Ege Tiyatronun profesörü

Tiyatronun profesörü

03.01.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ortalık yeni türemiş "ünlü"lerden geçilmiyor. Adeta popüler kültür bombardımanı yaşanıyor. Gerçek değerler gözardı ediliyor. İşte onlardan biri de, insanı insana insanca anlatma sanatının hocasıProf. Dr. Murat Tuncay...

Tiyatronun profesörü

Bu toz duman arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Anasanat Dalı Başkanı, çok değerli ve sevgili hocam Prof. Dr. Murat Tuncay sorularımı yanıtlamak lütfunda bulundu. Yerimiz kısıtlı olduğu icin söyleşinin bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum, yeni yılda daha güzel bir dünyada yaşamak dileğiyle. Televizyonlar ve magazin gazeteleri gün geçmiyor ki yeni bir "ünlü" yaratmasın. Kara sevdalısının kaçırdığı genç kızdan, aslında çok ciddi bir klinik tedaviye ihtiyacı olduğu düşünülen "milli kayınvalide"ye kadar kimler yok ki bu ünlüler pazarında. Pazarda diyorum, çünkü bunlar gerçekten pazar işi. Ucuz ve basit. Ama bir süreliğine de olsa her yerde onlar var. TVlerin yılbaşı programlarından, ciddi haber kanallarına kadar. Akıllı başlı köşe yazarlarının yazılarına konu olanlar yine onlar. Öte yandan ciddi bir eğitim almış, yıllarını sanatına vermiş tiyatro ve opera sanatçılarının, klasik müzik bestecilerinin ve icracılarının basında yer bulabilmesi ne mümkün. Bir karmaşadır gidiyor. Abidin Daverin ünlü deyişiyle "Sanatçı kendi sütünü kendi içen bir inek" olmadığına göre ve güzel olanı üretip insanların beğenisine sunmayı kendisine iş edindiğine göre elbette ki beğenilmek isteyecektir. Çünkü kimsenin beğenmemesi için sanat üretmek elbette söz konusu değil. Ün kazanmak bu beğeni arayışının bir geri bildirimi olarak kendisini gösteriyor. Çok sayıda insanın beklentilerine cevap veren şeyler ortaya koyarak ünlü olabilirsiniz. Hatta bu ün toplumda insanların yapmak isteyip de yapamadıkları şeylerin üstesinden gelerek olumsuz anlamda da gerçekleşebilir. Çok sayıda soygun yaparak, insan öldürerek de ün kazanabilirsiniz. Ün kazanma merakının temelinde önemsenmek içgüdüsü yatıyor. Burada önemli olan ne yaparak ün kazandığınız konusudur.Burada bizim toplumumuz içinde yanlış giden şey ün kazanma ve ünlülerin yaşam biçimindeki magazin malzemesi ayrıntılar değil. Önüne gelenin kendisini sanatçı ilan edip popüler kültürün yoz döngüsü içinde afişlerde kalmak için yapıp ettikleri. Sanatçı, sanat alıcıları için kalıcı estetik hazlar üreten yaratıcı insan demektir. Doğadaki güzellik kavramı insan için yeterli olsaydı, doğanın üstünde kendi kültürünü oluşturan bir dünya yeterli olsaydı insan için sanata da ihtiyaç olmayacaktı belki. Ama doğanın yarattıklarının üstünde koskoca bir dünya yarattı insan kendisine. Bu dünyanın değerleri ve ilişkileri içinde güzeli anlamlandıran, onu kendisi için yeniden üreten, güzeli yaşamının bir parçası olarak arayan insan bilinci yarattı sanatı da onu üreten sanatçıyı da.Toplumun beğeni düzeyi gelişmedikçe ünlülerle sanatçılar birbirine karışmaya devam edecek. Sanat eğitimi her şeyden önce sanat bilincini ve sanatçının sanatına ve topluma karşı sorumluluklarını öğreten bir süreç. Önemli olan bir yere o yerin gerektirdiği emeği vererek yükselmek ve orada onurunu yitirmeden kalabilmek. Bu bir bilinç işi ve sanat eğitimi bu bilinci kazandırmanın peşinde. Sanıyorum Aphra Behnin sözüdür. Aşk da ün gibidir. Bir kere giderse bir daha geri gelmez. Ünlü ile sanatçının karıştırıldığı bir ortamda sanat eğitiminin önemi nedir? Popüler kültürün yoğun bombardımanı altında tiyatroyu nasıl tanımlıyorsunuz? Popüler kültür alıcısının güncel beğenilerini her şeyin üstünde tutar. Kültür tarihinin her döneminde insanların hoşlandığı şeyleri insanlara bıktırıncaya kadar tekrarlayan ve bununla geçinen bir popüler kültür bombardımanı olmuştur. Güldürmeyi, eğlendirmeyi ve hoşça vakit geçirtmeyi amaç edinen bir sektördür bu. Oysa gerçek sanat için, gerçek tiyatro için diyelim isterseniz eğlence bir amaç değil araçtır. Sadece güldürmek ya da ağlatmakla yetinmez; farkına vardırır, düşündürür, yeni bilgiler ve değerlendirmeler kazanmalarına yardımcı olur. Bu nedenle tiyatrodan çıkarken kişinin "Bir şeyler yapılmalı" değil "Birşeyler yapmalıyım" diyerek çıkması önemsenir. Popüler kültür tam kafasını hizalar insanın. Onun anlama, kavrama, zevk alma gücünü zorlamaz. Ona kendi kendisini tekrarlar. Oysa iyi bir tiyatro kafasının bir karış üstüne seslenir insanın. Bu da insanın yaşamda iyiye ve güzele doğru biraz daha eğilim duymasına yönelik bir adımdır. Para kazanmanın gereğinin çok ötesinde önemsendiği bir ortamda popüler kültür çağdaş teknolojinin de sağladığı olanaklarla ha babam yükleniyor seyirciye. Tiyatro insanı insana, insanla, insanca ve canlı insan sıcaklığıyla verebilen tek sanat dalı olarak yerini koruyacaktır. Eleştirinin bir uygulamanın gelişmesinde ne denli önemli olduğunu yazılı ve sözlü basınımızın futbol karşılaşmalarının eleştirilerine verdikleri önemde kendisini gösteriyor. Oynanan sistemler, yapılan yanlışlar, ileriye yönelik tutarlı tutarsız girişimler inceden inceye gözden geçiriliyor burada. Bu eleştirileri okuyan izleyen bir teknik adamın, sıradan bir seyircinin kendine göre çıkaracağı çok şey var. Futbolumuzun bugün geldiği düzeyde bu eleştiri furyasının belli bir payı var.Tiyatro eleştirisinin biri tiyatrolara, tiyatroculara dönük, öteki seyircilere dönük iki yönü var. Eleştirinin temel işlevi tiyatro sanatı adına ortaya konanları "olan" ve "olması gereken" açısından boyutlandırmak. Her şeyi alkışlayan, alkışlamayı sanat görgüsünün bir parçası sayanların çoğunlukta olduğu bir ortamda sahne üzerinde yapılan yanlışları ve eksiklikleri bilen birisinin görmesi ve bunları doğrularıyla göstermesinin tüm tiyatroculara büyük faydası var. Eleştirinin seyirciye yönelik işlevinin doğru dürüst çalıştığı ülkelerde ise olayın boyutları tiyatro eserinin sahnede kalma süresini belirleyecek kadar büyük.Bizde tiyatro eleştirmeni değil tiyatro eleştirmenine yayın organlarına yer bulma sıkıntısı var. Tiyatro eleştirisi yayınlayarak geçinmek olanaksız. Bu nedenle eleştirmenlik gibi zor ve ciddi bir iş, gelir getirici bir meslek olmaktan çıkıp meraklısından meraklısına yapılan; olsa da olur olmasada türünden bir yan iş olup çıkıyor. Tiyatroların bu geri bildirime ölesiye ihtiyaçları var. Kimse eleştiriden hoşlanmaz. Churchilin dediği gibi "Eleştiri belki acı verir ama ağrı gibi gövdemizde bir sağlıksızlık işaretidir." En ağır eleştirmenin hiç eleştirilmemek olduğunu bir bilsek... Tiyatro eleştirisinde durum nasıl? Bir iki isim dışında niye tiyatro eleştirmeni yok? Evde tiyatro seyredemezsiniz. Tiyatroyu VCD ya da DVDye kopyalanmış şekliyle mükemmel görüntü ve ses kalitesiyle ekranlarınıza getirdiğinizde tiyatro seyretmenin tadını almış sayılamazsınız. Yığınla seks kanalını devreye soktu teknoloji. Ama hiçbiri aşkın yerini tutamadı. Tiyatro izleyenlerin ve oyunucuların birlikte var ettikleri en canlı sanat türü olarak varlığını, büyüsünü sürdürecektir. ege@milliyet.com.tr Teknolojik gelişmeler tiyatronun büyüsünü bozabilir mi?