Ege Seri katil değil ‘seri avcı’ çıktı

Seri katil değil ‘seri avcı’ çıktı

03.05.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu Başkanı, adli tıp uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, İzmir’de üç gece arka arkaya üç cana kıyan zanlının, ‘seri katil’ olmadığını söylüyor. Atasoy’a göre, Hamdi Ayri’yi; ‘seri atıcı’, ‘seri avcı’ ya da ‘tetikçi’ olarak nitelendirmek daha doğru...

Seri katil değil ‘seri avcı’ çıktı

Türkiye geçen hafta boyunca ikisi Balçova’da biri de Fevzipaşa Bulvarı’nda meydana gelen üç cinayeti konuştu. En çok tartışılanlardan biri de “Bu bir seri katil mi” sorusuydu. İzmir polisi, büyük başarı göstererek kısa sürede katil zanlısını yakaladı. Balçova’da, ilk iki cinayeti işlediği yerlere çok yakın oturan Hamdi Ayri’nin, Bodrum’da yakalanıp tutuklanmasıyla herkes derin bir ‘oh’ çekti.
Zanlı Ayri’nin yakalanması sürecinde, polisiye filmleri aratmayacak ayrıntıların bulunduğu ortaya çıktı. Uzman görüşleri alındı. Olay yeri incelemenin, robot resimlerin, polis taktiklerinin, delil toplayarak suçluya ulaşmanın önemi belki de çok daha iyi anlaşıldı. Benzer birçok olayda görüşlerine başvurulan, Adli Tıp denince ilk akla gelen isimlerden Prof. Dr. Sevil Atasoy’la, geçen hafta boyunca Türkiye gündemini meşgul eden cinayetleri konuştuk...

Kesin bir profil yok

Hamdi Ayri’nin seri katil olup olmadığı çok tartışıldı. Siz, ‘Çok kitabına uygun değil’ demiştiniz. Seri katil tanımlamasını bir daha yapar mısınız?
Suçla mücadelenin can damarı sınıflamadır. İzler, boyalar, çiçekler, böcekler, silahlar, yaralar sınıflara ayrılamasaydı, suç aydınlatılamazdı. Bu gerçeği iyi bilen birkaç polis, bundan 35 yıl önce Amerikan cezaevlerinde yatmakta olan ve birden fazla cana kıymış 38 mahkumla yüz yüze görüşerek, önce seri cinayetleri sınıflara ayırdılar. Sonra kriminal profillemeyi geliştirdiler. ‘Seri katil’ kavramı, bu sınıflamanın bir ürünüdür.
Federal Soruşturma Bürosu FBI’ın, efsanevi Davranış Bilimleri Birimi’nin kurucusu polisler, yıllara varan uzun bir zaman diliminde, üç kişiden fazlasını, farklı mekanlarda öldürenleri “seri katil” olarak adlandırdılar ve bu özellikleriyle onları, aynı zaman ve mekanda çok sayıda kişiyi öldürenlerden, ayrıca birkaç saatle gün içinde farklı mekanlarda cinayet işleyenlerden ayırdılar. Aradan geçen yıllara ve psikologların ve psikiyatrların acımasız eleştirilerine rağmen, seri katil tanımı değişmemiştir. Bu nedenle, İzmir’deki cinayetleri işleyenin yakalanıncaya kadarki eylemleri gözönüne alındığında, onu ‘seri katil’den ziyade, ‘seri atıcı’, ‘seri avcı’ ya da ‘tetikçi’ olarak adlandırmak daha doğru olur.

“Kadınlara karşı bir nefreti olabilir” demiştiniz. Yine polisteki ifadelerinde Bodrum’daki eski sevgilisini de öldüreceğini, ona benzeyen kadınları seçtiğini anlattığı söyleniyor. Sizin tespitleriniz var mı?
Tam olarak kaç kişiyi öldürdüğü bilinmeyen ( 25-100 arasında olduğu tahmin ediliyor) Amerikalı seri katil Ted Bundy’nin kurbanlarının hemen tamamı beyaz, yaşları 15-25 arası değişen, lise ya da üniversite öğrencisi, 1973’te nişanlandığı Stephanie Brooks’a benzer şekilde uzun ortadan ayrık saçlı genç kadınlardı. Sevdiği kadına benzer kurbanlar seçtiği teorisini yargılama sırasında reddetmiş olmakla birlikte, muhtemelen tetikleyici faktör, eski nişanlıya benzerlikti. Benzeri örnekler çoktur ama genellemek doğru değil. Kimi zaman tetikleyen nedeni fark etmek zordur. Yürüyüş biçimi, ses tonu ya da İzmir örneğinde, zanlının ileri sürdüğü gibi koku. Seçim kriterinin çabuk anlaşılması, bir sonraki kurbanı koruyabilmek açısından büyük önem taşır. Ne yazık ki bu her zaman mümkün olamıyor.

Haberin Devamı

Hem cinayetleri işlerkenki soğukkanlılığı hem de yakalandıktan sonraki soğukkanlı hareketleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ani gelişen öfkeyle silahını ateşleyen, kurbanına bıçak saplayan ya da boğanlarda görülen telaş, panik, hatta teslim olmaya varan pişmanlığa, cinayeti önceden planlayanlarda ya da seri cinayet işleyenlerde pek rastlanmıyor. Dolayısıyla, zanlının soğukkanlılığına şaşmamak gerekir.

Mahallesinde onu 10-15 yıldır tanıyanlar “Kendi halinde, efendi bir görüntüsü vardı” diyor. Böyle bir insanın birden böyle saldırgan olması ve kendi çevresinden insanları seçmesi olabilir bir durum mu? Yoksa ruh sağlığı bozuk, cezai ehliyeti olmayabilir mi?
Genel beklentilerin aksine seri katillerin hepsi geri zekalı, akıl hastası, eğitimsiz, alkol ya da uyuşturucu bağımlısı, iktidarsız, içine kapanık, çocukken cinsel ya da fiziksel istismara uğramış, tek başına yaşayanlar değildir. Üstelik iki cinayeti birbirinden ayıran yıllar sürebilecek ‘soğuma dönemleri’nde, iyi bir baba, sevgi dolu bir eş, sevecen bir öğretmen olabilirler. Dünya genelinde, ceza ehliyeti bulunmayan seri katillerin sayısı da fazla değildir. Yaptıkları işin kötülüğünün farkında olduklarından, ömür boyu hapse çarptırılmış, hatta idam edilmişlerdir.

Çok iyi tanıdığımız biri, çok iyi kalpli biri bir anda böyle katile dönüşebilir mi? Ya da öyle olduğunu birgün duyabilir miyiz?
Alman bayan Kürten, sessiz ve sakin kocasının, 1929 yılı boyunca 29 kişiyi katleden ‘Düsseldorf Kasabı’ olduğunu hiç fark etmedi. ‘Yorkshire Kasabı’ adıyla bilinen Peter Sutcliffe’nin karısı da, ona mutlu bir evlilik yaşatan adamın, beş yıl içinde 13 kadını canından ettiğinden habersizdi. Bayan Fiana Çikatilo, 25 yıllık hayat arkadaşı, torunlarının güler yüzlü dedesi, Komünist Partisi’nin sadık üyesi, edebiyat ve mühendislik fakültelerinden çifte diplomalı, lise öğretmeni Andrey Çikatilo’nun, 12 yılda 50’den fazla kadın ve çocuğu vahşice doğrayıp kanını içmesi bir yana, dillerini, mahrem yerlerini kesip yediğini öğrenmişti. Bunlar sadece birkaç örnek...

Polisin robot resim taktiği de bu olayla birlikte gündeme geldi, tartışıldı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Robot resimler, görgü tanıklarının ifadelerine, kapalı devre televizyon kayıt görüntülerine, tanınmaz haldeki bir cesedin yüzüne, bulunan bir kafatasına, kimi zaman aranan kişinin geçmişte kalmış bir fotoğrafına dayanarak çizilir. Bu nedenle her zaman aslına tam olarak uyamaz. Bu örnekte de kısmen benzeyen bir robot resim var. Kasten yanlış çizildiğine pek ihtimal vermiyorum.

Türkiye’de modern adli tıbbın kurucusu, babası

Bu mesleği nasıl seçtiniz?
- Tesadüfen olmadı. Türkiye’de modern adli tıbbın kurucusu Prof. Dr. Şemsi Gök, babamdır. Çocukluğum adli tıp içinde geçti. Ancak ondan daha fazla, farmakoloji hocası Prof. Dr. Alaaddin Akçasu’nun yönlendirmeleri oldu. Esas mesleğim olan Biyokimya’yı adli tıp alanında kullanabileceğim konusunda beni ikna etti. Bu nedenle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki akademisyenliğimin yanı sıra 12 yıl Adli Tıp Kurumu Kimya Dairesi başkanlığını yürüttüm. 1982’de İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldım.


‘Beyaz cam’da suç öykülerini anlatacak

Son çalışmalarınız ve kitabınızla ilgili bilgi verebilir misiniz?
- Halen Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu başkanlığını yürütüyorum. Bir özel bilirkişilik laboratuvarım var. Ayrıca Kanal D’de Okan Bayülgen’le birlikte Muhabbet Kralı adlı bir program yapıyorum. Program, Talk Show kategorisinde bu yıl Antalya’da yapılan İsmail Cem Televizyon Ödülü’nü aldığı için mutluyum. İkinci baskısı yapılan son kitabım, Karanlığa Yolculuk, Doğan Yayınları’ndan çıktı. Daha önceki Labirent ve Bu Ayak İzi Senin Dr. Watson’a benzer şekilde, dünyanın dört bir yanından, 50 kadar gerçek suç öyküsü ve suçla ilgili deneme yazıları içeriyor. Yine gerçek suç öykülerine dayalı ve benim anlatıcı olarak yer aldığım bir TV dizisi üzerine çalışıyorum.

Panikle eve kapanmayın

Robot resimlerin Batı kaynaklı yazılıma dayandığını, Türkiye’de de Türk insanının özelliklerini taşımayan yazılım kullanıldığını anlatmıştınız... Türkiye’de nasıl bir yazılım kullanılmalı?
Polis teşkilatlarının robot resim çiziminde kullandıkları ticari yazılımlar var. Bunlar, sıklıkla rastlanan baş şekli, saç, kaş, göz, burun, dudak, kulak, çene, bıyık, sakal özelliklerini belleklerinde bulunduruyor. Tanığın ifadeleri doğrultusunda her biri arasından en uygunu seçilerek resim tamamlanıyor. Bellekte yer alan yüz özellikleri sonsuz sayıda değil. Bulunulan ülkede en sık rastlananlara yer veriliyor. Bu nedenle yazılım, geliştirildiği kaynak ülkede daha fazla işe yarıyor. Yerel özelliklerin eklenmesiyle robot resim çiziminde daha başarılı olmak mümkün.

Bu tip cinayetlerin basında çok fazla yer almasının sakıncası olabileceğini, o kişinin kendini görüp tatmin olduğunu söylemiştiniz. Peki hem emniyet hem basın nasıl bir yol izlemeli?
Basın, habere ulaşmak ister. Ana kaynağı olan polisten yeterince bilgi alamazsa, kendi olanaklarını kullanarak bilgiye ulaşmaya çalışır, giderek dezenformasyona, bilgi kirlenmesine, paniğe neden olabilir. Bu nedenle ilgili polis teşkilatının bir basın sözcüsü aracılığı ile her gün basın toplantısı yaparak tek elden bilgilendirmesi şarttır. Böylelikle neyin söylenip, neyin söylenmeyeceğini de kontrol altında tutabilir. Bazı saldırganlar, yaptıkları işle gurur duyar, ünlenmek ister, polis kendisine ulaşamadıkça zekasını kanıtladığını düşünür. Bu nedenle kendiyle ilgili haberleri izler, gazete kupürlerini keser, saklar, giderek daha fazla ünlü olma hevesine kapılabilir, yeni cinayet işler. Bu nedenle medyadaki haberlerin veriliş biçimi ve dozuna dikkat etmek gerekir. Nitekim İzmir’deki olayda, zanlının gazete kupürlerini kestiğini biliyoruz.

Bu olay gösterdi ki; her şeyin normal olduğu suç oranlarının bile düşük olduğu bir kentte, semtte bir anda bir katil türeyebiliyor ve bu tanıdığımız biri çıkabiliyor. Ne yapmalıyız? Hep dikkatli, gece tek başına sokakta olmamak gibi. Hep kontrollü mü yaşamalıyız?
Kimi zaman önlem fayda etmez. Paniğe kapılmamalı, eve kapanmamalıyız ama, seri katiller için özellikle çocuk, kadın ve cinsel tercihi farklı olanların başlıca hedefler olduğunu bilerek hareket etmek gerekir.