Ege Kestirmecilik, haz ve hız çağının eseridir

Kestirmecilik, haz ve hız çağının eseridir

18.03.2018 - 04:08 | Son Güncellenme:

Sorumluluk getireceği için düşünmekten korkarız. İnsan, düşünce evrimini bilirse, sahip olduğu aklın çapını da öğrenmiş olur. Doğru dil ve iletişimle kendimizi var edebildiğimizi unutmamamız gerekiyor

Kestirmecilik, haz ve hız çağının eseridir

Düşünüyoruz ama nasıl düşünüyoruz? Düşündüğümüz kadar varız. Doğru dil ve iletişimle kendimizi var edebiliyoruz. Düşünmek ve beraberinde gelişen dil insanlığın var olduğu yüzbinlerce yıl öncesine dayanıyor ve halen daha emekliyoruz. Her ayın ortasında Psikiyatr Osman Seçkin’le, Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nde bu karmaşık yapıyı ve karşıtlıkları irdeledik. Doğru iletişimin olduğu, mutlu bir Pazar dileğiyle...

Haberin Devamı

- Karşıtlıklardan nasıl besleniyoruz?

Ruh sağlığı, doğru yaşamak, uyumlu dengeli bir hayat için sokratik (diyaloğa dayalı) ampirik (deneysel) ve diyalektik (hayatı zıtlıklarıyla iç içe görmek) düşünce biçimlerine değinelim. Dil beynimize bağlı bir iletişim aracıdır. Ruh sağlımızda düşüncelerimizin, duygularımızın, dürtülerimizin, davranışlarımızın uyumuyla ilgilidir. Demek bir insan ana dilini ve düşünceyi nasıl kullandığına, düşünme eylemini nasıl yaptığına özen gösterirse ruh sağlığını elde tutması kolaylaşır. İnsan Afrika’da ilk var olduğunda sadece biyolojik bir canlılık vardı. O zaman ki düşünebilme kapasitesi biyolojisiyle sınırlı yani dürtüseldi. Dil gelişmemişti. İnsan olmak ve insanlığın içinde bir insanı tanımak önem kazanıyor. İnsanlık akan bir ırmak gibidir ve değişik yerlerden geçmiştir. Bugün kullandığımız dil bize hazır verilmiş değil, bir evrimin ürünüdür.

Haberin Devamı

- Düşünme biçimleri hangi evrelerden geçmiştir?

Çağımız insanın ruh sağlığına değineceksek, hangi konuyu ele alırsak alalım bunları zihnimizle ve gönlümüzle yapmıyor muyuz? Bunun da ana girdisi düşünce değil mi? Düşünce ile düşünmek eylemini ayırt etmek gerek: düşünce kulaktan dolan bir şey olabilir. Düşünme eylemi ise kendi hayatımda ki düşüncelerimin, seçimlerimin, eylemlerimin ne olduğunu ve değerini gösteren bir şeydir. Sosyo-antropolojik verilere göre insanın bugünkü bilimsel ve felsefi düşünce biçimi dokuz evreden geçmiş:

1-Biyolojik düşünce dönemi: dürtüler, içgüdüler ve otomotik refleksler önemli. Bu da animal döneme denk geliyor.

2- Macik düşünce dönemi: MÖ 500.000 yıllarında. O dönemde ki insan sembolleştirmeye başlıyor. Gök gürlüyor, korku geliyor. Bu dönemde hayal kuruluyor.

3-Mitolojik düşünce: MÖ 50.000’li yıllara gidiyor. Bu dönemde artık insan tahayyül etmeye başlıyor. Artık bilinçli bir şekilde kurgulamalar başlıyor.

4-Tanrısal düşünce dönemi: MÖ 10.000’li yıllara denk geliyor. Mezopotamya kültürünün öne çıktığı bir dönem. Bu dönem parlak bir dönem. İnsanlığın doğusu- batısı gelişmişliğe göre değişir. Mezopotamya o dönem insanlığın batısıdır. İbni Haldun “Coğrafya insanın kaderidir” demiştir çok doğru bir sözdür ancak insan akıl çapını genişleterek doğru düşünmeyi becererek bu coğrafyayı genişletebilir.

Haberin Devamı

5- Felsefi düşünce dönemi : MÖ 1000’li yıllar.

6-Dinsel düşünce dönemi : MS 3. yy tanrısal düşünce, insanın sıradan gücün ötesinde gücü var saymasıdır. Dinsel düşünce ise peygamberlerin ortaya çıktığı, örgütlenmelerin dönemidir.

7- Akılcı düşünce dönemi: MS 18. yy

8-Bilimsel düşünce dönemi: MS 19.yy

9-Akılcı ve bilimsel düşünce dönemi: MS 20. yy işte bu dönem her toplumda aynı erginlikte, olgunluk ve hünerde uygulanmıyor. Akılcılıkla fikir içeren, bilimsel derken de kanıtlanabilir, evrensel olan, yöntemi olandan bahsediyoruz. Bu yüzyılın araç gereçlerini kullansalar da bu çağın akıl bazından çok geri düşünce biçiminde kalmış toplumlar, insanlar var. Uğur Mumcu “bilgisi olmadan fikir sahibi olan insan” demişti.

Gerçek ve çelişki

- Gerçeklik bize ne anlatır, çelişki ne anlatır?

Haberin Devamı

Biz gerçekliğin adını çelişki koymuşuz. Bir parantezin içinde doğuyoruz, doğum ve ölüm arasında bir noktayız. Ama biz bu iki parantez arasında tüm zıtlıklara şaşkınlıkla bakıyoruz. Hep uçlar var ve biz hep bu uçlarla çelişiyoruz. Güya iyiyle-kötü, geceyle-gündüz, kadınla-erkek….sürekli çelişiyor. Bu çelişki dediğimiz şey çağımız insanının yüzeysel, kısa yol yapmasıdır. Bu haz ve hız çağının yarattığı bir şeydir. Kestirmeciliktir.

- Bu durumda iyi-kötü, günah-sevap yok!

Tabi ki... Bütünün bir tarafını ayıkladığın zaman kendini kandırırsın. Gerçeklik her zaman iki uçludur, zıttıyla vardır. Bu sokratik, diyalektik, evrensel düşünce şeklidir. Gerçekliği çelişki olarak algıladığımızda bütünden uzaklaşmış oluruz. Burada önemli olan bu parantezlerin arasında nasıl dans ettiğini bilmektir. Kadınla erkek birbirine zıt değil, bütünleyen varlıklardır. İlkin tanrı onları bir bütün olarak yaratmış, sonra ikiye ayırmıştır. Kaosun içinde ki muhteşem dengeyi, düzeni göz ardı ediyoruz. Kadında erkeksi, erkekte de kadınsı özellikler vardır.

Haberin Devamı

- Tüm bu kavram çiftleriyle çalışmanın yararı nedir?

Bütünü görmemize yarar. Gördüğüne kapılıp, abartıp, göremediğine düşman olmamalıyız. Gece uyuduğun için, onu görmüyor, yaşamıyorsun diye geceyi yok sayamazsın. Temas etmediğin varlıkları yok sayamamalısın. İşte insan kontrol ettiği varlıkları abartıyor, göremediği varlıkları abartıyor. Bu yoksullaşma halidir ve acınası bir durumdur. Çok büyük bir zenginliğin içindesin ama kendini yoksullaştırıyorsun. İnsan kendi alanını abartıyor, şatolarda yaşıyor ötesini yok sayıyor. Aslında kendine hapishaneler kurduğunu görmüyor. Sevmenin karşıtı sevememektir. Nefret etmenin karşıtı nefret etmemektir. Estetiğin karşıtı anestezidir.

‘Demokrasi, kültür ve uygarlık demektir’

- Düşünmekten korkuyor muyuz?

Elbette. Tüm dönemler için vazgeçilmez deha Shakespeare, bunu ilk dile getirenlerdendir: Sorumluluk getireceği için düşünmekten korktuğumuzu söylemiştir. Mutluluk, herkes gibi yaşarken kimse gibi olmamaktır. Hayat, göz ardı ettiğimiz yerlerde akıyor. Bilinmeyenden korkuyoruz. Bir bilinmeyenden gelmişiz, bir bilinmeyene gidiyoruz ve arada hep tutunmaya çalışıyoruz. Kendimizi öğrenmeye bırakmak yerine bilgiye yapışıyoruz. O zaman bir fikrim oluyor, ona yapışıp yeni fikirlere kapalı oluyorum. İşte buradan milliyetçi, faşist, tutucu unsurlar çıkıyor. Demokrasi bir kültür, uygarlık olayıdır.