En 'Yeni gelir kapıları bulmak zorundayız'

'Yeni gelir kapıları bulmak zorundayız'

04.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Müteahhit başkan dönemi kapandı'

Yeni gelir kapıları bulmak zorundayız





1.5 milyar dolar civarında bir hacme sahip olduğu tahmin edilen Türkiye 'futbol endüstrisi'nin 'üç büyükler'i, artık yalnız şampiyonluk konuşan 'takım'lar değil, aynı zamanda bütçe, bilanço konuşan şirketler. Kulüplerin bu özelliği öne çıktıkça, 'başkan nasıl olmalı' tartışması da şiddetini artırıyor: Kulüpleri profesyoneller mi, zengin başkanlar mı yönetmeli? Zengin başkanların ellerini ceplerine atmaları iyi ama şirket işi olunca oyunun kuralı değişiyor. Yeni UEFA kuralları da takımları 'denk bütçe'ye zorluyor.
Beşiktaş'ta 'başkanı öne çıkarmayan bir yönetim modeli' geliştirdiklerini savunan Bilgili'ye göre, 'müteahhit başkan' dönemi bitti. Zengin başkanlar kulübü esir alıyorlar. Kulüpleri profesyoneller yönetmeli. Fenerbahçe Başkanı Yıldırım, 'Olmaz' diyor. 'Yüreğini koyan parasını da koyar.' Yıldırım'a göre kulüpler önemli gelirler elde etmeye başlarsa o zaman olabilir. Ama yine de bir başkan gerektiğinde elini cebine atmalı. Cebinden para harcayan başkan modeli Türkiye'de daha uzun yıllar sürecek. Kulübe 7 milyon dolar bağışladığı ve kredisine şirketini kefil eden GS Başkanı Canaydın tartışmaya katılmamakla birlikte, 'takımı için elini cebine atan başkan' portresi çiziyor.

Canaydın, kulübü için eline cebine atan bir başkan. Kulübe 7 milyon dolar bağışladı. 35 milyon dolarlık kredisine şirketini kefil etti. Canaydın, futbolda ekonomik pastanın büyütülmesi gerektiği görüşünde

Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ın, kulubü sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşturmak için 7 milyon dolar hibe ettiği biliniyor. Geçtiğimiz yıl Galatasaray için aldığı 35 milyon dolarlık banka kredisine kendi şirketini kefil göstermişti. Canaydın, bu fedakarlığıyla ilgili olarak "Bunu söylemek bana yakışmaz" düşüncesiyle hiç konuşmadı.
Futbol kulüplerinin ekonomik olarak yeniden yapılanması gerektiğine inanan Canaydın, özellikle UEFA kriterlerinin devreye girmesiyle birlikte ekonomik başarının en az sahadaki başarı kadar önem kazanacağını belirtiyor.
"Artık gelirlerimizi artırmak zorundayız. Giderlerden tasarruf ederek bir yere varamayacağımız ortada. Bizim çok ciddi projelerimiz var. UEFA kriterlerine uymak için en çok çalışan takım Galatasaray" diyen Canaydın, kulübün borçlarını yeni krediler temin ederek, uzun vadeye yaydıklarını ifade ediyor.

Ali Sami Yen hüznü
Canaydın'ın Galatasaray'ın gelirlerini artırmak içinde yoğun bir çalışma içinde olduklarını, bir dizi proje hazırladıklarını belirtiyor. Bunlardan en önemlisi Ali Sami Yen Stadyumu'nun modernizasyonu. Röportajı yaptığımız gün (geçtiğimiz salı) ABD'li AG Alliance Funding Services & Trading Group ile 99 milyon dolarlık kredi sözleşmesine imza atan Canaydın, bu imzanın yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu söylüyor.
Canaydın, bu kredinin 50 milyon dolarlık kısmını 'Galatasaray tarihinin en büyük yatırımı' olarak nitelediği stadın inşasında geri kalanını borçların kapatılmasında kullanacaklarını belirterek, "2 yıl sonra 40 bin 500 kişilik stadımıza kavuşacağız. Yeni Ali Sami Yen'den sağlayacağımız yıllık gelir 16 ile 24 milyon dolar arasında olacak" diyor.
Canaydın, stadın değişecek olmasından ötürü biraz hüzünlü; "Hüzünlenmemek elde mi? İlk günden beri Galatasaray'da maçlara gidip gelen biriyim. Kolay mı böyle bir sevgiliyi bırakmak. Ama daha iyisini yapacağımız için mutluyum" diyor.

'GS markası dünyaya satılacak'
Stadın ekonomik değerini kaybettiğine değinen Canaydın şöyle devam ediyor; "Ali Sami Yen, 41 yıldır Galatasaray'ın. Ama şimdi ekonomik değerini kaybetti. Bizim mutlaka bunu yenilememiz icap ediyordu. Avrupa'da stadlar 25 ile 30 yıl arasında ekonomik değerini kaybediyor. Biz Türkiye'de bunu mecburen 40 yıl olarak belirliyoruz. Ali Sami Yen, ekonomik değerini kaybetti. UEFA standartlarına göre 23 bin oturacak yeri vardı ve fizible değildi."
Türkiye'de futbol kulüplerinin sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için "futbol pastasının büyümesi" gerektiğine işaret eden Canaydın sözlerini şöyle sürdürüyor; "Üç büyük kulübün geliri 30'ar milyon dolar civarında. Anadolu kulüpleri para kazanamıyor. Futbolun hasılat, TV, reklam gelirinin haricinde yeni gelir kapıları bulması lazım"
Galatasay'ın bir dünya markası olma avantajına sahip olduğunu söyleyen Canaydın, önce Avrupa'da daha sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde bu markayı pazarlamak üzere projeler geliştirdiklerini belirtiyor.

'Yıldız getirecek güçte değiliz'
Türkiye'de hiçbir takımın yıldız transferler yapacak gücü olmadığını anlatan Canaydın şöyle devam etti; "Galatasaray'ın Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarla bu anlamda rekabet edebilmesi mümkün değil. Barcelona 90 bin kombine bilet satabiliyor. 100 bine yakın üyesi vardır. Bir milyon üyeye taraftar kartı çıkarmıştır. Bu gelirleri elde edebildikleri için büyük transferler yapıp, onların popülaritesini ekonomik ranta çevirebilmektedirler.
Bizim iyi bir transferle bilet satışlarımız en fazla 10 bin adet artar. Bu sene 30 bin adet kombine satıyoruz, bahsi geçen kulüpler 100 bin satıyor. Küçük bir Bask bölgesi takımı olan Atletico Bilbao sezon başında 40 bin kombine bilet satıyor yani kasasına sezon başlamadan 36 milyon dolar koyuyor."
Taraftarın Galatasaray takımında yıldız futbolcuları görmek için bastırdıklarını anlatan Canaydın, "En doğal hakları. Ben de taraftarken takımıma dünyaca ünlü futbolcuların transfer edilmesini isterdim. Ama çeşmenin başına geçince, ekonomik gerçekleri daha iyi görüyorsunuz."

'İş hayatıma faydalı oldu'
Başkan Canaydın, kulübün ekonomi yönetimini sportif yönetiminden daha zor bulduğunu belirtirken, her ikisini dengeleyerek aynı seviyede başarıya ulaştırmanın daha zor olduğunu ekliyor. Canaydın, Galatasaray'ın iş hayatına olumlu etkilerinden ise şöyle bahsediyor. "Centilmenlik kültürünü Galatasaray'da kazandım. 1954'ten bu yana Galatasaray terbiyesi ile yetişiyorum. İş hayatımda bu kültüre çok şey borçluyum. Hiçbir rekabette kırıcı ve yıkıcı olmadım"
Bursa'da Biesseci adında, 2 bin kişinin çalıştığı tekstil fabrikasının sahibi olan Canaydın, "Başkan olmadan bir yıl önce, iş hayatımı aileme ve profesyonellere terk ettim. Bir yıl boyunca gözlemledim. Benden daha başarılı olunca içim rahat etti. Başkan olunca ilişkimi tamamen kestim" diyor.

Beşiktaş'ta, 'demokratik, başkanı öne çıkarmayan bir model' geliştirdiklerini belirten Bilgili'ye göre, 'müteahhit başkan' dönemi bitti. Kulüplerin yönetiminin artık profesyonellere bırakılması gerekiyor

Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, gelecekte kulüp yönetiminin tamamen profesyonellerin eline teslim edeceğini öne sürüyor.
"Eski mantalitede, cebinde parası olan yönetici devri artık bitmiştir. Bunun kulüpler için ne kadar zararlı olduğu anlaşılmalı. Ben, kulübün kendi yöneticisinden ekstra para almasını çok tehlikeli buluyorum. Yönetici popülarite uğruna canının istediği gibi harcama yapıyor. Para verdiği için kulübü teslim alıyor."
Bilgili'ye göre, Türkiye'de çoğu kulüp kendi ayakları üzerinde duramıyor ve yöneticilerinden aldığı borç paralarla bütçelerini çevirebiliyor.
"Beşiktaş'ta bunu Süleyman Seba döneminde değiştirmiştik. O nedenle Beşiktaş yönetimi, hiçbir zaman paralı müteahhitlerden oluşmadı. Bizim dönemimizde daha da çağdaşlaştı. Yönetici, parasıyla değil, vizyonuyla katkı yapmalı."

'Bilançomuza güveniyoruz'
Bilgili, kulüpler arasındaki rekabetin artık saha ile sınırlı olmadığı inancında.
"Kulüplerin iyi yönetilmesi, mali yapılarının güçlü olması, uzun vadeli başarısında, geleceğe yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde önemli rol oynuyor" diyen Bilgili, Beşiktaş'ın mali yapısındaki başarının bu yılki şampiyonlukta payının olduğunu ifade ediyor.
Beşiktaş'a kurdukları yönetimin model alınması gerektiğini anlatan Bilgili, "Son 3-4 yıl kendi modelimizi kendimiz yarattık. İş hayatındaki tecrübelerimizi, Beşiktaş geleneklerini koyarak bir sentez yarattık. Demokratik, paylaşımcı bir yapı içinde çalışıyoruz. Diğer kulüpler başkanların ön planda olduğu, sözlerinin geçtiği bir yapı içinde çalışıyor. Ben daha geri planda kalıyorum. Sorumluluğu, sıkıntıyı yönetim olarak paylaşıyoruz" diyor.
Türkiye'de futbol sektörünün büyüklüğünü, TV, reklam, sponsorluk gelirleri, futbolcu ücretlerini ve gişe gelirlerini dahil ederek 1.5 milyar dolar civarında tahmin eden Bilgili, Türk futbolunun, dünyadaki popülaritesini artırılması,imajının güçlendirilerek pazarın büyütülmesi gerektiğini ifade ediyor.

'İlhan iyi pazarlanamadı'
Türk kulüplerinin Real Madrid- David Beckham örneğinde olduğu gibi yıldız transferler yapacak seviyede olmadığını anlatan Bilgili, "Türkiye'de böyle bir pazar yok. Futbolcuyu imajından ötürü çok büyük paralar verip karşılığını almak mümkün değil" diyor.
İlhan Mansız'ın kulübün gelirlerini artıracak potansiyelde bir futbolcu olduğunu kaydeden Bilgili, "Fiziğiyle, tarzıyla popüler bir oyuncu. Zaten biz de en çok İlhan Mansız forması satıyoruz. İlhan marka olarak daha iyi pazarlanabilirdi, olmadı. Bunda İlhan'ın geçen seneki performansının düşüklüğünün etkisi var. Bu yıl ondan umutluyum" diyor.
Türkiye'nin en büyük iplik üreticilerinden Arsan Tekstil'in ortağı olan Bilgili, şirketine vakit ayıramamaktan yakınıyor: "İşi ortaklarım götürüyor. Beşiktaş Başkanı olmamın negatif etkisi oldu. İşlerimle ilgilenmiş olsaydım, belki şu anda şirketlerim çok daha başarılı olurdu. Devletle iş yapmam, ihale almam, Beşiktaş'ın popülaritesini paraya dönüştürecek bir işin içinde değilim. Aksine Beşiktaş Başkanı olmam müşterilerimi korkutan bir konu. Ayrıca, kişisel özgürlüğüm, özel yaşamım neredeyse kayboldu.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a göre başkanlık 'gönül işi'. Bir kulübe yüreği ile bağlı olmayan yönetemez. Yüreği ile bağlı olan başkan da cüzdanını da ortaya koyar. Başkanlık profesyonel yöneticilere bırakılamaz

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, başkanlık dönemi boyunca kulüp için kendi cebinden harcadığı paraları hiçbir şekilde geri almayacağını açıkladı. "Fenerbahçe için hem maddi hem manevi fedakarlıklar yaptım. Gereken neyse yaptım, yine yaparım. Kulübüm için para harcarken, 'gün gelir bunları geri alırım' beklentisi içinde olmadım. Fenerbahçe için harcadığım her kuruş helal olsun" diyen Yıldırım, beş yıl önce bunları göze alarak başkanlığa aday olduğunu söyledi.
Bu katkılarından ötürü pişman olmadığını açıklayan Yıldırım, neden 'fedakarlık' yaptığını ise şöyle açıklıyor: "Bu bir aşk meselesi, gönül meselesi. Cemiyetçilik ruhu. Yaşamda herşey para kazanmaktan ibaret değil. Kimi okul yaptırır, kimi hayırseverlik yapar. Varlıklısınızdır ama ot gibi yaşarsınız kimseye faydanız dokunmaz. Bu iş değil. Bugün Dereağzı tesislerine gidiyorum, minicik çocuklar üzerlerinde Fenerbahçe formalarıyla, futbol öğreniyor, basketbol oynuyor, atletizm yapıyor. O zaman yaptığımın doğru olduğunu görüyor, topluma birşeyler kazandırdığım için gurur duyuyorum."
Yıldırım, "cebinden para harcayan başkan" modelinin Türkiye'de daha uzun yıllar süreceği ve sürmesi gerektiği inancında.
Ne zaman devlet spora destek verecek, kulüpler önemli gelirler elde etmeye başlayacak o zaman belki ama yine de bir Başkan'ın gerektiğinde elini cebine atması gerekiyor Yıldırım'a göre.
"Gerektiğinde kulübünüze kefil olacaksınız" diyor Yıldırım ve ekliyor "Bu işe yüreğini koyan cüzdanını da koymak zorunda..."

'Başkan profesyonel olamaz'
Yıldırım, kulüp yönetimlerinin profesyonellere bırakılması görüşüne de karşı çıkıyor. "Parayı iyi yönetir, sahada gol yerseniz bu işi götüremezsiniz, her yatırımdan kâr beklerseniz yine olmaz çünkü topluma da faydalı olmak zorundasınız. Örneğin biz Türkiye'nin ilk boks tesisini açtık. Karlı değil ama hizmet" diyen Aziz Yıldırım, başkanların mutlaka kulübün içinde yetişmiş, takıma sevgisi ve bağlılığı olan kişilerden seçilmesi gerektiği düşüncesinde.
Fenerbahçe yönetimi, bir yandan UEFA kriterlerine uyum sağlamak diğer yandan kulübün gelirlerini artırmak için gece gündüz çalışıyor. Bu projelerin en önemlisi halka açılma. En geç kasımda Fenerbahçe hisseleri borsada satılmaya başlanacak. Geçen yıl yenilenen Şükrü Saracoğlu Stadı'ndan bu yıl 25 milyon dolar bekleniyor. Stadın yanındaki arazinin kullanım hakkını alan kulüp, burada üç okul ve bir otopark ile kapalı spor salonu kurup, işletecek.
Başkan Yıldırım, kulübün önemli bir borcu olmadığını, 2004'te devreye girecek UEFA kriterlerine hazır olduğunu söylüyor.
'Bankalar kulüplere para vermez'
Türkiye'de futbol sektörünün büyüklüğünün 300 milyon doları geçmeyeceğini savunan Yıldırım şöyle diyor: "Rakamlar abartılıyor. Bugün üç büyük kulübün toplam geliri 150 milyon dolar ancak eder. Geriye kalan 14 takımın en büyüğünün bütçesi 5 milyon dolar. Bir KOBİ'nin cirosu kadar küçük bir piyasa bu."
Yıldırım, Türk futbolunun en önemli ihtiyacının gelir kaynaklarını artırmak olduğunu belirtiyor; "Bunun için sponsorluk, reklam gibi sistemlerin, en başta da zihniyetin değişmesi lazım. Türkiye'de bankalar spor kulübüne kredi açmaz, borç vermez. Geri alamayacaklarından korkarlar. Yatırım yapmak isteriz, proje götürürüz kimse bulaşmak istemez" diyor.
Devletin yüzde 15 vergi alarak sporu kösteklediğini ifade eden Yıldırım, "Şimdiye kadar ödediğimiz vergiyi altyapımıza harcasaydık başka yerde olurduk" diyor.

'Van Hooijdonk bir yatırımdır'
Fenerbahçe'yi Avrupa'da marka yapmak için projeler geliştirdiklerini anlatan Yıldırım, bunun için Avrupa liginde üst sıraları göz diktiklerini açıkladı.
Geçtiğimiz ay Hollanda'nın Feyenoord takımından transfer ettiği Van Hooijdonk'u "ekonomik bir yatırım" olarak değerlendirdiğini belirten Yıldırım, "Geçen yıl Ortega'yı hem Avrupa'da ismimiz duyulsun hem de forma satışını artıralım diye transfer ettim. Talihsiz sonuçlandı.
Van Hooijdonk transferinde de ekonomik beklentiler rol oynadı tabii. İsabetli bir yatırım olduğunu düşünüyorum. Türkiye'ye geldiği gün, isminin yazılı olduğu bin adet forma satıldı."

'Maç biter, para hesabı bitmez'
Yıldırım, Fenerbahçe'nin ekonomisini yönetmenin en az başarısını yönetmek kadar zor olduğunu söylüyor, ama bir farkla; "Maçta gol atılıyor, gol yeniyor tartışmalar birkaç gün içinde bitiyor. Ama para konuları hiç bitmiyor, sürekli hesap kitap yapılıyor."
Maktaş adlı müteahhitlik şirketinin sahibi olan Aziz Yıldırım, kulüp başkanlığının iş hayatını sekteye uğrattığını belirterek "İşi profesyonellere devrettim, enerjimi kulübe verdim. 15 milyon dolarlık bütçesi olan Fenerbahçe'yi 50 milyon dolarlık bütçelere ulaştırdık" dedi.

Bu sezon 'gol'den çok para konuşulacak

Türk futbolunun üç büyükleri yeni bir sezona başlıyor. Yeni transferler, teknik direktör değişiklikleri, stad çalışmaları... Hedef şampiyonluk. Ama bu sezon, durum her zamankinden farklı. Türkiye'de birçok kulübün kabusu haline gelen UEFA kriterleri bu yıl devreye giriyor. UEFA artık kulüplere, bütçelerinin denk olmasını, kişi ve kurumlara borcu bulunmamasını şart koşuyor. Bu kriterleri yerine getiremeyen kulüpler ise transfer yapamayacak, Avrupa kupalarında yer alamayacak. Yani ceza ağır...
Türkiye'nin en büyük üç kulübü bu sınavı geçip, Avrupa futbolunun bir parçası olarak kalma mücadelesi veriyor. Bütçeler yapılıyor. Gişeden şu kadar, maç yayınlarından şu kadar, reklamdan, formadan şu kadar gelecek gibi...
TV, reklam, sponsorluk gelirleri, futbolcu ücretleri ve gişe gelirleri dahil 1.5 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen bir futbol endüstrisinden söz ediyoruz. Kulüplerin bütçelerine göre de 300 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilen bir büyüklük var.

Şimdi de bilanço rekabeti başlıyor
Sezonun başlamasına birkaç gün kala 3 büyük kulübün başkanlarıyla, "ekonomiyi" konuştuk. Bilgili, Canaydın ve Yıldırım, artık rekabetin sadece sahada değil, bilançolar üzerinde de yaşanacağı görüşünde hemfikir.
Ama kulübün 'gelirler' cephesinde iki farklı yaklaşım tartışılıyor. Acaba, gerektiğinde elini cebine atacak, dolayısıyla zengin başkan mı, yoksa, bu kulüpler, bir şirket olduklarına göre, diğer şirketler gibi profesyonel yöneticiler mi daha iyi, daha doğru?

Zengin mi olsun, profesyonel mi?
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a göre, 'kulüp başkanlığı gönül işi. Yüreğini koyan, cüzdanını da koymalı.' Ne kadar harcadığını belirtmeyen ancak "Fenerbahçe'ye harcadığım para helal olsun, bir kuruşunu geri almam" diyen Yıldırım, 'cebinden para harcayan başkan' modelinin Türkiye'de daha uzun yıllar süreceği ve sürmesi gerektiği inancında.
Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın da 'kulübü için elini cebine atan' başkanlardan. Galatasaray'a 7 milyon dolar hibe ettiği biliniyor. Geçtiğimiz yıl takım için aldığı 35 milyon dolarlık krediye de kendi şirketini kefil göstermişti.
Ancak Serdar Bilgili'nin tavrı farklı. Kulüp yönetimlerinin tamamen profesyonellere geçmesi gerektiğini belirten Bilgili'nin görüşleri özetle şöyle: Parası olan yönetici devri artık bitti.
Yönetici popülarite uğruna para verdiği kulübü teslim alıyor. Beşiktaş yönetimine paralı müteahhitler giremez.



BUSINESS


Başkan mı, para babası mı?
Sen artık benim hiçbir şeyimsin...
Ve Cem Bey T-box'ı yarattı
Bir bardak frappuccino'nun 40 yıl hatırı var
Cola Turka daha çok çalışmalı
'İşadamı' da 'memur' gibi 'lojman'da oturmayı sever
Hızlı oto servisi Fransız Speedy'yi Türkiye'ye getirdiler
OECD'nin 29 + 1 Türkiye formülünü biliyor muydunuz?
Rokfor peyniri, şampanya ve Bordo şarabı kavgası
Cd çalarlı, klimalı lüks kabini var...
Mahlep likörünü Vasfi Diren buldu
Çeklerin fotokopisini alın, imzalı - kaşeli muhafaza edin, başınız ağrıyabilir
'Keşke Mustafa'nın yanında daha çok bilge kişi olsaydı'
Her şeyi başardı, bir tek tuttuğu balıkları eşine pişirttiremedi!
Okulu bitiren ortak oluyor
'Her yükü çekebilen cemiyet hamalıyım'
Önce 'bağımlı' yaptı, sonra sattı
14.5 milyara elmas taçlı kalem 2.5 milyara Beluga havyarı
Osmanlı'nın torunları, haydi kalelere