Ekonomi IMF kaynağı şirketlere değil bütçe açığına lazım

IMF kaynağı şirketlere değil bütçe açığına lazım

28.06.2009 - 00:18 | Son Güncellenme:

TÜSİAD’ın gündeminde kurumsal açıdan kuruculardan Feyyaz Berker’in dile getirdiği Başkanlar Konseyi’nin tüzüğe konulması konusu var

IMF kaynağı şirketlere değil bütçe açığına lazım

Yabancı üyelerden gelen ‘kurumsal üyelik’ talebi var. Ancak bunlar idari işler. Asıl mesele, TÜSİAD’ın, ülke gündemiyle sıcak ilgisini yansıtan faaliyetler.
Diğer iş örgütleri, ağırlıkla iş konularına yoğunlaşırken TÜSİAD’ın, demokrasi, özgürlükler, kayıtlı ekonomi, eğitim gibi temel sorunlarla uğraşmasını, Genel Sekreter Zafer Ali Yavan, özetle şöyle açıklıyor:
“TÜSİAD, güdük ilerleyen büyüme sürecini tetiklemek, hızlandırmak istiyor. Sürekli hedefi yenileyip, karar vericilerle çalışarak, destekleyerek, belki etkilemek istiyor. Tipik bir işveren örgütü olamıyoruz. Belki muhataplarımıza da tam benzemiyoruz, çünkü Türkiye’nin çok temel sorunları var.”
Yavan’a göre, “TÜSİAD’ın en temel ve kapsayıcı fonksiyonu AB’ye uyum ve katılım. Bu aslında derneğin temel görüşlerini kapsayan bir amaç fonksiyonu.”
Yavan’la TÜSİAD’ı, IMF ve TİM tartışmalarını konuştuk:

Haberin Devamı

Sizin genel sekreterliğiniz, bir yeniden yapılanma planının parçası mı?
Hayır, değil. Genel sekreterlik makamı, TÜSİAD benzeri kurumlarda önemli bir görev. Ben 4. genel sekreterim. Güngör Uras’la başladı. O da planlamacıdır ben de.  Haluk Tükel 15 yıllık hizmeti sonrasında emekli oldu.
Benim gelişim nispeten doğal bir geçiş gibi oldu. 2000’den beri Ankara Temsilcisi’ydim. Ankara Temsilciliği’yle ilk kez bir işveren örgütü yürütme ve yasamayla ilişkilerini temsilcilikle sistemli bir yapıya taşıdı. AB?Komisyonu’nun sivil toplumla ilişkisini model aldık.
TÜSİAD’ın bütün görüşleri temsilcilik üzerinden, ilgili komisyonlarda, kurumlarda şeffaf bir şekilde savunuluyor. TÜSİAD bir kuruma görüş verecekse Ankara Temsilciliği yönetir ve iletir. 

Yabancıların isteği
Peki TÜSİAD’ın üye profili, kurumları nasıl evrildi, değişti?
TÜSİAD gönüllü bir kuruluş. Profilde hareketlilik olması normal. Üyeleri her yıl artıyor. Ayrılanlar, girenler oluyor. Büyük ölçüde şirketlerin hissedarlarıyla yöneticileri artık bir arada.
Hem girişimcinin kaygıları hem de profesyonellerin entelektüel kapasitesi aynı çatı altında birleşiyor. Profesyonel ayrılınca üyelik düşüyor, yenisi üye oluyor. Bu da hareketlenme yaratıyor.
Kurumlar üye değil...
Evet, bireyler üye. Kurumsal üyeliğe çevirme talepleri geliyor. Yönetim değerlendiriyor. Avrupa’da bazı ülkelerde kurumlar üye, bazılarında bizdeki gibi bireyler. Bazılarında da ikisinin bileşkesi.
Bazı gruplar birden fazla kişiyle üye oluyor. Burada bir ölçü geliştirmiş değiliz. Zımni bir ölçü var. Şirketler büyüklüklerine göre üye sayılarını artırabiliyorlar. Bunu fiili duruma çevirme bazen gündeme geliyor.
Uluslararası sermayenin Türkiye faaliyetlerini yönetenler, ‘ben şahsen olmayayım da kurumum olsun’ diyorlar. Sadece onlar için tüzüğe böyle bir şey konulabilir. Yönetim değerlendiriyor.
Peki küçük firmalar size üye olamıyor mu?
Hiçbir zaman sermaye sınırı yoktur. Bunu ahlaken doğru bulmayız. Çok küçük cirolu firmalarımız da var. Bölgesel tercihimiz de yok. Türkiye’de katma değerin dağılımı üye profilimize üç aşağı beş yukarı yansır.
“Niye Marmara’dan daha çok üye var” sorusu totolojik. Katma değerin ağırlığı Marmara’da. ‘Küçükler büyüdü, TÜSİAD bundan rahatsız’ gibi zaman zaman söylenir. Böyle bir şey olamaz.
Her siyasi çevrenin, hatta tarikatların ayrı iş örgütü olmaya başladı...
Çok doğal bir gelişme. Bunlar zamanla faaliyetlerini gözden geçirip birleşebilir, kalabilir. Bizim için ilke önemli; o da yönetişim. Şeffaf olmanız lazım, hangi kaynağı kullanıyorsunuz, nereye harcıyorsunuz? Evrensel ilkelerle yaklaşabiliriz. Yönetişim ilkeleriyle çalışıyorsa gerisini sorgulamak bize düşmez.
Peki karar süreçleri nasıl işler? Vehbi Koç, Sakıp Sabancı gibi kurucu duayenler artık yok...
Karar süreçleri dernek olgusundan kurum olgusuna doğu gitti. Ama  vizyon değişmedi.  TÜSİAD kurucu ve yöneticilerin içinde olduğu Başkanlar Konseyi ve YİK, kurumsal hafızayı sürekli yoklayan bir yapı. Ama yönetim kurulu nihai karar alıcı organdır.
Feyyaz Bey’in önerisi olmuştu...
Evet, Başkanlar Konseyi’nin şeffaf olmadığı eleştirileri var, bunun tüzüğe aktarılması yönünde bir eğilim var. Başkanlar Konseyi yılda iki kez toplanıyor. Bu toplantılar belki duyurularak yapılabilir. Tüzükte resmi olarak yok, bunu tartışıyoruz. Genel kurulun konusu. Değerlendirme içindeyiz.
Diğer işveren örgütleri ağırlıkla iş konularında çalışıyor. Ama TÜSİAD ülke gündemine uzanıyor..
TÜSİAD kurulduğundan bu yana ilk kaygısı girişimcilik ve girişimcinin hak ettiği yeri alması. Rekabete inanmış bir girişimci topluluğunun Türkiye pratiğindeki yeri beğenilmemiştir.
1970-80 arasını bu çabayla geçiriyor. 1980’li yıllarda piyasa ekonomisi kurumları gündeme geliyor. 1990’lı yıllarda, piyasa ekonomisi, rekabet ve refahın kaliteli bir demokrasi olmaksızın olamayacağı bilinci öne çıkıyor.
TÜSİAD’ın çalışmaları ve öncülüğü Türkiye’yi 1999 Helsinki’ye taşımaya katkı sağlamıştır. O günden bu yana TÜSİAD’ın en temel ve kapsayıcı fonksiyonu AB’ye uyum ve katılım oldu. 

Süreci tetiklemek...
TÜSİAD, işverenin sorunlarıyla uğraşsın, diğer konuları siyasilere bıraksın deniliyor...
Girişimciliğin özünde değişimi yakalama olgusu var. Statik bir anlayışla çelişiyor. Dolayısıyla toplumda girişimcilerin öncü rolü oluyor.
Türkiye’ye özel durum ise şu; hızlı büyüme isteyen bir ülkeyiz çok zaman kaybettiğimizi düşünüyoruz. 1950’deki Türkiye’nin nispi pozisyonu Avrupa’nın yarısından daha iyi. Güneydoğu Asya’yı hiç saymıyorum. Bugün Avrupa’nın en fakir ülkesiyiz.
Dolayısıyla TÜSİAD, güdük ilerleyen büyüme sürecini tetiklemek, hızlandırmak istiyor. Sürekli hedefi yenileyip, karar vericilerle çalışarak, destekleyerek, belki etkileyerek kamu hizmeti yapmak istiyor. Tipik bir işveren örgütü olamıyoruz. Belki muhataplarımıza da tam benzemiyoruz çünkü Türkiye’nin çok temel sorunları var.
Eleştiri yapılıyor, ‘Her şeye ilgi gösteren bir kurum.’ Ama konular bağımsız gidemez. Böyle bir eğitim altyapısıyla uğraşmadan ilerleyemezsiniz. O yüzden yardımcı ders kitabı çıkarma gereği de hissediyoruz.
Raporlarımız eleştiriliyor zaman zaman. Bu konuda akademik namusla hareket ediyoruz. Üç platformumuz var. Ekonomik araştırmalar Koç Üniversitesi’nin kapasitesiyle yapılıyor. Rekabet Formu’nda Sabancı Üniversitesi’yle, kamu politikalarında Galatasaray Üniversitesi’yle çalışıyoruz.

Enerji ve çevre gündemi
2010 gündeminiz nasıl?
AB, orta vadeli programın iş hayatını ilgilendiren yönleri, çalışma hayatına ilişkin konular, yatırım ortamı gibi düzenlemeler, inovasyon kapasitesini artırabilecek mevzuat ve kurumsal düzenlemeler artık sabit gündemimiz haline geldi. Ek olarak 2010’da iki başlık bizi çok meşgul edecek, enerji ve çevre.
Ne yapacaksınız?
Görüşlerimizi otoritelerle paylaşmaya devam edeceğiz. Yine bir rapor olacak. Çevre boyutu enerjiyle bağlantılı. Bu yıl Kopenhag’ta gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler karbon monoksit ve dioksitle ilgili taahhütte bulunacak veya bulunamayacaklar. Türkiye daha önceki taahhütlerinde kendisini gelişmiş ülkeler gibi konumlandırmış.
Şahsi görüşüm büyük hata. OECD içindeyiz diye böyle yapmışlar. Türkiye eğer azaltma taahhüdünde bulunacaksa gelişmiş ülkeler gibi yapması gerekiyor. Şimdi bu gruptan çıkmak istiyor. Bir ara kategori üretilmesini için müzakere istiyor. Buna katkı yapmaya çalıyoruz.
Son zamanlarda bir de IMF konusunda eleştiri alıyorsunuz. “IMF’yi Ergenekoncular istiyor” diye yazanlar var...
Ergenekon’la ilişkilendirilmesi hastalıklı bir konu, oraya hiç girmeyeceğim. Yürürlükteki anlaşma parti kapatma, cumhurbaşkanlığı tartışmalarının yarattığı siyasi atmosferde tamamlandı. Siyasi dalgalanmanın oldukça yüksek olduğu, küresel dalgalanmanın belirginleştiği bir arka plan vardı. Bunu dengeleyecek olan şey, bizce, elimizdeki programın devamıydı.
Daha sonra küresel kriz patlak verdi. İkinci faza girdik. Etkileneceğimiz belliydi. IMF anlaşması bir dış kaynaktır ve dış tasarruf yeteneğidir. Bu noktadan hareket ettik. Büyümenin finansmanı veya küçülmeyi sınırlayacak bir unsur olarak gördük.
Üçüncü fazda, bütçe açığından doğan finansman gereğiyle kamunun özel sektörün kullanması gereken kaynaklara el koyacağı gerekçesiyle savunduk.
‘IMF parasını özel sektör kullanacak’ diye yorumlar oldu. Böyle bir beyanatımız da yok, talebimiz de. Bütçe açığı 50-60 milyar lira olursa  dış finansman olanağı da yoksa bu açık iç borçlanmayla kapatılacak.
İşte bunu sınırlandırmak için dış kaynak yolunu açmak gerekiyor. IMF olmazsa tabii dünyanın sonu değil. Herkes yaşamına devam edecek ama daha zor bir yaşam olabilir.
Gelir İdaresi’nin özerkliği meselesi önemli. Sizin görüşünüz ne?
Gelir İdaresi niye özerk olmalı? Çünkü kayıtdışıyla mücadele önemli. Çok sınırlı bir iktisadi faaliyetten vergi toplanıyor. Eleştirenler var. ‘İş dünyası vergi vermekten, denetlenmekten korkuyor mu?’ Böyle bir şey yok. Bu kadar derin organize firmaların vergi kaçırması ya söz konusu değil ya da ihmal edilebilir derecede azdır.
Kayıtlıyı cezalandıran bir sistem var. Kayıtlı olursanız zarar edersiniz, zarar ederseniz vergi ödeyemezsiniz... Vergi tabanını tahrip eden şey de bu. O yüzden bu alana müdahale, hiç bir siyasi etkiye maruz kalmayan özerk bir gelir idaresiyle olabilir. Vergi politikalarını hükümetler belirler, kayıtdışıyla mücadele başka bir iş. Özerk gelir idaresini, denetimden kaçmak için değil, her mükellefin sağlıklı denetimi için savunuyoruz.

Haberin Devamı

İhracatçılar da dernek kurabilirdi
TİM Kanunu’na niye karşısınız?
TİM, 1980’lı yıllarda ihracat hamlesi başlarken Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş. Neden? Çünkü geçici bir algıyla kurulmuş. Bakanlar Kurulu karanının bir defosu var. Zorunlu kesintiye izin veriyor. Meslek örgütü gibi. Sanki ihracatçılık bir meslekmiş gibi. Hiç kuşkusuz ihracatçılar önemli insanlardır, ihracat önemli iştir, bu başka bir şey.
Birliklerce ihracat yapandan bir kesinti yapılmasını hiç bir zaman anlamlı bulmadık. Eğer çeşitli belgeleri düzenlemek kamusal bir sorumluluksa Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracat Genel Müdürlüğü var.
Gümrük Birliği anlaşmasıyla çeliştiğini savundunuz...
Anlaşmanın 4, 5, 6’ncı maddeleri eş etkili vergi konulmasını yasaklıyor. Almanya’ya ihracat yapıyorum, Almanya onu başka şeyle birleştirip İngiltere’ye satıyor, İngiltere dönüp bana satıyor... Siz bir yerde, arada, bir ek vergi getirmiş oluyorsunuz. Adana’da ihracat yapana ‘Bana yüzde 1 vereceksiniz’ diyorsunuz.
TOBB’la görüşlerimiz paralel. Meclis’te savunduk. TOBB, “Gümrük kayıt işleri Gümrük Müsteşarlığı’nın işi ama ille ek kayıt gerekiyorsa biz bunu bilabedel yaparız” dedi. İhracat rakamlarını TÜİK’ten birkaç gün önce açıklamak için bir örgüte gerek var mı?
Hükümet, TİM görüşünü destekledi...
Evet. Niye kanuna geçtiler, biliyor musunuz? Bir işveren, bölge mahkemesi üzerinden dava açtı. ‘Benden bu kesintiyi yapamazsınız’ dedi. Şimdi TİM’i kanunla kurulu, kesinti yapmaya yetkili hale getiriyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benzeri kuruluş yok. Avrupa’da kesinlikle yok. Kanuna ite kaka tanıtım görevi koydular. Bizim sorunumuz ‘Kanunu çıkmasın’ değil, tarihe bir işaret koymak... Kimse TİM’e verdiği paradan batmaz ama gerek yok. İhracatçılar da dernek kurabilirler.

Haberin Devamı

Zafer Ali Yavan kimdir?
1962 doğumlu Zafer Ali Yavan, 1985’te ODTÜ’den mezun oldu. İngiltere’de Salford Üniversitesi’nde ekonomi alanında yüksek lisans çalışmasını tamamladı. ABD Pennsylvania Üniversitesi’nde ekonomik modelleme ve zaman serisi ekonometrisi konularında proje çalışmalarında bulundu. Makroekonometri, para ekonomisi ve işgücü piyasası alanlarında ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış makaleleri var. 1986-2000 yılları arasında DPT’de çalıştı. 2000 yılında TÜSİAD Ankara Temsilcisi, 22 Ocak 2009’da genel sekreter oldu.

Haberin Devamı

TÜSİAD’ın rakamları
-  2007 verilerine göre üyelerinin toplam cirosu 400 milyar lira.
-  Bu rakam (kamu hizmetleri hariç) Türkiye’deki iktisadi faaliyetin yaklaşık yarısı.
-  Üyelerinin firma sayası   2 bin 200.
-  Üyeleri toplam ihracatın yüzde 85’ini yapıyor.
-  Kurumlar Vergisi’nin neredeyse tümünü ödüyor.
-  Üye aidatı 19 bin 500 lira
-  Yaklaşık 10 milyon liralık bütçeyle çalışıyor.