Ege Bu ülkede her şey yapanın yanına kar kalırsa...

Bu ülkede her şey yapanın yanına kar kalırsa...

17.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bu ülkede her şey yapanın yanına kar kalırsa...

Ancak Türkiyenin gerçekleri tam tespit edilemediği, uygulama zorlukları aşılamadığı için bazı yasalar hayata geçtikten kısa bir süre sonra yeniden gözden geçirilmek zorunda kalıyor.Yerel yönetim yasası da bunlardan biriydi.Getirdiği avantaj yanında bu yasanın da birçok eksiği bulunuyor.Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında bulunan yapı kültürünün korunması yine gözardı edilmiş durumda. Bugün Türkiyede bir SİT komedisi yaşanmaktadır. Bir yandan binalara çivi çaktırılmazken, diğer yandan binlerce dönüm arazinin adeta istila edilmesine göz yumulmaktadır. Geceden sabaha yapılan evler, aflar sayesinde villaya, çok katlı apartmanlara dönüşmektedir.Geçen gün bu konuda yazdığım yazıya onlarca okurum tepkilerini dile getirdi. Bir çoğu geçmişe sünger çekilip hesap sorulmamasına isyan ediyordu. Türkiyede "yapanın yanına kar kalır" anlayışı değişmediği sürece yanlışları doğruya çevirmek zor .* * * Tekrar ediyorum. Yasalara saygılı olan, başkasının hakkına tecavüz etmeyen, elindekilerle yetinen vatandaşlarımız resmen enayi yerine konmaktadır.Geçen gün NTVde Kadir Çöpdemirin hazırlayıp sunduğu "Gerçeğin ta kendisi" adlı haber programında bu konu işleniyordu.Çöpdemir , gecekondu sahiplerine soruyordu. Yaptığınız yasal mı?"Niye yapmayayım. Herkes yapıyor. Yapmayanlar da yapsın..." Mevcut anayasayla Türkiyeyi yönetmek artık çok zorlaştı. Yani yasalar topluma dar gelmeye başlamışsa değişim de kaçınılmaz oluyor. Her iktidar gibi AKP hükümeti de Meclisten birçok yasayı geçiriyor. Bunda Avrupa Birliği süreci kadar, toplumun da beklentileri etken oluyor. Ya yıkarlarsa... "Yıkarlarsa yine yaparım..."Burada evler kaç paraya gidiyor? "100 milyar verseler satmam..."Kaç gecekondunuz var? "Üç tane..."Kural tanımaz, kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, kent kimliği, kent kültürü sözcüklerini hayatında hiç duymamış bu yüz ifadesi ve cevaplar; dürüst vatandaşımızı hem üzüyor, hem de öfkelendiriyor.Ama onları asıl sinirlendiren siyasetçilerin bu anlayışa prim veren uygulamaları...Bu kadar sık af ilan eder, suç işleyenleri cezalandırmazsanız toplumda böylesine büyük çelişkiler yaratırsınız.Mağdur olan gecekonduda oturan mı, yasaları kendine rehber yapıp gecekondu yapmaktan çekinenler mi? Mimari mirasın korunması, yapı kültürünün kamuoyunda en bilinen yönü.Tarihi yapıları bu kadar önemli yapan, sadece "yurt" duygusunu pekiştiren manevi tarafları değil, hızla değişen dünyada kalıcı bir denge unsuru olma özelliklerinin gittikçe daha da belirginleşmesidir.Tarihi yapılar, toplumun kimlik ve çekiciliğinin vazgeçilmez özgün birer parçasıdır.Peki bu yapı kültürü neden bizde oturmaz, eski Parisi koruyup ikinci, üçüncü Parisi yapan zihniyet bizde neden oluşmaz?Türkiyede eski ile yeni, koruma ile yenileme arasındaki denge bile kurulabilmiş değildir.Binin uçağa gidin Karsa, Erzuruma, Mardine... Gezin İzmir, İstanbul, Ankara sokaklarında özgün bir mimariye sahip binalar diğerlerinin arasında sırıtmıştır. Bu ülkeyi inşa edenlerin estetik kaygısı olmayınca karşınıza böylesine çarpık, özelliği olmayan, kimliksiz kentler olur.İzmiri diğer dünya kentleriyle karşılaştırdığınızda ne kadar farklar olduğunu göreceksiniz. İzmir; Alsancak, Karşıyaka, Güzelyalı sahillerinden ibaret değil. İçerilere girdiğinizde birbirine bakan sıkışık binalar, düzensiz caddeler, nefes bile almakta zorlanılan bir yapılaşma söz konusu. En kötüsü de bir bütünlük anlayışından uzak, keyfi uygulamalarla ortaya çıkan kimliksiz bir İzmir... Oysa bugünkü imar yönetmeliğiyle bile bazı yaptırımları hayata geçirmek mümkün. Bir başka ülkede rengarenk binalar görüyor musunuz; o caddenin ruhuna aykırı yapılaşma hissine kapılıyor musunuz?Avrupanın hiçbir yerinde asla böyle bir şeye izin verilmez.Bırakın tarihi binaları yenilerini doğru düzgün yapabilsek, ben buna bile razıyım. Nasıl başkan, nasıl meslek odaları? Örneğin, Ulusal Değeri Olan Mimari Miras programı ile 1950 - 2000 yılları arasında Almanya ve çevresinde yüzlerce tarihi yapının korunmasına destek olunmuş. Bölgesel veya yerel özellikler taşıyan yapılar için geliştirilen "Dach und Fach" özel programı ile tarihi kent merkezlerinin korunması ve geliştirilmesi için programlar uygulanmış.Mimari mirasın korunması Türkiyede hep göz ardı edilen bir konu. Bunda belediyelerin olduğu kadar meslek odalarının da büyük suçu var.Oy kaygısı taşımayan ve kuralları uygulayan belediye başkanları...Medyatik davalar yerine mesleklerini daha iyi yapma çabasında olan meslek odaları istiyoruz. Almanya örneği TOLEDO BALIK HALİNİN DUVARINDA ASILI Malaga kıyılarında fakir bir Musevi balıkçı yaşamaktadır. Adı Behmuaras ... Soyadını bilmiyoruz. Şimdiye kadar hiçbir kayıtta da rastlanmadı.İşte bu balıkçı her gün balığa çıkar, tuttuklarının yarısını satar, diğer yarısını da eve, ailesine götürürdü. Üç çocuğu vardı ve en küçükleri en çok ton balığını severdi.Balıkçı da onun ton balığı yemesine özellikle dikkat ederdi. Oysa bu balık her zaman yakalanamazdı. Çünkü bunun için çok açılmak gerekirdi.1326 yılının bir Şabat (cumartesi ve Museviler için kutsaldır) günü karısının itirazlarına karşın, çocuğu için ton balığı avlaması gerektiğini söyleyerek yine balığa çıktı.Balıkçı o günden itibaren iki ay boyunca hiç ton balığı yakalayamadı. Bunun üzerine oturdu ve Allahına dua etti: "Allahım nolur çocuğuma ton balığı ver..."Bu kez büyük bir ton balığı sürüsüne rast geldi ve tam 30 balık yakaladı. Ve Allahına yine dua etti. Sonra "Ben..." dedi, "Bunları satmaktansa tuzlarım ve saklarım..."Önce balıkları temizledi, kafaları hariç altı eşit parçaya ayırdı. İliklerini çıkardı, soğuk suda bekletti. Kanını süzdürdü ve tam 25 gün tuzda sıkıca sakladı.25 gün sonra tuzdan çıkarılan ve çok sonraları da Yunan Musevileri tarafından yapılan bu yiyecek "lakerda" idi.Lakerda ismi İspanyolca kökenlidir ve aslı "la kerrida"dır; "istenen, istedikten sonra" anlamında kullanılır.(Bu öykü Toledo şehrinin balık halinin duvarlarında asılıdır.) dsipahi@milliyet.com.tr Lakerdanın hikayesi