Siyaset Daha çok kazanma tutkusu: ‘Tekâsür’

Daha çok kazanma tutkusu: ‘Tekâsür’

09.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

‘Tekâsür’ suresi insanlığın en temel problemlerinden biri olan ‘çoğaltma ve yığma’ tutkusuna, daha fazla biriktirme yarışına, aç gözlülük saplantısına işaret etmekte, ‘şüphesiz tüm nimetlerden hesaba çekileceksiniz’ mealindeki ayetlerle sona ermektedir

Daha çok kazanma tutkusu: ‘Tekâsür’

“Tekâsür” kelimesi kazancı çoğaltmak için ihtirasla çırpınmak, çokluk yarışına girmek ve çoklukla övünmek anlamlarına gelmektedir. Bu kelime, birincisi adını verdiği Tekâsür suresinin ilk ayetinde, ikincisi ise Hadîd suresinin 20. ayetinde olmak üzere Kuran’da iki defa geçer. Tekâsür suresi insanlığın en temel problemlerinden biri olan çoğaltma ve yığma tutkusuna, daha fazla biriktirme yarışına, aç gözlülük saplantısına işaret etmekte, bu tutku nun ölünceye kadar insanı nasıl oyaladığını ifade ettikten sonra, “şüphesiz tüm nimetlerden hesaba çekileceksiniz” mealindeki ayetlerle sona ermektedir.
“Tekâsür” teriminin, “insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar ve tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade ettiği” de belirtilmiştir. Dolayısıyla bu suredeki ayetler, insanda aşırı bir tutku haline gelen maddi ihtirasların, onu büyük ölçüde İslâmi kavrayış ve yaşayıştan uzaklaştıracağı mesajını vermektedir.

İşe yaramayacak

Öyleyse insan, dünyada kendini aldatıp oyalayan ahirette işe yaramayacak, ona sadece hesap ve azap bırakacak olan boş şeylerin çokluğu ile övünme ve oyalanma sevdasından bir an önce vazgeçmelidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde: “İnsan malım, malım deyip durur. Gerçekte onun yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip gönderdiğinden başka malı yoktur ”buyurmuş, bir diğer hadiste ise “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa ü çüncü bir vadi daha isteyeceğini, onun karnını ancak toprağın dolduracağını, Yüce Allah’ın, tevbe edenin tevbesini kabul edeceğini” bildirmiştir. Şu hususa da vurgu yapmak gerekir ki, zikredilen âyet ve hadislerin amacı, şükrü eda edilen nimet ve serveti kötülemek değildir. Burada kınanan, insana ahireti unutturan ve onu güzel amellerden alıkoyan dünya tutkusudur.
Asıl adı Leopolde Weiss olup 1926 yılında müslüman olan Muhammed Esed’in “Kuran Mesajı” isimli meal tefsirinin önsözünde anlatılan hidayet öyküsünde Tekâsür Sûresi’ne şöyle işaret edilmektedir:

Yalancı hedefler

“1926 yılının sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede etti. Duyduğu sarsıntıyla bunu yanındaki eşi Elsa’ya açtı. Elsa şaşkınla “bir cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acaba kendileri bunun farkındalar mı?” cevabıyla onu tasdik etti. Esed bu acıları ve ızdırapları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar. Eve döndüklerinde masada açık kalmış Mushaf’ı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekâsür suresine ilişti.

Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü: “Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır; ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı... İnsanların boyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları...”
Tekâsür’ün panzehiri şükür, hamd, elindekiyle yetinmek, diğerkâmlık, paylaşmak, başkalarının hayrı için çalışma gibi erdemlerdir.

SultanAhmet Camii (Mavi Cami)

Sultanahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında Padişah I. Ahmed tarafından İstanbul’daki tarihi yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. Sultanahmet semtinde bulunan cami mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca “Mavi Cami (Blue Mosque)” olarak adlandırılır. Ayasofya’nın 1935 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul’un ana camii konumuna ulaşmıştır.
Sultanahmet Camii, külliyesiyle birlikte İstanbul’daki en önemli eserlerden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Yapının dikkat çeken en önemli yanı, 20 bini aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır.
Sultanahmet, Türkiye’nin altı minareli ilk camiidir.

Bir ayet

Sizi o büyük toplanma günü için bir araya getireceği zamanı düşünün. O gün kayıp ve kazançların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah’a iman eder ve yararlı işler yaparsa Allah onun günahlarını örter ve onu temelli kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur” (et-Teğâbün 64/9).

Bir hadis

Bir kimse helal kazancından tek bir hurma sadaka verse Allah onu öyle bir hoşnutlukla kabul eder ki zaten Allah ancak helal olanı kabul eder- sizin tayınızı özenle büyüttüğünüz gibi o hurmayı dağ kadar olana dek büyütüp bereketlendirir.

Bir İncir HikÂyesi

Kuran-ı Kerim’in 95. sûresi olan Tîn suresi incire yemin edilerek başlar. Türkiye Diyanet Vakfı’nda görev yapan Yüksel Sezgin, Etiyopya’da yaşadığı incirle ilgili bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Ramazan programı vesilesiyle gittiğimiz Etiyopya’nın farklı bölgelerinde bulunduk. Bir iftar vakti kaldığım yerde ezanla birlikte iftarımı açtım. Sofrada Türkiye’den götürdüğüm bir miktar Beypazarı kurusu, birkaç hurma ve kuru incir vardı. İftardan sonra akşam namazını kıldım. Çay içmek için bir kenara çekildiğimde Nureddin isimli bir imam yanıma geldi. Kendisine yanımdaki kuru incirden ikram ettim. Hem sohbet ediyor hem de çaylarımızı yudumluyorduk.
Nureddin elindeki incirden bir parça ısırdıktan sonra “Bu ne kadar güzel bir meyve, nedir bunun adı?” diye sordu. Allah’ın üzerine yemin ettiği “Tîn” meyvesi olduğunu söyledim. Hayretle “İncir bu mu?” dedi ve besmele çekerek Tîn Suresi’ni okumaya başladı. Elinde kalan yarım inciri de büyük bir saygıyla bir peçeteye sardı. O yarım incirini yapacağını sorduğumda “Evime götüreceğim. Çocuklarımın ağzına birer parça koyacağım, damarlarımızda dolaşsın” diye cevap verdi. Bunun üzerine “siz kalan yarım inciri yiyin” dedim ve kendisine yanımda bulunan bir paket inciri verdim. Heyecanla paketi aldı ve “Allah’a yemin ederim hayatımda aldığım değerli hediye bu oldu” dedi.

Maltepe’de renkli ramazan

Maltepe Belediyesi, ramazan ayı boyunca her yaşta herkesin ilgisini çekebilecek renkli etkinliklere imza attı. Maltepe’nin merkezindeki Organik Pazar yerini panayıra çeviren etkinliklerde hergün dini sohbetler, çocuklara dönük başta Karagöz ve Hacivat olmak üzere çocuk oyunları ve tasavvuf müziği konserleri verilecek. Maltepe sahilinde de akşamları nostaljik sinema gösterileri yapılacak
Ramazan etkinlikleri, iftardan sonra her gün tanınmış bir din adamının “Ramazan Sohbeti” ile başlıyor. Ardından çocuklara yönelik etkinlikler ve tasavvuf müziği konserleriyle devam ediyor. Ramazanda çocuklar da unutulmadı. Çocuklara yönelik her gün başta Karagöz- Hacivat olmak üzere çocuk oyunları sergileniyor.
Ramazanda nostaljik sinema severler de sinema keyfi yaşayacak. İftardan sonra isteyen Maltepeliler sahilde kurulan nostaljik açık hava sinemasında, nostaljik filimler de izleyebiliyor, tasavvuf müziği konserleri veriliyor. l İstanbul

Merhamet etmeyene merhamet edilmez

Günümüzde bazı bölgelerde anne-babaların büyüklerinin yanında çocuklarını öpmediklerine, kucaklarına alıp sevmediklerine şahit olunmaktadır. Halbuki Hz. Peygamber başkalarının yanında da çocukların öpülebileceğini göstermiştir. Bir defasında Akra bin Hâbis, Peygamberimiz’in torunu Hz. Hasan’ı öptüğünü görünce hayretle şöyle dedi: “Siz çocuklarınızı öper misiniz? Benim on çocuğum var; şimdiye kadar hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Allah Resûlü, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurdu.

Peygamber’den bir dua:

“Allah’ım, hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Himaye ettiğin kimseler gibi beni de himaye et. Bana verdiğin nimetleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur.”