En 'Tuhaf' işler yaptı, işçileri isim taktı: Hacı Fellını

'Tuhaf' işler yaptı, işçileri isim taktı: Hacı Fellını

25.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dünyaya tencere satıyor. Uluslararası film festivallerinden ödül alıyor. Fabrikasında üretimi Kuran'la başlatmadan önce işçilerine aerobik yaptırıyor. Yobazları sevmiyor. İş dünyasında en çok Yahudilere güveniyor

Tuhaf işler yaptı, işçileri isim taktı: Hacı Fellını





İstanbul'un adı gibi Kıraç beldesinin ortasında bir vaha... Palmiyelerle, 250 yaşındaki zeytin ağaçları, yüzden fazla bitki çeşidiyle bezeli vahada üzerinde "Mert Çelik Fabrikası" yazılı şık bir bina... Binadan bahçeye Melani C'nin "I turn to you" şarkısı yayılıyor. Havuzda yüzen işçiler şarkıyla birlikte tempolarını artırıyorlar. Asıl, fabrikanın içindeki diskotekte şarkının ritmine ayak uyduran genç işçilerin hali görülmeye değer. Binanın ikinci katındaki suit otel odasındaki konuk ithalatçı Mr. Smith, duşunu almış, birazdan fabrikayı gezecek. Mert Çelik'in sahibi Mehmet Tanrısever ise o sıra ünlü yazar Cengiz Aytmatov'la koyu bir sohbete dalmış.
Oysa o sırada piyano hocası biraz da sabırsızlıkla onun bir an önce tuşların başına dönmesini bekliyor. Alt kattaki sinema salonunda lisenin öğrencileri filmlerini izlemişler, Tanrısever ile tanışmak için sıradalar. Mehter Takımı'nın üyesi işçilerden bazıları telaşla vardiyeden ayrılıyor. Akşam yapılacak özel eğlence için prova yapacaklar. Bir gece önce fabrikayı taşlayan gençlerin yarattığı tahribatı temizleyen işçiler bir yandan da "İyi ki bu koca taşlar kimsenin kafasına gelmedi diye" söyleniyorlar...
İnanılır gibi olmadığını biliyorum ama yukarıda yazılanların hiçbiri Mr. Smith'in adı dışında bir kurgu değil. (O odada o kadar çok yabancı alıcı kalıyor ki, ne farkeder diye bir isim atıverdim) Aytmatov da gerçek, piyano hocası da, fabrikayı taşlayan çocuklar da ve hatta 250 yıllık zeytin ağacı da. Metindeki tek kurgu "zamanla" ilgili... Yaşananların hepsi eş zamanlı olmuyor tabii. Örneğin işçiler sadece öğlen tatilinde yüzüyor. Otelde iş toplantısı varken, elbette diskoteğin sesi kısılıyor. Burada yaşananlar sanki bir Fellini filmini andırıyor, hayata dair epeyce tuhaf göndermeler yapılan bir yer burası... Zaten Tanrısever'in lakabı da "Hacı Fellini"...
Bu öyküyü çözmek için önce kahramanını anlatmak gerekiyor. Mehmet Tanrısever, 50 yaşında 50'den fazla ülkeye yılda 15 - 20 milyon dolarlık çelik tencere ihraç ediyor. İşçilikle atıldığı hayatta, dişten tırnaktan artırdığı 2 bin dolarla alınan bir makine ve bir bodrum katında tek bir işçiyle yapılan çay kaşıkları öykünün ilk adımları...
Birkaç yıl direndikten sonra bodrumdan daha yüksek kata derken, Avcılar'da atölye irisi bir fabrika ile çıkışı yakalıyor. Bir Alman alıcının kapısını çalması ona dünya yolunu açıyor. Tanrısever anlatıyor:
"Alman işadamı yanında bir Türk tercümanla geldi. Gezdi, beğendi ve 500 tencere siparişi verdi. Sevinçten yerimde duramıyordum. İhracat yapacaktım. Alman işadamı odadan çıkınca tercüman benden komisyon istedi. Vermem dedim gitti. Arkasından uzunca bir süre ses çıkmayınca, sevincim sıkıntıya dönüştü. Ardından bir telefon aldım. Alman işadamı adına arayan bir Türk, 'Sen Gavura mal satmam demişsin doğru mu?' dedi. İnanamadım 'Yahu gavur dediğin adamların bir sürü malını kullanıyoruz. Bu nasıl laf' dedim. Meğer tercüman komisyon alamadığı için böyle bir laf uydurmuş. Hemen kendi tercümanımı tuttum."
Kaba bir hesapla bugün Güney Amerika'dan Kanada'ya Meksika'dan tüm Avrupa ülkelerine, Avustralya'dan Afrika'ya uzanan geniş coğrafyada 3 - 4 milyon aile Mert Çelik tencerelerini kullanıyor. Tanrısever kârını minimize ederek, Çin'le baş ediyor. Sektörde dünya devi Çin ama Mert Çelik de Avrupa'nın en büyüğü olmakla övünüyor.

İçinde diskotek olan fabrika
Kahramanın iş öyküsü böyle... Gelelim fabrikaya. Kıraç, İstanbul'un yeni varoşlarından. Fabrikalarla konutların iç içe geçtiği, İstanbul'da onlarca benzerlerdin biri. Benzersiz olan ise Mert Çelik Fabrikası ve bahçesi.
Yarı olimpik ölçülerde yüzme havuzu, tam ölçülerde voleybol ve basketbol sahası... Bir sürü bitki. Yalnız, 'Para dökmüş yapmış, eline sağlık' deyip geçiştirebileceğiniz cinsten bir bahçe değil burası.. Çünkü bu yorum binlerce yıllık topraklarından göç ettirilen yaşlı palmiye ve zeytin ağacının ait olmadıkları bu kıraç coğrafyada nasıl olup da hayatlarına devam edebildiklerini açıklayamıyor.
Üretim tesisinin de benzerlerini bulabilirsiniz.... Modern, hızlı, vs.vs... Yönetim binasında kapalı yüzme havuzu, sauna, diskotek, konuk süiti, jimnastik salonu, piyano, sinema salonu vs.vs'de günümüzde bazı şirketlerin binalarında mevcut... Ama burayı farklı kılan kullanılma biçiminde... Bu olanaklar işçilere de açık. Diskotekte dans ve "sabah aerobiği" ciddi bir mazeretiniz yoksa zorunlu. Üretim sabah 15 dakikalık zorunlu sabah aerobiği ile başlıyor. Ardından 1 sayfa Türkçe Kuranı Kerim okunuyor. Sonra iş!

Üç gece taşlandı
İşçiler havuzdan yararlanabiliyorlar ama en önemli koşul "hijyene uymaları"... Mehmet Tanrısever defalarca uyarmasına rağmen hijyenin sorun olduğunu görünce, radikal bir uygulama başlatıyor. İşçilerine mayo satın alıyor. Her işçiye önce havuza girmeden duş aldırılıyor. Sonra bir görevli mayolarını dağıtıyor. Havuzdan çıkan mayosunu görevliye teslim ediyor. Mayolar yıkanıp ertesi güne hazırlanıyor... Bir de kadın işçilerle erkek işçiler havuzdan aynı anda yararlanamıyor. Kadın işçiler için kapalı havuz kullanılıyor.
Mehmet Tanrısever'e 'Bunları neden yapıyorsunuz?' diye soruyorum, yanıtı nedense içimi burkuyor, "Yüzlerindeki gülümsemeyi seyretmek istiyorum."
Daha fazla mutluluk isteyince, yine farklı bir şey yapıyor. Etraftaki mahalle gençlerinin havuza uzaktan bakmaları yerine içinde olmalarını istiyor. Ancak bu kez şikayet işçilerden geliyor. İşçiler konukların mayolarının temiz olmadığını iddia ediyorlar. Ertesi gün, havuza gelen gençler tek tek kabine sokuluyor ve mayolarını dışarıya uzatmaları isteniyor. Sonuç tam bir felaket çıkıyor. Ve havuz onlara kapatılıyor. Gençler de intikamlarını üç gece üst üste fabrikayı taşlayarak alıyorlar.
Ama adap ve yol yordam bilen gençlere sinema salonu ya da bahçe sonuna kadar açık. Buranın liselileri, yıl sonu pikniklerini fabrikanın bahçesinde yapıyorlar... Konferans salonunda seminerlere katılıyorlar... Tanık olmadım ama resimlerini gördüm.
Bu arada bu fabrikada her şey "ödül" üstüne kurulu değil. Verimlilik ve kalite çok önemli. Hatalı bir işçi bütün kalite kurallarını "esas duruşta" ezbere okumak zorunda. Ortalığı kirleten 25 milyon ceza ödemekle yükümlü. Diğer cezalar ne bilmiyoruz ama çalışanlar üzerinde bir otorite olduğu kesin. öyle ki Mehmet Tanrısever çağırdığında kimse "yürümüyor", "koşuyor"...



BUSINESS