Ege Türkiye'nin gerçekleri ve siyasilerin gündemi

Türkiye'nin gerçekleri ve siyasilerin gündemi

27.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Türkiyenin gerçekleri ve siyasilerin gündemi

İşte Amerikalı'nın konut kredilerindeki yanlış uygulamaları dönüp dolaşıp sizi İzmir'deki evinizde, Çeşme'deki yazlığınızda buluveriyor.Çin ekonomisinin her yıl yüzde 10'un üzerinde büyümesi petrol fiyatlarını, emtia fiyatlarını yükseltiyor. Öyle olunca arabanızın kontağını çevirip işinize gittiğinizde, gezmeye çıktığınızda kullandığınız benzinin faturası gün ve gün artıyor.Gelişmelerden ayrışamıyorsunuz.Dünya büyük bir köye dönmüş. Artık, "İzmir'de üretir, İzmir'e satarım" da diyemiyorsunuz.Yaptığınız malı dünyaya yollayamıyorsanız bitmiş demeksiniz. Kısacası...Kendi işinizi de yapsanız, profesyonel de çalışsanız büyük düşünmek, büyük adımlar atmak zorundasınız.Şirketiniz dünya şirketi olmalı, dünyanın herhangi bir ülkesinde ya da şehrinde çalışıyor olmalısınız. Türkiye'ye dönüyorsunuz, 20 yıldır değişmeyen gündemler...Son 10 gündür türbandan başka bir şey konuşmuyoruz.AKP hükümeti alışmış.İyi şeyler olduğunda hükümet yapıyor, dalgalanma olduğunda yurtdışı piyasalardan olduğu söyleniyor.Hükümet likidite bolluğunun bitmekte olduğunun farkında mı acaba?Beş yıllık bu yükselme trendinden en az yararlanan ülkenin Türkiye olduğunu biliyor mu?Siyasilerin anlamadığı gerçek şu...Türkiye büyüyor ama dünya daha hızlı büyüyor. Yüzde 4-5 büyümemiz, bizim küçülmemiz demek.Demek ki, çanlar ABD için değil, Türkiye için de çalıyor. Tatlı hayat sona eriyor.Cari açık mı var, "Finanse ederiz..." diyemezsiniz. Çünkü satılacak yer kalmadı.Geçen günlerde Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin Yüksek İstişare Toplantısı'na katılan Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'e şu soruyu sorduk.Türkiye çeşitli iç sorunları nedeniyle dünya ekonomisindeki şoklardan en derin yaraları alan bir ülke iken, tersinden düşünürsek, dünya konjonktürünün çok iyi olduğu zamanlarda, fırsatları değerlendirmede diğer ülkelere kıyasla ne ölçüde başarılı olabilmektedir? Şimşek, kendine göre cevaplar verdi.Olması gerekenleri anlattı.Ama...İdeal olanla gerçekler arasında çok fark yok mu?Başkan Mehmet Ali Kasalı, o gün çok doğru bir yaklaşımda bulundu."Geçmişte yapılanlarla değil, diğer ülkelerle kıyaslama yapmak daha doğru olmaz mı?" dedi.Büyümeyi yeterince istihdama yansıtamama gibi bir sorunumuz var. 42 ülke arasında yüzde 9.2 ile işsizliği en yüksek yedince ülkeyiz.Ki ben... Bu rakamların çok daha farklı olduğuna inanıyorum.İşsizlik sanıldığından da fazla Türkiye'de...Dünya ekonomisinde son derece olumlu koşulların hüküm sürdüğü yılları, 42 ülke arasında yüksek faiz şampiyonu olarak tamamlıyoruz.Yıllık enflasyonda son dört yıldır yüzde 89 bandında kemikleşmiş bir görüntü sergiliyoruz. 2007 sonunda dünyada tüketici enflasyonu en yüksek beşinci ülke olduk. Bizden daha yüksek enflasyon oranına sahip ülkeler 8.8 ile Arjantin, 8.9 ile Rusya, 9.2 ile Mısır ve 18.1 ile şampiyon Venezuella..."Enflasyonda yüzde 30'lardan buralara geldik" savunmasını da yeterli bulmuyorum.Çünkü benzer ülkeler de 30'lardan, 40'lardan buralara geldiler.Dış ticaret dengesi karşılaştırmasında gelişmekte olan ülkeler arasında 60.8 milyar dolarla bizi 42 ülke arasında açığı en yüksek beşinci ülke olmamızı maalesef engelleyemiyor. 21 gelişmekte olan ülkeyi dikkate aldığımızda ise Hindistan'dan sonra açığı en yüksek ikinci ülkeyiz.42 ülke arasında en yüksek cari açığa sahip yedinci ülke durumundayken, 21 gelişmekte olan ülke arasındaki konumumuz maalesef birincilik ve miktar olarak ikinci kötü durumdaki Güney Afrika'nın açığından yüzde 77 fazlamız bulunuyor. 21 ülkenin 12'si olumlu dünya konjonktüründen daha iyi yararlanarak cari fazla verdiler. Cari açığın GSMH'ya oranında da durum değişmiyor, yüzde 7.4'lük oranla üçüncülüğümüz, gelişmekte olan ülkeler arasında birinciliğe dönüşüyor.İşte Kasalı'nın o gün ortaya koyduğu gerçekler...Peki biz ne tartışıyoruz?Türbanı...Onu da tartışalım ama bu gerçekleri gözardı etmeden... Zorlu bir haftayı bitiriyoruz. Dünya piyasaları domino etkisiyle sert düşüşler yaşıyor. Küreselleşen bir dünyada, "ABD'den, Çin'den bana ne..." diyemiyorsunuz. Türkiye'yi AKP'nin yönlendirdiği yoldan kurtaracak bir sapak arayanlar, ister sağa, ister sola dönmeye çalışsınlar, karşılarına çıkan duvara tosluyor.CHP'de kapanmamış eski yaralar kanıyor. AKP'nin onda biri kadar bile çalışmama, bitmez tükenmez sen ben kavgaları, iş yapacak, halkta heyecan yaratacak çalışkan ve dürüst insanlar yerine, çok laf az iş yapan, ama bilmem kaç tane delege oyuna sahip insanlara yetki verilmesi. Manisa'dan örnek vereyim. Milletvekilliğine aday olan CHP İl Başkanı Vehbi Köse, oy kaybettireceği düşüncesiyle listeye alınmamış, ayrıca il başkanlığına geri dönme talebi reddedilmişti. Seçmenlere bir daha dönmeyeceği söylenmesine karşın, seçimin ardından yeniden il başkanlığına getirildi. Bir il başkanı düşünün ki, partinin birinci sıradan seçilen ve kurduğu büro ile halkı kucaklayan milletvekili (Şahin Mengü) ile kavgalı olsun ve adı CHP'li bir şahıs tarafından "küfür, tehdit ve darp nedeniyle polise şikayet edilme" gibi olaylarla manşetlere taşınsın. CHP Kadın Kolları üyeleri ise mevcut yönetimin partiyi meyhaneye çevirdiğini iddia etsin; bu parti o ilde başarı sağlayabilir mi?* * *MHP'ye gelince... DSP ile uyumlu bir koalisyonu bozup, seçime giderek AKP'ye iktidar, Abdullah Gül'e cumhurbaşkanlığı yollarını açtıktan sonra, türbanın üniversiteye girmesi için AKP'ye destek vermesi çok düşündürücüdür. AKP'den oy kapma hesapları yapılıyorsa, "popülist politika" konusunda AKP ile yarışmaları güç; ödünç aldıkları AKP karşıtı oyları yeniden almaları ise artık olanaksız. Ayrıca Türk milliyetçiliğinin temsilcisi olarak Atatürk gibi Türkçe ezan ve ibadeti savunmaları gerekirken, bir Arap geleneği olan türbanı desteklemeleri büyük çelişki.* * *Merkez sağ desek, umutsuz vaka. Sanki görünmeyen biri karanlığa giden yolda bir taraftan Türkiye'ye gaz veriyor, diğer taraftan da sapmaları önlemek için yan yolları tıkıyor. Peki ne yapmalı? Oturup, ne zaman, nereye çarpacağımızı mı beklemeli, yoksa bu çarpmayı önlemenin yolları mı aranmalı? Kanımca bu aşamada sivil toplum örgütlerine ve özellikle Atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği gençlere önemli görevler düşüyor. Bazı konularda farklı, hatta karşıt düşünen insanlar ve sivil toplum örgütleri, Atatürk ilkelerinin temeli olan ulusalcılık çizgisinde birleştikleri halde bu tablo düzelebilir. Ne olacak bu muhalefetin hali? dsipahi@milliyet.com.tr