En İnternetin cazibesi ve Dean'in ucuz kampanyası

İnternetin cazibesi ve Dean'in ucuz kampanyası

24.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

İnternetin cazibesi ve Dean'in ucuz kampanyası

İnternetin cazibesi ve Deanin ucuz kampanyası




"Bilgi toplamanın fiyatı, kuruluşların büyüklüğünü de belirler." Bu fikir bana ait değil, 1932 yılında daha üniversite öğrencisiyken, modern şirketlerin kurumsal mantığı üzerine düşünen Londra doğumlu, ekonomist Ronald Coase'ın fikri. 59 yıl sonra, Nobel Komitesi, onun yazmış olduğu makalelerden etkilenmeye devam ettikleri için, ödüllerinden birini ona verdiler.
Coase, şimdi 90'lı yaşlarında, ama mikro iktisat ve yirminci yüzyıl iş dünyası üzerine yaptığı öncü çalışmalar, bugün Amerika'da seçim politikasının ve yirmi birinci yüzyılda siyasi partilerin doğası ile ilgili bir tartışmaya sebep oldu.
Tartışmayı başlatan, Bill Clinton zamanında Ticaret Müsteşarlığı yapmış olan Everett Ehrlich'in Washington Post'ta yayımlanan yazısı oldu. Ehrlich, Amerika'nın en küçük eyaletlerinden birinde vali olan Howard Dean'in, ülke çapında bir halk ordusunu yanına çekip, 40 milyon dolar toplamasını analiz etmeye çalışıyordu. Dean, sadece geçen yıl içinde 130.8 milyon dolar toplayarak, 2000 yılının kampanyasında topladığı 100 milyon dolarlık rekorunu kırmayı başaran George Bush ile kıyaslanamaz bile. Ancak, Dean tüm demokrat rakiplerini geride bıraktı; onun başarısı daha da etkileyiciydi çünkü paranın çoğu mütevazı, özel bağışlar sayesinde toplanmıştı.

Makine aniden duruyor
Bunun neden önemli olduğu aslında meydanda. Amerikan politikasında herkesçe bilinen gerçeklerden biri, asıl rekabetin oy için değil de bu oylara sahip olmayı mümkün kılacak kampanya bütçesini oluşturmak için yapıldığı. Adaylar, seçmenleri ikna etmeden önce, resmi olmayan seçiciler kurulunu ikna etmek zorunda: Parası olan insanları. Yeni başlamış olan ön seçimler kısır bir döngüye yol açıyor.
Bağışçıları, bir adayın daha sağlam olduğu konusunda ikna ediyorlar, bu da daha büyük bir kampanya bütçesinin, daha büyük bir galibiyetin ve daha çok bağışçının olmasını sağlıyor. Bir önseçimi kaybederseniz, bütçe azalmaya başlıyor ve makine titreyip ani bir şekilde duruyor.
Ehrlich, Howard Dean'ın kendi partisinde muhalif bir ses olmadan öte, başka bir fenomeni temsil ettiğini savunuyordu:
"John Kerry, John Edwards, Wesley Clark gibi diğer adaylar, partinin bütçe, düzenleme ve medya çalışmalarının sorumluluğunu almak için rekabet ediyorlar. Dean ise bu kaybolan değerlerle ilgilenmiyor. O kendi partisini, kendi listelerini, kendi parasını, kendi düzenini yaratıyor. Onun istediği, Demokrat markasının ismi ve mirası; yani partiden geriye kalan tek değerler."

Taşeron verimliliği
Dean, teknoloji yoluyla başarıya ulaşmaya çalışıyor. Ehrlich, modern kuruluşların temelinde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için Coase'ı kullanıyor. Coase, şirketlerin daha verimliymiş gibi göründüğü halde piyasa fiyatına taşeronla çalışmak yerine neden kendi çalışanlarını işe aldığı sorununu inceledi. Verdiği cevap da, taşeronlarla çalışmanın kendine ait bir "işlem ücreti" olduğuydu.
Her işi, tek tek organize etmek, kontrol etmek ve denetlemek daha pahalıya geliyordu; sürekli bir işgücü ile çalışmak daha verimliydi. Aynı zamanda, şirket bu işgücünü koordine etmek için büyük bir aracı yönetici ekibine ihtiyaç duyuyordu. Belli bir aşamaya gelindiğinde, bu yönetim ekibini genişletmektense, bazı işleri taşeronlara devretmek tekrar daha verimli hale geliyordu.

'Ucuz bilgi küçültüyor'
Büyümesi daha çok teknolojiye dayanan "yeni şirket" büyük bir yönetim hiyerarşisine ihtiyaç duymuyordu. Bu şirketler "daha yassı" ve "daha hızlı" hale geldi, ve böylece "sanal", "ağ" şirketi varolmuş oldu; yani aynı şirkete bağlılarmış gibi, aynı bilgisayar ağını kullanan şirketler.
Erlich şu sonuca varıyor: "İnternet devrimi, şirketleri aynı Coase'in teorisinin öne sürdüğü şekilde etkiledi: Ucuz bilgi, şirketlerin küçülmesini sağladı."
Bunun da, siyasi partilerin ufalmasını sağladığını veya en azından daha yayılmasını sağladığını savunuyor. Dean'in internetin cazibesini daha fazla kişiyi yanına çekmek için kullandığını ve bu kişilerin de kampanya için para toplamayı ucuzlatmak için internetten faydalandığını söyleyen tek yorumcu Ehrlich değil. Bunun sonucunda, kaynaklar, küçük bağışlar toplamaya başlandı. Az kişiden büyük bağışlar toplamak yerine, çok kişiden küçük bağışlar toplamak, Dean'in yaratmaya çalıştığı politik gücün doğasını ve cazibesini temelden değiştirmiş oldu.

Linux benzetmesi
Ehrlich'in benzetmesine yapılan eleştiriler de var. Bunlardan biri, bu benzetmenin genelde yanıltıcı olduğu yönünde. Bilginin fiyatı bir şirketin gelişimindeki birçok faktörden sadece biri. Örneğin, bütün bunlarda küreselleşmenin yeri nedir?
Bir diğer eleştiri de, Ehrlich'in benzetmesini yeterince geliştirmediği. Bir internet "blogger"ı (kendi internet gazetesi olan kişi), Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden Yochai Benkler'in "Coase'in Pengueni (linuxun simgesi), ya da Linux ve Şirketin Doğası" isimli makalesinden alıntılar yaparak, Dean'in kampanyasını Linux (herkese açık kodlu) programlara benzetti.
"Kimse nasıl kullanılacağına, nasıl geliştirileceğine veya bunun neticesini nasıl idare edileceğine karar vermediği için, geleneksel anlamda kimse bu programın sahibi değil.
Bunun sonucunda da, güçlü, yenilikçi ve üretken bir işbirliği ortaya çıkıyor; bu işbirliğinin ortakları da şirket halinde çalışmıyor ve projelerini ücretle ilgili işaretlere tepki olarak belirlemiyorlar."

Erdoğan'ın ilgisi çekebilir
Tabii ki, Dean seçimlerde daha başarılı olsa bütün bunlar da daha anlamlı olurdu. Dean, Iowa'daki ilk yarışını kaybetti; ideolojik olarak daha bağlı olması gereken genç seçmenler onu, bu yarışta galip gelen John Kerry'den daha cazip bulmuşa benzemiyor. Ehrlich ise Dean'in yeni bir akımı tanımladığını ve birilerinin eninde sonunda parti sistemini kırmayı başaracağını savunuyor.
Şu anda süren başkanlık kampanyası, kuşkusuz haftanın sonunda Amerika'ya gidecek olan Türk başbakanının ilgisini de çekecektir. Başbakan, ne kendi konumunun, ne de partisininkinin fazla tehlikede olmamasından hoşnut kalabilir. Rakipleri ise, partilerinin tam olarak ne yaptığı ve bunu kimin için yaptığı konusunda uzun uzun düşünmek isteyebilirler.



BUSINESS