Ege Bu bir ölüm kalım kavgası Ya kazanacağım ya kazanacağım!

Bu bir ölüm kalım kavgası Ya kazanacağım ya kazanacağım!

19.02.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Şirince’de yaptırdığı butik otel inşaatı yıkılmak istenince yeniden Türkiye gündemine gelen Sevan Nişanyan sonuna dek direnme kararında

Bu bir ölüm kalım kavgası Ya kazanacağım ya kazanacağım

Şirince sessiz sedasız baharı karşılar gibi... Köyün girişinde tur otobüsleri, taşlı dar sokaklarda gezinen turistler... Erken bahara uyup çiçek açan meyve ağaçları, papatyalar... Adını biraz da Nişanyan Evleri’yle duyurdu Şirince. Sevimli turistik bir köy olarak daha fazla tanınmaya başladı. Şirince adı Sevan Nişanyan ve “Nişanyan Evleri”yle gündeme geldi gelmesine ama hikayenin büyük çoğunluğu yasalara ve imar mevzuatına takıldı. Nişanyan, daha önceden de 10 ay hapis yatmasına neden olan evler ve yenilerinin yıkım kararıyla yine gündemde.
Şirince baharı karşılar gibi görünse de aslında aralarında Sevan Nişanyan ve Matematik Köyü kurucusu Ali Nesin’in evlerinin de bulunduğu kaçak binaların yıkılacağı haberi köyü epeyce karıştırdı. Selçuk Kaymakamlığı ilk etapta, 22 yapı için “sit alanında kaçak olarak inşa edildikleri” gerekçesiyle İzmir İl Özel İdaresi Encümeni tarafından geçen yıl eylül ayında alınan yıkım kararını perşembe günü uygulamaya koyacaktı. Hareketlenen ortam geri adım atılmasına neden oldu. Yıkım şimdilik durdu...
Evlerin yıkılmasına ölümü bile göze aldığını vurgulayarak karşı duracağını söyleyen Nişanyan’la neler olup bittiğini konuşuyoruz...

* Hikayeye Şirince’ye geldiğiniz günlerden başlasak...
-Basit bir hikaye aslında... Biz Şirince’ye geldik, aşık olduk, çok beğendik. Burasının da Türkiye’nin kırk bin diğer köyü gibi elden gitmekte olduğunu gördük, üzüldük. ‘Buna nasıl bir çare bulabiliriz. Nasıl korunabilir’ derdine düştük. Olayın sadece yasaklar düzeyinde olmayacağını düşündük. Çünkü bir şeyin korunabilmesi için kendi kendine üretebilmesi lazım. Bunun için formüller, mimari modeller, gerçekleştirilebilir ve sürdürülebilir bir model oluşturmaya çalıştık. Zannediyorum bütün Türkiye’ye örnek olabilecek nitelikte bir tesis çıkarttık ortaya.

“Hapse girdim, yine girerim”
* Başınıza bir sürü şey geldi. Hapse girmiştiniz.....
- Evet hapse de girdim, çıktım. Sanıyorum tekrar da gireceğim. Bundan dolayı da gurur duyuyorum. Doğru bir iş yapmak kendi başına kendi kendisinin ödülüdür. Bunun içim bir takım bedeller ödenmesi gerekiyorsa o bedeller de ödenir. Bu son yıkım kararının anlamı da şudur. Diyor ki adam ‘Senin yapmış olduğun işin iyi veya kötü olması beni ilgilendirmez. Yapacağımız işin bir cinayet olması da bizi ilgilendirmez.’ Diyor ki ‘Mevzuatın üstünlüğünü korumak uğruna işlemeyeceğim cinayet yoktur.’ Bunu da bir güç gösterisi olarak yapıyor. Dolayısıyla buradaki mücadele sadece ‘Nişanyan Evleri’, yalnızca Şirince mücadelesi de değildir. Memleketin başına bir kanser gibi çöreklenmiş olan bir korkunç anlayışın mücadelesidir.

* Hangi evler yıkılacak?
- 16 yıldan beri inşa ettiğim her şeyi yıkmaya kararlılar. Hem daha önce hapse girmeme sebep olan 4 taneyi, hem de yenilerini. Şirince’de 95 yapı için alınmış yıkım kararı var. İlk etapta bunun 22’sini perşembe yapılacaktı. Bu 22 yapının 5’i de Nesin Vakfı ve bize ait olanlardı. Bu işin yöntemi şudur, önce bir bürokratik çıkmaz yaratırsın. Mesela bütün Türkiye turizminin yüz akı olan bir takım otellerin yıkım kararını alırsınız sonra dersiniz ki “Bunları uygulamayacağız buyur sen işlet.” Ama sonra bu binalar yasal olarak yok hükmünde olduğu için onaramazsınız, herhangi bir işlem yapmak için ruhsat alamazsınız. 2 seçeneğiniz vardır. Ya bırakıp pes ettim diyeceksiniz ya da yasa dışı yapacaksınız bazı şeyleri.

“Elimizi, mevzuatla bağladılar”
* Neler yaptınız?
- Burası Allah’ın çölü bir yerdi. Buranın toprağını kullanıp, Ege’nin tipik bağ evi ruhu içinde tamamen el emeği ve göz nuru ürünü olan mütevazi 30-40 metrekarelik köy evleri yaptım. Küçük bir mezra gibi yer oluştu. Yasa dışı mı? Evet yasa dışı. Bundan da gurur duyuyorum. 27 senedir bu köyde çivi çakmak yasak. Aslında yasak bile değil. Tam 27 senedir çivi çakmak için başvurduklarında ne yapacaklarını bile bilmiyorlar. 1983’te SİT alanı ilan edildi. İmar Planı ancak 2008’de çıktı, 2 ay sonra iptal edildi. Tekrar 2010’da çıktı şu anda da Kültür Bakanlığı tarafından iptali söz konusu. Yani inanılmaz bir budalalık gidiyor. Mevzuat öyle ki elinizi kolunuzu bağlıyor. Özetle diyor ki “Gel bana yalvar ben sana yol göstereyim.” Ben de onu yapmıyorum. Siyasi yönü de bariz bir şekilde var.

* Yaşadıklarınızın Balyoz Soruşturması’yla da bağı olduğunu iddia ettiniz. Nasıl bir bağ var?
- Kamuoyuna yansıyandan çok daha fazla şey biliyorum aslında. 10 seneden fazladır ordu içinde ve sivil bir kısım kişiler tarafından yok edilmeye çalışılıyorum. Beni hedef belirlemeleri 2000’de Giresun’da başladı. O zamandan beri “Bu adam hem Ermeni hem de devlete meydan okuyor buna izin veremeyiz” anlayışında insanlar var. Tahmin edemediğim kumpaslar var.

“Kavgada geri adım atamıyorum”
* Birebir yaşadığınız şeyler mi bunlar?
- Buraya gelip etrafımda dolaşan insanlar, gelip bilgi alıp aktaran kişiler, Oda TV çevresinden gelip kontrol altına almaya yönelik hamleler... İnsanın kanını donduran, bir ırkçılık var. Bu yüzeyde fazla görünmez. Ama mesela devlet dairesine gitmişsindir kapıdan çıkarken sana “Pis herif git Ermenistan’a” der. Böyle gözü dönmüş bir cinayet hissi var. Bir buçuk senedir İzmir’de bu işi karıştıran da bu zihniyet. “Bu adam vatan millet düşmanıdır ve vatan için yok etmek lazım” temasını kullanıyorlar. Suikast planları son derece gerçek ve bir iki değil. Bir ara 14 kişilik ekip koruyordu beni. “Koruma verirseniz dava ederim ve hiçbir şekilde size güvenmiyorum” dedim. Benim tavrım Hrant Dink’in tavrından farklı. Kavga gördüğüm yerde geri adım atamıyorum. Daha dikleşiyorum. Ölüm korkusu diye bir korkum yok. Dolayısıyla bu bir ölüm kalım kavgasıdır. Ya kazanacağım ya kazanacağım. 27 senedir adım atmayı başaramadıkları bir batakta tek bir insanın çıkıp bir köyün kaderini olumlu yönde değiştirmesi bunlar için bir hakarettir.

“Cesedimi çiğnemeden yıkamazlar”
* Yıkım olursa ölümü göze aldığınızı da söylediniz...
- Hrant Dink davasında yapılan hatayı tekrarlıyorlar. Zannettiler ki Hrant Dink’i öldürünce susacak. Aksine öldürünce konuşmaya başladı. Zannediyorlar kiyıkmakla zafer kazanacaklar. Aksine yıktıklarında hezimete uğrayacaklar. Son dakikada geri atacağım zannediyorlar. Cesedimi çiğnemeden yıkabileceklerini zannediyorlarsa yanılıyorlar. Hakikatten o zaman aptallıktan görevden alınmaları lazım. Ölümden korkan bir insan “Yanlış Cumhuriyet” kitabını yazmaz. Ölümden korkan bir insan Hodri Meydan Kulesi’ni dikmez. Ve buranın yıkılması demek benim hayatım boyunca yaptığım en önemli işin yıkılması demek. Ben o zaman ne yapacağım ki 10 sene daha yaşayıp?

Şehir yaşamından kaçıp da geldik
* Bu kadar üstüne gitmenizin nedeni aslında buradan, Şirince’den çok büyük rant elde etmeniz olarak düşünülebilir... Buradan büyük gelir elde ediyor musunuz?
- 10 yaşında bir Kartal araba kullanıyorum. Toplam 5-6 tane de gömleğim var. Malvarlığım yok. Biz Şirince’ye çok parasız olduğumuz bir dönemde geldik. Şehir yaşamının maliyetini kaldıramadığımız için geldik. Beş parasız başladık bu işe şimdi Allah’a şükür düzgünce bir gelirimiz var. 20 hane geçiniyor bu köyden... Gelen parayı yatırdık. 10 sene içinde 3 milyon lira civarında bir yatırımımız oldu. 3 milyon liraya bir apartman alabilirsiniz Selçuk’ta veya herhangi bir yerde. Ve bunun rantıyla paşalar gibi yaşarsınız hayatınız boyunca. Böyle bir şey yapmadık. Hoşumuza giden bir iş yapmak istiyoruz. Çocuklarımıza güzel bir eser bırakmak istiyoruz. Bunun da pekala bilincindeler ve bundan çok rahatsız oluyorlar.

Hodri Meydan Kulesi filmi koparttı
* Siyasilerden, AK Parti’den sizi destekleyenler olduğunu söylemiştiniz. Şimdi ne oldu da değişti?
Var ama tepki için yaptığımız ve 29 Ekim 2010’da açtığımız Hodri Meydan Kulesi onların da kolay kolay kaldıramayacağı bir hamleydi. Galiba bana birkaç gündür söylenen o ki, filmi kopartan Hodri Meydan Kulesi... Bundan dolayı asla pişman değilim. O kulenin dikilmesi gerekiyor. Herkesin bir Hodri Meydan Kulesi dikmesi gerekiyor kendi imkan ve şeraiti içerisinde. “Yeter artık” demenin bir simgesidir. Bir bayrak göstermenin simgesidir ama bölücülük anlamında değil bu... 72 milyonun bağımsızlığını ilan etmesi lazım. O noktaya gelindi işte.

Devlet boyun eğdirmeye çalışıyor
* Eğer Ermeni asıllı olmasaydınız ya da Sevan Nişanyan olmasaydınız bunlar başınıza gelmezdi diye mi düşünüyorsunuz?
- Bu boyuta ulaşmazdı. Sevan Nişanyan olmam olayın bir cephesidir. Temel hadise, devlete boyun eğeceksin düşüncesidir. “Üstelik Ermeni gelip meydan okuyor. Bunu yok edeceğim” diyor. Buna da “En doğal hakkımdır bu. Başka türlü olsa zaten devletimiz batar” diye akıl yürütüyor. Yıkımı boş verin, 30 küsur sene hapsimi istiyor. Pek kurtuluşu olduğunu sanmıyorum.

* 30 yıl ceza alacağınızı düşünüyor musunuz?
- Alacağım gibi görünüyor. Mekanizma son derece net, 18 tane dava açtı. Bunların hepsi aslında hava civa davalar. Girişte bir kaz kümesi var, onu kapısının üstü bitmemiş olarak duruyordu. Ona tuğladan bir kemer yaptım. Kümesin üstüne kemer davası olarak açıldı. 5 sene kadar hapis istemi var oradan. Şu an oturduğum eve de bir tane dava açtılar 5 seneye kadar. Buranın bütününe bir tane daha dava açtılar. Arazi içindeki birkaç tane ev için toplam 15 sene olan üç dava var. Daha buna benzer...