15.08.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
ADİL GÜR - SANDIK NE DEDİ? - 3
Milliyet gazetesinde üç gündür, şirketimizin sandık başlarında oy veren seçmenlerle yapmış olduğu araştırmanın sonuçlarını okuyorsunuz. Çalışmada seçmenlere kime ve neden oy verdiklerini sorarak Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını değerlendirmeye çalıştık.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Kürt kökenli vatandaşların ve Alevi yurttaşların kime oy vereceği çok konuşuldu, tartışıldı. Bugün de bu sonuçları inceliyoruz. Tablolarda da görüldüğü gibi Selahattin Demirtaş hem annem hem babam Kürt diyen seçmenlerden, sandığa gidenlerinin önemli bir bölümünün desteğini almış görünüyor (%54.5).
Ebeveynlerden sadece birisi Kürt kökenli ise bunların tercihlerinde ilk sırada Erdoğan geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Demirtaş’ın Kürt kökenli vatandaşların dışındaki seçmenlerden oy alıp alamayacağı da çok tartışıldı. Araştırma sonuçlarından görüyoruz ki Demirtaş’ın aldığı her 100 oydan 11-12’si Kürt kökenli seçmenler tarafından verilmemiş.
Zaten seçim sonuçlarına baktığımızda özellikle Marmara ve Ege’deki ciddi oy artışlarını, Orta Anadolu ve Karadeniz’de %0’lı rakamlarla görmeye alışık olduğumuz yerlerde %1-2’lere çıktığını net olarak görüyoruz. Araştırma sonuçları ile seçim sonuçları birbirini teyit ediyor.
Demirtaş ile birlikte HDP bu rüzgârı devam ettirebilirse, HDP Türkiyelileşir yani sadece bir bölgenin etnik bir kimliğin partisi olmaktan çıkar Türkiye partisi olur. Bu da Kürt sorununun çözümüne katkı sunar, dolayısıyla hem HDP hem de Türkiye kazanır.
VE SONUÇ: HDP kitle partisi olabilir
3-4 gündür incelediğimiz ve yayınladığımız hem seçim hem de araştırma sonuçlarını genel olarak nasıl okumalıyız:
Seçim sonuçlarında da net bir şekilde görüldüğü gibi seçimin iki kazananı var. Erdoğan ve Demirtaş. Erdoğan bir önceki seçime göre katılımın %15’den daha fazla düşmesine rağmen yerel seçimde aldığı seçmen sayısını yani yaklaşık 21 milyon seçmeni konsolide etmeyi başarmış ve seçimi kazanmıştır. İstanbul’da, Karadeniz’de, Doğu ve Güneydoğu’da sandığa gidenlerin oranına baktığımızda Erdoğan’a oy veren özellikle yoksul seçmen çeşitli sebeplerle oy verememiş, sandığa gidememiştir. Buna rağmen sandığa giden diğer partili seçmenlerden aldığı yaklaşık 21 milyon oyla seçimin birinci kazananıdır.
Kürt oyları tüm bölgelere yayıldı
Seçimin bir diğer kazananı Selahattin Demirtaş ve HDP’dir. Araştırma ve seçim sonuçlarında da görüldüğü gibi Türkiye’nin dar bir bölgesine sıkışmış Kürt siyasi hareketinin oylarını çok ciddi manada arttırmış, hepsinden daha önemlisi bu oylar Türkiye’nin neredeyse tüm bölgelerine yayılmıştır. Önceki bölümlerde okuduğunuz gibi aslında Demirtaş’a duyulan sempati, gerçekleşen oy oranının çok üzerindedir. HDP seçim kampanyasındaki stratejisini iyi analiz eder ve doğru söylemlerde ısrar ederse, Demirtaş’ın söylemleri seçmende inandırıcı kanaatlere dönüşürse bu, orta ve uzun vadede oy artışı olarak kendisine geri dönecektir.
Çünkü seçmen davranışı dediğimiz şey 3 günde 5 günde 1 ayda hızla değişen bir olgu değildir. Düşünün ki bir takımın taraftarı akşamdan sabaha tuttuğu takımı değiştirmez. Bunun için belli bir süreye ihtiyaç vardır. Hele de kutuplaşmanın bu kadar tavan yaptığı ülkemizde. Doğu ve Güneydoğu’da katılımın düşük olmasından dolayı ki bunun en önemli sebepleri mevsimlik işler nedeniyle Karadeniz’e fındığa, Çukurova’ya pamuğa vs. gidip oy kullanmaya gelemeyen yoksul bölge halkının oylarının da önemli bir kısmının Demirtaş ve Erdoğan arasında bölüşüleceğini unutmamalıyız.
Muhalefet özeleştiri yapmalı
Türkiye en geç 10 ay içerisinde bir milletvekili genel seçimi yapacaktır. Her seçim önemlidir ama bu milletvekili seçimi gerçekten çok önemlidir. Çünkü, yeni meclis ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini belirleyecek, önümüzdeki onlarca yılın kaderini tayin edecek, yol haritasını oluşturacak, yeni anayasayı yapacak olan meclistir. Seçimlerden sonra kızmak, suçlu aramak yerine özeleştiri yapmak, sorgulamak, dersler çıkarmak hem iktidarın hem muhalefetin temel görevidir.
Son yıllarda kutuplaşma nedeniyle belki de bir şey üretmeden sadece kutuplaşmanın etkisiyle varlığını sürdürenler, yeni arayışların, yeni yapılanmaların ortaya çıkmasıyla zor durumda kalabilirler. Söylemeye çalıştığım şey şu; iktidarıyla muhalefetiyle değişen dünyayı ve Türkiye’yi anlamaya çalışmazsak ya da anlamazsak Türkiye’nin önüne yeni siyasi alternatifler gelebilir.
Özetle; değişmezsen, değişime direnirsen başka yeniler çıkar. Halk tabiriyle su akar, dere yatağını bulur. Ülkemizin etrafının ateş çemberiyle çevrildiği bu günlerde kutuplaşmanın azaldığı, sevgi, barış, birlik ve beraberlik dilinin hakim olduğu bir Türkiye dileklerimle.