Ege Metin Oktay

Metin Oktay

03.01.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Metin Oktay

Damlacık kulübünün karşısına denk düşen evde doÇdum. 15'inde mor-sarı formayı giydiÇinde Metin Abi, ben 9'umdaydım. Ardına takılıp Halk Sahası'na koşuştururken. Küçüktüm. Çok büyük görünüyordu bana. Adeta devdi! 10 yıl sonra kendimi oyun alanında karşısında bulduÇumda ne yapacaÇıma karar veremeden, şaşırmış, öylece kalmıştım. O yine devdi. Bense büyümüştüm artık. Onun "önemli olduÇunu" algılayacak kadar. İzmir'de üç yıl oynadı. Damlacık, Yün Mensucat, İzmirspor. Sonrası Galatasaray. Ansiklopediler 608 golü, 10 gol krallıÇı, 41 kez milli forma, sayısız şampiyonluÇu yaşadıÇını yazıyor. Ben biraz daha ekleyeyim. Türk futboluna bu güne kadar onun gibi iki ayaÇını ve de kafasını deÇişmeyen yeterlilikte kullanabilen ikinci bir futbolcu daha henüz gelmedi. İzmirspor'un Talebe Çayırı'nda Metin Oktay'lı idmanlar, tam bir şölendi. Günümüzde İzmirspor'u izlemeye gelenlerin çok daha fazlası o yıllarda onun idmanlarını izlemeye koşardı. Takım arkadaşları antrenmanı bitirdiÇinde o, Seyfi Abi'yle futbol topuna saatlerce vurur, vurur, vururdu. Futbol topuyla oynamak, onu biçimlendirmek bir sanat ile estetik algılamaları içeriyorsa eÇer, Metin Abi bu alanın Mikelanj'ı, Picasso'suydu. "Her mermer blokunda bir Venüs heykeli saklıdır. Gerçek sanatçı, bu heykeli o kaya parçasından çıkarana denir" demiş Mikelanj. Topu penaltı noktasına koydu, iki adım geriledi. Oyunun bitimine az kalmıştı. Eşitlik sürüyordu. Bir puan iyiydi Galatasaray'dan. Hem de Dolmabahçe'de (İnönü Stadı). İhtiyacımız da vardı o puana. Sıralamadaki yerimiz hiç iç açıcı deÇildi. Yanına yaklaştık, "Abi" demeye fırsat bulamadan, "Benden böyle şeyler istemeyin çocuklar" dedi. O işine döndü, vurdu, gol oldu. Bizimkisi "Bir yıl giydiÇi İzmirspor formasına verebileceÇi bir şeylerin dilenciliÇe uzanan ucuzculuÇuydu." Metin Oktay gerçek bir sanatçıydı. Yaşamı öyleydi, hep öyle yaşadı. Onu diÇerlerinden farklı kılan özellikleri içinde futbol, muhteşem bir bütünü tamamlayan ögelerden sadece bir tanesiydi. Sıklıkla attıÇı gollerden bir de elbette Grek tanrıları kadar güzel halinden söz edilir. GolcülüÇünün gölgesinde kalan olaÇanüstü güzellikteki gol pasları, liderliÇi, arkadaşlarına kol kanat gerişinden az söz edilir. Yani o tam, kusursuz bir vericiydi. Çevresindekileri koruyan, esirgeyendi. Ona futbol alanında "Abi ne olur şu penaltıyı gole çevirme" diyemezdiniz, isteyemezdiniz. Oyun alanı sonrasında dilediÇinizi alabilirdiniz. Cüzdanını, yüreÇini, çok şeyini verirdi duraksamadan, sorgulamadan. AldıÇını unutmayan, verdiÇini anımsamayandı. Sanılır ki gitti İstanbullu oldu. Hayır, yüreÇinin büyük parçası hep Ege'deydi. Kordon boyunun, İnciraltı'nın balık-rakı aromalı gizemli akşamlarını hep özledi, hep sevdi. Sevinçlerini ortak yaşadı, paylaştı. Dramlarını kendi yazdı, kendi oynadı, kendi yönetti. Nedenlerini söylemedi, açıklamadı. Yormadı kimseleri kendi med-cezirleriyle. O geldiÇinde "kardelenler" açmıştı. Bahardı, içimiz ılıktı. GittiÇinde, "kardelenler" yoktu. Kıştı, üşüyorduk. "Kahramanlar, savaş alanlarında ölür. Korkaklarsa zafer taklarının altından geçer" demiş Jan Paul Sartre. Metin Oktay bir kahramandı. egespor@milliyet.com.tr O bir kahramandı