Ege ‘Basılı kitap, deniz çuprası gibidir’

‘Basılı kitap, deniz çuprası gibidir’

02.04.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Ulvi Puğ, internetten kitap okumayı kafes çuprasına benzetti, “Oysa, basılı şekilde okunan kitap deniz çuprasıdır. İkisi de besleyicidir ama aynı lezzeti vermez” dedi.

‘Basılı kitap, deniz çuprası gibidir’

- Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?

Haberin Devamı

21 Eylül 1961’de İzmir’in Yeşilyurt semtinde doğdum. ’61 yılının Yeşilyurt’u demek, bir gecekondu mahallesi demek. Bir göz odada dört kardeş beraber büyüdük. Hatırlıyorum da ikinci oda yapıldığında saraya taşınmışız gibi gelmişti. Şimdi de gençlerle sohbet ederken, “Biz yoksul ama mutlu insanlardık” diyorum. Hırsızlık nedir bilmezdik, herkesin kapıları, pencereleri açıktı. Benim bir oğlum, bir kızım, bir de torunum var. Annem Çerkes kızı, babam Yugoslav göçmeni. Babam devlet memuruydu ama aydın da bir insandı. Bizim küçük evimizin önemli bir kısmı kitaptı. Eniştem var, kendisi de Köy Enstitüsü mezunu. Onların üç odası vardı, biri kitapla doluydu. Varlık Yayınları’nı hep o zamanlar okumaya başlamıştım. Sonra da babamın önayak olmasıyla ilk defa mahallemize ortak bir çeşme yapıldı, sokağın başına. Babam, çeşmenin üzerinde ‘Gayret Çeşmesi’ yazmıştı. Mahalle halkının gayretiyle yapıldığı için... Hatta biz de çocuklar olarak ‘Gayretspor’ futbol takımını kurmuştuk. Yani özetle, bizim dönemimizde çocuklar genel olarak mutluydu. Her şeyin yanında eğitime de çok kıymet verirdi babam. Bize hep okuyun derdi, ama hiç “Para kazanın” dediğini duymadım. Biz o tek göz odadan dört üniversite mezunu çıkardık. Yeşilyurt İlkokulu, Hasan Tahsin Ortaokulu, Eşrefpaşa Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Ben ilkokul öğretmenimin avukatlığını yapıyorum şu an. Öğretmenlerime hep saygı duyarım. Küçükken bana hangi mesleği yapmak istediğimi sorarlardı, ben de dört tane söylerdim: Futbolcu olmak, tiyatrocu olmak, gazeteci olmak ve avukat olmak. Gazetecilik ve avukatlık hayalimi gerçekleştirdim. Yerel gazetemiz Haber Ekspres’te on beş yıl kadar gazetecilik yaptım. İzmirspor’da lisans çıkardım, hatta üniversitede hukuk fakültesinin futbol takımı kaptanı oldum. Yaşım 58, hâlâ haftada iki gün halı sahada futbol oynuyorum. Aktif olarak da asıl mesleğim olan avukatlığı yapıyorum. Avukatlık ofisimiz var. Zaten benim eşim de, oğlum da avukat; beraber çalışıyoruz. Aynı zamanda İzmir Milli Kütüphane Derneği ve İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı’yım. Milli Kütüphane’den bir kazanç elde etmiyorum.

Haberin Devamı

Hem dernek hem vakıf

Haberin Devamı

- Milli Kütüphane Vakfı nasıl ve ne amaçla kuruldu? Başta bir dernek, cemiyet olarak kuruldu. İzmir Milli Kütüphanesi, 1912 yılında kurulan bir

sivil toplum örgütü. Bize matbaa nasıl geç geldiyse, kütüphane kavramı da biraz geç gelmiş. Selçuklu’da, Osmanlı’da da var tabii kütüphane, ama hepsi lütuf olarak. Padişah lütfetmiş yaptırmış, hayırsever biri lütfetmiş yaptırmış... 1869 tarifli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ne kadar devletin kamu görevleri arasında kütüphane yaptırmak yoktu. Bundan sonra İstanbul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi yapılmış. İzmir’de ise Levantenlerin kütüphaneleri var ama Müslüman halkın gideceği kütüphane yokmuş. Camilerin külliyeleri var, onlarda da din ağırlıklı kitaplar var. Sonra o dönemin siyasi gücü İttihat ve Terakki, bu açığı görüp toplantılarında her ile bir kütüphane kurmamız lazım diyerek karar alıyor. Birkaç yerde kuruyorlar kütüphaneyi, ama günümüze kadar ayakta kalan bir tek İzmir’deki oldu. Celal Bayar, Celal Saygun, Süleyman Ferit Eczacıbaşı gibi, o dönemin saygın ve aydın bir avuç ismi burada toplanıp kendi sermayeleriyle bu kütüphaneyi kuruyorlar. Şu an kullandığımız binada değil ama... Başta sadece iki oda kiralayabiliyorlar. Bir odayı kütüphane yapıyorlar, bir odayı da İttihat ve Terakki’ye kiraya verip oradan gelir sağlıyorlar. Hatta gelir getirsin diye küçük bir sinema yapılıyor oraya da. O dönemin kudretli valisi Rahmi Bey de şu an içinde bulunduğumuz bu arsayı bizlere bağışlıyor. Tabii, 1912 yılında açılıyor kütüphane ve Kurtuluş Savaşı, işgaller, ekonomi gibi sebeplerden inşaat uzun sürüyor. Yine, gelir getirmesi için İzmirlilerin Elhamra Sineması olarak bildiği bina yapıldı 1926 yılında. 1933 yılında da bu bina tamamlanarak hizmet etmeye başlıyor. Atatürk de bu kütüphanenin inşasını yakından takip ediyor: İki kere inşaattayken, bir kere de bitmiş halini ziyaret ediyor. Bu üç ziyaretin bize iki artısı oluyor. Birincisi; 1933 yılında Bakanlar Kurulu tarafından ‘milli’ unvanı veriliyor kütüphanemize. İkincisi, Yazılı ve Basılı Eserleri Derleme Kanunu diye bir kanun var. Bu kanun gereğince Türkiye’de basılan bütün dergi, kitap, gazetelerin birer nüshasından gönderilen 6 kütüphaneden sivil toplum örgütü olarak bu yasadan yararlanan Anadolu’daki tek kütüphane biziz. Bu sayede çok zengin bir kitap arşivimiz, 1 milyon 200 bin civarında kitabımız var. Vakıf işi de sinema sektöründe yaşanan krizden sonra oldu. Elhamra Sineması’nı operaya kiraya verme fikri ortaya çıkıyor. O dönemki idarecilerimiz de “Bu kadar mal varlığını korumak doğru olmayabilir, biz bunu vakfa dönüştürelim” diye bir karar alıyor. 1978 yılında da İzmir Milli Kütüphane Vakfı kuruluyor. Şu an hem dernek hem vakıf olarak iki tüzel kişiliğe sahibiz. Ben de hem dernek hem de vakıf başkanıyım.

Haberin Devamı

Sanatsal faaliyetler

Haberin Devamı

- Milli Kütüphane Vakfı’nın çalışmaları nelerdir?

Ana işimiz kütüphane. Zaten bizim gelirimiz çok sınırlı. Operadan aldığımız parayla anca personel giderini, binanın bakım çalışmalarını ucu ucuna yetiştirebiliyoruz. Bunun dışında, halkımıza kitabı, sanatı, bilimi sevdirecek çalışmalar yapmaya çalışıyoruz. Nerdeyse 50 yıldır her Perşembe, alanında uzman kişilerden konferanslarımız, sanatsal aktivitelerimiz oluyor. Gözlemlerime göre, insanlar artık kurumsal konferanslardan bıkmış durumda. Sanatsal faaliyetlere önem veriyoruz bu yüzden.

- İki çok önemli ödülünüz var...

Çamlaraltı Koleji’nde sadece öğrencilerin oylarıyla belirlenen, yönetimin katılmadığı bir törende ‘Cumhuriyeti Koruma’ ödülü vermişlerdi. Bu arada Çamlaraltı Koleji ile de hiçbir bağlantım yok. Ne ben okudum ne çocuklarımı okuttum. Böyle tamamen sıfırdan ve tamamen öğrencilerin oylarıyla bir ödül almak beni çok onurlandırmıştı. Çok organik bir ödüldü. ‘Kenti Koruma’ gibi birkaç ödülüm daha var ama yine beni etkileyen İzmir Türk Koleji’nde tamamen öğrenciler tarafından verilen ‘Eğitime Katkı’ ödülüm var. Böyle hiç bağlantım olmayan okullardan bu ödülleri almak bana çok gurur verdi.

- Teknolojinin giderek daha kapsamlı hale gelmesini kütüphanelere tehdit olarak görüyor musunuz?

Eskiden nükleer silahsızlık anlaşmaları yapılıyordu, şimdi teknoloji ile ilgili anlaşmalar bekliyor bizi. Çünkü teknoloji çok hızlı ve katlanarak büyüyor. On sene sonrasını hayal edemiyoruz, bir sınır getirilmeli. Kitap internetten de okunabilir ama ben balıklara benzetiyorum bu durumu. İnternetten okunan kitap kafes çuprası, basılı şekilde okunan kitap deniz çuprasıdır. İkisi de besleyicidir ama aynı lezzeti vermez.

- İzmir Milli Kütüphane’ye bağış kabul ediyor musunuz?

Kitap bağışı alıyoruz. Arşivimizde olmayan, bize değer katacak kitapları kendimize alıp, diğer kitapları kurumlara veriyoruz. Bize çok fazla kütüphane talebi geliyor. Sakarya Üniversitesi kitaplığına 5 bin kitap bağışı yaptık mesela.