Ekonomi Küresel festivaller diyarı

Küresel festivaller diyarı

31.07.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Küresel festivaller diyarı

Küresel festivaller diyarı

DEVLETİN ÇABASI
Cumhuriyet kadroları Türkiye'yi Batılı anlamda sanatın yerleşmesi için büyük çaba gösterdiler. Maddi ve manevi her türlü destek bu yönde yoğunlaştı. 70'li yıllarla birlikte yükselişe geçen ve köyden kente göçün yarattığı arabesk kültür devletin izlediği Batılı anlayışla çatışmaya başladı
ÖZEL SEKTÖR DEVREDE
Devlet eski kültür politikasında artık eskisi gibi yapıcı değil. Maddi ve manevi desteğini oldukça aza indirmiş gözüküyor. Popüler kültür rant ekonomisinin de desteğiyle çok daha geniş bir alanda at koşturuyor. Devletin boşluğunu ise özel sektör sponsorluklarla doldurmaya çalışıyor
ETNİK KİMLİKLİ KÜRESEL KÜLTÜR
Kültürde etnik kimliklerle küresellik sentez haline getiriliyor. Bu anlamda Anadolu'ya yayılan uluslararası kültürel faaliyetler devreye giriyor. Bilkent Üniversitesi de 2000'lerde Harran'da senfonik konser verme hedefinde. İstanbul ise sanal ortamda gezilecek bir 'İstanbul müzesi'ne hazırlanıyor.
ATATÜRK, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türk insanını Batılı anlamda sanatla tanıştırdı. Adnan Saygun'a 1934'de Özsoy Operası'nı besteletti, Türkiye'ye gelen İran Şahı'na operayı izletip, "İşte modern Türkiye" diyebildi.
Cumhuriyet Türkiyesi'nde sanatı daha geniş kitlelere yayma çabası içine girildi. Devlet konservatuarları sanatçı yetiştirirken, devlet tiyatroları, opera ve baleleri kuruldu. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde plastik sanatlar konusunda dönemin Batılı eğitim alan en iyi ressam ve heykeltraşları yetişti.
Halk kültürüne de yine devletin eliyle şekil veriliyordu. Halkevleri'nde Türk halkının yöresel ve töresel kültürü halk sanatçıları ve halk sazları eşliğinde vücut buldu. Müzik ve resim milli eğitim tarafından ders olarak kabul edildi. Belediye konservatuarları küçük yaşta bireysel eğitim için açıldı, koro, şehir orkestrası kuruldu.
O yıllarda sanatta özel girişim hiç yok. Sanat devlet politikalarıyla yürüyordu. Ancak, her şey devletin kararlarını doğru uygulayacak kişilerin insafına kalıyordu. Kültür ve sanat olayları siyasilerin gündeminin ilk sıralarında yer alıyordu.
70'li yıllarda köyden kente yaşanan hızlı göçler nedeniyle bir arabesk kültürü doğdu. Halkı elit tabakaya yaklaştırmaya çalışan devletin de etkisiyle elit tabakayla köyden kente göçle meydana gelen arabesk kültür arasında çatışma başladı.

KÜLTÜR ve sanatta çağın gerekliliğiyle paralel gitmesi gerekenlerin gerçekleşmediği görülüyor. Dün, "olmazsa olmaz" denilen kurumlar için bugün "olmaz olsun" deniliyor. Kültür ve sanatta devletin politikasızlığı izleniyor.
Öte yandan devlet politikasının dışında şekillenen popüler kültür kendisine daha çok alan buluyor. Popüler kültürün tüketicisinin oldukça geniş olması sermayenin alt kültürlere daha çok yatırım yapmasına yol açıyor.
Hükümet politikalarında kültürel etkinliklere verilen maddi, manevi destek giderek azalıyor. Devletin elinde bulunan konservatuarların dışında üniversitelerin müzik ve sahne, resim ve tiyatro gibi konuları içine alan bölümler yok denecek kadar az. Yeni kurulan Bilkent, Yeditepe gibi özel üniversiteler ve Ankara Üniversitesi bünyesinde sanat, müzik ve tiyatro ile ilgili bölümler bulundursalar bile bu sayı bir elin beş parmağından daha az. Oysa, YÖK'teki yasalar, konservatuar açmanın fakülte açmaktan çok daha kolay olduğunu yazıyor.
Halen enstrüman ve nota ithalatından yüksek vergiler alınıyor. Bir eğitim kurumunun ikinci el müzik aleti ithal etmesi yasak. Ama aynı resmi düzen ikinci el otomobilin ithalatını serbest bırakıyor.
Liberal ekonomiyle birlikte dışa açılan Türkiye'nin özel sektöründe sponsorluk kavramının gelişmesi sanata katkı oranını artırıyor. Bir çok özel sektör kuruluşu, kuruluşlarını konserlerle kutluyor, gelecek vaadeden ressamların tablolarını satın alarak tablo koleksiyonları yapıyorlar. Bilkent Orkestrası örneğindeki gibi sürekli sponsorluklarla bir orkestra, özel girişim tarafından yaşatılıyor.

2000'li yıllara girerken sanatın serbest kültür organları tarafından öğretilmesi, toplumla iç içe olması isteniyor. Anadolu'dan gelen öz, kendi kültürümüzden temeli almamızın doğru olacağı vurgulanıyor. Türk kültürüne sahip çıkıp, bunu sadece Türkiye ile sınırlamayıp, evrensel değerlerin de ortaya konulduğu bir platformla dünyanın paylaşılması gerektiğinde konsensus sağlanıyor. Bu anlamda Türkiye kültürel etkinlikler açısından bir kesişme noktası olma yolunda hızla ilerliyor. Birbiri ardına yapılan festivaller bu kavşağın ilk kilometre taşlarını oluşturuyor.
Sağlıklı bir kültürel gelecek için arabesk, klasik, batı, halk gibi kültürlerin ayrı ayrı yaşamasına izin verilecek. Ney çalıyor, minyatür yapıyorsa muhafazakar, piyano çalıyor, modern resim yapıyorsa Batılı diye ayrım yapılmayacak. Bir sonraki kuşak sanatçılara referans olabilecek sanat ve sanatçılar yetiştirilecek. Sanat hakkında bürokratlar değil, sanatı yapanlar karar verecek. Gelecek doğru devlet politikası ve özel girişimin yatırımlarında vücut bulacak.
Kültür ve sanat yaşamında beklenti artık tamamen özel sektöre dönüyor. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı 25 yaşına getiren, Eskişehir Festivali, İzmir Festivali, Akbank Caz Festivali, Bilkent Anadolu Festivali, Antalya Altın Portakal Festivali gibi girişimleri başlatan özel sektör, yarını bugünden yaşadığını ispat ediyor.
Sanata olan talebin artması, arzın talebin gerisinde kalmasıyla toplumda büyük bir açlık beliriyor. Ülke insanı kaliteli müziğe duyarlı hale geliyor, yerli yapım filmler neredeyse 8 ay sürekli izleyici bulabiliyor. Özel sektörün yatırımları da kültür ve sanata yöneliyor.

KAYNAKLAR: Prof. Ersin Onay, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Dekanı (görüşme), Kutsi Erguner, Ney ustası (görüşme), Melih Fereli, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Genel Müdürü (görüşme), Milliyet Sanat Dergileri, Tarih Vakfı verileri.


Bu yıl dördüncüsü yapılan Bilkent Uluslararası Anadolu Müzik Festivali klasik müziği, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin dışına çıkarıyor. Sivrihisar, Sinop, Bolu, Bursa, Altınoluk halkı klasik müzikle haşırneşir oluyor. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nin projesi olan Uluslararası Anadolu Müzik Festivali, geçtiğimiz yıl 6 kültürel Anadolu merkezinde, bu yıl 10 merkezde gerçekleşirken Bilkent Anadolu Festivali'nin hedefi Güneydoğu Anadolu bölgesi. Bilkent Uluslararası Anadolu Festivali'nin 2000'li yıllarda 20 değişik Anadolu kültürünü sergileyen kentte gerçekleşmesi planlanırken, 2000'li yıllarda GAP'ta, Harran Ovası'nda senfonik konser vermeyi festival programlarına aldılar.

25. yılını tamamlayan Uluslararası İstanbul Festivali'nin yaratıcısı İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 2000'li yıllarda festivalleri ve gösterilerini kendine ait merkezinde yapmaya hazırlanıyor. Vakfın temeli atılan yeni merkezi 2000'li yıllarda tamamlanacak. Merkez 66 bin metrekarelik arazi üzerine kurulacak. Hedef ise bir "kültürel alışveriş merkezi" ya da bir başka değişle "kültürel tema parkı" yaratmak.
İstanbul Ayazağa'da yapımı süren kültür kompleksinin toplam 5 bin 400 kapasitesi var. Bir gününü kültürle yaşamak isteyen kişi sabahtan merkeze gelecek, 24 saat süren kültür aktivitelerinden yararlanacak. Örneğin, sabahleyin güne kafeteryada kahvaltısını ederken gazetesini de okuyarak başlayacak. Ardından resim sergisi gezip, öğle yemeğini 250 kişilik brasseriede yiyecek, 80 kişilik sinema salonunda haftanın filmini izleyecek, kitapçıdan kitaplarını alacak, 450 kişilik açıkhava tiyatrosunda çocukları ortaoyunu seyrederken, kendisi 2 bin 500 kişilik kongre salonunda uluslararası ündeki bir senfoni orkestrasının konserini izleyebilecek. Tam o sırada eşi 500 kişilik konferans salonunda şirketinin uluslararası yöneticilerine eğitim programı sunuyor olabilecek. Akşam yemeği ise hep birlikte 80 kişilik restaurantta yenilecek.