En 'IMF katı para politikası istedi'

'IMF katı para politikası istedi'

08.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

'ABD de bizi istemiyordu'

IMF katı para politikası istedi





2001 yılı şubatında, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı içinde gelişen ve 'Anayasa kitapçığı olayı' olarak Türkiye'nin siyasal tarihine geçen kriz günlerinde Türkiye'yi yöneten 57'nci hükümetin başında, yine Türkiye'nin en deneyimli politikacılarından biri olan Bülent Ecevit vardı.
Ecevit, ekonomi konuşmaktan pek de hoşlanmamakla birlikte, krizin nedenlerine ilişkin analizlerini bizimle paylaştı. Ecevit, 'Anayasa kitapçığı olayı' gelişmese de Türkiye'nin 1995'ten bu yana derinden derine işleyen bir ekonomik krizin içinde olduğunu düşünüyor; "Şunun ya da bunun sorumluluğu tartışmasına girmek istemiyorum. Nihayetinde yaşanan Cumhurbaşkanı ile aramdaki bir günlük bir sarsıntıydı. Türkiye'de ciddi bir ekonomik kriz yapısı daha önceden oluşmuş olmasaydı, bu kadar büyük tesir yapamazdı" diyor.
Söyleşi boyunca üç - dört kez "IMF'ye direnecek durumda değildik" cümlesini kullanan Ecevit, sonuçta kendisi Türkiye'ye çağırdığı için, "Hata benim" diye üstlense de birçok şeyden Kemal Derviş'i sorumlu tutuyor. Derviş'in gelir gelmez koalisyonda MHP ile diğer partiler arasında 'kasıtlı' olduğu belli bir şekilde, 'sorun çıkarttığını' söylüyor.
Dikkat çektiği önemli bir nokta daha var: Amerika Birleşik Devletleri Irak'ı işgal etmeye kararlıydı. O dönem hükümetinin buna katkıda bulunmayı düşünmediğini de biliyordu. Irak'ın işgali planı yürürlüğe konulduğunda Ankara'da buna karşı bir hükümetin işbaşında bulunması işine gelmezdi...
Peki, 57'nci hükümetin çöküşüne giden sürecin başlamasının bu plana bağlanan bir boyut var mı? Ecevit'e göre var ve şöyle:
"ABD komplolar yaptı da hükümeti düşürdü demek istemiyorum. Buna ihtiyaç yoktu, hükümet kendiliğinden gidecek duruma gelmişti. Ama Kemal Derviş dolaylı olarak Amerika'nın etkisiyle devreye girmiş olabilir."
Söyleşi boyunca biz Şubat Krizi'ni konuşmayı isterken, Ecevit kriz sonrası yaşananlar ve Derviş üzerinde durmayı tercih etti. Hükümet yorgunluğundan kurtulmuş olmasına karşın, yine de yorgun görünen Ecevit'in Şubat Krizi üzerine değerlendirmeleri şöyle:

- Bundan kuşkum yok, (kriz) yine yaşanırdı. Kriz aslında 1995 yılında başlamıştı. Gitgide tırmanan ekonomik bunalım Türkiye'yi sarsıyordu. Şubat Krizi olmasaydı bile derinden kaynaklanan bir kriz vardı.

'Ciddi direnç gösterdik ama...'

- Şunun ya da bunun sorumluluğu tartışmasına girmek istemiyorum. Nihayetinde yaşanan Cumhurbaşkanı ile aramdaki bir günlük bir sarsıntıydı. Türkiye'de ciddi bir ekonomik kriz yapısı daha önceden oluşmuş olmasaydı, bu kadar büyük tesir yapamazdı.


IMF ya da Dünya Bankası'na "sizi dikkate almıyoruz" diyebilecek noktada değildik. Ama bu iki kuruluşa da çok ciddi şekilde direnç gösterdik. Bir yandan tartışma ve çekişmelerimiz, diğer taraftan da bizim içtenlikli davrandığımız sosyal konularda yapmak istediklerimizin bir kısmını yapabildik. Giderek ekonomi düzelmeye başladı. Öyle ki 57'inci hükümetin üçüncü yılı dolarken enflasyon hızla düşmeye, üretim ve dışsatım artmaya başlamıştı.


Eğer erken seçim kriziyle karşılaşmasaydık, biz ekonomideki olumlu sonuçları topluma anlatarak seçimlerde çok daha iyi bir sonuç alabilirdik. En azından bu kadar kötü bir sonuç almazdık. Ama maalesef bir erken seçim sorunuyla karşı karşıya kaldık. Bunda bir neden de Sayın Kemal Derviş'tir. Hazine Bakanlığı'nı üstüne aldıktan sonra erken seçim teşvikçiliği yapmaya başladı. Erken seçim havasını tahrik etti.


(Derviş) Ankara'ya geldiği günden itibaren hükümetle MHP arasında gerilim ortaya çıkarttı. Oysa üç partili hükümetin içinde tam bir uyum vardı. Aramızda hiçbir sorun yoktu. Fakat Derviş bu sorunu yarattı. Gelişmelerin etkisiyle Sayın Devlet Bahçeli de 3 Kasım'da seçim istemeye başladı. Oysa birkaç hafta önce süre dolmadan seçime gidilmeyeceğini söylüyordu. Böylece büyük bir fırsat kaçırılmış oldu. Çektiğimiz üç yıllık sıkıntıdan sonra olumlu siyasal sonuçları elde edebilecek durumdayken son derece güç bir durumda kaldık.


Çok uğraştım böyle bir krizi önlemeye ama o kararlı gelmişti; o anlaşılıyordu.


Kasıtlı bir şey olduğu belli de, kastı nedir onu bilebilecek durumda değilim. MHP'nin AB'nin, DB'nin, IMF'nin kabullenemeyeceği yerleşmiş, kökleşmiş görüşleri vardı. Biz idare ediyorduk; sayın Bahçeli de çok uyumlu davranıyordu. Biliyorsunuz sonuçta kendi direncini geri çekti. Katılmadı söylediklerimize, ama engel de çıkartmadı. Abdullah Öcalan konusunda bile böyle oldu. Buna rağmen Derviş çok direndi.

'Aslında ben sorumluyum'

Evet.

Benden geldi. Biz çözüm yolu ararken IMF ve DB'nin desteğini sağlamamız gerekiyordu. Bu kuruluşlarda çalışmış iyi ekonomist arkadaşlar vardı. Onlardan birini acaba getirtebilir miyiz diye düşündük. Ben Kemal Derviş'i düşündüm. Çünkü gençlik çağlarından kendisini tanıyordum; demokratik sol havadaydı. Koalisyon ortaklarımıza danıştım. İkisi de tanımıyordu Kemal Derviş'i. Benim takdirime bıraktılar. Biz Derviş'i Merkez Bankası başkanlığı için getirtiyorduk. Ama karşı çıktı "İlla da Hazineden sorumlu bakanlık olsun" dedi. Aslında olanlardan ben sorumluyum.

'Erken seçim tuzağına düştük'

Onu düşünme noktasına gelmemiştik.


Bu görüşe katılıyorum. Ama 3 - 3.5 yıl sonra olumlu sonuçlar da alınmaya başlandı. Erken seçim tuzağına düşmeseydik. 3.5 yılın ötesinde yeni bir süre alıp ekonomiyi düzlüğe çıkarabilecektik.


Büyük ölçüde dış etkenlerle izlediğimiz bazı politikalarda iyi sonuçlar alınmadı; mesela özelleştirme alanında. Özelleştirmeden aldığımızla verdiğimiz bir oldu. Ne kazandık bundan, bilemiyorum. Özelleştirmeden vazgeçilsin demiyorum. Ama herhalde özelleştirme politikası hiçbir parti tarafından istenen sonuçları vermedi.


O konuda IMF çok diretti. O günün şartları altında karşı çıkamayacağımız kadar diretti o konuda. Geçmişi gözeterek doğru olmadı diyebilirsiniz ama bugünkü sonuçlarına bakılırsa artık kaygı verecek, tepki uyandıracak bir yanı kalmadı. Türk ekonomisi yeni koşullara uyum sağladı, toplum yapısı buna uydu.


Tabi bu bize dayattığı kur politikası haklı mıydı değil miydi ona bağlı. Haklı değildi derseniz yanlış değil.


Bu konuda hükümde bulunabilecek durumda değilim. Ama içime sindirememiştim o kadar katı para politikasını. Fakat direnemeyecek durumdaydık. Ama ben, 'haklıydım' deme yetkisini de kendimde bulamıyorum.


Sayın Derviş'i getirtmekle IMF ve DB'nin isteklerine bizi daha kolay çekme durumu oluştu. Bu doğru muydu, iyi miydi, kötü müydü bunun tartışmasına girmiyorum. Ama mesela sayın Derviş daha erken ayrılmak durumunda kalsaydı ve yerine Masum Türker'i 4 - 5 ay için hazinenin başına getirmiş olsaydık, bu aksaklıkların bir bölümünü mutlaka giderirdik. Allahın emri değildi herşey. IMF'ye karşı direnebilecek durumda değildik. Masum (Türker), bakanlığa gelince ona da engel çıkarmak istediler ama o akıllı bir şekilde direndi.


Dolaylı etkileri var. Amerika Birleşik Devletleri Irak'ı işgal etmeye kararlıydı. Bizim buna katkıda bulunmayı düşünmediğimizi de biliyorlardı. Anlatmıştık. Irak'ın işgali konusunda bizim başında bulunduğumuz bir hükümet işine gelmezdi.


Amerika Birleşik Devletleri komplolar yaptı da hükümeti düşürdü demek istemiyorum. Buna ihtiyaç yoktu, hükümet kendiliğinden gidecek duruma gelmişti. Kemal Derviş dolaylı olarak Amerika'nın etkisiyle devreye girmiş olabilir. Ama gerçek o ki; şubat krizi yaşansın ya da yaşanmasın ABD ile AB, Türkiye'nin genel politikasında bir takım değişikliklerin yapılmasında istekliydiler. Örneğin Amerika Ortadoğu'da egemen olmayı aklına koymuştu. Bizi de kendi istediği ölçüler içinde kullanmaya kararlıydı. Fakat biz buna razı değildik. Kıbrıs'ta da hiç ödün vermeye niyetli değildik.



BUSINESS


KRİZİN VAKTİ SAATİ GELMİŞTİ YA DA HİÇ GİTMEMİŞTİ
Aşk istedim kriz çıktı
'Kur politikasını içime sinderemedim ama, IMF'ye direnecek halimiz yoktu'
Çinli kadın, İzmirli Hipokrat'ın malzemesi ile boyunu uzatıyor
Kapalıçarşı'nın Altın Kızları
Fazla aşk müşteri usandırır
'Maaşları ödeyebilir miyiz kuşkusu vardı'
Bir haber ajansı nasıl kurtulur?
Her ilişki 'müşteri ilişkisi'ne dönüşürse etik ortadan kalkar
SSK prim ödemesinden Hazine'ye ciddi yük geldi
İngiliz, 'asaletini' tatile götürmüyor
Bir kriz yıldönümünün düşündürdükleri
Türk şirketlerine 500 milyon dolar yabancı fon buldu
Sizin oranın nesi meşhur?
Moghadam'ın acemiliği, Unakıtan'ın vergi oyunu
Tel Aviv'de bir saat
Kalaşnikof'tan patent davası
İlk satışı yapınca Fındıklı'dan Şişli'ye kadar koşarak gitti
Ünlüye sponsor ol, imaj yap