Ege Sibel için 15 yıl beklemişiz

Sibel için 15 yıl beklemişiz

02.03.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

.

Sibel için 15 yıl beklemişiz

Uluslararası ve ulusal festivallerde ‘Sibel’in aldığı ödüller saymakla bitecek gibi değil. Belli başlı olanları sıralamakla yetineyim; 71. Locarno Film Festivali Fibresci Ödülü (aynı festivalde ayrıca 2 ödül daha), Montpellier Festivali Seyirci Ödülü, 25. Adana Film Festivali En İyi Film Ödülü, Cannes Sinema Buluşmaları Eleştirmenler ve Seyirci Ödülü, Londra Film Haftası En İyi Oyuncu Ödülü... Oyuncu kadrosunun performansları için de birçok ödüle layık görüldüğünü belirteyim. Film ekibiyle bir söyleşi için bir araya geldik. Filmin ortak yönetmenleri Çağla Zencirci, Guillaume Giovanetti, oyuncuları Damla Sönmez, Emin Gürsoy ve finalde jeneriklerle birlikte patlayan ‘Sus Payı’ parçasının besteci ve yorumcusu Pi’yle samimi bir masa başı sohbeti yaptık.

Haberin Devamı

Kuşköy başlangıç oldu

- Senaryo yazım aşamasına geçmeden önce, coğrafyayı keşfedip sonrasında öyküyü kaleme almışsınız, nasıl oldu?

Çağlar Zencirci, Guillaume Giovanetti: Bizim çalışma şeklimiz böyle, önce çantalarımızı alıp bir bölgeye gidiyoruz. Burayı keşfediyoruz, insanlarla konuşuyoruz, onların hikâyelerini dinliyoruz, esin kaynaklarımızı yaratıyoruz. Gerçeklerden yola çıkarak kurmaca filmler yapmayı çok seviyoruz. Hikâyelerini dinlediğimiz insanları, filmde oynamaya ikna ediyoruz. ‘Sibel’ bizim profesyonel oyuncularla yaptığımız ilk film oldu. 15 yıl önce dünya dilleri üzerine okuduğumuz kalın bir kitapta, küçük bir bölümde, Karadeniz Bölgesi’nde bir köyde konuşulan kuşdilinden bahsediliyordu. Zamanı geldi ve bu dilin üzerine gitmeye karar verdik. Giresun çevresinde tek bir dağ yolundan ulaşılan Kuşköy, her şeyin başlangıcı oldu.

Haberin Devamı

- Kuşköy’de ilk intibalarınız nelerdi?

ÇZ ve GG: Islık dilinin hâlâ konuşulduğuna tanık olmak, öncelikle muhteşem bir deneyim oldu. Köyün kahvesinde vakit geçirdik. İnsanlarla konuştuk, tanıştık. Gelin Kayası, ormandaki kurt, olası terörist anlatıldı. Bir gün kahvede otururken sırtında dolu çay küfesiyle genç bir kadın geçti. Etrafına ıslık çalarak sesleniyor, yine ıslık çalarak cevap veriyordu. Sibel’in fikrini bize o verdi. Kafamızda karakterler, olaylar yavaş yavaş canlanmaya başladı. Köyün muhtarı, bizi evinde yemeğe davet etti. İnanılmaz sıcak bir karşılamaydı. Filmin birçok sahnesini de bu evde çektik. Aydın, meraklı, öğrenmeye açık bir muhtardı. Muhtar karakteri de kafamızda bu şekilde canlanmaya başladı. Köye gidip geldikçe duyduğumuz farklı öykülerden senaryo gelişti, son halini aldı.

- Dışlanmışlık üzerine bir film ‘Sibel’... En fazla insanların korkularını hissettiriyor, ne dersin Damla?

Damla Sönmez: İnsanların kendinden olmayana karşı duyduğu korku ile başlıyor tüm iletişimsizlik. Korkan insan öfkelenir, şiddete başvurur. Korku duyacağına merak etmesi gerekir. O insanı dışlayarak, kendini korumaya alması, toplumsal yazılmamış kurallardan. Kalıpları yıkarak, bu hikâyeleri anlatarak insanlara ulaşacağız. Yavaş yavaş olacak. Si?bel; işte bu korkuları yıkmayı, onlara karşı durmayı zamanla öğreniyor. Yavaş, yavaş...

Haberin Devamı

- Ali karakteriyle ilgili politik bir gönderme düşündünüz mü?

ÇZ: Ali, tüm filmde hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz kişi. Ali’nin gizemli bir karakter olarak kalmasına gayret gösterdik. Yoksa filmlerimizde politik mesaj kaygısı taşımıyoruz. Ne kadar isteseniz de politikadan arınmış bir çevre yaratılmıyor, her zaman arka dekor olarak duruyor sonuçta. İnsanlar bilmedikleri, çekindikleri herkese birtakım sıfatlar yakıştırır hale geldiler. Ali’de bu önyargının kurbanı olarak karşımıza çıkıyor.

- Muhtar anahtar karakterlerden birisi, yaratılmasında köyün gerçek muhtarının rolü oldu mu?

Emin Gürsoy: Köyde tanıştığımız muhtar, bize gerçekten bu karakter için çok ilham verdi. Bizi evinde ağırlayan, meraklı, her şeyi soran, öğrenmeye-yeniliğe açık bir muhtarla karşılaştık. Evinde sevgiyle ağırladı bizleri. Filmde Sibel’in odası olarak çekim yaptığımız yer, bizi misafir ettikleri odaydı. Yoksa en yakın otel, köye 1,5 saatlik mesafede. Kızıyla olan ilişkisi de bizleri etkiledi. Yumuşacık, anlayış üzerine kurulu, çağdaş bir ilişkiydi.

Haberin Devamı

- Filmin masal göndermeleri, bilhassa ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ konusu gündeme geldi, düşündünüz mü?

ÇZ ve GG: Öykülerimizde masalları, mitolojik öğeleri kullanmayı seviyoruz. Onları, gittiğimiz yörelerin bir parçası olduklarını bilerek kurmacayla harmanlamak çok güzel oluyor.

- Damla, filmde karakterin icabı fiziksel zorlanman oldukça yoğun, nasıl hazırlandın?

DS: Oldukça yoğun geçen fiziksel bir hazırlık dönemi içindeydim. Yediğime içtiğime, uykuma dikkat ettim. Kişisel antrenmanlarımı yoğunlaştırdım. Çekimlerde her gün sabaha karşı 3 gibi kalkıp 1,5 saatlik yolculuk sonrası 2500 metre rakım çıkıyorduk. Tüm çekimler, bu yükseklikte gerçekleşti. Kelimenin tam anlamıyla sporcu disiplini içinde yaşadım.

- Islık dilini öğrenmen ne kadar sürdü?

DS: Ben hiç ıslık çalamazdım. Bu lisanda dil, çeşitli şekillerde kullanılıyor. Önce bunu öğrenmek, dil adalesini eğitmek gerekiyor. Bu konuda eğitmenlerim babam ve köydeki ıslık hocası Orhan Civelek oldu. Köy halkı da çok yardımcı oldu. Çekimlerden 3 ay önce köye gidip gelmeye, öğrenmeye ve pratik yapmaya başladım. Bazı sahnelerin ıslık dilini stüdyoda düzelttim.

Haberin Devamı

Sesi olmak gurur vericiydi

- Doğu Karadeniz şivesini kullanmadığınız konusunda eleştiriler aldınız mı?

ÇZ, GG: Filmde çalıştığımız köy ve çevresinde ağır bir şive yoktu. Gençlerde hele hiç yoktu, yaşlılarda ise filmde diyalogları etkileyecek yoğunlukta bir şive duymadık. Esas işlemek istediğimiz, insani temanın ve duygunun ortaya çıkmasını engelleyecek yan motifleri de kullanmak çok istemedik.

- Filmin kapanış şarkısı ‘Sus Payı’ tokat gibi patlıyor. Kendinizi tanıtır mısınız, nasıl ortaya çıktı?

Pİ: Ben Pınar Demirkol, sahne adım Pi. Sibel’in toplumdan dışlanmasına karşı duruşu, “Ben varım, tam da buradayım” duruşu, beni çok etkiledi. Sözler, kalemimden kâğıda adeta aktı. Bu filmin ve Sibel’in sesi olmak, benim için gurur verici oldu. Yaşadıklarımız, bizi her zaman daha güçlü kılar.