlarımız bu tür adamların temsilcileriyle de görüşmeler yapıyordu. Artık o devir kapandı. Şimdi bundan sonra bize yani işte 'oturalım, konuşalım' gibi bazı haberler geliyor. Bir defa bunları geçin. Böyle bir şey yok. Şimdi biliyorsunuz zaten bazıları yargının verdiği kararla toplandı, içeride. Bundan sonraki süreçte de belki içeri girenler olacak. Yani o 'dokunulmazlık kaldırılsın, bizim dokunulmazlığımızı kaldırın' diyen terör örgütünün arkasında olduğu siyasi partinin mensupları niye şimdi kaçıyor? Bakın bazıları yurt dışında. Hani bunlar ne diyordu? 'Arkamızda bizim PKK var' demiyor muydu? PYD var demiyor muydu? YPG var demiyor muydu? Şimdi ne oldu size? İşte bu yargı ve yargı burada gerekli karar neyse onu verecektir. Ama siz bir defa ETA nasıl silahları gömdüyse, daha yeni oldu biliyorsunuz. Siz de silahları gömerseniz, adresleriyle beraber, koordinatlarıyla beraber gömersiniz. Ondan sonra atılması gereken adımlar atılır. 'Yurt dışına çıkacağım', yurt dışına çıkarsın. Onları o zaman tamamen oturup yetkili birimlerimiz konuşur. Ama elde silah konuşalım, yok öyle şey. Artık süreç bu. ETA örneğiniz olsun. Bakın onlar bin kişi bile değil. 800 küsür kişi. Burada tabi sayı daha farklı. Ama kararlılığımızı görüyorsunuz. 20 ayda 10 bini aşkın terörist etkisiz hale getirildi."

Balkon konuşması

Referandumda "evet" çıkarsa balkon konuşması yapıp yapmayacağı sorulan Erdoğan, "Balkon konuşması birinci derecede Başbakanın hakkı. Sayın Başbakan inşallah o konuşmasını yapar. Daha sonra bir değerlendirme yaparız. Değerlendirmeye göre de bizim de yapmamız gerekirse yaparız. Şart da değil zaten. Aynen burada olduğu gibi, sizlerle konuşuyoruz. Aynı şekilde Külliyede konuşmalarımızı yapıyoruz. Yok yine bir yapalım dersek o zaman da inşallah Külliye'nin önünde halkımızla bir araya geliriz." dedi.

Erdoğan, "Hayırları yanınızda alın getirin, eveti şuraya basın, hayırı yırtın' bu tip şeyler söyleniyor. Ne dersiniz?" şeklinde sorulan soruya da, "Şu anda İçişleri Bakanlığımız çok ciddi tedbirler aldı. Bu artık bundan önceki seçimler gibi olacak bir seçim değil. Yani o tür tehditlerle, yanlışlarla bu yola başvuracak olanlar bedelini ağır öder. Herkes bir defa milli iradeye saygı duyacak. Güneydoğu Anadolu'da, Doğu Anadolu'da buralarda bu tür yollara tevessül edenler bedelini çok ağır öderler onu söyleyeyim. Çünkü orada yakın markaj vatandaş gelecek, huzur içinde oyunu kullanacak ve milli iradenin tecellisini hep beraber göreceğiz." yanıtını verdi.

Bir olası bakanlar kurulu değişikliği sırasında MHP'li bakan olup olmayacağı konusunun çok tartışıldığının belirtilmesi üzerine Erdoğan, gündemde böyle bir şeyin şu anda söz konusu olmadığını ifade ederek, "Bunlar şu anda bizim kilitlendiğimiz, gerek şahsımın, gerek AK Parti'nin, gerek MHP'nin tek şeyi var, pazar günü sandıktan ne kadar, ne çıkacak?" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yola çıktığınız arkadaşlarınızdan kaybettikleriniz oldu. Bunun en yakın örneği Erol Olçok. Erol Olçok'un bu reklam ve seçim kampanyalarında bir deha olduğunu hepimiz biliriz. Onsuz da ilk seçim kampanyası. Eksikliği ruh dünyanızda nasıl bir etki oluşturuyor?" şeklindeki soruya, şunları söyledi:

"Tabi ki bir reklam ajansı olmaktan öte, bizim burada kendi içimizden çıkardığımız, yetiştirdiğimiz, bu projelerimizi tahakkuk ettiren bir gönüldaşımız, yol arkadaşımızdı. Yani siz kalkar bir sıradan reklam ajansıyla oturur anlaşırsınız o ayrı bir şey. Ama o işin ruhunu kavramamışsa oradan ortaya ciddi eserler, güzel eserler çıkmaz. Tabi Erol böyle bir tip değildi. O bizimle beraber yaşadı, bizimle beraber oturdu, bizimle beraber kalktı. Yani benim leb demeden leblebi diyeceğimi anlayan birisiydi. Aynı zamanda da Çorumlu olduğu için. Bunu anlardı. Böyle bir durumu vardı. Bu tabi yani müzikte de böyleydi, aynı şekilde söylemlerde, şiirde onlarda da böyleydi. Yani bütün o bilboardlarda vesaire çizilecek olanlarda, benimle ilgili çekimlerde, bütün bunlarda A'dan Z'ye hepsiyle ilgilenen bir kardeşimdi. 15 Temmuz, Rabbim tabi kendi katına çekti. Kendisiyle beraber sevgili yavrumuz Abdullah Tayyip'i de aynı şekilde kendi katına çekti. Fakat kardeşi Cevat ve ekibi, onlar da tabi onun yanında beraber yetiştikleri için hemen aynı şeyleri yakalamış durumdalar. Ağabeyleri kadar olmasa bile bu kampanyalarda aynı çizgileri yakaladıklarını görüyorum. Temenni ederim pazar günü inşallah neticeyle de bu tecessüm edecektir."

Olympique Lyon-Beşiktaş maçında stat içinde yaşanan olayların sorulduğu Erdoğan, şunları kaydetti:

"Fransa'da oluyor maç. Orada Erdoğan yok. Bir defe Fransızlar sahaya indiyse bu tabi çok çok tehlikeli. Son zamanlarda da orada da bazı değişiklikler var galiba. Beşiktaş bu gün Quaresma hariç full kadro sahada. Gerçekten Şenol Hocamızla iyi bir performans yakaladı Beşiktaş sahasıyla, teknik direktörüyle. İyi de bir kadroları var. Hakikaten biz buna futbolda ısırmak ederiz. Isıran bir kadrosu var. Yani hırslı bir kadrosu var. Tabi bu hırslı kadroyla da Beşiktaş, 'şu dakikada gol yedi, acaba bundan sonra ne olur' Beşiktaş için böyle bir şey söylenmez. Beşiktaş 90 artı uzatma son ana kadar her neticeyi koparabilir. Böyle bir hava da gözüküyor. Onun için ben hakikaten yönetiminden, hocasına ve ekibine kadar hepsini kutluyorum. Hele hele şimdi tabi böyle şampiyonlar liginde buraya gelmiş olması önemli bir netice. İnşallah bu gün Lyon'dan iyi bir neticeyle dönerse, inşallah rövanşında da gereği yapılır. Ondan sonra bir üst tura atlamak suretiyle Beşiktaş temsilde bizi en önemli yerde inşallah temsil eder. Özellikle kalbi şükranlarımı sunuyorum Milletimiz ülkemiz için yeni bir milat olsun inşallah."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, teşekkürlerini sunarak , "Pazar günü inşallah milletimiz, ülkemiz için yeni bir milat olsun inşallah" şeklinde sözlerini tamamladı.