11.07.2009 - 00:40 | Son Güncellenme:
MERAL TAMER
Yıl 1982. Cumhuriyet gazetesinde çalışıyorum. Büyük iş çevrelerini izlemek, benim görevim. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı, Feyyaz Berker, Selçuk Yaşar, Raif Dinçkök, Osman Boyner gibi ağır topların damgalarını vurduğu TÜSİAD toplantılarından birinde gencecik 2 tip dikkatimi çekti. Bir kenarda yan yana duvara yaslanmış, çekingen gözlerle etraflarına bakınıyorlardı. Bu 2 gençten biri Cem Boyner, diğeri de Boğaziçi Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı Güler Sabancı’ydı.
Güler Hanım, 27 yaşında TÜSİAD’ın ilk kadın üyesi olmuştu. Kendisini o günden beri izliyorum. Sabancı şirketlerinde her kademede çalışıp nasıl yükseldiğini, Sakıp Amcası’nın kanatları altında nasıl deneyim kazandığını, dayısıyla şarap işine girişini, üniversitenin kuruluşundaki heyecanını, Boyner liderliğindeki Yeni Demokrasi Hareketi ile siyasete yakınlaştığı kısa dönemi...
Renklidir Güler Hanım. Sait Sökmen’den dans dersi, Mehmet Güleryüz’den resim dersi almıştır. Kendi kuşağından iş insanlarıyla kıyaslandığında çok cesurdur Güler Hanım. Sabancı Üniversitesi’nin taviz vermeyen duruşu, bu cesaretinin kanıtıdır. Karşısındakini dinlemesini iyi bilir. Takım çalışmasına çok önem verir.
Sakıp Bey’in odasında
Ailenin en büyük torunu olan Güler Sabancı, Sakıp Bey’in 2004’te vefatının ardından, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi. Ve aradan tam 5 yıl geçti. Güler Hanım’la Sabancı Center’ın 25. katında, Sabancı Topluluğu’nun son 5 yılını konuştuk.
Rahmetli Sakıp Bey’in ofisindeyiz. Benim için tanıdık bir mekân. En bariz değişiklik, çalışma masasının arkasında, kahve fincanlarından oluşan koca bir Türkiye haritası. Kahve fincanlarının kimisi fal için kapatılmış, kimisi açık, telveleri içinde. Seramik sanatçısı Lerzan Özer’in imzasını taşıyan, etkileyici bir eser.
Burası hem sizden, hem de Sakıp Bey’den izler taşıyor sanki...
- Sakıp Bey’in odası, Sakıp Bey’in masası; çok az şey değiştirmişimdir burada. Masalar, sandalyeler ondan hatıradır. Sadece kendi aksesuarlarımı, koleksiyonumdan bir şeyler getirdim.
Amcalara mesafe
Amcanızın odasına taşınmak zor geldi mi?
-Bu kulelere ilk taşındığımızda, odam çok yukarılarda olmasın istemiştim; hem sigara içmek için, hem çok yüksek ve kapalı bir bina, hem de yönetimle, amcalarla biraz mesafe olsun istemiştim. Kordsa Genel Müdürü olduğum halde, odam 4. kattaydı. Orası, kolayca dışarı çıkılabilen bir kattı.
Şimdi 25. kattasınız. Aradan 5 yıl geçtiğine göre, artık bu yüksekliğe alışmışsınızdır.
- Açıkçası 25. kata çıkmış olmaktan çok da memnun muyum? Ne kadar alıştım desem de az; yani az! İlk geldiğimde pencere açılmasını istedim. ‘Yok Güler Hanım, olmaz’ dediler. Hayatla irtibatın kopuyor gibi. Ama gülünü seven, dikenine katlanıyor. Bu görevi üstlendiğiniz zaman, bunun oturma yeri de 25. kattır.
Türkiye’nin en güçlü kadını olmak nasıl bir duygu?
- Böyle hissetmiyorum ben. Kendimi güçlü değil, başarılı bir kadın olarak görüyorum.
Verilmiş emekler var
Bu görev size teklif edildiğinde neler hissettiniz?
- Ben Sakıp Bey’den sonra vakıftaki ve üniversitedeki görevlerime devam etmeyi çok istiyordum. Ama Sakıp Bey’in hastalandığı süreçte, ondan sonra iş hayatına devam etme konusunda ciddi tereddütlerim oldu. Hakikaten çok iyi bir takımdık biz Sakıp Bey’le. Fakat tabii ki görev, sorumluluk, ailemin ve kuzenlerimin ısrarı... Bir de verilmiş emekler var. Benim verdiğim emekler, bana verilmiş emekler. Bütün amcalarımın emeği vardır bende. Ama Sakıp Bey’in çok emeği vardır.
Amcanızın koltuğuna oturmak, herhalde pek kolay olmamıştır?
- Sakıp Bey, tam 38 yıl başkanlık yaptı. Olağanüstü bir süre. 1996’ya kadar 4 kardeşiyle birlikte yönetti grubu. 96’da Özdemir Bey’i, 98’de Hacı Bey’i kaybettik. Ben ilk 30 yıla ayrı, son 8 yıla ayrı bakıyorum. Son 8 yıl, kurumsallaşmayla ilgili birçok çalışmanın yapıldığı dönemdi. Aslında kurumsallaşma arayışları Özdemir Bey’in ölümünden 1 yıl önce başlamıştı. Ben bu süreçte hep vardım.
Önce yeni kurallar
Bu koltuğa oturduğunuzda ilk yaptığınız iş ne oldu?
- Yönetim Kurulu ile birlikte ilk yaptığımız iş, kurumsal yönetişim (corporate governance) açısından kuralları yeniden oluşturmak oldu. Aile fertlerinden biri şirketlerde çalışacaksa, yönetim kurulunda olmayacak; fiilen çalışmayacaksa hissedarlık görevini yapacak. Benden önce atanmış bir CEO vardı. Ben 1 yıl onunla çalıştım. Sonra gerekli değişiklikleri yaptık. Yeni organizasyon nasıl olmalı? CEO’dan nasıl bir görev bekliyoruz? Üst yönetimdeki görevli arkadaşların görev tariflerini ve rollerini yeniden yapılandırdık. İlk 6 ay, bu görev tariflerinin yapılması ve yeni bir yürütme kurulunun oluşturulmasıyla geçti. Bu yeni kuralları kabul edenlerle çalışmaya devam ettik. Etmeyenler ise ayrıldılar.
Aile içi ayrılıklar
Kimler vardı bu kararların alındığı yönetim kurulunda?
- Erol Sabancı, Şevket Sabancı, Sevil ve Serra Sabancı, Ömer Sabancı, Hasan Güleşçi, rahmetli Oğuz Karahan ve o günkü CEO’muz... 2005 başında arama konferansları yaptık. Bütün teşkilatı dinlemek istedim. Sabancı’yı nereye götürmek istiyoruz? Bundan sonra nasıl büyüyeceğiz? Ana işlerimiz neler olacak? Zaman içinde değer kaybetmeden çıkacağımız işler hangileri? Bu çerçeve çizildikten ve yönetim kurulunda kabul edildikten sonra eski CEO ile el sıkıştık. Yeni yapılanma, yeni roller, yeni yetkinliklere uygun bir CEO’ya ihtiyacımız vardı...
Ve Kordsa’da uzun yıllar birlikte çalıştığınız Ahmet Dördüncü CEO oldu. Ama daha önce, siz göreve geldikten 6 ay sonra Gıda-Perakende Grubu Başkanı Demir Sabancı (suikasta kurban giden Özdemir Sabancı’nın oğlu) gruptan ayrıldı.
- Herkesin kendi aileleri içinde vermeleri gereken kararları da oldu tabii. Bu tercihi, kendi aralarında yaptılar. Ama daha sonra bu tercihten mutlu olmayıp ayrılanlar oldu. Kendi işlerini yapmaya gittiler. Bu da çok normal.
Aslında daha Sakıp Bey başkanken, hatta Özdemir Bey ölmeden önce bile ayrılanlar olmuştu değil mi? Hatırladığım kadarıyla ilk ayrılan, Şevket Sabancı’nın kızı Emine Kamışlı’ydı. Zaten Esas Holding, Sakıp Bey hayattayken kuruldu. Arşivimi taradım; Kamışlı’nın kardeşi Ali Sabancı da, Sakıp Bey ölmeden 2 ay önce gruptan ayrılmış.
- Burası kurumsal bir yapı. İnsanların görev tarifleri, uymaları gereken kurallar, terfi ve ilerleme koşulları var. Her istedikleri projeyi burada gerçekleştiremeyebilirler. Ama kendi projelerini hayata geçirmek istemeleri de çok doğal.
Grubun son 5 yılı
Sabancı Topluluğu, sizin liderliğinizdeki 5 yılda nereden nereye geldi?
- Bu 5 yılda neler yaptık? Çimentoda kapasitemizi neredeyse ikiye katladık. Temsa, otobüs üretimi için Mısır’a gitti; Adapazarı’na yeni bir ünite taşıdılar. Kordsa’nın Asya ayağını yaptık. Endonezya, Tayland ve Çin. Şimdi Çin’de ciddi büyüme planlarımız var. Brisa’nın kapasitesini % 50’ye yakın büyüttük; 25 yılda geldiği yeri, 5 yılda yarısı kadar arttırdık. Carrefoursa ortaklığımızda, Gima’yı alarak ciddi büyüme yaptık. Teknosa, 2 katından daha fazla büyüdü. Akbank, orta ölçekli bir bankayı satın alacak kadar büyüdü. Biz büyümeye ve değer yaratmaya önem veriyoruz, dolayısıyla bizim için daha da önemlisi sürdürülebilir büyüme ve kârlılıktır. İçinde bulunduğumuz ana iş kollarında bunu yakaladık.
Akbank ve enerji
Akbank, Sabancı Grubu’nun lokomotifi, Erol Sabancı’nın göz bebeği...
- Akbank, Sabancı Holding’in en önemli ve en büyük iştirakidir. Sabancı Holding ve Sabancı Ailesi, Akbank’ı kontrol edecek hisse payına sahiptir ve bunun gerektirdiği organizasyonumuz mevcuttur. Bankacılıktaki başarılı 60 yılın temelinde, diğer işlerimizle bankacılığı hiçbir zaman birbirine karıştırmamamız yatar. Bu anlamda, “chinese wall” (Çin Seddi) denilen prensiple çalışmaya devam etmektedirler ekiplerimiz.
Enerjide iddialı projeleriniz var.
- Enerji işine tamamen yeni girdik. 350 megavat üretimimiz vardı, bugün itibariyle 550 megavattayız. Ama 2500 megavat da yolda... İlk 1000 megavatı 2010 ağustosunda başlatıyoruz. Ayrıca Başkent’in elektrik dağıtım işini de aldık.
‘Amerika’da Barack Obama’nın seçilmesi tesadüf değil’
Biraz da dünyaya açılalım. Obama’nın ABD Başkanı olması, kriz sonrası dünyanın şekillenmesini ne ölçüde etkiler?
- Benim görüşüme göre yeni bir dünyaya giriyoruz. Bu girdiğiniz yeni dünyada, Amerika’da Obama’nın seçilmesi tesadüf değil. Obama da yeni bir dünyanın, arayışların başlangıcı. Bunlar hepsi birbiriyle birleşiyor. Farklı bir dünya olacak. Dünya kapitalizmi sorguluyor. Eski bildiğimiz klasik kapitalizmin sürdürülebilir olmadığı görüldü. Serbest piyasa, serbest rekabet, tüketici hakları daima olacak. Ama ‘Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar’ dönemi bitti. Daha kontrollü bir dünya olacak. Kimin kontrol ettiğinin ve kimin hesap verdiğinin ön plana çıktığı bir yeniden yapılanma olacak.
Önce G-2, sonra G-20
Bu bir temenni mi, yoksa gerçekten ümitli misiniz?
- Birkaç sebepten dolayı ümitliyim. Bir kere bu kriz herkese değdiği için çok ümitliyim. Eğer değmeyenler çoğunlukta olsaydı, yapılamazdı. Herkes tek gemide olduğunu hissetti. G-20 toplantılarından ümitliyim. Dünyanın kuralları yeniden yazılıyor. Bu yeni dünyada Obama iktidarı belirleyici rol oynayacak: Mevcut işlerimizin, piyasalarımızın regüle edilerek farklı bir yapıda götürülmesi, IMF gibi bazı kurumlara yeni görevler verilmesi gibi...
Burada da bir umudum var. Çevre duyarlılığı ve dünya varlıklarının sürdürülebilirliği konusu, bundan sonra alınacak kararlara yön veren, onu ölçen metre olacak. Büyük gruplar için daha ahlaklı olmak, önem kazanacak. Bu yeni kurallar, bizim grubumuza yabancı değil.
Acaba fazla mı iyimsersiniz?
- Ben ekimdeki G-20 toplantısında, bu konuda önemli ilerleme sağlanacağına inanıyorum. Şu anda gözüken, 2 ülkenin çok öne çıktığı: Amerika ve Çin. Önce G-20 belli prensiplerde uygulamalar yapacak -ki nitekim görüyoruz her iki ülkede çok ciddi tedbirler uygulanıyor; G-20 de onları takip edecek ve katkıda bulunacak. Böyle bir resme doğru gidiyoruz.
Stratejik planlama
Sakıp Bey vefat ettiğinde Sabancı Topluluğu’nun 8 tane ana iş kolu vardı, bugün 5 tane var... Ve bu 5 ana iş kolunun içinde, eskiden hiç olmayan bir enerji grubu da var.
- Grubun portföyünde ciddi bir değişim sağladığımıza inanıyorum. Benim çok önem verdiğim, her sene gözden geçirilen, her sene 10 yıllık perspektifin tartışıldığı bir takvimimiz var bizim. Stratejik planlama, dünya böyle bir krizden geçerken doğru mudur diye tartışmalar var. Bence stratejik bakış açısına her zaman ihtiyacımız var; ama dinamik bir süreçtir. Şirketlerin ve grupların hangi limana gidecekleri belli olmakla beraber, farklı rüzgârlara göre farklı senaryolar hazırlamaları da gerekir. Biz grup olarak 2 yıldır, bunun üzerinde çalışıyoruz. Her yıl ekimde yaptığımız 600 kişilik üst yönetim toplantısının geçen yılki teması “Çok senaryolu gelecek”ti; bu seneki “Sürdürülebilirlik ve yeniden değerlendirme”. Artık her şeye yeniden bakmamız gerekiyor. Bugün içinde bulunduğumuz dünya, yepyeni bir yarını düşünmememizi, konuşmamızı gerektiriyor. Zaten yönetimin önemli bir işlevi de, mutlaka yarını düşünmek. Yarınsız bir bugün, yönetimin eksik yapacağı bir iş olur. Sakıp Bey bize böyle öğretti.
Şu belge meselesi ve Avrupa Birliği
Yeniden şekillenmekte olan dünyada Türkiye’yi nereye oturtuyorsunuz?
- Türkiye’nin güçlü bir yerde olmasını istiyorum, Bu umudun gerçekleşebilmesi için bizim ciddi biçimde silkelenip atağa geçmemiz lazım. Oysa biz bazı şeyleri çok fazla tartışıyoruz ve uzatıyoruz. Şu belge meselesi mesela... İçerik mi tartışıyoruz, gece yarısı çıktı diye mi tartışıyoruz? Ben bu gibi konuları hukuki süreç içinde bir an önce aşıp, keşke Türkiye’nin AB sürecine ağırlık verebilsek diyorum. Ve bunu hakikaten kuvvetle söylemek istiyorum: Biz bunu kendimiz için yapmalıyız. Mesela hazır, pişmiş bir aş var...
İktidarla muhalefet
Nedir o aş?
- Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Yasası. Mevcut Anayasa’nın bu ülkeye dar geldiğini konuşuyoruz değil mi? Türk Ticaret Kanunu daha da eski, değiştirmek ise Anayasa’yı değiştirmekten çok daha kolay. Yasa hazır. İktidarla muhalefet beraber geçirseler... Benim aradığım ivme bu. Toplumda “muhalefetle iktidar Türkiye’nin meselelerinde birlikte hareket ediyorlar” algısı bile piyasalarda müspet psikolojik etki yaratacaktır. Kanunun kendisinin getireceği olumlu algının çok ötesinde toplumdaki güven pekişecektir.
Korumalarla yaşamak
Bu kadar büyük sorumlulukları taşımak, sürekli korumalarla dolaşmak sizi bunaltmıyor mu?
- Benim gibi adım adım ilerlediğin zaman, o süreçte sorumlulukların arta arta yükseliyorsun ve bir kısmına zaten alışmış oluyorsun. Eğer ben her gün ‘Yahu ne kadar çok sorumluluğum var’ diye düşünürsem, altından kalkamam. Sorumluluklardan ve üstlendiğim görevlerden dolayı, eskiden de hayatımda belli kısıtlamalar vardı. 1996’da Özdemir Bey vurulduktan sonra, korumalarla gezmeye başladım. Çünkü o dönemde İzmit’e fabrikaya çok gidip-gelirdim; orada kalırdım. Maalesef o talihsiz olayla ilgili olan işlerin kaynağı, İzmit gibi gözüküyordu. Benim hayatımda koruma işi böyle başladı. Yani yeni gelmiş değil, yavaş yavaş geldi.
Sabancı’nın son oyuncağı ‘Kindle’