Ekonomi Çalışma yaşamında sancılı dönüşüm

Çalışma yaşamında sancılı dönüşüm

01.08.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çalışma yaşamında sancılı dönüşüm

Çalışma yaşamında sancılı dönüşüm

DÜNYAMIZ önümüzdeki birkaç yıl içinde 3. bin yıla girmeye hazırlanıyor. Bu insanlık tarihinin en köklü 2. büyük dönüşümüdür. Sanayi devriminden bu yana genelde yeni yapılarda "kitle üretimi" egemen olurken ve üretim ve yönetim dikey nitelikli hiyerarşik "Fordist - Taylorist" biçimlerde ortaya çıkarken, buna bağlı olarak çalışma yaşamının tüm bireysel ve örgütsel yapılarının da bu süreçlerle örtüştüğü gözlenmektedir. Bu gelişmede medeniyetlerin birinci halkasında Akdeniz eğemenken, sanayi devrimişle Atlantik'in önplana geçtiğini, günümüzde ise, Pasifik'in gözkamaştıran yükselişine şahit oluyoruz.
Bilindiği gibi küresel dünyada başarının sınırlarını belirleyen en önemli faktör, dünya piyasalarına açılmış malların rekabetgücüdür.
"Rekabetgücü üretim ve verimin artması, yaşam stardartlarının iyileşmesi ve istihdamın geliştirilmesi için bir ön koşuldur" değerlendirmesi yapılmaktadır.
Rekabetgücünün arttırılması çabaları dolaylı yollardan sosyal boyutlu çok sayıda tartışmayı da gündeme getirmektedir. Bunlar arasında aşağıdakiler sayılabilir:
a- "Sosyal Damping" ve UÇÖ'nün Rolü: Bilindiği gibi uluslararası rekabette verimlilik artışı yanında, maliyetlerin düşürülmesi de çok önemli bir faktördür. Günümüzde Asya ve Pasafik uygulamalarında yaygın bir kadın ve çocuk istihdamı, hatta caman, zaman "zorunlu çalışma" gözlenmekte, genelde "ucuz işçilik" yoluşla üretim maliyetlerinin düşürülmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu koşullar altında UÇÖ'ye çağdaş çalışma normlarını bütün ihraç ekonomileri için bir standat haline dönüştürme görevi düşmektedir. "tek pazar"a mal üreten AB ülkeleri bir ölçüde "Sosyal Şart"ın getirdiği normlarla bunu AB içinde gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.
Bu tartışmada bir yandan yoğun rekabetle karşı karşıya bulunan, yavaş büyüyen, işsizliği ve maliyetleri yüksek AB, diğer yanda verimli, düşük maliyetli, işsizliği az, hızla büyüyen Pasifik, bunlara ilaveten yüksek kalitesi, esnekliği, verimliliği olan Japon üreticileri mevcuttur. Arada yer alan ülkeler olarak ise, ABD, İngiltere ve Hollanda sayılabilir.
b- "Ucuz İşçilik Rekabeti": Küreselleşen dünyada rekabette işçilik maliyetlerinin düşürülmesi açısından günümüzde bazı ilginç uygulamalara da rastlıyoruz. Örneğin, Meksika, Honduras ve Dominik Cumhuriyeti, ABD'de yayınladıkları ilanlarla kendi ülkelerine çok uluslu şirketleri davet etmektedirler. Böylece yeni birleşmeler, direkt yatırımlar yoluyla çok uluslu şirketler hızla bütün dünyaya yayılmakta ve emeğin ucuz olduğu ülke ve bölgelere kaymaktadırlar. Ayrıca iletişim teknolojisindeki gelişmeler sayesinde bazı şirketler işlemlerini Hindistan, Pakistan v.s. gibi ülkelere yaptırmaktadırlar. Bu gelişmeler çalışma yaşamında yeni boyutlar getirmektedir.
a- Esneklik: Günümüzde gelişmiş ülkelerde ekonomik ve sosyal yapıda ortaya çıkan değişmeler, ihraç ekonomilerinin gelişmesi hizmet sektörlerinin büyümesi, kadın istihdamının artışı, KOBİ'lerin genişlemesi ve benzeri yapısal değişmeler, istihdamda "standart dışı", "atipik" çalışma birimlerini hızla genişletirken, esneklik uygulamalarını yoğunlaştırmıştır. Hatta "kuralsızlaştırma" tartışmaları gündeme gelmeye başlamıştır. İşyerinin, işin, iş sürelerinin, ücretin, emek piyasalırın, iş yasalarının esnekleştirilmesi tartışmaları yaygınlaşmıştır.
Buna mukabil genelde sendika hareketi esnekleşmeye olumsuz bakmakta, XIX. asır liberalizminde olduğu gibi bu yeni düzenlemelerle küreselleşme sürecinde çalışanların güvencesiz ve korumasız kalmasından endişe etmektedir.
b- "Alt - işveren": Alt - işveren uygulamasının özellikle Batı'da 1970'lerde ortaya çıkan krizle genişlediğini ileri süren görüşler yaygındır. Bu dönemde yüksek enflasyon ve işsizlikle ortaya çıkan durgunluk, birçok ülkeyi yeniden yapılanmaya zorlamış, "post - fordizim", "esnek uzmanlaşma", "yalın üretim", "tayotizim" ve benzeri kavramlarla ifade edilen yeni bir üretim sistemi gelişmiştir.
Alt - işveren uygulaması gerçekten küreselleşmenin çalışma hayatına getirdiği çok önemli bir tartışma alanıdır. İş yerlerinin temelde iki yönden alt - işverene yaklaştığı gözlenmektedir. Bunlardan birincisi, hizmetin kalitesini arttırmak, diğer yandan bu hizmeti daha ucuza üreterek rekabetgücünü yükseltmektir. Batı toplumlarında alt - işveren uygulamasının teknolojik ve ekonomik yeniden yapılanmalarla hızla büyüyüp çeşitlendiği gözlenmektedir.
Alt - işveren özellikle toplu iş hukuku açısından ülkemizde yoğun tartışmaların konusuna oluşturmuştur. Yargıtay'ın farklı kararlarıyla kuramsal ve uygulamalı olarak belirsizlikler artmış ve yasal düzenleme ihtiyacı doğmuştur. Genelde sendikalar alt - işveren uygulamasını sistemden kaçış olarak değerlendirmektedir. Karşılıklı görüşler ne olursa olsun alt - işveren konusu ülkemizde zaman içinde yayılıp genişlemiştir.
c- Özelleştirme: Birçok yazar özelleştirmeyi küreselleşmeye bağlı olarak ortaya çıkan diğer güçlü bir gelişme olarak değerlendirmektedir. İleri sürüldüğüne göre, ekonomilerin esnekleştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi, işyerlerinin teknolojik yeniliklere açık yapılarla ihracata yönelmesi, özelleştirme eğilimlerini daha da hızlandırmıştır.
Özelleştirme de diğer konular gibi ekonomik, sosyal ve siyasi boyutları ile Türkiye'nin çalışma gündemini oluşturan ilginç bir alandır. Sosyal açıdan özelleştirme süreçlerinin özellikle Türkiye'de kısa dönemde istihdamı daraltacağı ve Endüstri İlişkileri'ne olumsuz etkiler yapacağı ileri sürülmektedir.
Sonuç itibariyle küresel dünyadaki genişleme trentleri en olumsuz etkilerini sosyal alanda ortaya koymakta, temel gelişme eğilimleri içinde Batı'da açık işsizlik ve standart - dışı istihdam hızla genişlerken ülkemizde ise bu gelişmeler özellikle enformel istihdamın büyümesine yolaçmaktadır. Buradaki temel çelişki çalışma normlarının korunmasıyla, rekabetgücünün arttırılması bir arada sürdürülemeyecek birbiriyle ters düşen hedefler midir sorudur. Acaba buradaki "çıkar çelişkisi" küresel süreçte bir "çıkar bütünleşmesine" dönüşebilir mi? Bir yandan UÇÖ'nün uluslararası ticaret ve yatırım anlaşmalarına "bağlayıcı sosyal hükümler" koymaya çalışması, diğer yandan kalitenin yükseltilmesi, teknolojik yapılanmaların gerçekleştirilmesi, çağdaş üretim ve yönetim sistemlerinin uygulanmaya konulması, yüksek bir verimliliğin gerçekleştirilmesi, ücret dışı maliyetlerin düşürülmesi, çağdaş bir eğitim süreci ve her seviyede gittikçe genişleyen bir diyalog beraberinde bütün sosyal tarafları mutlu eden çağdaş çözümler getirecektir.