19.05.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
İZMİR Milliyet
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Doğan Gazetecilik Ege Bürosu’nun yazı işleri kadrosu ve yazarlarıyla bir araya geldi. Kocaoğlu, İzmir’in logo tartışmasından, CHP içindeki kavgalara, adaylığından, sosyal yardımlara, metro çalışmaların belediyenin finansal yönetimine kadar bir dizi soruyu yanıtladı. Kocaoğlu, çarpıcı açıklamalar yaptı. Kocaoğlu, İzmir için logo örnekleri hazırlatıp intenet üzerinden halk oylamasına sunan Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş için sert konuştu, “O zatı muhteremle, benim yaşamımın hiçbir kesiti uymaz. Ne kişilik anlayışım uyar, ne paraya bakışım uyar, ne insana bakışım uyar. Ne işe, kente bakışım uyar... Hiç bir konuda, bir noktada kesişemeyiz. Ayrı dünyaların insanıyız, ayrı kişiliklerin insanıyız” dedi. Kocaoğlu, kısa süre önce CHP İl Başkanı Kemal Karataş’ın önünde, Gaziemir’de çıkan “parmak kopması ve kulak kesilmesiyle” biten kavga ilişkin de “rezalet” benzetmesinde bulundu, “Benim şahsi kanaatim, olaya kim sebep olduysa oldu; hepsini kapının önüne koyarım. CHP’de siyaset yaptırmam” dedi. Kocaoğlu, partinin içişlerine doğrudan müdahale etmediğini vurguladı, “Konunun muhataplarıyla, karar vericileriyle, hiç de arkama bakmadan gayet net konuşuyorum. Ama onun ötesinde birşey yapma gibi bir lüksüm yok” dedi. Kocaoğlu, “İzmir için CHP’nin kalesi” diye düşünüp çalışmamanın yanlış olduğunu belirtti, “Hiç bir seçimin kalesi yoktur” diye konuştu, adaylık için de “Baykal’dan işaret almadım” dedi. Kocaoğlu’na yönelttiğimiz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:
Ayrı dünyaların insanlarıyız
Şu sıralar bir logo tartışması koptu. İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ın yaptırdığı, internet üzerinden halk oylamasına sunduğu İzmir logalarından söz ediyorum. Eleştiriler oldu. Ekrem Bey de yanıt verdi. “Hangi yaptığımız iş tepki görmedi ki, kimse elini taşın altına koymuyor. Eleştiriler bizi yolumuzdan döndüremez. Ne belediyeye, ne valiliğe amblem yapıyoruz. Kentin kurumsal kimliğini oluşturuyoruz” dedi. Siz neler söylersiniz.
- O konuda biliyorsunuz uzun süredir sessiz kalıyorum. Başka konularda da sessiz kalmayı yeğliyorum. Ve buna devam edeceğim.
Ekrem Bey, “Belediyeye amblem yapmıyoruz” ifadesi kullandığı için direkt sorma gereğini hissettik.
- Tabii, bir arkadaşımız böyle bir ihtiyacın var olduğuna karar vermiş ve kendisi böyle bir çalışmayı yürütüyor. Bu, evet ne Büyükşehir’in logosudur, ne de şehrin logosudur.
Yeni bir logoya ihtiyaç var mıdır? Varsa nasıl yapılır, yöntemi ne olmalıdır?
- Bakın ben şu kadarını söyleyeyim ve bu konuyu kapatalım. Sizin kasettiğiniz zatı muhteremle, benim yaşamımın hiçbir kesiti uymaz. Ne kişilik anlayışım uyar, ne paraya bakışım uyar, ne insana bakışım uyar. Ne işe, kente bakışım uyar, uymaz uymaz uymaz... Bunu çuğaltabilirim. Ve biz kent için, kentin geneli için doğru işler yaptığımıza inanıyoruz. Bu doğru işleri yapmaya devam edeceğiz. Bizim dışımızdaki kişilerin ne yaptığı, ne ettiği, neler yapmaya çalıştığı bizi ilgilendirmiyor. Hiçbir konuda, bırakın belediye başkanlığını, hiçbir konuda o zat benim muhatabım olamaz. Net söylüyorum; hiçbir konuda olamaz. Eğer cevap istiyorsanız, cevap budur. Hiç bir konuda, bir noktada kesişemeyiz. Ayrı dünyaların insanıyız, ayrı kişiliklerin insanıyız. Bilmem anlatabiliyor muyum? Daha başka birşey söylemek istemiyorum.
Bir de CHP’de tartışmalar bitmiyor. Hatta kan akıyor, parmaklar kopuyor, kulaklar kesiliyor. Parti içi tohlantılarda ağza alınmayacak sözler söyleniyor. Zaman zaman sizin de il başkanı (Kemal Karataş) anasında sert polemikler yaşanıyor. Basına kapalı Belediye Meclisi’nin bir CHP Grubu toplantısında da kısa süre önce benzer gerginlik yaşandı.
- Kan akıyor diyor sunuz...
Evet, kan akıyor. Gaziemir’deki toplantıda...
- Partimin aleyhinde hiçbir söz söylemem, hiçbir aksi davranışta bulunmam. Geçmişte de bunu gösterdim. Ve partililiğimi de kimseye tartıştırmam. Hasbel kader, çocukluktan beri bu işin içerisindeyim. Aileden gelen birşey. Yani benim meziyetim olduğu için değil, aileden gelen birşey. Şimdi benim grupta yaptığım konuşma farklı birşeydir. Kim bunu hak etse, aynı cevabı aynı şiddette verir. Bu, ayrı birşeydir. Belediyecilik tarihinde “Belediye Meclis Üyeleri dosya takip etmeyecek” diyen adamım ben, meclis kürsüsünde. Örneği varsa gösterin bana. Benim belediyecilik anlayışım, iş yapma anlayışım, yöneticilik anlayışım, kurumumumda hata yapılmaması üzerineder. Yani bilerek hata yapılmaması için azami gayret göstermektir. Canla başla çalışmaktır. Bunun için de her türlü riski göze alırım. Ve dört senedir de alıyorum. Bakın ben kişiyi eleştirebilirim, sert sözler söyleyebilirim. Ama benim ağzımdan küfür çıkmaz, öyle acayip laflar çıkmaz. Bunun şahidi yoktur. Yani ben öyle şey bilmem. Ama hakettiği kadar da ağır laf ederim. Ondan da hiç tereddüt etmem.
Gaziemir’de yaşanan kepazeliktir
Diğer konuya geldiğimizde, yani Gaziemir’deki konunun nasıl geliştiğini, nasıl bittiğini bilmiyorum. Ama baştan sona kepazeliktir diyorum. Nasıl gelişti, üzerinde bile durmadım. Kimseyi bile dinlemedim. Yani neyini dinleyeceğim bu olayın. Herkes kendine göre bir yorumda bulunacak. Ve o günden bugüne kadar ben Gaziemir’den kimseyle konuşmadım. Hele bu konuyu hiç kimseyle konuşmuyorum. Konuşulacak birşey yok çünkü; rezillik bu.
Hepsini kapının önüne koyarım
Bu sorunu aşma şansı yok mu?
- Bakın, benim bu tür olayları tasvip etmem mümkün değil. Söylediğimi bir şey var, her kurum kendini korumak zorundadır. Her kişi gibi... Biz de kendimizi, hepimiz korumak zorundayız. Neye karşı? Bize gelecek kötülüklere karşı. Hata yapmamak zorundayız. Çünkü hata, başka kötülüklere de sürükler. Kurumlarda böyledir; siyasi partiler de bir kurumdur. Bunların savunma mekanizmaları vardır. Bir siyasi partide, disiplin mekanizmasını partinin geleceğini korumak için, partiyi zararlı unsurlardan arıtmak için kullanmak zorundadır. Benim şahsi kanaatim, olaya kim sebep olduysa oldu; hepsini kapının önüne koyarım. CHP’de siyaset yaptırmam. Gitsin başka yerde yapsın. Yani bunu yaptığınız zaman kurumlar temizlenir, bunu yaptığınız zaman o sistem çalışır. Bunu yapmıyorsanız, eğer kendinizi yenilemiyorsanız, siz de batarsınız.
Partinin içine müdahale etmem
Yerel seçimde CHP’nin tekrar iktidarda kalabilemesi için iki önemli gösterge var. Biri; büyükşehir belediye başkanı olarak sizin performansınız, sizin başarınız.. İkincisi; buradaki örgütün doğru düzgün çalışması. Bir yaptırım gücünüz var mı? Bazı mekanizmaları siz bu konuda devreye girmesi için...
- Efendim, bakın, il başkanı bu mekanizmaların başıdır. Genel merkezi ve genel başkanı temsil eder. Ve örgütün en üst düzeydeki ismidir. Bizim parti tüzüğümüze göre de, grup başkanıdır il başkanı. Belediye Başkanı, hem parti içinde delegedir, görevlerini yapar, Belediye başkanı partinin yerel yönetim felsefesine göre hizmetler üretir. Ama parti içerisine müdahale etmez. Yani, belediyedeki mevkiini kulanarak parti içine müdahale etmez, etmesi de doğru değildir.
Ben de bugüne kadar, her ne kadar dedikodu çıktıysa da “Aziz müdahale etti” diye, hiçbir ilçe kongresine ve il kongresine müdahale etmedim, etmeyi de doğru bulmuyorum. Benim anlayışım böyle. Bunu partinin hiyerearşisi içerisinde, yapılan bu tür hataların cezasız kalmaması gerekir. Bizim il başkanlığı görevine müdahale etme gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Ama bizim esas görevimiz ve mücadele ettiğimiz şey budur: Doğru işler yaparak, doğru durarak, herhangi bir şaibeye bulaşmadan çalışarak, üreterek, kente iyi hizmetler yaparak partinin bayrağını daha yukarıya çekmektir. Bizim başarımızın ölçüsü budur. Bir defa inanmış bir sosyal demokratım. Bu felsefeyi güdüyor muyum? Bu felsefeyi belediyecilikte, yaşamda, koskoca bir metropolde uygulayabiliyorum. Projelere böyle mi bakıyorum, yoksa işte “Ya şu benim arkadaşımdır, şurada şu imar işi vardı onu yapalım, öbürünün orada işi var onu yapalım, ya da şunun nakliye işi var ihaleyi ona mı verelim...” İşte bu işlere bakıyorsan ayrı birşeydir. Ama dümdüz, hiçbir şekilde kafasında soru işareti olmadan, yahut onu ona giydirmeden, üst üste koymadan işimizi yapıyorsak, doğru projeler üretiyorsak, mutlaka bu kadar proje içerisinde aksayan da olacak, geciken de olacak, müteahhit de kaçacak, öbürü de gelecek.
Kimsenin hakkını yemiyoruz
Bir Aliağa-Menderes diyorsunuz, 10 tane ihale var. 10 ayrı mühendis var. Her mühendisin altında 45 tane alt taşeron var. Biz, vicdanen doğru şeyler yaptığımıza, bilerek kimsenin hakkını yemediğimize, bilerek kimseye hakkı olmayan şeyi vermediğimize eminiz. Mutlaka bu kadar işi yaparken ufak tefek hatalarımız olacaktır. Ama bunların hiçbirisi bilerek ve isteyerek yapılmamıştır. Bunun vicdani huzuru içerisindeyim ve açığım. Onun dışında kenti yoramazsınız. Kentliyi yoramazsınız. Kentliye negatif enerji salgılayamazsınız. Kentliyi açmaza, zorluğa sokamazsınız. Zaten sabit gelirlinin durumu malum. O kadar zam üzerine biz ulaşımı hala ne yapacağız da bu millete bir de biz yara vurmayacağız. Benzin almış başını gitmiş; dört senede yüzde 115 artmış. Yedek parçada yüzde 170’e 180’e varan artışlar var. Bunlar elimizde. Biz ise hala ulaşımı sübvanse etmeye çalışıyoruz. Vatandaşın cebine 50-100, her neyse nefes aldırmak için... İnsanlar bu durumdayken, orada bir siyasi partilinin olay çıkarması, öbür taraftan bir başkasının başka bir şekilde suni gündemler yaratarak ortalığı karıştırması, efendim bilmem kimin bilmem ne yapması... Yani bunlar kente zarar veriyor. Kenti pozitif enerjiden, negatif enerjiye dönüştürüyor. Ve kent bundan zarar görüyor.
İl binası Koç’a açılmalıydı
Bulunduğunuz pozisyon gereği tabi ki parti ilgili konuşmalarınızı belli bir prensip çerçevesinde yapıyorsunuz. Ama CHP örgütünün ciddi sorunlara sahip olduğunu biliyoruz. Tabii ki ilçe örgütlerine, il örgütlerine müdahale etmenizi kastetmiyoruz ama zaman zaman sizin de bu konuda pozisyon aldığınız oldu. İl Başkanı Alaattin Yüksel görevden alınınca tepki gösterdiniz. Bu parti muhasır medeniyet pozisyonuyla var olan bir parti. Bir genel başkan adayı il başkanlığında toplantı yapamadı, sizi ziyaret etti, sohbet ettiniz. Bu manzara kamuoyunun gözünden de kaçmıyor.
- Sözünü ettiğiniz (Atilla Koç) 5 sene TBMM Grup Başkan Vekilliği yapmış bir insan. Ve şu anda da bu partinin milletvekili ise il binasının açılmaması tasvip edilecek bir konu değildir tabi ki. Onu kimse kalkıp da savunamaz.
Karar vericilere anlatıyorum
Bu partiye huzurun gelmesi için katkılarınız olamıyor mu?
- Efendim, herkesin bir mizacı vardır. Kamuyounda belli şeyleri tartışmayı sevmiyorum. Bu isterseniz hükümet üyesi olsun, isterseniz parti üst düzey yöneticisi olsun, kim olursa olsun... Bu konunun muhataplarıyla, karar vericileriyle ben her türlü konuyu gayet net, hiç de arkama bakmadan gayet net, “ya yarın da bana bu işte fatura çıkarır mı?” demeden tüm açıklığıyla, tüm çıplaklığıyla somut verilerle konuşuyorum. Benim için onu hiç kimse engelleyemez. Ben doğru bildiğim şeyleri söylerim. Ama onun ötesinde birşey yapma gibi bir lüksüm yok.
Çok aday çıksın
Adaylık konusunda ne diyorsunuz? Gerek partinizden, gerekse de diğer partilerden bir çok isim dolaşıyor.
- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Türkiye’deki en ulvi görevlerden biridir. Böyle bir göreve talip olacak insan sayısının mutlaka çok olması gerekir. Ve herkesin bu göreve, proje yaparak, kent, tanıyarak hazırlanması gerekir. Ne kadar aday çok olursa, bence o kadar iyi olur. Bütün samimi dileklerimi söylüyorum. Hem Cumhuriyet Halk Partisi’nden, hem Adalet Kalkınma Partisi’nden, hem Miliyetçi Hareket Partisi’nden hem Demokrat Parti, hem Demokratik Sol Parti’den... Bütün siyasi partilerimizden ciddi adaylar çıkması doğaldır. Olması gerekir, Olmazsa hatadır. Ben de aday sayısının fazla olmasından yanayım. Daha önce de belittiğimi gibi, seçime 6 ay kala çok anormal birşey olmazsa, ülkede olağanüstü birşey, bir süreç olmazsa kendi durumumu açıklayacağım. Ya “adayım” diyeceğim, ya da “aday değilim” diyeceğim.
Baykal’dan işaret almadım
Sayın Deniz Baykal, şu sıralar İzmir’e her gelişinde şahsınıza yönelik övgü dolu sözleri kullanıyor. Bu durum “CHP’nin adayı yine Aziz Bey olacak” diye yorumlanıyor ya da böyle bir beklentiye neden oluyor. Deniz Bey sizi mi işaret ediyor?
- Sayın Genel Başkan’ın tevecühüne tabi ki çok teşekkür ediyorum. Lütfettiler, sağolsunlar... Son iki gelişinde de bizi onore ettiler. Ama ben bundan “Adayım Aziz Kocaoğlu” işaretini almadım. Yani böyle bir işaret almadım. Zaten şu an daha erken bunun için. Zaman ne gösterir, ne olur, ne biter, onu süreç içerisinde yaşayıp göreceğiz.
Seçimin kalesi yoktur
İzmir, sosyal demokratlar için bir simge oldu. Kimileri “Son kale” diye adlandırılıyor. CHP’nin İzmir’de seçimi kazanması kolay mı?
- Her seçim çok bilinmeyenli bir denklemdir. Birçok faktör var. Sizden kaynaklanan çok sınırlı faktörler ve sizin dışınızdaki sonsuz faktörler... Bunları yönlendirmeniz gerekmektedir. Eğer doğru duruşları, doğru yöntemi uygularsınız seçimi kazanırsınız. Ama “burası kaledir, ben ne yapsam bu seçimi kazanırım” diye bir anlıyış içerisine girerseniz, hiçkimsenin oyu kimsenin cebinde değildir, kalesi falanda yoktur. Seçimi de kaybedersiniz. Burada bütün mücadele bütün çalışmalar bu kentte yaşayan hemşehrilerimizin yaşam standardını yükseltmek için yerelde kalkınmayı sağlamak için yapacaklarınızın doğru olması ve genel kabul görmesi, etkilerinin alınmaya başlamasıdır. Biz bunu yapabilirsek seçimi alma şansımız vardır. Ama bunları yapmazsak, sırça köşkte oturursak, elimizi sıcak sudan soğuk suya sokmazsak olmaz... Benim görüşüm budur. Çalışırsanız, üretirseniz İzmir, sosyal demokratların yerelde iktidarı ile devam eder, çalışmazsanız üretmezseniz başka bir siyasi partinin iktidarına geçer. İşte “Sson kaleye bunu bırakmayalım”, ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Çalırsak üretirsek kentliye yararlı olursak iddiamız olur. Öbür türlü iddamız bile olmaz.
Bir kesimde AKP gelmesin diye, kaygılalar var. Bir taraftan da AKP İzmir’i çok istiyor. Bu durum üzerinizde yük bindir miyor mu?
- O yük göreve geldiğimiz günden üzerimizde. Bunun bilinciyle çalışıyoruz.