En ABD'deki ikiziyle telepati ile haberleşiyor

ABD'deki ikiziyle telepati ile haberleşiyor

08.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar'ın ikiz kardeşi ABD'de yaşıyor. Porsche otomobillerinin bakımını yapan bir servis şirketi var. Aybar, "Aramızdaki telepati uzaklık tanımıyor. Sebepsiz yere sevindiğimizde biliriz ki ikimizin de başına hoş bir şey geldi" diyor

ABDdeki ikiziyle telepati ile haberleşiyor



ABDdeki ikiziyle telepati ile haberleşiyor


Yer Merzifon. Saat sabaha karşı 05.00. Muayenehanenin kapısı açılır. Kapıda ilçenin kaymakamı ve yedi yaşındaki oğlu belirir. Uyuklar vaziyetteki diş hekimi kaymakamı görür görmez doğrulur.
Kaymakam, "Çocuğun azıdişi şişti, bir bakıver" der. Dişçi o gece sabaha karşı apse yapan azıdişini çeker.
Bir gün sonra..
Yer yine Merzifon. Saat sabaha karşı 05.00. Aynı muayenehanenin kapısı yine açılır. Kapıda yine ilçenin kaymakamı ve yedi yaşındaki oğlu belirir. Uyuklar vaziyetteki diş hekimi kaymakamı görür görmez yine doğrulur.
Kaymakam yine, "Çocuğun azıdişi şişti, bir bakıver" der. Dişçi önce şaşırır. Bir gün önce aynı çocuğun, aynı dişini çekmiştir. Bunun bir kâbus ya da bir dejavu olduğunu düşünür.
Hayır dejavu ya da kâbus değildir. Kaymakamın tek yumurta ikizi iki oğlu vardır ve ikizlerin bir gün arayla aynı saatte aynı dişleri apse yapmıştır.
Şaşkınlık içinde söylene söylene dişi çeken diş hekiminin halini gören kaymakam, "Benim oğullarım ikiz" açıklamasını yapar.
O gece diş hekimini afallatan ikizlerden birisi bugün Renault Mais'in Genel Müdürü olan İbrahim Aybar'dır.
Aybar kardeşler bugün kimseyi şaşırtmıyor. Çünkü diğer kardeş ABD'de yaşıyor. Ancak ne ilginçtir ki 1953 doğumlu İbrahim Aybar'ın kardeşi de otomobil işiyle uğraşıyor ve sahip olduğu serviste Porsche otomobillerinin bakımını yapıyor.

Kardeşinden 24 nefes büyüklüğünde
Söyleşiye dönersek İbrahim Aybar ile buluşmamız, yuvarlak masa toplantısı gibiydi. Yanında üç iletişim sorumlusu bulunuyordu. Yani beş kişilik bir söyleşi oldu. Ama onlar hiç konuşmadılar.
Aybar, neler soracağımı sanki önceden biliyormuş gibi ikizliğin nasıl bir şey olduğunu anlatmaya başladı:
"İkizimden iki dakikalık farkla büyüğüm. 5 saniyede bir nefes alınıyorsa bu dakikada 12 nefes eder. Yani iki dakikada 24 nefes daha fazla almışım. 25 yıldır ABD'de yaşıyor.
Hemen "İkizlerin uzak kalması zor olmuyor mu?" diye soruyorum.
Aybar, "Bu çok ilginç. Çünkü aramızdaki telepati uzaklık falan tanımıyor. Sebepsiz yere sevindiğimiz zaman biliriz ki ikizimizin başına hoş bir olay geldi. Sebepsiz yere üzülmüşsek de aynı şekilde. Bu tip durumlarda hemen birbirimizi ararız. O zaman sevincimizin ve üzüntümüzün nedenini anlarız."

Kahverengi kuşak...
Aybar babasının mesleği nedeniyle ortaokula kadar o ilçe senin bu ilçe benim gezdiklerini söylüyor.
"Gezgin bir ailenin çocuğuyum. Gaziantep Islahiye, Elazığ Karakoçan, Erzurum Narman, Amasya Merzifon gibi ilçelerde bulunduk. O günlerden hatırladığım televizyonla ilgili anılarım sadece. Televizyon ilk çıktığında apartmanımızda yalnızca bir komşumuzda televizyon vardı. Biz o dönem misafir değil telesafir olmuştuk. İkram açısından yük olmayalım diye bisküvimizi falan beraberimizde götürürdük. Bütün apartman aynı eve doluşurduk. Ortaokula gelince tayinimiz Ankara'ya çıktı. Ortaokul ve liseyi orada okuduk" diyor.
Aybar, okul dönemi boyunca sporla da ilgi lenir. "Spor yapmaktan da çok hoşlanırdım. Herşeyi biraz amatörce yaptım. Voleybol, futbol, masa tenisi hatta karate bile yaptım.
Kahverengi kuşak oldum ama arkadaşlarımızın bir kaçınının çenesi kırıldıktan sonra bıraktım" diyor.

Asıl işi uçak mühendisliği
Başarılı bir öğrencilik dönemi geçiren Aybar, İTÜ Uçak Mühendisliği bölümüne üçüncülükle girer. Aybar bu seçiminde babasının etkili olduğunu söylüyor ve devam ediyor:
"Türkiye uçak üretim üssü olacaktı, dolayısıyla havacılık gelişecekti. Biz de, Türkiye'de ciddi bir uygulama içinde olacaktık. Okula bu düşünce ve hayallerle girdim.
21 yaşında uçak mühendisi oldum. İkiz kardeşim de gemi mühendisi oldu. Sebebi ilginç; o aslında doktor olmak istiyordu hatta Hacettepe Tıp Fakültesi'ne kaydını da yaptırmıştı. Ama 'kardeşin İstanbul'da yalnız kalmasın' diye evden telkinler gelince, çocuk Ankara'daki kaydını bırakıp İTÜ'ye geldi. Kayıtların son gününe yetiştiği için tek boş yer olan gemi mühendisliğine girdi."

Uzay bilimleri okudu
Mezun olduktan sonra uzay bilimleri konusunda master yapan Aybar, havacılık ve uzay yüksek mühendisliği diploması alır ama eğitim yetersizliğinden uzay konusunda derin bilgi edinemez.
Planlarını akademik kariyer üzerine yapan Aybar, doktora yapmak için ABD'ye gider. Ancak bir süre sonra doktorayı yarım bırakıp döner.
İstanbul'da Hollanda merkezli bir şirkette iş bulan Aybar, 1988 yılında bir gece Ankara'dan telefon alır. Telefondaki, dönemin başbakanı Özal'dır. Apar topar başbakanlığa çağrılan Aybar, pat diye başbakan danışmanı olur.
"O güne kadar televizyonda gördüğünüz, takdirle izlediğiniz bir sürü kişi karşınızda. Çok farklı heyecan verici bir duyguydu" diye anlatıyor o günü.

'Özal'ın prensi lafını tercih etmedim'
"Özal'ın prenslerinden biri mi oldunuz?" sorumu Aybar, "Prens lafını hiç tercih etmedim, diyenler oldu ama ben tercih etmedim" diyerek cevaplıyor.
Bu sefer "O günlerde hangi projelerde etkili oldunuz?" diye soruyorum. Anlatıyor:
"Bin 17 projeye imza atmışız. Çok güzel bir çalışma ortamıydı. Yaptığımız işlerden birisi bankacılık sistemi kullanılarak emekli ve memurların ATM'lerden kartla maaş çekebilmeleriydi. Amacımız bürokrasiyi kaldırıp yönetim ile vatandaşı birbirine yakınlaştırmaktı. Hem devletin hem vatandaşın zamanını korumaktı. Yarım gün gibi bir sürede 20 bin denizcinin isdihdam problemini çözdük. Turizm ile ilgili çok ciddi sadeleştirmeler yaptık.
Ehliyet, ruhsat muamelelerinin azaltılmasını gerçekleştirdik. İkinci Boğaz Köprüsü ile ilgili çalışmalarımız bile oldu. Devletin tüm kodlama sistemini değiştirdik. Arşivlemeyi bilgisayar ortamına taşıdık. Başbakanlık merkezli büyük bir otomasyon sistemi, network oluşturduk. Sağlık sisteminde acil sağlık otomasyonu diye bir proje yaptık."
Bir süre sonra müsteşar yardımcılığına getirilen Aybar, 1992 yılında kanun hükmünde kararname ile görevden alınır. Aybar geldiği yer olan özel sektöre geri döner. Varan'ın genel müdürü olur.

Ağustos ve şubat aylarının önemi
Varan'da bir süre çalışan Aybar, teklif alır ve halen genel müdürlüğünü yürüttüğü Renault Mais'e geçer. Söz Renault'ya geldiğinde Aybar, keyifleniyor.
"Benim hayatımda ağustos ve şubat ayları ilginçtir. Hayatımdaki dönüm noktalarını bu aylarda yaşadım. Mesela Renault Mais'e 2000 yılının Ağustos ayında geldim" diyor.
"Diğer ağustoslarda ne oldu? diye soruyorum. Yanıtlıyor: "Doktoraya karar vermem ağustos ayında oldu. Başbakanlığa çağrılmam 19 Ağustos 1988. Sadece ağustos değil, dediğim gibi şubat ayları da benim için önemli. Örneğin, master'ımı şubatta bitirdim, ilk çalışma hayatına şubatta atıldım, yurtdışından şubatta döndüm. Hatta şunu da söyleyeyim, ağustosta sözlendim, şubatta evlendim."

Uçakla uğraşamadım
Uçak mühendisi olan Aybar'ın konuyu ne zaman uçaklara getireceğini merak ediyorum. Anlattıklarına bakılırsa, hayatında uçakla ilgili bir dönem yok gibi..
"Evet" diyor. "Uçak yok, uçakla uğraşamadım. Uçak mühendisi olan, havacılık ve uzay master'ı yapmış, üstelik doktora çalışmaları da yapmış birisi olarak havacılıkla hiç uğraşmadım. Vaktim olmadı" diyor.
Aklıma takılıyor, uçak mühendisleri ne yapar?
"Uçak mühendisi gövde ve motor tasarımı alanlarında uzmanlaşır. Benim tezim gövde ile ilgiliydi. Yani tasarım ve gövdedeki aksaklıklarla ilgili konulardı. Tez konum Paris yakınlarında düşen THY uçağının bagaj kapağıyla ilgili bir problemdi."
Soruyorum, "İbrahim Aybar otomobilleri de uçaklar kadar iyi biliyor mu?"
Aybar, "Biz satış ve servis konularında faaliyet gösteriyoruz. Önce siz inanacaksınız, bileceksiniz, kavrayacaksınız ki bunu anlatacaksınız. Otomobil satışı, servisi konularında evet ama teknik konullarda uzmanlaşmak ayrı bir şey. O konuya da çok meraklı olduğumu söyleyebilirim. Otomobilin soğutma - ısıtma sistemleri konusunda ciddi merakım var" diye yanıt veriyor.

Trafik müfettişi
"Peki Aybar iyi bir sürücü müdür?" diye soruyorum bu kez.
Aybar, "Emniyetli sürüşü seven bir sürücüyüm. İyi sürücülük bence trafikte başkalarının malına ve canına kesinlikle zarar vermemektir. Bu nedenle kendimi iyi bir sürücü olarak görüyorum. Psikolojik olarak da kendimi buna şartlıyorum. Çünkü ben bir trafik müfettişiyim. Başkalarının hatalarını tespit etmekle görevliyim. Bu nedenle bilinçli olarak hata yapamam, hata yapmak benim yaşantıma uymaz" diye cevaplıyor.
Aybar, geçen hafta tanıtımı yapılan Renault'nun yeni modeli Megan Sedan II'yi kullanma fırsatı da bulmuş.
"Her çıkan yeni modeli ilk haftasonu alıp denemeyi çok seviyorum. Çünkü ben onu yaşamadan kime ne anlatacağım. Yeni Megan Sedan'ı da hafta sonu denemiştim" diyor.
Megan Sedan II, İbrahim Aybar'ın sürüş testinden geçti mi? diye düşünürken, anlamış olacak ki, "Markanın bir sorumlusu olarak değil de kullanıcı olarak anlatmak isterim. Çok sessiz, yol tutuşu çok iyi. İçine girince gerçekten insana güven veren bir araç. Bir makine mühendisi olarak da söylemek lazım, vites, motor oranı çok güzel. Orada en ufak bir uyumsuzluk hissetmiyorsunuz" diyor.
Aybar'la sohbetimiz sona eriyor. Ofisinden ayrılırken söyleşi boyunca geçmişe yaptığı yolculuğun onu biraz yorduğunu düşünüyorum...



BUSINESS