Ekonomi İçki Yasası AB normları olabilir ama algı bu değil

İçki Yasası AB normları olabilir ama algı bu değil

05.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

TESEV’in Başkanı Can Paker, son yaşanan ‘Gezi’ gerginliğini ‘Başbakan hayatımıza karışıyor’ algısına ve biriken öfkeye bağlarken, yaşananların ekonomide kalıcı etki bırakmasını beklemediğini söyledi

İçki Yasası AB normları olabilir ama algı bu değil

İstanbul Taksim’de Gezi Parkı gerginliğiyle başlayan, sonrasında birçok şehre yayılan protestoları değerlendiren Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker, bu olayların çıkış noktasını tam anlamak için toplumsal yapıya bakmak gerektiğini söyledi.
Bu ülkede belirli bir kitlenin Ak Parti’ye karşı veya nefret eder bir spektrumda olduğunu belirten Paker, “Bu kitlenin bir kısmı CHP’li, bir kısmı değil. Ama Ak Parti’nin yaşam tarzlarına müdahale ettiğini düşünüyorlar” dedi.

‘Hayatımıza karışıyor’
Can Paker, olayların bu noktaya nasıl geldiğine ilişkin olarak da şunları söyledi: “Bu niye böyle oldu? Ak Parti’nin iktidarından beri ‘bunlar takiye yapıyorlar’ diye düşünenler var ve askeri subap gibi görüyorlardı. Ama yanlış anlaşılmasın ‘bunlar asker darbecisidir’ demek istemiyorum. ‘Subap olarak görüyorlardı’ demek istiyorum.
Son zamanlarda askerin siyasi ağırlığı azalınca subap da ortadan kalktı. Ayrıca son dönemde çıkarılmak istenen yasalar da etkili oldu. Mesela Alkol Yasası... Hükümetin söylediği gibi bu yasa Avrupa Birliği (AB) normlarına uygun olabilir. Ama algı bu yönde değil. ‘Hayatımıza karışıyor’ algısı var. Önemli olan bu kitle üzerindeki algıdır. Ayrıca bu kesim CHP’nin de iktidar olma şansını da az görüyor. Böylece çaresizlik birikimi öfkeye evriliyor.”

İlk provokasyon polisten
Konuyla ilgili tamamen objektif algıyı anlattığını belirten Paker, şöyle devam etti: “Olaylarla ilgili şu anda elimde done yok... Sadece gözlemlerim var. Taksim’de ağaçlarla ilgili bir eylem başlıyor. Polis ise şiddetli bir baskın yapıyor.
Bu ilk provokasyon. Polis bunu nasıl yaptı, kim emir verdi, bunu ben bilemem... Bu kadar masumane bir eyleme böyle bir baskın bir provokasyondur. Zaten Başbakan da orantısız güç kullananlara işlem yaptıracağını söyledi. Bu önemli, çünkü hükümet de bunu provokasyon olarak görüyor demek ki.”

Twitter etkisi...
Sonrasında bu kez gerçek provokasyonun devreye girdiğini ifade eden Paker, “Statükocular, marjinal ve illegal gruplar devreye girdi... Başbakan’ın ofisine yüründü. Çekilen polise saldırdılar, gibi...” diye konuştu.
Tabi ki bunların hepsinin provokatör olduğunun söylenemeyeceğini kaydeden Paker, “Ama kapılıyor insan. Ona hedefi gösteren provokatör. Ben gençliğimde bu işleri çok yaşadım. İnsanlar provokasyona gelir. Kitle psikolojisi ayrı bir mevzu. Provokasyon sosyal medyayla (Twitter) daha da güçlendi. Ama artık protestocular tarafından bu durum anlaşıldı. Artık ayrışıyorlar” dedi.
Olayların başlangıcında provakasyon olduğunu ve bunun nedeni “barış sürecinin baltalanması” olarak gösteren Paker, bu görüşünü de savundu.

‘Söylem üretilmeli’
Gezi Parkı olayının başlangıcına bakıldığında “Şehirle ilgili konuları, şehrin belirli odaklarıyla tartışmak gerekiyor” diyen Paker, “Böylece bu nevi gerilimler azalır diye düşünüyorum. Ayrıca toplumda oluşan algıyla ilgili söylem üretilmesi gerek” şeklinde konuştu.

Haberin Devamı

‘Ekonomiye ve yatırımlara etkisi olmaz’
Yaşanan sürecin kısa ve orta vadede ekonomiye ve yatırımlara bir etki yapmasını beklemediğini ifade eden TESEV’in Başkanı Can Paker, “Makro ekonomide veya yabancı yatırımlarda da olumsuz bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Hele barış süreci başarılı olursa, Doğu ve Güneydoğu’ya yatırımların daha da artacaktır” dedi.

‘68 olaylarına benzetiyorum’
Bu olayları 1968’deki öğrenci olaylarına benzettiğini söyleyen Can Paker, şöyle devam etti: “Bu olayların çıkış noktası da kız öğrencilerin erkek yurtlarına girmesinin yasaklanmasıydı. Ve olaylar patladı... Siyasi bir aksiyona dönüştü. O dönem ben de dahil dünyayı kurtardığımızı düşündük. Çapı anlamında değil ama benziyor bu olaya... Orada da söylem ‘kızlar yurtlarımıza girsin’ söylemi değildi. Sadece çıkış noktasıydı. Bir birikim vardı...”