DUYGULARIMIZDAN KİM SORUMLU?

Günlük yaşantımızda karşılaştığımız pek çok olaya kendimizce anlamlar katıyoruz ve geçmiş deneyimlerimiz doğrultusunda onları yorumluyoruz. Kimimiz için pek bir şey ifade etmeyen olaylar, kimimiz için bir felaket anlamı taşıyabiliyor. Böylelikle, duygusal iniş çıkışlarımızın temel kaynağı da, olayları nasıl yorumladığımızla ilgili oluyor. Eski çağlardan bu yana bu düşünce biçimi, günümüz psikoterapi yöntemlerinin temelinin atılmasına yardımcı olmuştur. Antik filozof Epiktetos MÖ 80’de “İnsanlar olaylardan değil, onlara bakış açıları yüzünden rahatsız olurlar” diyerek olayları yorumlamanın duygusal dünyamız için önemini belirtmiştir (1).

Haberin Devamı

Uzun süreli mutsuzlukların veya kaygı durumlarının pek çoğunun gerçekçi olmayan düşünme biçimlerinden ve olayları olumsuzca yorumlama biçiminden kaynaklandığı savunulmaktadır. Rasyonel Terapi’nin kurucularından Albert Ellis, olumsuz duyguların temelinde, bireylerin olayları felaketleştirme eğiliminin olduğunu söyler. Örneğin işinden kovulan birisinin bu olayı talihsizlik olarak değil, bir “felaket” olarak yorumladığı durumlarda depresyonun kaçınılmaz olduğunu savunur. Hatta bu kişinin kovulduğu için kendisinin değersiz bir insan olduğunu, bir daha asla iş bulamayacağını düşünmesi, olumsuz duygularına tuz biber olduğunu ekler. Albert Ellis, mantıksız, aşırı zarar verici, olumsuz senaryo yazmaya eğilimli düşünme biçimlerini bireyin kendi kendine kullandığı zarar verici bir silah olarak tanımlar; çünkü bu tip düşüncelerin sağlıksız duygusal sonuçlara neden olduğunu savunur (2).

Mantıklı veya akılcı düşünme ise kişinin hayatında olumlu bir etki yaratır. Mantıklı düşünce biçimi kişinin hayatındaki üzüntü, hayal kırıklığı, suçluluk duygularını abartmadan makul bir biçimde kabul etmesine yardımcı olur. Örneğin, işinden kovulan bir kişi için elbette ki bu durum üzücüdür, kişi hayal kırıklığına uğrar ve birkaç gün keyifsiz olabilir. Ancak bu durumu bir felaket olarak yorumlar, işlerin bir daha asla yoluna girmeyeceğine dair aşırıya kaçan olumsuz düşüncelere kapılırsa, depresyon veya kaygı bozuklukları kaçınılmaz olur. Ancak akılcı düşünme biçimini “polyanna”cılıkla karıştırmamak gerekir. Akılcı düşünce biçimi, yaşadığımız ve anlamlandırdığımız bütün deneyimlerimize hep olumlu taraftan bakmak veya kendimize olumsuz duyguları hissetmeyi yasaklamak değildir. Deneyimlerimizi olduğu gibi, uç noktalara çekmeden kabul etmek ve o olay bizim için “kötü” ise onu “felaketleştirmeden” yalnızca kötü olarak yaşamaktır.

Haberin Devamı

Unutmayalım ki; duygularımızdan bizler sorumluyuz, dış dünyada olan bitenler veya diğer kişiler değil. Eğer bizler, yaşamımızdaki olaylara daha gerçekçi, aşırıya kaçmadan yaklaşabilirsek ruh sağlığımızı korumamız o kadar kolay olur. Albert Ellis’in de dediği gibi; “Hayatınızın en iyi yılları sorunların bütün kaynağının kafanızın içinde olduğuna karar verdiğiniz yılladır. Kendi kaderinizi kendinizin kontrol ettiğinizi fark edersiniz”.

Yazar: Uzman Klinik Psikolog İpek Gökozan, Madalyon Psikiyatri Merkezi

www.ipekgokozan.com

Referanslar:

Haberin Devamı

(1) Collin, C., Grand, V., Benson, N. & Layzan, M. (2014). Psikoloji Kitabı. Alfa Yayınları.

(2) Ellis, A., Harper, R. (2013). Akılcı Yaşam Kılavuzu. HYB Yayınları.