En * * *

* * *

08.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

* * *

* * *





Ankara Koleji'ni bitirdikten sonra TEV bursu ile ABD'de çok iyi bir üniversitede eğitim gördü. Türkiye'ye döndüğünde iş bulmak için benden yardım istedi. O yıllarda Türkiye'de büyük pazar payı olan beyaz, kahverengi eşyayı Türkiye'de üreten, Türkiye'de ürettikleri yanında başka ülkelerde ana firmanın ürettiği farklı elektronik eşyaları da Türkiye'de satan bir yabancı sermayeli kuruluşun tepe yöneticisi ile dostluğum vardı. Genç adamı, yabancı yöneticiye takdim ettim. Beğendi. İşe aldı. Yurtdışındaki kuruluşlarında pazarlama deneyimi kazanmasını sağladı. Sonra Türkiye'de pazarlamadan sorumlu yabancının yanında yetiştirdi. Ve nihayet pazarlama grubunun başına geçirdi. Genç adamın başarılı olmasından, beğenilmesinden gurur duyuyordum.
Yakışıklı, sempatik, dinamik, yorulmayan, insanlarla çok iyi ilişki kuran bir genç adamdı. Yabancı sermayeli kuruluşun bayi teşkilatını genişletti. Bayilerle diyaloğu sayesinde diğer rakip şirketlerden büyük ölçüde pay aldı.
Bu başarısının ardında tabii ki çalıştığı yabancı şirketin markasının gücü ve de yabancı şirketin ona sağladığı eğitim ve desteğin büyük payı vardı.
Yabancı sermayeli şirketin tepe yöneticisi bir sohbetimizde, "Sizin takdim ettiğiniz, bizim yetiştirdiğimiz, başarısını alkışladığımız o genç adam bizden ayrıldı" deyince şaşırdım. Hiç olmaz ise bana bir haber vermesi gerekirdi. Aradım. Geldi. Özür diledi. "Utandığım için size haber veremedim... Bana teklif edilen ücrete ve verilen söze dayanamadım. Ayrıldım..." dedi.
İstanbul'un anlı şanlı bir grubunun tepesindeki anlı şanlı iki işadamlarımızdan biri genç adamı çağırmış... "Bizim grupta da o yabancı sermayeli şirketindekine benzer bir pazarlama grubu var. Ama bu grubun pazar payı çok küçük. Sizin becerilerinize, başarılarınıza hayranız. Bizimle çalışın istiyoruz. Önce şimdiki işinize benzer iş ile başlayınız. Daha sonra sizi grupta daha tepe yerlerde görevlendireceğiz. Orada ne ücret alıyorsanız üç mislini ödemek için de mukavele yapacağız..." demiş.
Genç adam bana, "Kusura bakmayın... Sizin desteğinizle yabancı sermayeli kuruluşta işe başladım... Ayrılırken size haber vermem gerekirdi... Ama utancımdan veremedim... Bana teklif edilen ücret ve gelecek için verilen söz aklımı başımdan aldı..." dedi.
Ona, "Evladım" dedim, "Verilen ücret ve gelecek için bol keseden verilen söz seni kuşkulandırmadı mı? Sana bu teklifi yapan işadamlarını tüm piyasa tanıyor. Sen tanımıyor musun? Bu kadar yüksek ücret vermelerinin nedeni, yabancı sermayeli kuruluşun pazarını ve sırlarını çalmak. Sen onlara eski şirketinin satış teşkilatını devredeceksin. Sana yıllardır öğretilen pazarlama tekniklerini öğreteceksin. Yabancı sermayeli kuruluşu rekabette öne çıkarın sırları vereceksin... Onun için sana belli bir para ödeyecekler. İşleri bitince de seni ortada bırakacaklar..."

Genç adamın imzaladığı mukavele bir yıllık imiş. Bir yıllı süre dolduğunda ünlü işadamı çağırmış... "Sana verdiğimiz yüksek ücret, bizim grupta dengeleri bozuyor... Kusura bakma... Senin mukaveleni uzatamayacağız... Sen işini yardımcına devret..." demiş.
Genç adam beni aradı. Yıkılmıştı... "Dediğiniz doğru çıktı. Bir yılda bana ödenen şu kadar para karşılığı, eski şirketimin pazarını sattım. Bana uzun yıllar verilen emekle oluşan birikimi sattım. Pazarlama teknolojilerini ve sırlarını sattım... Ben ne büyük bir hata yaptım?" diyordu.
Evli idi... İki çocuğu vardı... Başka yerlerde iş bulma imkânı vardı... Ama "istismar edilmek", veya başka anlatımıyla "kullanılmak" onu gerçek anlamda "yıkmıştı"...
Üzüntüden evden çıkamaz oldu... Bir gece yarısı kalp krizi geçirdi. Hastaneye yetiştirilemedi. Otuz iki yaşında öldü. Aşiyan'a defnettik.

Burada iki yanlı etik/iş ahlakı söz konusu. Bir yanda genç adamı "fuhuş"a sürükleyen işadamının etiği, öte yanda vaatlere inanarak "fahişe" durumuna düşen çalışanın etiği...

Bu Türkiye'de özel sektörün ticarete ve sanayiye girmesiyle başlayan bir etik/iş ahlakı sorunudur. Özel sektör ticarete ve sanayiye girerken, kamu iktisadi kuruluşlarında çalışan idari ve teknik personeli, devletin ödediği ücretin üzerinde bir ödeme yaparak istihdam etmeye başlamıştır.
Böylece kamu iktisadi kuruluşlarının yönetim, üretim ve pazarlama birikimleri, memura devletin ödediği ücretin iki katı ödenerek özel sektöre transfer edilmiştir.
Özel sektör ticarette ve sanayide kamunun ötesinde bir çizgiye geçince bu defa transfer kamudan değil, rakip şirketlerden yapılmaya başlanmıştır.
Gerçekte bu tür transferler (etik yönü bir tarafa) yapan açısından çok kazançlıdır. Transferi yapanın ödediği ücret, tek başına yüksek görülse de, transferin getirdikleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde çok düşük kalmaktadır.
Çünkü transfer ile bir "birikim paketi" satın alınmaktadır. Transfer edilen kişiye eski şirketin yaptığı eğitim ve yetiştirme yatırımı satın alınmaktadır. Transfer edilen kişinin iş ilişkileri satın alınmaktadır. Şirketin yönetim, finans, teknoloji, üretim, pazarlama ve ihracat sırları satın alınmaktadır. Pazarı ve pazarlama örgütü satın alınmaktadır.
Bu tür transferleri kabul edenlerin mazereti, çalıştıkları işyerinde (genelde) maddi tatmin görmemeleri ve istikbal görmemeleridir. Burada transferi kabul edenler kadar çalışanını şirkete bağlayamayan, onun şirket ile bütünleşmesini, şirketin bir parçası haline gelmesini sağlayamayan işvereninin de suçu büyüktür.
Gerçekte bu tür transferler haksız rekabete yol açmakta, şirketlerin sadece çalışanlarını kaybetmelerine değil, çalışan ile birlikte çok şey kaybetmelerine neden olmaktadır.
Günümüzde bu tür transferler hızlanmış görünüyor. Bu, hareketi yaratan ve sürdüren şirketlerin ve işadamlarının talebidir. Talep olmazsa, çalışanın kapı kapı dolaşarak, "Ben sizin şirkete transfer olayım... Çalıştığım yerin sırlarını ve müşterilerini size taşırım..." diyerek iş araması imkânsızdır.
Türkiye'de iş etiğinden/iş ahlakından söz eden kuruluşlara bakınız... Çoğu bu tür transferleri yapmıştır ve yapmaktadır.
Paraya ve vaatlere kanarak başka şirketlere transfer olanların çoğu da yazımın başında anlattığım hikâyedekine benzer şekilde kısa sürede yeni işyerinden ayrılmak zorunda kalmaktadır... Ama ne yaparsınız ki, çark dönüyor. Öyle dönüyor, böyle dönüyor... Çark dönüyor...


BUSINESS


Oturdukları yerden 4 milyar dolar zarar veriyorlar
Sırlar dükkânı
Kadınlarla çalışmalı mı?
'Birleşmiş Milletler' gibi mağaza
Ünlü - marka ilişkisinde kazanan kim?
İşadamlarımızın yönetici transferi ile 'iş çalma' alışkanlığı
TÜRKİYE'NİN YENİ 100'leri
Emniyet kemerini taktı ve uçtu
92'si kârlı ama kâr oranları düşük kaldı
peynirde artık süt yok
'Dişi olana elma, arazisi olana traktör satınız'
Araç alanlar dikkat! ÖTV indirimini, KDV'li fiyattan yaptırın
Irak'a tren kaldırıyor
Yeni Zelanda'nın 'Yıldız' ailesi
Gaziantepli Beşir Özyurt, Aymar'ı Unilever'den aldı, yeniden yaratacak
TIR'da topuk sesleri
ABD'deki ikiziyle telepati ile haberleşiyor
Gemilerde kongre var