En Bir marka

Bir marka

31.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Totti'nin Şaban fıkralarının geliri Unicef'e

Bir marka





Tek başına veya bir ekip içinde yarışan sporcuların, en yüksek performansa erişmek, zirvede kalabilmek ve sevilebilmek için sürekli çalışması gerekiyor. Sporcular bir yandan büyülü bir dünyanın yıldızları, öte yandan temel yatırımları olan bedenleri ve performanslarını en verimli biçimde yönetmek zorunda olan işadamları gibi davranmak zorundalar. Milyarlarca dolarlık spor endüstrisi yatırılan paranın karşılığı olarak sporcuların kaybetmesine, hata yapmasına ve en önemlisi kendi markalarını yıpratmalarına karşı son derece acımasız.
Yirminci yüzyılın son döneminde patlama yapan spor endüstrisi sürekli bir biçimde yeni yatırım alanları arıyor. Tüm dünyanın en sevdiği spor dalı futbol artık Maradona gibi çok yetenekli ama sahip olduğu şöhret karşısında ezilen, özel yaşamına dikkat etmeyerek kendisini yok eden yıldızları istemiyor. Futbol bir holding mantığıyla yönetiliyor, işadamı ciddiyetinde davranmayan futbolcularsa asla zirvedeki şirketlerde barınamıyor.
Geniş izleyici ve taraftar kitlelerine sahip basketbol, tenis, golf, Amerikan futbolu, rugby ve motor sporları dallarında yalnızca en yüksek profesyonel davranışları gösterebilen, bir makina gibi çalışan, düşünen, yaşayan sporcular ayakta kalabiliyor.
Spor hatayı affetmiyor, her yarış yeni bir başlangıç ve geçmişteki şöhret bir iki yenilgiden sonra hemen sorgulanmaya başlıyor. Bu dünyanın kuralları mükemmellik ve daima zirvede kalmak için çalışmak. İkinci olmanın çok da bir kıymeti yok. Mühim olan yarışmak değil her zaman kazanmak.
Sporcular tıpkı diğer tüketim malzemeleri gibi belli bir yaşam eğrisi gösteriyorlar. Kimisi kısa bir dönem yaşayabiliyor, kimisi uzun yıllar en çok tercih edilen marka olabiliyor, bazılarıysa efsaneleşerek isimlerini pek çok yan ürüne veriyor ve yaşamlarını birkaç nesil boyunca sürdürebiliyorlar.
Büyük takımlar, tıpkı büyük şirketler gibi kurumsal tavırlar göstererek, kalite ve verimliliği artırmaya, kendilerine duyulan müthiş aşkı en yüksek değerde pazarlayabilmeye çalışıyor.
Artık tüm sporcular ve takımlar, tıpkı diğer ticari kuruluşlar gibi dünya çapında güçlü ve şöhretli olmak istiyorlar. Bir ülkede veya bir bölgede ünlü olmak zirveye gidebilmek için yalnızca birinci basamak. Yabancı kulüplere giden Türk futbolcularından bu formülü en iyi anlayanlardan biri Emre Belözoğlu.
Kendini "en Milanlı" oyuncu olarak gören, içinde bulunduğu ortamın kurallarına uymaya ve disiplinli olmaya çalışan Emre aslında bir şirketin parçası olduğunu fark eden, kendi egosunu terbiye etmeye çalışan yeni sporcu tipinin bir örneği.
Ünlü sporcular kendi markalarını daima özgün kılabilmek, dikkat çekmek, fark edilebilmek ve daha çok taraftarın gönlünü çelebilmek için çeşitli yöntemler geliştiriyorlar. Başarılı performansın mutlaka diğer iş alanlarında olduğu gibi halkla ilişkiler çalışmalarıyla da desteklenmesi gerekiyor. Dünyanın en çok kazanan sporcuları, David Beckham gibi büyülü bir özel yaşam imajı yaratarak, kitap yazarak veya sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak tıpkı ünlü diğer ürünler gibi kendi markalarının değerini en yüksek seviyeye çıkarmaya çalışıyorlar.
Olimpiyatlar, Dünya Kupası gibi mega organizasyonlarla dünyanın her yerinde, binlerce sporcu ve takım arasından öne çıkabilmek şüphesiz üstün yetenek gerektiriyor. Ancak, zirvede kalmanın anahtarı kalite ve verimliliğe yatırım yapmak ve başarılı bir algı yönetimiyle "sıradan ölümlülerin" içleri titreyerek seyredebilecekleri bir yıldız dünyası yaratabilmek.

Bin 100 dolara kurulan Nike 10 milyar dolarlık satışa ulaştı
1962 yılında University of Oregon'da çalışan Bill Bowerman isimli bir spor hocası ve Maliye bölümünde okuyan öğrencisi Phil Knight tarafından, Almanlar'ın kontrolünde olan Amerikan koşu ayakkabı pazarına düşük fiyatlı, kaliteli ayakkabı sunmak amacıyla bin 100 dolarlık bir yatırımla kurulan Nike bugün dünyanın en bilinen ikon markalarından birisi. İletişiminde Nike ismini bile kullanmayacak kadar kendine güvenen firma, reklamlarında 1971 yılında bir grafik tasarımı öğrencisine yalnızca 35 dolara yaptırdığı logosunu kullanıyor. Başta Phil Knight olmak üzere, şirketin pek çok çalışanı, logolarını bileklerine dövme olarak yaptıracak kadar kurumlarıyla gurur duyuyorlar.
1980'lerde, Michael Jordan ve John McEnroe gibi spor ilahlarını reklamlarında kullanan Nike, "Just Do It" kampanyalarıyla, sporun yalnızca sporcuların değil, herkesin yaşam stili olması gerektiği inancının öncüsü oldu. Başlangıçta gelirlerinin büyük bir bölümünü Amerika'dan elde eden Nike, gerçek anlamdaki sıçrayışını futbol alanındaki başarısıyla gerçekleştirdi. Adidas, Umbro ve Puma'nın bu alandaki güçlü konumunu sarsabilmek için dev yatırımlar gerçekleştirdi.
Michael Jordan'dan sonra, aynı karizmada başka bir basketbol yıldızı bulamayan Nike geçtiğimiz günlerde uzun uğraşlardan sonra yeni yıldızıyla anlaşma imzaladı. Daha 18 yaşında olan çaylak LeBron James'i rakiplerini atlatarak 90 milyon dolarlık bir kontratla ikna eden Nike, James'i gelecek senaryolarının baş oyuncuları arasında görüyor.

Gelirlerinin yüzde 3'ünü yardıma ayıran Nike, eleştirilerden yine de kurtulamıyor
Üretiminin neredeyse tamamını Amerika dışındaki fabrikalarda yapan Nike, Vietnam ve diğer Asya ülkelerindeki işçilerinin düşük ücret aldığı, haklarının verilmediği ve tacize uğradığı iddialarıyla küreselleşme karşıtlarının hedefi haline gelmiş durumda. 1996'dan itibaren aleyhinde yürütülen çeşitli protesto çalışmaları ve açılan davalarla uğraşan Nike, 2002 yılında spora, gençliğe ve sağlık konularına 30 milyon dolarlık bir yardım sağlamış.

Nike, futbol dünyasında da en büyükleri istiyor
1998'deki Dünya Kupası'nda Ronaldo, Brezilya ve Hollanda milli takımlarının sponsoru olan Nike, en büyük yatırımlarından birisini 480 milyon dolarlık bir pazarlama kontratıyla Manchester United'la yaptı. Amerika'da futbol pazarının büyümesine büyük katkıda bulunan Nike'ın, onüç yaşındaki Freddie Adu'yla yaptığı 1 milyon dolarlık anlaşma Nike'ın bu alandaki ciddiyetinin bir başka göstergesi.
Bir dönemin yıldız markalarından Converse'i 305 milyon dolara satın alan Nike, markasının gücünü artırmak için sürekli çalışıyor. Nike'ın Başkanı, Charlie Denson şöyle diyor: "Nike'ın temsil ettiği herşeyi sürekli yenilemek ve tazelemek zorundayız. Sahip olduğumuz tek şay markamız ve onu çok iyi korumamız lazım.

Roma'nın yıldız oyuncusu Totti, başarılı, yakışıklı -süper güzel bir sevgilisi var- ama hakkında yüzlerce şaban fıkrası çıkmış durumda. İnternet ortamında dolaşan fıkralardan rahatsız olmak yerine, başarılı bir imaj yönetimi çalışmasıyla tüm fıkraları toplayarak bir kitap haline getiren Totti kitabın tüm gelirini de başta Unicef olmak üzere hayır kuruluşlarına bağışladı. "Totti Hakkındaki Tüm Fıkralar (Tarafımdan Toplanmış)" isimli kitabın önsözünü yazan Unicef İtalya Başkanı Giovanni Micali, Totti'nin Unicef İyiniyet Elçisi olmasından memnuniyet duyarak, oyuncunun "dünyadaki barış için bir gol atmak isterim" cümleleriyle çocuklara destek verme kararından övgüyle söz ediyor.

1072 oyunda, 41.011 dakikada 32.292 puanlık atış yapan efsane Michael Jordan disiplini, hırsı, profesyonelliğiyle spor tarihinin en önemli oyuncularından birisi. Nike markasının en önemli yıldızlarından olan Jordan, kendi markasını pek çok alanda kullanarak bir Jordan Holding kurmuş durumda.
Electric Arts, Gatorade, Hidden Beach Records, MCI, M.Jordan Automotive, M.Jordan Celebrity Invitational, NBA Videos, Oakley, Sara Lee, SportsLine, The Upper Deck Company, Wilson Sporting gibi kuruluşlarla işbirliği yapan Jordan'ın bir uçuş eğitimi veren okulu, Bijan'la ortak çıkardığı Jordan Kolonyası, iki restoranı ve bir spor kafesi var. Ayrıca, çeşitli vakıflarla işbirliği yaparak çocuklara, ailelere ve Engelliler Olimpiyatı'na destek veriyor.

Basketbolda ve futbolda yabancı takımlarda çalışan Türkler'in bir kısmı Hakan Şükür, Fatih Terim ve İbrahim Kutluay gibi vatan ortamını arayarak Türkiye'ye dönüş yapıyor. Emre, Nihat, Hidayet, Mehmet Okur gibi yeni nesil sporcular, küresel pazarda şöhret olmanın kurallarını öğreniyor, iyi oynamanın yanı sıra taraftarların sevgisini de kazanmaya çalışıyorlar. En yeni transferlerden Rüştü Reçber'in Barselona'da uzun saçları ve güzel eşiyle, David - Victoria Beckham'ın imajına karşı bir karizma silahı olarak kullanılacağı bile yapılan yorumlar arasında.
Türk spor takımlarının, son yıllarda bazı gelişmeler olsa da, markalarını iyi yönettikleri söylenemez. Bilet gelirleri dışındaki pazarlama etkinliklerinin verimi düşük. Yabancı kulüplerle kıyaslandığında markalarının değerini artırmakta veya mevcut değeri kullanmakta yeterince başarılı değiller. İlhan Mansız ve Sergen gibi dünya çapında yıldız olabilecek yeteneklerin de özel yaşamlarına dikkat etmeyerek marka değerlerini düşürdükleri söylenebilir.



BUSINESS


Başkanın adamları
Turizmin ikizleri
Dokun bana
Sudanlılar 'İnşallah Bukra Magleş' diye diye ağlattılar
'Zeki, çevik, ahlaklı' ve işadamı sporcular dönemi
Unvan değişiyor... İşte o kadar!..
İlk sucumuz Hamidiye'ydi
İnşaat krize girince suda Lido markasını yarattı
Erikli, damacanada bayilikler veriyor
Şaşal, 10 yıllığına DanoneSa'nın
Finansal kiralamada yeni esaslar
Bergama'nın taşını İngiltere Kraliyet Ailesi'ne sattı
Ben bir ceviz ağacıyım tabanca kabzasında
Şimdi okullu oldular
MİT, İshak Alaton'u 'koyu pembe' yemekhane nedeniyle sorgulayınca...
araştırıp, geliştirip, satıyorlar
Mustafa Reis ağlarını attı, bekliyor
İlaçlama uçağı ve plaza satışı ilanı bile var
Ofislerde 'bumerang' var