Ege Mesut Cemil Bey...

Mesut Cemil Bey...

01.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Mesut Cemil Bey...

Birlikte solfej çalıştılarsa da, efsanevi mızrap tekniğini, babasından değil, onun en iyi öğrencisi olan Kadı Fuat Efendi'den öğrendi. Şerif Muhiddin Targan'dan viyolonsel dersleri aldı. Keman, viyola, ud, bağlama ve hatta zurna da çaldığını biliyoruz. Ama, tanbur, kemençe, lavta ve viyolonselde gerçek bir virtiözdü. Darülfünu'ndaki hukuk öğrenimini yarıda bırakıp, Berlin'e gitti. Stern Konservatuvarı'nda ve Berlin Akademisi'nde, Hugo Becker'le çalıştı. İstanbul Konservatuvarı ve liselerde müzik öğretmenliği, Ankara Radyosu'nda Türk Müziği Yayınları Şefliği yaptı. 1950'de Türkiye Radyoları Genel Müdürlüğü'ne, 1951'de İstanbul Radyosu Müdürlüğü'ne atandı. Aynı yıllarda, Bağdat'ta bir Güzel Sanatlar Akademisi kurmakla görevlendirildi. 5 yıl bu akademinin müzik bölümünü yönetti ve tanbur dersleri verdi. Yaşamının bu döneminde, bütün resmî uygulamalar ve tercihlerden Türk musikisi heyetinin şefi olarak sorumlu tutulmaktadır. Babasının ismi altındaki varlığından, disiplinli ve otoriter kişiliğine kadar, alafranga - alaturka musiki tartışmalarının hep merkezinde kaldı. Bu yorumlar çoğunlukla da olumsuz renkleri yansıtıyordu. Bir gazinoda, öfkeli bir dinleyicinin ayağa kalkarak, "Mesut Cemil gelsin de görsün! Türk musikisine ihanet ettiğini, babasının ruhunu da tazip ettiğini hiç düşünmüyor mu acaba" dediği devrin gazetelerine geçecektir. * * * Soloda Münir Nureddin Bey neyse, toplu icrada da Mesut Cemil Bey odur. "Toplanıp ehl - i heva herbiri bir saz çalar/Çelebi böyle olur bizde konser dediğin" söyleminin cari olduğu bir dönemde, musikimize klâsik koro ve ayakta durarak icra anlayışını hediye etmiştir. Tanburi Cemil Bey'in mızrap tekniğini, Ercüment Batanay ve özellikle Necdet Yaşar gibi büyük virtiözlere aktarması, en büyük hizmetleri arasındadır. Yaşadığı dönemde, Batı müziğini en iyi bilen hatta tek icra eden "alaturkacı" olarak da nam saldı. Bestekârlığı göz kamaştırıcı olmaktan uzaktır. Ama ünlü nihâvend saz semaisi eşsizdir. 1963'te aramızdan ayrıldı... * * * İki konser izledim son birkaç gün içinde. İlki, Oğuz Çimen yönetimindeki Balçova Belediyesi Türk Sanat Müziği Topluluğu, diğeri İzmir Atatürk Lisesi öğrencilerinin verdiği, öğretmenleri Pınar Gürer, Cevher Bilgin ve Oya Erkal'ın desteğiyle hazırlanan Türk halk müziği konseri. Amatör gruplara sahip çıkılmasına nasıl ihtiyaç bulunduğunu bir kez daha gözlerimle gördüm; kulaklarımla duydum. Her iki konserin de müzikalitesini değerlendirmek bana düşmez. Sadece heyecanları, samimiyetleri, içtenlikleri ve çabaları bile alkışa değer.Seyircilere gelince... Çocuklar, konser izleme adabını yetişkinlerden öğrenirler. Daha küçük yaşlarda, konsere geç gelinebileceğini, arada çıkılabileceğini, yüksek sesle sohbet edilebileceğini, kılık kıyafetin bir önemi bulunmadığını ve diğer münasebetsizlikleri yadırgamamaya alışmış kuşaklar, geleceğin sanat ve sanatçılarına da sahip çıkamayacaklardır. Sanatçı cephesini Mesut Cemil Bey'in tarzıyla özetlemeye çalıştık. Bir başka yazıda da, Ahmet Vefik Paşa ve Ahmet Mithat Efendi'den söz eder, seyircilere sataşırız... ege@milliyet.com.tr Mesut Cemil Bey, daha çok, "Tanburî Cemil Bey'in oğlu" olarak bilinir. Oğlunun müzisyen olmasını istemeyen babası ise sebebini, "Duyarak çalarsa kendi bedbaht olur; duymadan çalarsa musikiyi bedbaht eder" diyerek açıklayacaktır. 1902 İstanbul doğumludur ve ait olduğu kuşağın hakkını vermiş aydınlardandır. Tanzimat - İttihat - Cumhuriyet dizgesinde, modernleşmenin radikal örnekleri için "misyon sahibi" olarak tanınır.