En İstatistiklerin kralı Demir, bilgi satarak para kazanıyor

İstatistiklerin kralı Demir, bilgi satarak para kazanıyor

18.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Eşler özel harcamalarını saklıyor'

İstatistiklerin kralı Demir, bilgi satarak para kazanıyor





Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), Yaşam Memnuniyeti ve Yoksulluk Profili araştırmalarıyla geçtiğimiz hafta gündeme oturdu. Kurum, bir süre önce de özellikle gelişmiş büyük ekonomilerde, şirketlerin yatırım - üretim kararlarını vermeden önce mutlaka izledikleri 'Tüketici Güven Endeksi'ni Türkiye'ye uyarlayarak, ilkini açıklamıştı.
DİE Başkanı Ömer Demir'le görüşmemizde bu yeniliklerin bitmediğini, arkasının geleceğini öğrendik. Demir'in verdiği bilgiye göre kurumun projeleri arasında, 'dini istatistik' yapmak ve açıklamak da var. Bu istatistikler açıklandığında, Türkiye'de namaz kılma, oruç tutma, hacca gitme vb. oranları, genel nüfusun dini konulara ilgisindeki artış ve azalış eğilimleri de saptanmış, izlenmiş olacak.
Görüşmemizde, 'Yaşam Memnuniyeti' istatistiği ile 'Türkiye'de mutluluğun resmini' çizdiklerini anlatan Demir, kurumun daha başka resimler de çizmeyi plandığını belirtti. Tabii ki sadece kendi merakı için bir çalışma başlatmış değil ancak, kendisinin de, örneğin Türkiye'de kaç kişinin oruç tuttuğunu merak ettiğini anlatıyor. Dini istatistiklerin eksikliğinden yakınan Demir, şunları söylüyor: "Henüz masamda değil ama orta vadede dini istatistik çalışması yapacağız."

'Dini istatistik isteyen çok'
DİE, bu önemli çalışmasını gerçekleştirdiği zaman, yalnızca şirketler için değil, özellikle toplum bilimciler, siyasi analistler ve hükümetler için de çok önemli bir veri ortaya çıkmış olacak. Şirketler, pazarlama stratejilerini geliştirirken, satın alma alışkanlıklarını etkileyen 'inanç yapısı'ndaki gelişme ve eğilimlerle ilgili veriler ellerinin altında olacak. Sosyal açıdan Türkiye toplumu daha iyi tanınacak. Eğitim, politika geliştirme gibi alanlarda karar vericiler daha gerçekçi kararlar alabilecekler.
Birçok ülkede, benzer araştırmalar hem özel sektör araştırma şirketleri tarafından hem de kamu istatistik kurumları tarafından yapılıyor. DİE Başkanı Ömer Demir de 'görev tanımı' gereği dini istatistik çıkarmayı planlarına almış. Ancak bunda CHP'li bir milletvekilinin bilgi talebi de etkili olmuş. Demir, olayı şöyle anlatıyor:
"Bizim bütçe görüşülürken CHP'li bir milletvekili haklı olarak böyle bir istatistik istedi. Böyle talepler yurtdışından ve yurtiçinde başka kuruluşlardan da geliyor. Bende öyle bir veri yok. Türkiye'de dini pratiklere ilişkin istatistik yok. Bunun üzerine konu gündemimize girdi."
Memnuniyet araştırmasını yaparken dini inanç - memnuniyet arasında kapı aralayacak sorulardan özellikle kaçındıklarını anlatan Demir, "Bunun ilişkili olduğunu biliyorum ama Türkiye'de hassas bir konu. Memnuniyetle dini inanç veya dini pratikleri yerine getirmek bakımından ilişki olabilir. Bunu memnuniyet araştırmasında yok kabul ettik" diyor.

'Camiye bağış sorulabilir'
Demir, sohbetimizde dini istatistiklere yönelik bir araştırmanın nasıl yapılması gerektiğinin ipuçlarını da veriyor. Diyanet'in resmi kayıtlarındaki bütün bilgilerin gerekirse yenileri eklenerek alınması gerektiğini söyleyen Demir, örneğin, camilere ne kadar bağış yapıldığının sorular arasında yer alabileceğini belirtiyor.
Demir, "Ben şunu merak ediyorum: Mesela Türkiye'de kaç kişi oruç tutuyor? Gittiğimiz hanede kaç tane oruç tutan var? Avrupa'da 1800'lü yıllardan bu yana dini duyarlılıkların ne kadar gelişip ne kadar kaybolduğu araştırılıyor. Biz de bunu yapmak istiyoruz" diyor.
Avrupa'da kiliseye ne kadar bağış yapıldığına bakıldığına dikkat çeken Demir, bir sosyologdan etkilendiğini belirtiyor:
"Bu konuda sekülarizmin geleceği üzerine yazan bir sosyoloğun kafamı altüst eden bir kitabı var. Diyor ki, 'Geçmişe baktığınızda insanlar eskiden daha dindardı zannediyorsunuz ama hayır.' Ortaçağ'da, bugünkü bir insanın sahip olduğu din bilgisi ve pratiklerinin yüzde 10'u bile bilinmiyordu."

Fişleme korkusunu 'özel'le yenecek
Demir, istatistiki olarak böyle bir verinin öneminin altını çizmekle birlikte, konunun hassasiyetine de dikkat çekiyor. İnsanların inançları ile ilgili sorulardan rahatsız olabileceklerini ifade ediyor. 'Rahatsız olacak kesimleri' böyle bir araştırmaya başlamadan önce dikkate aldığını özellikle vurguluyor. Bu tür araştırmaların ve 'kişisel - özel' soruların 'fişlenme korkusu' yarattığını belirten Ömer Demir, dini soruların hem DİE'nin araştırmalarında sorulabilmesi, hem de insanların fişlenme kaygısından kurtulması için özel yöntemler gerektiğini ifade ediyor. Bunun için geliştirdiği ilk çözüm araştırmayı özel kurumların yapması. Özel araştırma kurumlarının yapacağı arıştırmaların dini verilerin konuşulabilirliğini ve sorulabilirliğini artıracağına inandığını söyleyen Demir, "Devlet soru sorduğunda 'bizi fişliyorlar mı' kaygısı böylelikle kalkabilir" diyor.

'Mahkemeye bile vermiyoruz'
DİE'nin dini eğilimlerdeki gelişmeler gibi, başka birçok sosyolojik içerekli araştırma planlaması, başlatmasının yaratabileceği fişlenme korkusunu, bu araştırmalardan bazılarının özel araştırma şirketlerine yaptırılması
ile yenilememesi olasılığı da var tabii. Ancak, Demir bu korkuların yersiz olduğunu belirtiyor. Fişlenme korkusu ile ilgili olarak dikkat çektiği ikinci nokta, kurumun yasa ve yönetmeliklere dayalı çalışma prensipleri ile ilgili. "Biz, devlet kurumları, mahkemelere bile, kişisel, özel bilgileri vermiyoruz" diyen Demir, şöyle devam ediyor:
"Bütün Türkiye'deki işyerlerini saydık. Maliye Bakanlığı, bütün işletmelerin adres bilgilerinin unvanlarına göre gönderilmesini istedi. Kendi bilgilerini güncellemek için istediler. TOBB da istedi bizden. Biz işletmeden aldığımız bir bilgiyi işletme bazında veremeyiz. Maliye ısrar etmedi, zaten etseler de vermezdik. Mahkemelere bile bilgi vermiyoruz. Filan kişi nüfus sayım günü çıkan bir olay nedeniyle mahkemeye verdiği ifadede 'Olay sırasında falan yerdeydim ve o evde yazıldım. İsterseniz DİE'ye sorun' diyor. Bize 'Bu kişinin orada sayılıp sayılmadığını bildirin' deniyor. Bu özel bilgi niteliğindedir. Biz bir soruyu cevaplayanın kimliğini ortaya çıkaracak bilgiyi veremeyiz. Yasa böyle diyor. Geneller kullanılabilir. Yani yüzde olarak şu şudur diyenler. DİE'den kimseye böyle bir bilginin verilmesi için imza attıramazlar."

Kurumun bu yeniliklerinde, 'görev tanımı'nın olduğu kadar, başkanın niteliğinin de etkisi olduğu düşünülebilir. DİE Başkanı Ömer Demir, aralarında Bilimler Felsefesi ile İslam, Sivil Toplum ve Piyasa Ekonomisi'nin bulunduğu dokuz kitabın yazarı bir akademisyen. DİE, Türkiye'nin istatistik deposu. Bu anlamda Ömer Demir'e 'istatistik kralı' da denilebilir. DİE ise, Türkiye'nin bilgi ambarı. Türkiye'de istatistiki bilgi satarak para kazanan tek kamu kurumu. Yalnızca bakanların bilgi isteğini geri çevirmiyor. Kamuoyuna açıklananlar hariç, önemli, ayrıntılı istatistikleri parasını vermeden kimseye vermiyor.
DİE Başkanı, klasik bürokrat profilinden uzak bir görüntü veriyor. Fotoğraf çekiminde çok rahat olduğunu gözlemliyoruz. İsteğimiz üzerine kurumun fitness salonunda resmi kıyafetleri ile poz veriyor.

Yaşam Memnuniyeti Araştırması, Türkiye'de ilk defa insanların neden mutlu olduklarını ortaya çıkardı. DİE, çok sayıda ülkede 'happiness index' adıyla yapılan araştırmanın Türkiye ile diğer ülkelerin karşılaştırmasını yapmadı. Bunu kamuoyuna açıklamasa da Demir yapmış. Demir, somut örneklerle anlatmasa da Türkiye'de çıkan sonuçların diğer ülkelerle arasında dramatik farklılıklar olmadığını söyledi:
"Sonuçlar literatüre paralel gidiyor. İnsanların mutluluk algıları sübjektif koşullardan ziyade nesnel duruma göre belirleniyor. Hiç evi olmayan insanların olduğu yerde gecekondu sahibi olmak, onu olağanüstü mutlu ediyor. Ama herkesin konut sahibi olduğu bir yerde üç artı bir ev sahibi olmak mutluluk unsuru olmaktan çıkıyor. Literatür, 'mutluluğun en önemli unsurlarından biri gelir düzeyi' diyor. Eğitim değil mutluluk. Türkiye'de de sonuçlar paralel gidiyor."
Araştırmalarda anket yapılan her haneye bir defter kondu. Ayda sekiz defa haneler ziyaret edilerek harcamaların deftere doğru işlenip işlenmediği kontrol edildi. Demir, kişiye özel bilgilerin nasıl korunduğunu ise şöyle anlatıyor:
"Eşzamanlı anket yapıldı. Kişilerin cevapları birbirini etkilemesin istedik. Eşlerin duyması istenmiyor. Onun için eşzamanlı yapıyoruz. Karısıyla birisi, kocasıya birisi yapıyor. Tutum sorusu soruyoruz. Tutumlar farklı olabilir. Harcamalarda bile çok önemli. Karısı ayakkabı alıyor. Kocasının haberi yok. Onu deftere yazdırırsınız, kocası görecek. Onun için deftere yazılmadan alınan bilgiler var. Erkek de eğlenceye gidiyor ama karısına söylemiyor. Baş başa anketlerde soruyoruz, 'Hiç eğlenceye gitmedin mi?' diye. O zaman adam da cevaplıyor."
Sorularla özel hayata girilmesinin, anketörlere karşı tepki yaratıp yaratmadığını merak ediyoruz. Demir'in ilk yanıtı, "Anketörlerimizin geneli bayandır. Çok az erkek vardır" oluyor. Ağırlığın bayanlara verilmesinin nedenini, köylere kadar gidip, evlere girmeleri olarak açıklıyor. Zaten ayda sekiz defayı bulan ziyaretler sayesinde samimiyet giderek artıyormuş. İster istemez akla bayanlara karşı herhangi bir kötü muamele yapılıp yapılmadığı geliyor. Demir'in yanıtından devletin bütün ciddiyeti ortaya çıkıyor: "Başbakanlık kartlarını (DİE Başbakanlık'a bağlı) gösteriyorlar. Bir şey olmaz."

'İntihara bakmadık'
Literatüre göre mutsuzluğun en üst seviyesinin intihar olduğunu söyleyen Demir, Türkiye'deki araştırmada buna bakılmadığını söyledi. Dünyada genel olarak intihar kayıtlarına bakıldığında belli bir çevrede yoğunlaşmadığı sonucunu ortaya çıktığını belirten Demir, "Ama biz Türkiye'deki kayıtlara bakmadık. Sadece algılamaları çözdük" dedi.

Haziran'da bir profil daha
DİE'nin açıkladığı Yoksulluk Profili Araştırması, geçtiğimiz hafta boyunca gündemi Yaşam Memnuniyeti Araştırması kadar meşgul etti. Ancak, açıklanan yoksulluk profili 2002 yılının verilerine ait. 2003 yılının sonuçları ise halen toplanıyor. Demir'in verdiği bilgiye göre 2003 yılına ait ilk sekiz aylık veriler hazır. Haziran ayında da 2003 yılının yoksulluk verileri kamuoyuna açıklanacak.

DİE deyince akla enflasyon rakamları geliyor. Enflasyon rakamı, hesaplanması kadar, açıklandığı ana kadar saklanması bakımından da DİE için önem taşıyor. Çünkü, büyüme, enflasyon gibi önemli rakamlar, piyasaları, yatırım kararlarını etkileyen kararlar. Kamuoyuna aynı anda açıklanması gerekiyor. DİE'nin çalışma düzeni bakımından araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bir bilgiyi, belirlenen zamanda herkese aynı anda açıklaması önem taşıyor.
Geçmişte enflasyon rakamlarının bir gün önceden bir gazetede yayımlanması ve bakanlara önceden verildiği yönündeki iddiaları Demir'e sorduk. 'Açıklanmamak üzere' bile olsa Başbakan Erdoğan'a; ekonomi ile ilgili bakanlara, Bakanlar Kurulu'na bile önceden bilgi verilmediğini belirtti. Kısacası hükümet de kesin enflasyon rakamlarını öğrenmek için her ayın 3'ünde saat 16.30'a kadar beklemek zorunda.
Ancak, buna karşın, zaman zaman böyle talepler gelmiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir Almanya gezisi sırasında Başbakanlık danışmanlarından bir telefon aldıklarını belirten Demir, şöyle anlatıyor: "Sayın Başbakan'ın danışmanı beni aradı. Bir gün önceden istediler. Böyle bir bilgiyi veremeyeceğimi söyledim. Arayan kişi 'Başbakan istiyor' dedi. İsterlerse ilgili Bakan'ım Sayın (Beşir) Atalay'ı arayabileceklerini söyledim. Sayın Atalay'ı da arayıp durumu haber vererek, işin hassasiyetini anlattım. Kesin oran Atalay'a da söylenmedi. Aralıklar veriyoruz. Ama kesin oran verilmiyor."

'Bakanlar televizyondan öğrendi'
Enflasyonun yüzde 10'un altına inmesinin beklendiği gün Bakanlar Kurulu'nun toplantı halinde olduğunu anlatan Demir, enflasyonun yüzde 10'unun altına inip inmediği, beklentilerde bir değişiklik olup olmadığının sorulduğunu anlatıyor. Bakanlar Kurulu'ndan bilgi talebinin saat 16.15'te geldiğini anlatan Demir, "Kesin rakamı vermedim. Aralığı verdim. Kesin rakamı televizyondan öğrendiler" diyerek sırrı saklama konusunda kararlılıkların gösteriyor.

'Yardımcım bile bilmez'
Kesin rakam bir yana, her ayın 10'ununda yapılan ilk tahminlerin bile bakanlara verilmediğini söyleyen Demir, enflasyon bülteninin matbaada baskıya verilene kadar kesin rakamı bir tek kendisinin ve ilgili şube müdürünün bildiğini anlattı:
"Ben, enflasyon bülteninin basılması için onay verdiğimde imzamın yanına saat ve dakikayı yazarım. Bir tek ben ve ilgili şubenin müdürü bilir. Şube müdürü rakamları çantasında taşır. Rakam önceden çıkarsa ya ondan ya benden çıkmıştır. Başkan yardımcılarım bile rakamı açıklanana kadar bilmez. Zaten ilke olarak da sormazlar. Buradaki daire başkanı şube müdürüne sorsa ona söylenmez. Zaten daire başkanı da bunu sormaz. Bakanlar da isterse aralıklar verilir" derken, sarf ettiği şu cümle dikkatimizi çekti: "O kadar tartışma olmasına rağmen bugüne kadar benden hiç ısrarlı talep olmadı."

'Babacan adam gönderdi'
Merak edilen sadece enflasyon rakamı değil tabiiki. Büyüme rakamları da Devlet Bakanı Ali Babacan tarafından bir gün önceden öğrenilmek istenmiş. Devamında da şunlar yaşanmış:
"Açıklamadan bir gün önce Bakan Babacan'ın danışmanı aradı. İstedi. Ben de yarın DİE'ye bir adam gönder. Saat 10 gibi veririm dedim. Telefonla da söylemedik. Büyüme rakamı birkaç gün öncesinden belli oluyor. Danışman, 'Rakamlar televizyonda açıklandığında Babacan'ın yanında arkadaşları olduğunu ve detaylarını da ilk defa şimdi öğrendiğini' anlattığını söyledi. DİE 'bize vermedi' demiş."



BUSINESS


Bakana, Başbakan'a önceden veri bildirmek yok
Editörden
Markanızın çizgi roman olacak ruhu var mı?
120 bin kadının patronu
'Kurtaran' işadamları
Pazarlamaya 'cenin'ken başlıyor
'Üç katı maaş veriyorum, gel'
125 bin dolarlık yardıma 11 milyon dolarlık reklam
Koç, Sarayköylü Filiz'i İstanbul'a getiriyor!
Sakıp Sabancı'dan iş etiği dersleri
Kipa'yı sattı, şimdi Tekel'i Koreli'ye Piyango'yu İtalyanlar'a satmak istiyor
Halka açık şirketler bu yıl neden kâr dağıtmadı?
'Laz inadı' ile ortaya çıkan futbol markası borsaya geliyor
Başbakan, IMF'ye alternatif rapor istedi
'Uzayda arsa' satılıyor
Çiftçi prens iş konuşmaya geliyor
Bir karpuzun içindeki düşünceler
Yıldızların saç modeli sokağa taştı
Ne olacak bu Mıcrosoft'un hali?