Ege Bir Başka Gözle

Bir Başka Gözle

18.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kıbrıs'ın Seçimi

Bir Başka Gözle




Bülent Akkurt'un son romanı "Erguvanlar Açarken" mutlaka kitaplığınızda olması gereken bir eser.
Akkurt, "Sevgi fedakarlık ister. Hem de çok büyük fedakarlık ister. Çünkü sevgi her zaman vermek değildir. Sırası gelince vazgeçmeyi de bilmektir..." diyor.
Altın Kitapları Yayınevi de bu güzel roman için şu notu düşmüş.
"İnsan yaşadı mı dolu dolu yaşamalı duygularını. Yaşandı mı mutluluğun en doruk noktası yaşanmalı. Bunun adı sevgi midir sizce? İşte bu kitapta anlatılan şey, birbirlerini ölesiye seven iki genç insanın hikayesidir.
Erguvanlar Açarken hüzünle sevincin, acıyla mutluluğun paylaşıldığı; aşkın, sevginin doyasıya yaşandığı sevgi dolu bir kitap. Siz hiç böylesine tutkulu bir sevgiyi ve aşkı tattınız mı?"
Bülent Akkurt'un son üç kitabı çok beğenildi. Özellikle de "Nazım Hikmet ve O'nun Memleketinden İnsan Manzaraları" Türkiye'nin gündemine oturdu.
Akkurt, Best FM ve Radyo D için bu kitabını seslendirdi.
Benim çok değerli dostum, ağabeyim, o güzel insan Bodrum'un İasos'undan yazmayı sürdürüyor.
Milliyet'te başladığı gazeteciliği uzun süre yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni olarak sürdüren Akkurt, yıllar boyu büyük bir titizlikle tuttuğu anılarını şimdi "Bir Zamanlar Bab - ı Ali'de" adlı kitabında toplayacak.
Bu kitabı gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum. Gazeteciliğin duayenleriyle çalışan, onları yöneten, mesleğe kazandıran Akkurt, bakalım hangi özel anıları bizlere aktaracak.
Hazırlığı süren bir diğer kitap da "Bir Zamanlar Tiyatro" adını taşıyor.
1962 yılında İstanbul'da Arena Tiyatrosu'nu, 1963 yılında da Asaf Çiyiltepe ile birlikte Ankara Sanat Tiyatrosu'nu kuran Akkurt, tiyatro anılarını da bizlere paylaşacak. Erguvanlar Açarken bir anı roman...
Ve büyük bir gençlik aşkının öyküsü... Daha da önemli olan Bülent Akkurt'un bire bir yaşadığı bir yaşam öyküsünün romanlaştırılmış hali...
Hüzünle sevincin, mutlulukla hüsranın, hasretle vuslatın sarmaş dolaş olduğu bir büyük sevda...
Gerçekle gerçek dışı arasında gel - gitler yaşatan bu sevda romanında ölesiye ve ölünceye kadar sevilen kahraman yine Bülent Akkurt...
Olayların akışında ve tasvirinde kesinlikle bir abartı bulunmuyor ve büyük bir içtenlik hissediyorsunuz.
Akkurt, gelecek yıl 80 yaşına girecek. 15 yaşında başlayan yazın yaşamında tam 65 yıl geçmiş olacak.
Gazetecilik, tiyatro ve kitap...
İçindeki yaşam sevinci hiç bitmeyen benim Bülent abim; yazmaya, yeni kitapların hazırlığını yapmaya, söyleşiden söyleşiye koşmaya, imza günleri düzenlemeye devam ediyor.
Sen çok yaşa Bülent Abi, sen çok yaşa...

Yaşam ve grinin tonları
Orson Welles'in yıllar öncesinde seslendirdiği şarkıda, yaşlı ve bilge adam "Ben gençliğin ne demek olduğunu biliyorum, ancak sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilmiyorsun" diyordu.
İnsanların yaşamlarının farklı dönemlerinde olaylara ve insanlara bakış biçimleri önemli değişkenlikler gösterir.
Farklı dönemlerde olayların nasıl göründüğünü anlayabilmek için önce televizyonunuzu açın, ardından renk ayarını sonuna kadar kısıp, ekrandaki görüntünün siyah beyaz olmasını sağlayın.
Kontrast ayarını sonuna kadar açtığınızda gri tonları azalıp siyah ve beyaz daha belirginleşir. Çocukluk ve gençlik çağlarında olaylar böyle görülür insanlara. Bir kişi veya olay ya çok iyi, ya da çok kötüdür.
Sevinç de, hüzün de abartılı yaşanır. "Ya hep, ya hiç" görüşü hakimdir.
Kontrast ayarını düşürdükçe gri tonları ortaya çıkar, siyah - beyaz farkı azalır, görüntü netleşir. Orta yaş ve bu döneme yakın yaş gruplarında önceden mükemmel kabul edilenlerin kusurları, berbat kabul edilenlerinse olumlu yönleri fark edilir.
En büyük başarıyı ise kendindeki kusurları fark edip, düzeltmeye çalışanlar elde eder.
Kontrast ayarı en düşük düzeye geldiğinde gri tonları o kadar artmıştır ki; görüntü silikleşmiş, netlik yaşlılığın son dönemlerinde olduğu gibi kaybolmuştur. Tabii ki televizyondan televizyona farklar vardır. Kalitesi yüksek olanlar daha net görüntü sağlar. Gri tonları da bazılarında çabuk, bazılarında geç belirir. Tıpkı insanlarda olduğu gibi.
Şarkıdaki bilge adam uyum için gerekli sentezi şöyle ifade ediyordu:
"... bu nedenle arkadaşım, gel birlikte müzik yapalım. Ben eskilerden çalarken, sen de bana yenileri söyle..."
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok'un kaleminden)

Duyarsızlaştırabildiklerimizden misiniz?
Bugünler bizler için, ülkemiz için önemli günler. Hatta o kadar önemli ki gün gelip geçmişe baktığımızda hepimiz çocuklarımıza ben o günleri gördüm, yaşadım diyebileceğiz, ama anladım ve oluşumuna katıldım diyebilecek miyiz, bundan kuşkuluyum.
Ülkemiz yıllardır sürdürdüğü dirayetli politikanın sonucunu alıyor mu?
Kıbrıs'ta evet demek bizim lehimize mi? Hayır demek bizi en başa götürür mü? Zaman çok hızlı geçiyor. Her gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz, koşuşturma ve detaylar içinde bazen günü kaçırıyoruz.
Ama ulus olarak etkileneceğimiz ve geleceğimizin değişeceği bu günlerde daha duyarlı olmamız gerekmiyor mu?
Detayları daha iyi bilip konulara daha hakim olmamız ve ulusal davamızda daha katılımcı olmamız gerekmiyor mu?
Katılımcı olmamız için olup bitenin açık şekilde duyurulması gerekiyor ve biz bugün haber alma kaynaklarımızı incelediğimizde aslında pek de birşey bulamıyoruz.
Sayın Denktaş mecliste konuşma yaptı. Basınımızda tüm ilk sayfalarda manşet haber olması ve köşe yazarlarımızca bu konu tartışılması gerekirken görünüş o ki geleceğimizi ilgilendiren bir referandum hakkındaki görüşler gereken değerini bulamıyor.
Gelecek o kadar mı değersiz, o kadar kolay mı vazgeçilmesi, ya da biz koşuşturmalarımız içinde çok mu duyarsız olduk....






EGE


Bu anlayışla maç alınmaz
Mutlu çoğunluk
Sen çok yaşa Bülent Abi...
Sakıp Sabancı
Kemeraltı için...