Ekonomi Dalgalanmaya karşı 22 çözüm önerisi

Dalgalanmaya karşı 22 çözüm önerisi

20.06.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Dalgalanmaya karşı 22 çözüm önerisi

axeko022.jpg 10 önemli iktisatçı ve akademisyenden bu sorunun yanıtını aldık. Sorumuzu yanıtlayan iktisatçıların genel anlayışlarının bir sonucu olarak önerdikleri 22 önlem de farklılıklar gösterdi 'Küresel' özellik gösteren dalgalanma sonrasında, 'nedenleri teşhis' üzerinde tartışmalar yoğunlaşırken, Milliyet ekonomi, Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarına ve akademisyenlerine, farklı bir soru yöneltti: Peki, şimdi ne yapmalı? Türkiye'nin hangi tedbirleri alması gerekir. Hangi ek tedbirlerle, Türkiye bu küresel dalgalanmayı en az hasarla atlatabilir ve yoluna devam edebilir?... 1. Vadeli ithalat (KKDF artışı ile) sınırlandırılabilir.Yabancı para kredi kullanımı pahalılaştırılmalı. 2. Servet transferine vergi (Tobin) getirilmeli. 3. Hazine borçlanmasında döviz veya TL kâğıtların getirisi eşitlenmeli. 4. Mevduatın TL'den dövize veya tersi hareketler vergilendirilmeli. 5. Yetmiyorsa, iç talep ÖTV ve KDV artışlarıyla frenlenmeli. 6. Yabancıya gayrimenkul satışı sınırlanmalı. 7. İhracat akla gelen her yöntemle teşvik edilmeli. 8. Tüm politikaları 'tedirgin olmasın' şantajıyla ipotek altında tutan borsanın işlevi mercek altına alınmalı. 9. Cumhurbaşkanlığı ile ilgili gerginlik engellenmeli. 10. Programı mikro reformlarla güçlendirilmeli.11. Ama ara malı ithalatına kısıtlama kesinlikle olmamalı. 12. Bazı harcamalar ertelenmeli. 13. AB süreci ile ilgili hükümet tavrı açıklığa kavuşmalı. 14. Enflasyon beklentisi süratle kırılmalı. 15. Merkez Bankası, siyasi baskılara göğüs germeli.16. Hükümet ucuz iç politikayı unutup, güveni yeniden kazanmalı. 17. Dalgalı kur devam etmeli. 18. Yüksek faiz ve ucuz dövize dayalı program IMF'nin desteği alınarak yeniden düzenlenmeli.19. Yeni bir sanayileşme stratejisi, doğru dürüst bir "atılım programı" hazırlanmalı. 20. Para politikası çıkar çevrelerine karşı korumalı. 21. 32 sayılı karar Türkiye'nin reel ve finansal ekonomisinin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden revize edilmeli. 22. Spekülatif sermaye hareketleri munzam karşılıklar, finansal vergilendirme ve Merkez Bankası'nın aktif politikaları ile denetlenmeli. İŞTE ÖNERİLER... Para politikası analizini çıkar çevreleri engelliyor Para politikası ciddiye alınmalıdır. Hâlâ para politikası ihmal ediliyor. Siyasetten, yapısal reformlardan söz ediliyor. "Büyük Buhrana" ya da Japonya'nın 10 yıllık duraklamasına yanlış para politikasının neden olduğu bir türlü kabullenilmiyor. Birileri bunun görülmesini bile istemiyor.Tekrar ediyorum. Para politikası zor bir iştir. Türkiye ilk sınavdan çok başarısız geçmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa dalgalı kur rejimiyle beraber bağımsız para politikası uygulama olanağı oluşmuş fakat Türkiye bu sınavdan başarısız çıkmıştır. Korkum şudur: Son dört yılın para politikası tartışılamadığı ve yapılan hatalar görülmediği ölçüde aynı hataların gelecekte tekrarlanması ihtimali yükselmektedir. Uygulanan para politikasının analizini engelleyen çıkar çevreleri Türkiye'ye büyük kötülük yapıyor. Geleceği de karartıyor. Son 4 yıl gösterdi. İstediğin kadar yapısal reform yap, olumlu dış konjonktür yakala, siyasi istikrarı sağla, yanlış para politikası eninde sonunda ekonomiyi duvara vurduruyor. Sonuç: Kamuoyu para politikasını sahiplenmeli ve çıkar çevrelerine karşı korumalıdır. KDV, ÖTV artışıyla talep frenlenebilir Bugün yapılması gerekenler şunlar:1. Vadeli ithalat, diğer bir deyişle "reel sektör açık pozisyonu" sınırlandırılmalıdır. Bunun için vadeli ithalatı pahalılandıran KKDF artışı, L/C'leri peşin veya yarısı peşin açma mecburiyeti gibi kurallar konabilir.2. Bankaların ve sanayinin yabancı para kredi kullanmaları pahalılaştırılabilir. 3. Servet transferleri üzerine vergi getirilebilir. (Tobin Vergisi).4. Hazine borçlanmasında döviz veya TL'ye natık kâğıtların muhtemel getirisi eşitlenmelidir. 5. Mevduatın TL'den dövize veya tersi hareketler vergilendirilmelidir. 6. Bütün bu tedbirler yetmiyorsa, iç talep ÖTV ve KDV artışlarıyla frenlenmelidir. 7. Yabancıya gayrimenkul satışı sınırlanabilir. Yurtdışına çıkan servet kazancı vergilendirilir. 8. İhracat her yöntemle teşvik edilmelidir.Bu ve benzeri önlemlerin dozu ve zamanlaması, konması ve kaldırılması, sorumlu mevkide bulunanların inisiyatifine bırakılmalıdır. İktisadi hayatın dinamiklerine göre hareket edilir. Ancak hedeften şaşmamak gerek. Hedef, euro'ya geçinceye kadar döviz dengesini sağlamaktır. Yüksek faiz, ucuz döviz cenderesinden çıkılmalı Ulusal ekonominin kalıcı ve istikrarlı bir büyüme dengesine geçmesi ancak "yapısal" nitelikli tedbirlerle mümkün. Bunun için izleyebilecek strateji şu unsurlara dayandırılmalı:1. Sermaye hareketlerinde her türlü denetimi kaldıran 32 Sayılı Kararı Türkiye'nin reel ve finansal ekonomisinin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden revize edilmelidir.2. Türkiye yüksek reel faiz ve yapay ucuz döviz kuru cenderesinden çıkarılmalıdır. Spekülatif sermaye hareketleri munzam karşılıklar, finansal vergilendirme ve Merkez Bankası'nın aktif politikaları ile denetim altına alınmalı ve caydırılmalıdır; 3. Merkez Bankası "bağımsızlığı" reel ekonomiye "ilgisizlik" anlamında yorumlanmamalı. "Bağımsız" merkez bankalarının birden fazla ve zaman içinde öncelikleri değiştirilebilen esnekliğe sahip olabilir. "Fiyat istikrarı" bu hedeflerden sadece bir tanesidir.4. Türkiye ulusal tasarruflarını finansal spekülasyon oyunlarında harcanmasının önüne geçecek tedbirleri bir an önce uygulamaya koymalı ve büyümesinin finansmanını sürdürülebilir ve sağlıklı kaynaklara dayandıracak bir stratejik planlamayla gerçekleştirmelidir. Daha aktif maliye politikası uygulanmalı Enflasyon beklentileri, faiz, kur ve risk algılaması dörtgeninde kısır bir döngüye girilmesini önlemek için bu süreci yumuşatmak gerekiyor. Çözüm noktası ise artan enflasyon beklentisini süratle kırmak. Riski azaltmanın, enflasyonist beklentileri ve cari açığı kontrol altına almanın tüm yükü ekonomi politikalarına biniyor. Bu durumda iç talebin gereğinden fazla kısılmasına hazır olunduğuna piyasa oyuncularının inandırılması lazım. Ancak risk algılamasının artmaması için dış talep artırılarak büyümenin makul seviyelerde tutulması da önemli. Merkez Bankası'nın, siyasi baskılara göğüs gererek, enflasyon karşısındaki kararlılığını sürdürmesi önemli. Maliye politikasının da aktif olacağını gösteren daha güçlü düzenlemelere ihtiyaç var. Örneğin bütçe ödeneklerinde TBMM kararıyla belli bir kısıntıya gidilmesi, buradan ve kur nedeniyle artan ithal vergilerinden sağlanan imkanın bir kısmının üretim girdileri üzerindeki vergilerin düşürülmesinde kullanılması gibi. IMF'nin desteği alınarak program yenilenmeli Bugüne kadar sürdürülen politikaları gözden geçirmek gerekiyor.(1) Dalgalı kur sistemi devam etmelidir. (2) Yüksek faiz ve ucuz dövize dayalı program bundan sonra istenilse de uygulanamayacağından, IMF'nin de desteği alınarak programda düzenlemeye gidilmelidir.(3) Döviz kurlarında istikrarı sağlamak için, ülkeye spekülatif (döviz fiyatlarında hızlı inişe ve çıkışa yol açacak) döviz hareketini dizginleyecek vergi tebirleri uygulamaya konulmalıdır. (4) Ucuz dövize değil, ihracata dönük, üretime dönük (bugüne kadar Asya ülkelerinde örnekleri başarı ile uygulanan) yeni bir program hazırlanmalıdır.(5) Yeni programın hedefi, ihracata dönük üretim artışını teşvik etmek olmalıdır. Tarım ve imalat sanayiinde üretim ve istihdam artışı ihracata bağlıdır.(6) Yeni bir sanayileşme stratejisi bir an önce ortaya konulmalı, Türk ekonomisinin geleceğini olumlu etkileyebilecek ana sektörler belirlenmelidir. IMF'nin de desteğini alarak yeni bir program hazırlanmalı. Mevcut program mikro tedbirlerle güçlenmeli Bugün gördüğümüze benzer hareketler 2004'de de oldu. O zamanki dalgalanmada kuvvetli bir program vardı. Dış kaynaklı tek bir belirsizlik vardı, AB tarih verecek mi, vermeyecek mi? AB tarih verince de tüm belirsizlikler ortadan kalktı. Şimdi, yine kuvvetli program var fakat şu anda birçok belirsizlik kaynağı da var. Bunlar, yine AB süreci, İran'la ilgili kaygılar, petrol fiyatları, cari işlemler açığı, en önemlisi cumhurbaşkanlığı dolayısıyla bir siyasal gerginlik beklentisi... İran'la ilgili bir şey yapamayız. Ama diğer etkenlerle ilgili yapılacak şeyler var. Özellikle cumhurbaşkanlığı ile ilgili gerginlik yaşanması engellenebilir. Programı devam ettireceğiz. İki artan cari işlemler açığına çözüm bulmaya çalışacağız. Bu da mikro reformlarla olabilecek bir şey. Çünkü cari açık yüksek. Rekabet gücümüzü artırıcı mikro önlemler paketi açıklanabilir. Ama ara malı ithalatına kısıtlama kesinlikle olmamalı. Programı devam ettireceğiz ama mikro reformlarla güçlendireceğiz. İç talep denetlenmeli bazı harcamaları ertelemeli Enflasyonun yükselmesini önleyebilmek için yapılması gereken iç talebin denetlenmesi. Maliye politikasında da yapılacak şeyler var. Bazı harcamaları durdurmak ya da ertelemek böylece hükümetin olayın farkında ve içinde olduğunu kanıtlamaktır. Öte yandan AB sürecinde önemli sorunlar olduğu açıktır. Bu konuda hükümetin tavrının ve programının açıklığa kavuşması gerekir. Tabii akla şu gelebilir: AB ile olan ilişkiler stratejik davranış gerektiriyor. Kıbrıs sorununa ilişkin belli bir gelişme hükümeti belli bir tavrı almaya itecektir. Bunlar da önceden kamuoyuna açıklanabilir nitelikte değildir. Doğrudur. Bu konuda yapılması gereken kamuoyunu bilgilendirmektir, fazlası değil. Ama o noktanın gerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Ancak iktisadi kararlar açısından daha önemli olanı, Türkiye'nin AB süreci içinde yapması gereken reformları yapmakta kararlılığını inandırıcı bir biçimde ortaya koymasıdır. Sanırım son bir yılın iktisat politikasının en aksayan yönü buydu. Köşk'e çıkma takıntısı gerginlik yaratıyor Uluslararası dalgalanmalara elbette tamamıyla bağışık olunamaz. Cari açığı da kısa vadede ortadan kaldırmak zor. Üstelik petrol fiyatlarının geldiği nokta ortaya çıkan cari açığın çok önemli bir nedeni. Ancak duruma kayıtsız da kalınamaz. Cari açıkta reel olarak değer kazanan ulusal para ile aşırı yüksek büyüme yapısının etkisi var. Dolayısıyla cari açık da, ya büyüme daraltılarak, yani sıkı para ve maliye politikalarıyla frenlenebilir, ya da sürekli kur artışlarının getireceği ihracat gelişmesiyle. Ya da her ikisiyle. İlk önlem zaten gündemde. İkincisinin ise enflasyonist beklentileri körüklediği ortaya çıktı. Yani çözüm kolay değil.Yine de maliye politikasında faiz-dışı harcamalarda alınabilecek mesafe var. Para politikası da yeni gelişmelere göre sıkıldı. Kur tarafında ise malum fazlasıyla bir düzeltme yaşandı. Yani kısa vadede durum çok olumsuz değil. Yakın zamanda kur da istikrara kavuşursa, dengeler sağlanabilir. Ancak bu konuda Merkez Bankası'nın cesaretli olması gerekiyor.Politik belirsizliği ortadan kaldırmak için bir cinneti önlemek gerekiyor. Başbakan Köşk'e çıkmayı kafasına koymuş. Ancak bu takıntı da ülkede gerginlik yaratıyor. İşte ekonomi biliminin buna çözüm bulması olanaksız. 'Dokunulmaz' saplantıları ihlal etmeden olmuyor Diyelim ki, 1990'lı yılların ikinci yarısında başarıyla uygulanan bir politika öğesine dönüşü önerdiniz: "Merkez Bankası reel döviz kurunu hedeflesin"... Hatırlatalım ki, bu politikanın katkısıyla Gümrük Birliği'nin ithalatı patlatıcı etkileri ertelenebilmiş; sanayinin ithalata bağımlılığı artmamış; cari işlem açığı hızlı büyüme yıllarında dahi milli gelirin yüzde 1,5'ine ulaşmamıştı. Bu öneri, etkili çevrelerde saygınlık kazandığı takdirde kopacak fırtınayı düşünebiliyor musunuz? Zira günümüzde tartışma-dışı kabul edilen bir dizi "politika parametresi" (veya "saplantı") vardır. Bazılarını sayalım: "Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve sadece fiyat istikrarıyla görevli olması", "dalgalı kur", "enflasyon hedeflemesi", "İMF çıpası", "uluslararası rating kuruluşlarının değerlendirmeleri", "piyasaların (özellikle borsanın) tedirgin edilmeme zorunluluğu"... "Reel kur hedeflensin " önerisi, son derecede sıradan ve tamamen düzen-içi bir seçenek olmasına rağmen, sıraladığım dokunulmaz saplantıların herbirini şu veya bu biçimde ihlâl edecektir. İktisat politikaları tartışmalarının "meşruiyet sınırları"nı tanımlayan bu tür kısıtları peşinen reddetmeden ciddi bir seçenekler tartışması sürdürülemez. İç siyaseti bırakıp dünya gelişmelerine bakmalı Genel seçimin ufukta göründüğü bir dönemde hükümete, "iç siyaseti bırakın, dış dünyadaki gelişmelere odaklanın" diye tavsiyede bulunmanın ilk bakışta pek gerçekçi görünmeyeceğini biliyorum. Ancak başka çıkar yol da yok gibi geliyor bana.Böyle düşünmemin temel nedeni, dünya ekonomisinin ve finansal piyasaların çok kritik ve belirsizliklerle dolu bir döneme girmiş bulunması. Bu sürecin henüz başındayız ve daha da ağır dış şoklarla karşılaşabiliriz. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarda bulunduğu dönemi, çok olumlu dış konjonktür nedeniyle oldukça iyi geçiren Türkiye ekonomisi, bu kez olumsuz dış konjonktür nedeniyle ciddi darbeler yiyebilir. Türkiye ekonomisinin büyük ölçüde dış kaynağa bağımlı bir ekonomi olması ve büyük boyutta dış açık vermesi, dış şoklardan etkilenme olasılığını daha da artırıyor.Türkiye işte bu nedenle büyük risk altında. Bu kritik dönemi fazla zarar görmeden atlatmak için dünyadaki gelişmeleri çok yakından izlemek ve ekonominin bütün aktörlerini, toplumun bütün kesimlerini olası şoklara karşı hazırlamak gerekiyor. Hükümetin ucuz iç politika açılımlarını bir süre için unutup, kaybettiği güveni yeniden kazanması şart. Piyasaların güvenini kazanmadan atılacak hiçbir adım başarılı olamaz ve sonunda siyaseten kaybeden de iktidar partisi olur.