Ekonomi Cari açık çok ciddi sorun, bu tablo elde patlar

Cari açık çok ciddi sorun, bu tablo elde patlar

07.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Cari açık çok ciddi sorun, bu tablo elde patlar

MECLİS'TEKİ BÜTÇE KONUŞMASI İLGİ UYANDIRAN İLHAN KESİCİ: "Asıl riskli alanlardan biri özel sektördür. 2001'de borcu 44 milyar dolardı, şimdi 147 milyar dolar. Bu ufak bir krizde olağanüstü sarsıntı demektir.Türkiye'yi 1994 krizine sokan şey, cari açıktı. 6.5 milyar dolar nedeniyle Türk ekonomisi ödeme sıkıntısına girer diye düşünüldü. 2001'de cari açığımız 10.5 milyar dolardı. Türkiye bunu finanse edemez diyerek tedirginlik başladı ve kur aldı başını gitti. 2002'de cari açık 1.5 milyar dolara indi. 2003-2007 yılı arasında 5 yılda 116 milyar dolar. 2008 için 39 milyar dolar tahmini var. Elbette açık yalnızca AKP döneminde olmadı. 1975 - 2002 arası toplamı 50.5 milyar dolar. Son 5 senede 116 milyar dolar. Böyle bir resim, değil Erdoğan, kimin elinde olursa olsun patlar. Nedeni sıcak para. Beş senenin cari açığı 116, sıcak para 108 işte formül burada. Kesici'nin sorularımıza yanıtları şöyle: Eski Hazine Müsteşarı, CHP milletvekili İlhan Kesici'nin 2008 bütçesi hakkında CHP adına yaptığı konuşma çok ses getirdi. 'Politik' değil, 'teknik' eleştiri yaptığını belirten Kesici, Milliyet'e açıklamalarında da özellikle borç ve cari açık sorununa dikkat çekti: İşte 2008 yılı programı. Kişi başına milli gelir 10 bin doları buldu deniyor. Ama buna cari rakamla bakılmaz. Ortak bir bazla bakılır. DPT'nin ortak bazı 1998 fiyatlarıdır ve 1998 dolar fiyatıyla bakıldığında 2002 yılında kişibaşına milli gelir 3.090 dolarmış, 2007 sonunda 3.740 dolar. Şimdi bunun böbürlenecek yanı var mı? İktidarın 10 bin dolar dediği kişi başına gelirin 3 bin dolarlar düzeyinde olduğunu söylediniz. Bu hesap neye dayanıyor? Ekonominin içinde bulunduğu hali ciddiye almak lazım. 2000 yılını hatırlayalım. IMF ile program yapıldı, her şey iyi gidiyor. Kur hareket etmiyor, TL istikrarlı, 'dünyaya model olduk' halleri vardı. 2001 Şubat'ta kriz çıktı. O zaman da ekonomiyi boğan borçtu. Şimdi de onun çok benzeri var. Bunun ucu kötü. Türkiye borç sarmalı içinde. Dış ticareti etkileyen bir kur rejimiyle dış denge açığı ortaya çıkar. Bu, cari açık olarak görülür, finanse edilmesi tartışmalı olur. Borç verenler panikler. Bunun işaretleri var. Mayıs 2006'da böyle bir hal var idi. 'Yabancı yatırımcıya sermaye üzerinden vergiyi sıfıra indiriyoruz' diyerek sıkıntıyı giderdiler. Bu dünyanın hiçbir yerinde olan şey değildir. Türk vatandaşlarını yüzde 10 vergilendiriyoruz, yabancılara sıfırlıyoruz. Peki size göre en önemli sorun ne? Altı göstergenin tamamındaTürkiye en kötü durumda Evet, IMF'nin hükümete verdiği bir rapor var. Raporda krizle ilgili kırılganlık göstergeleri var. 6 göstergede de durumumuz kötü. Bunun anlamı krize yaklaşmaktır. Birincisi, Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranı. Türkiye en küçük. Cari işlemler açığının milli gelire oranı, yüzde 8 ile Türkiye birinci. Kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 60'ın üzerinde. Türkiye en kötü. Dördüncüsü, özel sektöre krediler artış oranının milli gelire oranı. En kötü halde bu oran yüzde 8'in üzerinde.Demek ki bankaların kredilerinde daralma olacak. Bunun iktisadi etkisi olur, piyasa daralır. Durgunluğa yakın durum ortaya çıkar. IMF bu raporla düğme benim elimde mesajı veriyor. ABD'deki olay yalnız ABD'nin sorunu olarak kalmaz. ABD ekonomisini yeni yeni vurmaya başladı. Bu Avrupa ekonomisini etkilerse tüm düynadaki fonlar geri çağrılabilir. Tabii ki Türkiye ekonomisi bir darboğaza girer. ABD'de tüketici piyasası 10 trilyon dolardır. Daralma tüm dünyayı, bizi de etkiler. Yabancılardan da uyarılar geliyor? Mart 2008'de Türkiye ile IMF ilişkisi bitiyordu. Normalde hükümetler IMF'den kurtulmak ister. Halbuki Başbakan, 'IMF ile programa devam edeceğim' diyor. Ama bu aldatmacadır. Bu, dünya Türkiye'ye IMF gözlüğü ile bakacak demektir. Bu adam hasta, doktor başından ayrılmıyor demektir. IMF'nin tüm dünyadan alacağı 9 milyar dolar, 8 milyar doları Türkiye'den. Bizzat Başbakan, "IMF'ye borcumuz 20 milyar dolardan 7 milyar dolara indi. Ayrıca ucuz kredi alıyoruz, neden bundan yararlanmayalım?" sözlerini duyduk. Size göre bu bir başarı hikâyesi değil mi? Tüketici kredilerinden durum tam da Amerikan halkının halidir. 2002'de kart borçları 4 milyar dolar iken, şimdi 74 milyar dolara çıktı. Bu rakam seçimlerde bile etkili olmuştur, borcu olanların 'Aman faiz çıkmasın, aman kur zıplamasın' deyip AKP'ye oy verdiğini düşünüyorum. AKP'nin başarısını da ben 2001 krizine bağlarım. Türkiye Mayıs 2006'da kriz bandına girmişti. Yabancıları, vergiyi sıfıra indirerek ve yüzde 17 gibi dünyanın en yüksek faizini vererek kalmaya ikna etiler. Bunların ne kadar kalacağını tahmin etmek zor ama sürdürülmez olduğu açıktır. Yüzde 47 için şunları söylemek mümkün: Medyanın yarısı hükümet kontnolünde, belediyeler, valilikler 10 milyar dolarlık olağandışı kişisel yardım organizasyonu yaptı. Müslüman, dindar cumhurbaşkanı söylemleri etkili oldu. Kredi kartı borcundaki artışı, iç borcun 140 katrilyondan 268 katriyona çıkışını, 184 milyar dolar faiz ödenmesini olumsuzluk olarak anlatıyorsunuz. Tüm bu faktörler siyasi bedel ödetiyorsa AKP neden yüzde 47 oy aldı? Postmodern Duyun-u Umumiye gündeme gelir Elbette tam olarak değil. Ayrıca yalnızca ben değil, 1 Ocak'ta Financial Times'ta yazan Harward Üniversitesi'nden Profesör Naill Ferguson, Amerika'nın borcundaki yüksekliği anlatırken Osmanlı örneğini verdi. Şunu söylüyordu: 'Borçlu ülkeler eninde sonunda aldıklarından fazlasını öderler.'Osmanlı 1854 Kırım Harbi'nin finansmanı için 15-20 kere borç aldı. Sonunda ödeyeceği faiz gelirinin yüzde 25'ini buldu. (2008'de 56 milyar YTL faiz ödemesine karşılık toplam gelirler 204 miyar YTL, oranı yüzde 27.5. Dolayısıyla borç işini ciddiye almak lazım.) Osmanlı'nın borçları için Duyun-u Umumiye kuruldu. İdare topladığı paranın 80 lirasını kendisine, 20 lirasını Osmanlı'ya verdi. Bu, devlet olmaktan çıkmaktır. Şimdi de postmodern bir Duyun-u Umumiye gündeme gelir. Yani borcun politik bedeli olur. Borcun üzerinde dururken Osmanlı örneğini veriyorsunuz, şartlar aynı mı? Politik bedel Ata uçağına binememektir 17 Aralık 2005'te Başbakan AB üyeliği için Brüksel'e gitti. Müzakerelerde anlaşamadı, gidiyorum dedi, ayağa kalktı. Ata uçağı hazırlanırken tekrar oturdu. Geri oturmasının bir sebebi var. "Eğer Ata uçağına binersen yabancı fonlar çekilir, kriz olur, politik etkileri seni Meclis'ten dışarı atar" dediler. Oturdu, oturdu ama anlaşmaya kendisi imza atamadı. Şimdiki İçişleri Bakanı Beşir Atalay attı. Tarihe karşı kendisini şuçsuz göstermek için. Çünkü o anlaşma Kıbrıs'ı tek bir Kıbrıs olarak kabul etti. Türkiye bu kadar borçlu olmasaydı, Başbakan bu belgeyi imzalamazdı. Öbürü Kuzey Irak ilgili hallerdir. "Şunu yaparız bunu yaparız" diye ayağa kalkıyor Türkiye, sonra yerine oturuyor. Nedir borcun politik bedeli? Hükümete Nakşi Padişah'ın şiiriyle seslendi: 'Ey hükümet! Gaflet uykusundan uyan' Bunun için Osmanlıca bir tabir kullanayım. AKP'nin çekirdek kadrosu zaman zaman Osmanlıca ifadeler kullanır, sever. Onlar bunun ilkelini kullanıyor. Biz biraz yükseltelim. Osmanlıca'da idrak-i meali denen şey vardır. Yani herkes idrak edebildiği kadar anlayabilir; ya bunlar bu işi bilmiyorlar, ufukları dar ya da herkesi yanıltıyorlar. Daha çok Nakşibendi mahfillerinde söylenen çok hoş ilahi vardır. Ben de çok severim. 3. Murat'a aittir. O dörtlükle sesleneyim belki o zaman anlarlar:Uyan ey gözlerim gafletten uyanUyan uykusu çok gözlerim uyanAzrailin kastı canadır inanUyan ey gözlerim gafletten uyan.Şimdi bu ilahiyi sadece ilahi olarak dinlemek yerine gözlerim kelimesini çıkarıp hükümet kelimesini koymak lazım. Yani, 'Uyan ey hükümet gaflet uykusundan uyan' demek lazım. Peki, hükümete ne söylemek gerekir? 50'ye yakın AKP'li kulise gelerek kutladı Bütçe konuşması için Deniz Bey (CHP Lideri Deniz Baykal) görev verdi. Normalde bütçe konuşmalarını genel başkanlar yapar. Benim için çok hoş bir olanaktı. Hükümet tarafından geçmiş yıllarla ilgili müthiş bir makyajlama yapıldı. Ekonomi uçtu, Ay'a gitti, Jüpiter'e gitti dendi. Bu zemin doğru mu, onu analiz ettik. İkincisi uyarı ve öneriydi. Gelin övünmeyi, şişinmeyi bırakın dedik. Bizde şöyle bir âdet var: Bir partinin sözcüsünü diğerleri alkışlamıyor. Konuşmamı CHP, MHP ve DTP beraber alkışladı. Bu parlementoda ilk kez olan bir şey. AKP'liler Genel Kurul'da alkışlamadı ama kuliste 50 civarında AKP milletvekili beni kutladı. AKP'de de çok samimi insanlar var. Fakat bunlar beş senedir müthiş bir beyin yıkama altındalar. Makyajını kazımak gerekiyordu. Ortaya koyduğumuz fotoğraftan onlar da memnun oldular. Fakat bunu yaparken 'kahrolsun AKP' demediğimiz için de alınmadılar. Meclis'te bütçe üzerine yaptığınız konuşma çok ses getirdi. AKP tarafında bir yankısı oldu mu acaba? 2006'da gitmeye başlamıştı, vergiyi kaldırarak durdurdular. Goldman Sachs geçenlerde bir rapor yayımladı. Milli paraları normalden değerli olan 10'a yakın ülke saydı. "Türkiye bunların arasında en kötüsü" dedi ve uyardı. Standard and Poor's, "Bu ülkelerdeki menkul varlıklarınızı yüzde 6'dan yüzde 4'e indirin" dedi. 2006-2007 cicim ayları bittt. Dünyada büyüme bitti. Büyüme daralacak, fiyatlar artacak. Bu açık. 2008'den itibaren uluslararası sermaye hareketlerinde daralma olacak, dünya ekonomisi daralacak. Kredilerde sorunlar çıkacak. Türkiye'yi yönetenler bu resmi iyi okumalı. Yoksa çok can yanar. Son bir soru, bu bahsettiğiniz riskleri sıcak görmüyor mu? Neden ciddi bir çıkış yok?