En Kumarbaz

Kumarbaz

25.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kumarbaz

Kumarbaz




Türkiye'nin Başbakanı geçen gün bir grup işadamının önünde ayağa kalkarak onlara dünyanın yuvarlak olduğunu açıkladı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, Tayyip Erdoğan MÜSİAD'a faizin hayatın gerçeklerinden biri olduğunu ve hele alışamadılarsa, o zaman, yakında YOSİAD'a (Yoksul Sanayici ve İşadamları Derneği) üye olabileceklerini söyledi.
Eski patronu Recai Kutan'dan sonra sözü almıştı; Kutan ise bu sırada salonla beraber herhalde tarih sayfalarını da terk etmişti. Hayal dünyasında yaşamak konusunda diretmesi Saadet'i unutulmuşluğa iten şey oldu. Erdoğan'ın gerçeklik anlayışı ise, yıldızının yükselmeye devam etmesini sağlıyor. Türkiye'nin büyük bankalarından birinin başkan yardımcısının bana söylediklerine bakılırsa, Erdoğan, herhalde Almanya'da Türkiye'de olduğundan çok daha popüler. Bu yöneticinin söylediğine göre, Avrupa artık Türkiye'yi 'kültürel bir tehdit' olarak değil, onun yerine potansiyel 'ekonomik yük' olarak görüyor. Erdoğan'ın popülaritesi ise bundan çok daha ileriye gidiyor. Şimdi de Time dergisinin günümüzün en etkili insanları listesinde onun da adı geçiyor.
Erdoğan'ın yer aldığı yirmi kişilik 'liderler ve devrimciler' listesinde Kofi Annan, Hilary Clinton ve Usame Bin Ladin de var. Türk Başbakanı kuşkusuz bu listede bir devrimci olarak bulunmuyor. Dergi de MÜSİAD'ın önünde sergilediği aynı ılımlılığı ve sağduyuyu övüyor. 'İstanbul'un Belediye Başkanlığı'nı yaparken belediyeye ait kafelerde içki içilmesini yasaklamıştı, ama başbakanlığı sırasında içkiyi sınırlandıracak bir şey yapmadı' diye yazıyor dergi. Gerçi, Hazine'nin küçük bir bardak şaraptan aldığı dev vergiden bahsetmemişler. Yazı devam ediyor: "Seçim kampanyası sırasında kamu binalarında türbanı yasaklayan kanunların ne kadar haksız olduğundan bahsetti, ama bu kanunlara dokunmadı."

'Mürekkep yetmezdi'
Tabii eğer Time, bir şey söyleyen ama tersini yapan her Türk siyasetçisini yazmaya kalksaydı, matbaalarında mürekkep kalmazdı. Türk Başbakanı'nın listede bulunmasının sebebi aslında ne olduğu değil de, deli molla olmaması. Batılı liderler geleceklerini demokraside ve çoğulculukta arayan ılımlı politikacılar bulmak için Müslüman dünyasını taradılar. 'Erdoğan bugüne kadar bulduklarının en iyisi olabilir' diye yazıyor dergi.
Petersburg'da doğan Vladimir Putin ve Kasımpaşa'da doğmasa da orada büyüyen Erdoğan bu listedeki birkaç Avrupalı'dan ikisi. İkisinin arasındaki ortak nokta ise, ikisinin de itfaiyeci karakterde olması; Batı'ya doğru yol alan kargaşa yangınını onlar durdurabilirler. Putin o listede yer alıyor çünkü, ÇOK BÜYÜK bir ülkenin liderliğini yapıyor. Orada bulunan tek diğer Avrupalı ise Papa.
Listede Başkan Bush da var. Onu bir lider ile bir devrimci arasında bir yere koymuşlar: 'Radikal kumarbaz.' Yani Irak'ı işgal etme kararı vererek çark - ı feleği çevirmiş olan biri. 'Eğer başarılı olursa, Ortadoğu'da terörizme karşı başlattığı savaş ve yürüttüğü demokratikleşme kampanyası tarihte bir dönüm noktası olarak görülecek. Yani kapanmakta olan bir kapının açıldığı ve ışığın yavaş yavaş içeri girdiği bir zaman olarak. Ama başarısız olarak kabul edilirse, o zaman girdiği bu savaş, geride bırakacağı daha acı bir şekilde bölünmüş bir ülke ve daha kaotik, çatlamış bir dünya mirasına damgasını vuracak.'

Onun yaptığı da kumar
Zavallı Tayyip. ABD'nin Başkanı bile bazı şeyleri içerden yok etmeye çalışırken Batı'yı koruma görevi ona kaldı. Time, Tayyip'i 'köprü mimarı' olarak tanımlamış; bu da Türkiye'nin dünyadaki rolüne ilişkin biraz eskimeye başlayan bir klişe. Söylemedikleri ise şu: Dünyanın diğer tarafındaki bir ülkeyi bunun sonuçlarını düşünmeden istila etmekten biraz daha sofistike olsa bile, Türkiye'nin de yaptığı şey kumar oynamak. Tayyip bu kumarın başarısına veya başarısızlığına göre değerlendirilecek.
Time, Başbakan'ın gayretli bir şekilde Avrupa üyeliği için çabaladığını anlatarak girilen bahis hakkında bir ipucu veriyor, ama bunu sadece Başbakan'ın Batı yanlısı olduğunu kanıtlamak için yapıyor. Türkiye'nin Avrupa ile yüzleştiğini ve Brüksel'i Türkiye'nin geleceğinden sorumlu hale getirdiğini ise tam olarak yansıtmıyor. Türkiye, Avrupa'nın Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlama talebine 'Evet' demek istemediğini biliyor. Öte yandan, Avrupa 'hayır' derse bunun sonuçlarına katlanmak konusunda ona meydan okuyor.
Tabii şimdiye kadar Tayyip'in bu kumarda son derece şanslı olduğu da doğru. Irak'a asker gönderme riskini aldı, ama sonra iddiaya girmeyi Iraklılar'ın kendileri reddetti. Daha sonra, Ankara'nın muhafazakâr büyüklerini gücendirmeyi göze alarak, Kıbrıs'ta bir anlaşmaya varılması için ağırlığını koydu ve böylelikle tekrar bir kumar oynadı. Ama sonra Rum tarafı aslında kendilerinin bir anlaşma istemediklerine karar verdiler.
Ama şanslı olmak günah değil. Avrupa da Türkiye'nin hemen üye olmakla o kadar ilgilenmediğini, onun yerine üyelik ihtimalinin getireceği teminatlarla daha çok ilgilendiğini anlıyor. Bunlar Türkiye'de yatırım ve ticaret yapmak konusunda tereddüt edenler için ekonomik reform yapılacağının garantisi. Ayrıca, hayatları, reformun hızıyla orantılı olarak gelişecek olan insanlara sosyal kanun güvencesi de var.
Kıbrıs referandumunun ertesi günü MÖ 490'da yaşamış olsa da, bir Yunanlı'dan alıntı yapmakta fayda var. Zeno'nun paradoksuna göre bir ok asla hedefini bulamazmış. Bunun açıklaması da şuymuş; yay ve hedef arasındaki mesafe ne olursa olsun, ok önce bu mesafenin yarısını, sonra da diğer yarısını gitmek zorundaymış. Kalan yarı mesafeyi geçmek için de önce kalan mesafenin yarısını, sonra diğer yarısını geçmek zorundaymış. Ne kadar uzağa uçarsa uçsun, her zaman için geriye kalan bir yarım mesafe de var. Kalan mesafe de ne kadar az olursa olsun, her zaman ikiye bölünebilir. Yarım, sonra kalan yarım, sonra yine kalan yarım mesafe.
Türkiye 'Hayır'dan 'Evet, ama'ya doğru gidiyor ki, bu da 'Henüz değil' ile aynı anlama geliyor. Sonra 'Henüz değil'den 'Evet, ama'ya tekrar gidecek. Teoride asla hedefi vuramaması gerekiyor. Ama öte yandan oku fırlatmak bile almaya değecek bir risk olabilir.




BUSINESS