Ege Maffy'nin öyküsü

Maffy'nin öyküsü

22.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Maffy'nin öyküsü

Maffynin öyküsü





Gazetelerde ilginç bir haber: Avustralyalılar ülkelerinin yaşayan hazinelerini seçmiş. Russel Crowe ve Nicole Kidman da bu listede yer alıyormuş. 100 kişilik listeye seçilmek için kriter nedir, bilmiyorum, ama son iki örnek, en azından ülkenin adını sanatsal başarıyla duyurmuş olanları da içerdiğini gösteriyor. 11. İzmir Avrupa Caz Festivali'nin açılış Konserinde Ahmet Muvaffak Falay'ı dinlerken birden aklıma bu haber geliyor. Caz dünyasında tanındığı adı ile Maffy, 1930 İzmir Buca doğumlu. 1942'de trompetçi olarak sanat yaşamına başlıyor. Ve 52 yıl sonra ilk kez doğduğu kentte konser veriyor. O duygularını dinleyicilerine anlatmak istediğinde kelimeleri bulmakta güçlük çekiyor. Sonra eline trompetini alıyor ve çalmaya başlıyor. Ve işte o an, ülkemin yaşayan gerçek hazinelerinden birini dinlediğimin farkına varıyorum. Maffy, kendi alanında kesinlikle işinin bir numarası. Beşlisini oluşturan sanatçıların tümü İsveç'in en iyi müzisyenleri arasında. Maffy ile kaldığı Best Western Hotel'de konuşuyoruz. Daldan dala atlıyor, gülüyor, söylüyor. "Sen daha dünyada yoktun" diyerek eski İzmir'i anlatıyor. 30 küsür yıllık eşi Kerstin Robertsson tanığımız. O da Maffy'den dinlediği yerleri görmenin, tatlı mahmurluğu içinde; "Türkleri anlamakta zaman zaman zorlanıyorum hala" diyor.
Cazın efsanelerinden Ahmet Muvaffak Falay'e ilk sorumu soruyorum .


Dur bakayım. 1942..., yahu ben doğduğumdan beri müzisyenim. Karşıyaka'daki evimizde piyano vardı. Ağabeyim mandolin, ablamlarım piyano ve keman, pederim flüt çalardı. Onları dinleyerek uyurdum.


Seviyorum. Küçük bir şey, üflüyorsunuz,güzel sesler çıkıyor.


Evet zordur. Biz çok çalıştık. Biliyor musun? Ben bandoda yetiştim. Kuşadası'nda. Pederim orada ziraat müdürüydü. Beni yanına gönderdi annem. Mektep yok. Bütün gün geziyorum. Bir gün biri geldi Kuşadası'na, bando kuruyorum dedi. Trompet ilgimi çekti benim. Bize biraz çalmayı öğretti. Başladım bandoda çalmaya. Sonra İzmir'e döndüm. Fuara gidiyoruz arkadaşlarla, 11 - 12 yaşındayım. Bir gün Basmane tarafına yürüyoruz arkadaşlarla. Bir ses duydum, bando geliyor. Çakıldım kaldım, büyülenmiş gibi, dinliyorum. Bitirdiler, girdiler İtalyan Pavyonu'na. Gittim peşlerinden. Kapıyı araladım bakıyorum. İçerde bir çocuk benim çaldığım gibi eski, çarklı olanlardan çalıyor. Beni gördü, ne yaptığımı sordu. "Bundann çalıyorum" deyince beni içeri aldılar. Hoca geldi. Çok iyi bir insandı Fuat Türkoğlu. Getirdiler bir trompet, Allahhh çok güzel, gözlerime inanamıyorum. (o gün çaldığı parçayı mırıldanıyor) 'aaa caz çalıyor' diyorlar. Bitirdim. 'Oğlum sen nota okur musun' dedi hoca. 'Okurum' dedim. 'Getirin' dedi. Alban Metodu, trompetin Alban metodu vardır meşhur, onu bitirmen lazım trompet çalman için, basit bir şey açtı. (Tekrar o güne dönüp çaldığı parçayı mırıldanıyor) Hoca, "oğlum sen her gün sabah buraya gel" dedi. Ben oradan bir koşu, nasıl çıktım fuardan eve nasıl geldim, hatırlamıyorum.


Mithat Paşa'da Sanat Mektebi vardı.


Beni oraya verdiler. Marangozluk, demir işleri, makina. 10 gün zor dayandım. Kuşadası'na gidince, müzikle tanıştık.


Kuşadası'nda Enver Hoca vardı, ezan da okurdu.


1943, 44, 45, 46'da girdim. 4 yıl İzmir'de bandoda çalıştım. Sen hiç Erdoğan Çaplı'yı bilir misin? Bence Çaplı, Türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük müzisyendir. Bizimle aynı sokakta oturuyordu, bizde piyano olduğu için gelirdi yazları ve çalışırdı. Sanırım annem ona söyledi, bu çocuğu konservatuvara hazırla diye, bunu duymadım ama tahmin ediyorum. Ankara Konservatuvarı için hazırlanmaya başladım. Fuat Hoca ile Alban Trompet metodundan bir parça çalışıyoruz. Erdoğan Çaplı ile de kulak eğitimi. Ankara'ya gittim. Elimde bir trompet ağızlığı var, trompetim yok. Bir genç geldi, Orhan Sezener Bana "sana bir trompet getiririm" dedi. Çağırdılar, girdim. Sınav salonunda hiç yoksa 20 - 30 kişi var. Ecnebiler, profesörler. Halil Bedii Yönetken, piyanonun başına geçti, "sen şöyle geç karşıma"dedi. Sınav bitti, çıktım, beklemeye başladık. Beni birinci sınıfa aldılar.


O zaman caz dediğin dans parçaları canım. Millet dans ediyor dans (dönemin tanınmış parçalarını mırıldanmaya başlıyor) Amerikan müzikleri. Bunları duyup öğreniyoruz. Ben okula gitmeden çingelerle de çalardım ve çok şey öğrendim. Fuarda da çalardık. Erdoğan Çaplı, Celal İnce. Fuarda Miami gazinosu


Ankara'da İntim'de İngiliz Müzisyenlerle çalıyorduk.Beni tanıyorlardı. Grup Almanya'ya gitti. Orada Amerikalılara çalıyorlar. Onlarla çalışan trompetçi Zekai Apaydın, o sıralar dönüyor, hemen bana kontrat yolladılar. Frankfurt, Mannheim ve Fransa'da Amerikan askerlerine çaldık. Askerlere caz çalıyoruz, yüksek rütbelilere, tangolar filan dans müzikleri.


Bütün amacım Amerika'ya gitmek. Cazı orada öğreneceksin. Gelen Amerikalı cazcıları buluyorum, onlarla tanışıyorum. Onlarla çalışmak için fırsatlar doğuyor. Dizzy Gillespie ile de öyle tanıştık.


Avrupa'da çeşitli orkestralarla çalıştım. Köln Radyo Orkestrası, Harry Arnold Radyo Caz Orkestrası, Quincy Jones Orkestrası.


Oooo deli misin? Hiç saymadım, nasıl sayarsın?


Yüzlerce. Başka sanatçılarla da çaldım.


Oooo çok. Kimler yok ki? Ake Persson, Kurt Edelhagen, Benny Bailey, Phil Woods, Kenny Clarke, Francy Boland, Don Cherry, Lars Gullin.



EGE


Çalkaya seferberliği
Kahraman torunu
Maffy'nin öyküsü
Kızımın katilini bulun
Projelerini onaylattı
Çamaşırları bedava yıkatacak
Geleceğin seramikçileri
Şehitleri anlattılar
Çözüm İzmirli'de
Balçova için umut turizmde
Tüketici bilinci tuvale yansıdı
Mermer Fuarı'na geliyor
Metro'da büyük enerji tasarrufu
Şairlerin Karşıyaka buluşması
Kültür Derneği'ne yeni lokal
Aşkta Herşey Mümkün
İZMİR REHBERİ