Gündem FETÖ'nün "çatı iddianamesi" kabul edildi

FETÖ'nün "çatı iddianamesi" kabul edildi

24.07.2016 - 16:40 | Son Güncellenme:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'yla ilgili, örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in de arasında bulunduğu 73 şüpheli hakkında hazırladığı "çatı iddianamesi", Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması, 22-25 Kasım 2016'da görülecek. İddianameye gizli tanıkların ifadeleri damga vurdu

FETÖnün çatı iddianamesi kabul edildi

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili, örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in de arasında bulunduğu 73 kişi hakkında hazırladığı "çatı iddianamesi", Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması, 22-25 Kasım 2016'da görülecek.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun'un hazırladığı iddianamede Fetullah Gülen, Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca'nın yanı sıra şu isimler "sanık" olarak yer aldı: "Abdülkadir Aksoy, Abdullah Aymaz, Abdulletif Tapkan, Ahmet Can, Ahmet Kara, Ahmet Kirmiç, Ahmet Kurucan, Ahmet Şahinalp, Alaeddin Kaya, Ali Bayram, Ali Çelik, Ali Çelik, Ali Ursavaş, Bahattin Karataş, Barbaros Kocakurt, Bekir Baz, Cemal Türk, Cemal Uşak, Cemil Koca, Cevdet Türkyolu, Dilaver Azim, Faruk İlk, Halit Esendir, Hamdi Akın İpek, Hamdullah Bayram Öztürk, Harun Tokak, Hüseyin Kara, Hüseyin Saruhan, İbrahim Kocabıyık, İlhan İşbilen, İrfan Yılmaz, İsmail Büyükçelebi, İsmail Cingöz, İsmet Aksoy, Kazim Avcı, Kudret Ünal, Mahmut Akdoğan, Mehmet Ali Büyükçelebi, Mehmet Ali Şengül, Mehmet Erdoğan Tüzün, Mehmet Hanefi Sözen, Muammer Türkyılmaz, Murat Karabulut, Mustafa Yeşil, Mustafa Muhammet Günay, Mustafa Özcan, Mustafa Talat Katırcıoğlu, Naci Tosun, Necdet Başaran, Necdet İçel, Nevzat Ayvacı, Osman Hilmi Özdil, Osman Karakuş, Önder Aytaç, Rahmi Bıyık, Recep Uzunallı, Reşit Haylamaz, Rıdvan Akovalı, Sadettin Başer, Sadık Kesmeci, Sait Aksoy, Selman Kuzu, Suat Yiğit, Suat Yıldırım, Süleyman Tiftik, Süleyman Uysal, Şerif Ali Tekalan, Talip Büyük, Tuncay Delibaşı ve Ziya Demirel."
FETÖ'nün kamu kurumlarında kadrolaşarak, devlet içinde devlet olarak ayrı hiyerarşi ve iş bölümüne göre kamu faaliyetleri yürüttüğü vurgulanan iddianamede, "Devletin derin bir yapının eline geçmesini acziyet içerisinde izlemesi, seyretmesi beklenemez." değerlendirmesinde bulunuldu.

Haberin Devamı

İddianameden bölümler...

1980 SONRASI HİÇBİR SORUŞTURMAYA KONU EDİLMEDİ
İddianamede, FETÖ'nün, özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında ciddi hiçbir araştırma ve soruşturmaya konu edilmediği, örgütün nihai amacının sorgulanmadığı ve "dini, ılımlı bir cemaat" denilerek geçiştirildiği bildirildi. Devletin her kurumunun, bu örgütün faaliyetlerinden işkillenip araştırmak yerine "ihanet etmezler" anlayışıyla hareket ettiği, uyuşturulduğu ve uyutulduğu öne sürülen iddianamede, şunlar kaydedildi: "Fetullah Gülen ve ona bağlı cemaatin devlete ve millete karşı faaliyetleri, birçok kesim ve kişide her zaman bir endişe ve şüphe kaynağı oluşturmuştur. Bu grup, kendini işine geldiği gibi empoze etmiştir. Gizlenmek için bazen dini cemaat, bazen ise sivil toplum örgütü, bazen de bir terör örgütü gibi davranmıştır. Piyasada kar amacı güden şirketleri, banka ve kuruluşları yönetmesi, bütün faaliyetlerini gizli tutması, kuruluşu, ekonomik ve insan kaynakları, amacı, fikri yapısı ve nihai hedeflerini gizlemesi nedeniyle hep korkutan bir örgütlenme olmuştur. Fetullah Gülen ve ona inananların yönettiği hizmet hareketi hala kapalı kutudur. Devlet ve millet onların amacını, kimlerden oluştuğunu, fikir yapısını ve destekçilerini, Türkiye devletini ve İslam dinini neden sevmediklerini bilememektedir."
İddianamenin "Soruşturmanın Güçlülüğü ve Örgütün Engelleme Gayretleri" başlığı altındaki bölümünde soruşturmanın yürütülmesinde birçok engelle karşılaşıldığı, örgütlü yapının derinliğini, gücünü ve amacını görebilmek için bunun da önemli bir tespit ve delil olduğu vurgulandı. Cemaatin, yönetici üstyapının paralel örgüte dönüştüğünü, devlete zarar verdiğini, icraatlarının siyasal rejimi dizayn etmek, siyasete ufuk ve istikamet çizmek, devlete alternatif yönetim oluşturmak niteliği taşıdığını hiçbir zaman kabul etmediği ve hareketi yöneten paralel bir yapının olmadığını öne sürdüğü aktarılan iddianamede ancak devletin Paralel Yapı'ya yönelik her soruşturması ve her tutuklama işlemiyle Fetullah Gülen ve örgütünün ilgilendiği belirtildi.

Haberin Devamı

ÖGÜT BİNLERCE HAKİM VE SAVCIYA SAHİP
Kamu idarelerinin çok önemli bir kısmı, soruşturmanın ilerlemesi için gerekli bilgi ve belgeleri kasten gizlemiş, devleti ele geçirmek azmindeki örgüt o kurumda hiç yokmuş gibi davranmıştır. Kamu kurumlarında örgütün imamları ve kadroları, kozmik ve kripto üyeleri, sempatizanları etkili ve hala önemli makam ve mevkileri işgal altında tutmaktadır. Örgüt, istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı eliyle devletin kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hakim, savcıya sahiptir. Yargının içinde bulunduğu bu durum sebebiyle örgüte karşı karar alıp uygulamada da sorunlar, sıkıntılar yaşanmıştır.
Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Yüksel'e, Cumhuriyet Savcısı Demirci'ye, Ankara Emniyet Müdürü Saral’a ve Yardımcısı Ak'a yönelik uygulanan sistematik ve organize operasyonlar örnek olarak gösterilmektedir. Örgütün asker içindeki uzantılarıyla ilgili işlem yaptıran İlker Başbuğ, emekli olduktan sonra örgütün hedefi olmuş ve intikam alınmıştır. Soruşturmada bir diğer engel ise bu örgütün faaliyeti nedeniyle zarar görenlerin, mağdurların, sonradan 'Stockholm sendromu' yaşayarak, FETÖ ile iyi ilişkiler kurarak, sanki kendilerine karşı hiç suç işlenmemiş ve suçtan kazanç sağlamış gibi davranmalarıdır. Mağdur edilen kimseler, örgüt tarafından algı yönetiminde kullanılmışlardır ve bu durum anlaşılır gibi değildir"

Haberin Devamı

HAŞHAŞİ BENZETMESİ
Örgüt kadrolarının sızdığı devletin güvenlik kurumlarının silahlı olması ve bu silahları kullanma yetkilerinin bulunması, örgütün silahlı ve askeri eğilimini göstermesi açısından çok önemlidir. Hasan Sabbah'ın çevresinde kümelenen Haşhaşiler, yaklaşık bin yıl kadar önce afyon çekip fedailerini kullanarak devlet görevlilerini öldüren bir terör örgütü olarak ortaya çıkmıştır. Onlara benzer şekilde FETÖ üyeleri de mutlak itaat ve cennete kavuşacakları saiki ile hareket ederek devlet içinde suikast benzeri hareketlere başvurmaktadırlar. FETÖ'nün devlet içindeki kadrolarının Haşhaşilere benzetilmesi, kullanılan yöntem ve amaç bakımından doğru bir benzetmedir. Toplumun her inanç kesiminden örgütün üyeleri vardır. Türk, Müslüman, Sünni, dini bütün, ibadet aşkıyla dolu, dindar insanlar olduğu gibi, örgüt işine gelen kullanılması mümkün herkesi bünyesine katmaktadır. Alevi, ateist gibi yapıya uzak gibi duran gruplardan, Yahudi, Hristiyan dinine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır. FETÖ'nün dış ülkeler ile Türkiye devletinin içindeki çeşitli yapıların desteği olmadan bu teşkilatlanmayı becerebilmesi mümkün değildir. Kısaca bu terör örgütü, dış ülkeler ve üst bir akıl ve yapının eseridir.

Haberin Devamı

KORKUNÇ BİR DEVE DÖNÜŞTÜ
"Türkiye'de geçmişteki bütün siyasi iktidarlar, muhalefet, diğer dini cemaatler, kamu ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, ordu, kısaca toplumun her kesimi, el birliğiyle Fetullahçı Terör Örgütü'nün bu büyümesinden ve kadrolaşmasından sorumludur. Cemaatin, korkunç bir deve dönüşmesi ve terörizme giden üçüncü aşaması, 28 Şubat 1997 postmodern darbe vakasından sonradır. Bu evrede Fetullah Gülen yurt dışına kaçmış, cemaatin söylemi değişmiş, evrensel, küresel ifadeleri kullanmaya başlamıştır. Fetullah Gülen ve cemaati, Türkiye devletini ele geçirip perde gerisinden yönetebilmek için silahlı, organize, sistematik kamu gücünü kullanarak gerçek bir darbeye başvurmuş ve başaramadığı için suçüstü yakalanmıştır. Gülen, 17 Aralık 2013 sonrasında yaptığı ilk açıklamada beddua etmiştir. Hukuken kabul edilebilir, mantıklı ve makul bir değerlendirme yerine beddua etmeyi seçen örgüt lideri, böylece hareketleriyle başarılı olmayan operasyonu gerçekleştiren kamu görevlileri ile organik bağını da ikrar ederek ortaya koymuştur

Haberin Devamı

ERDOĞAN İÇİN 'OZAN' ŞİFRESİ
İddianamede, yapılan toplantılarda AK Parti karşısında seçimlerde her bölgedeki en güçlü partinin desteklenmesi talimatı verildiği bildirildi. Gizli tanıkların ifadelerinde FETÖ/PDY'nin yurt dışındaki Ermeni diasporası, Yahudi lobisi, Mason loca başkanlarıyla irtibatlı olduğu, Gülen'in bu kesimlerle hediyeleştiği, yurtdışında futbolcu transferiyle de ilgilendiğini belirttikleri kaydedildi. Usulsüz dinlemelerde 11. Cumhurbaşkanı Gül için "Diken", eski İçişleri Bakanı Atalay için "Mekir", eski İçişleri Bakanı Şahin için "Dursun", başbakanlığı döneminde Erdoğan için "Ozan" şifrelerinin kullanıldığı bildirildi.

YARGIYA 'TRUVA ATLARI' YERLEŞTİ
Türkiye'de bu cemaat yapılanması, vesayetin yeni versiyonudur. Paralel devlet, millet ve devlet üzerindeki cemaat vesayetidir. Örgüt, polis ve özel yetkili mahkemelerde görevli hakim ve savcılar eliyle yapmak istediği her şeyi yargı üzerinden usulsüz olarak yaptırmıştır. 2007'de FETÖ'nün kadrolaştığı özel yetkili savcılar (mahkemeler), militarizm ve cuntalarla, kirli geçmiş ile hesaplaşma, faili meçhul olaylarla yüzleşme adına soruşturmalar başlatmıştır. 'Türkiye demokratlaşıyor, kirli mazisini ve bağırsaklarını temizliyor' algısı oluşturulmuş, bu beklenti toplumdan önemli destek almıştır. Özel yetkili mahkemelerin cemaat egemenliği sağlamak için haksızlık yaptığı ve cemaati egemen kılmak için devlet sistemine sızan Truva atları olduğunun fark edilmesi üzerine bu davalar aldığı desteği kısa sürede yitirip toplumsal tepkiye yol açmıştır"

DEVLETİ ELE GEÇİRMEYİ BEKLEDİ
"FETÖ, sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı kuruluşlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlıklar, onun denetimine girip kolluk gücüne dönüşmektedir. Bu durumda devlete paralel şekilde dikey örgütlenen paralel yapılanma, kayıtsız, şartsız bir cemaat egemenliği oluşturmuştur. Egemenliği, örgütlenmeyi fiilen yöneten Fetullah Gülen kullanmaktadır. Gülen, kendisini önemli göstermek için 1990'lı yıllarda Türkiye'deki önemli devlet adamları ve siyasetçilerle yakınlık kurup Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmüştür. Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşüp dostluk kurmuştur. Abraham Foxman ile Papa II. John Paul ile görüşmeler yapmıştır. Gülen, birçok kez devletin üst düzeyindeki yöneticilerin geri dönmesi için yaptığı çağrılara uymayarak devleti ele geçireceği günü örümcek ağı kurup sabır ve sebat ederek beklemiştir. Örgüt lideri, önceden batıya karşı çıkıp söylem geliştirirken sonradan bu ifadelerinden çark edip onlara yaranmak, dinde radikal olmadığını, onların istedikleri ölçüde ılımlı olduğunu, dinler arası diyaloğu baş tacı yapacağını gösteren ifadeler kullanmıştır. Küresel sermayenin Türkiye'deki çıkarlarını savunmak için örgütünü kullandırmaya başlamıştır."

GÜLEN, ABD VE CİA TARAFINDAN KULLANILIYOR
"Gülen ve örgütünün ABD'nin emrinde olduğu ve CIA tarafından kullanıldığı çok açıktır. Mesela CIA ajanları, öğretmen gibi değişik ülkelerdeki Gülen okulları üzerinden devletlere sızmakta ve istihbari bilgi toplamaktadır. ABD himayesi olmadan Gülen, Pensilvanya'da kalamaz ve bu işten çıkarı olmayan ABD onu ülkesinde barındırmaz. Erzurum'da büyümüş, yarım ilkokul mezunu bir vaizin Türkiye genelinde kendisine bağlı binlerce taraftar bulması, kabul edilebilir olmakla birlikte, bu şahsın dünya genelinde sayıları binleri bulan kurum kuruluşu yönlendirmesi ve devleti ele geçirmeye çalışması, ne kadar zeki olduğu iddia edilse de çok güçtür. Din ve Allah ile aldatılarak Türkiye'nin saf insanından toplanan himmet paraları, örgüt tarafından ABD'deki kiliselere bağışlanmakta, senatör ve başkan seçimlerine bol bağış yapılarak maddi destek verilmektedir. Örgüt mensupları bir dönem düşman saydığı ayrılıkçı siyaseti ve terör örgütünü oy vererek desteklemiştir. İşin en korkunç yanı ise polis, hakim, savcı ve askerlerin oy kullandığı sandıklardan örgütün desteklediği siyasi partiye çıkan oyların nispetidir. Bunun karşılığında FETÖ'nün elde ettiği kazanç ise bölgedeki okul, yurt, şirket, dershane gibi yerlere bölücü örgütün dokunmaması olmuştur"

EVLİLİKLERİ CEMAAT ORGANİZE EDİYOR
İddianamedeki "örgütün yönetilmesi" bölümünde "Örgüt İçerisinde Tayin, Örgütte İtaat, Örgüt İçi Evlilik ve Boşanma, Kod İsim Verilmesi, Kimliğini Gizleme-Takiyye, Örgütün Kamp Faaliyetleri" başlıklarıyla örgüt idaresine ilişkin bilgiler yer aldı. FETÖ'nün örgüt içi evliliği özendirdiği ve teşvik ettiği bildirilen iddianamede, "Örgütü yönetenler mutlaka örgüt içi evlilik yapmalıdır ve dışarıdan evlilikleri kabul edilmemektedir. Örgüt üyeleri kendilerine gösterilen kimseyle evlenmek zorundadır." değerlendirilmesinde bulunuldu. Bazı evlilikleri bizzat Fetullah Gülen'in organize ettiği kaydedilen iddianamede, örgüt adına çalışan Ali K, Yusuf P. ve İsrafil Ç. gibi iş adamlarının çocuklarının Gülen'in yeğenleriyle, Ahmet K, Cevdet T, Adem K. ve Osman K. gibi üst düzey örgüt mensuplarının kendileri veya çocuklarının yine Gülen'in yeğenleri ile evlendirildiği ve bu evliliklerin stratejik olduğu ve servet avcılığı, sermaye ve servet kontrolü amacıyla yapıldığı kaydedildi.

ÇOCUĞU OLMAYANA OKUNMUŞ HURMA
Evliliğin sürdürülemeyip boşanma aşamasına gelinmesi durumunda mutlaka bağlı imamın bilgilendirildiği belirtilen iddianamede, hiç kimsenin inisiyatif kullanarak boşanmasına izin verilmediği, örgüt mensuplarının evlenmelerinin de boşanmalarının da yine örgütün üst yöneticilerince kararlaştırıldığı vurgulandı. İddianamede, çocuğu olmayan örgüt mensuplarının, ABD'ye gidip Pensilvanya'da Gülen'den aldıkları okunmuş hurmayı yiyerek çocuk bekledikleri kaydedilerek, "Böcek" davasında 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Sedat Zavar'ın eşinin de tanık ifadesine göre dualı hurmayla çocuk sahibi olduğunu söylediğine yer verildi.

5'LİK SİSTEME GÖRE PUANLAMA
Örgütteki kişiler, polisler, polis ve askeri okullar ile kamu çalışanları ve talebeler hakkında çetele tuttuğu, 5'lik sisteme göre puanlama yaptığına işaret edilen iddianamede, şu tespitlere yer verildi: "5-1'lik puanlama: 'Dinle, diyanetle alakası olmayan, dinsiz, imansız, ateist manasındadır.' 5-2'lik puanlama: 'Namaz kılmasa da Müslüman ancak henüz cemaatle ilişkisi olmayan hatta sevmeyen şahıslar.' 5-3'lük puanlama: 'Cuma namazlarını kaçırmayan, ara sıra diğer namazlarını kılmaya gayret eden, hizmete genel manada sempati ile bakan, davet edildiğinde gelip giden.' 5-4'lük puanlama: '5 vakit namazını kılan, cemaatten olan hatta vazife verildiğinde yerine getirmeye çalışan kişidir. Bu kişi artık örgüt mensubu olmuştur.' 5-5'lik puanlama: "Hayatını hizmete adamış, İslam'ın tüm şartlarını yerine getiren, Fetullah Gülen'i imam kabul edip ahir zamanda beklenen zatın (mehdi ya da mesih) o olduğuna inanan, gerektiği zaman ve yerde canını çekinmeden hizmet ve Gülen adına verecek kişilerdir. Bu sistem içerisinde en güvenilir, en sağlam, aktif örgüt mensubunu ifade etmektedir. Sistem içerisinde 5-5'lik olmayan bir örgüt mensubuna genellikle görev verilmemektedir. Özellikle askeri okullar, polis koleji ve akademisine alınmazlar ancak örgütün zamanla büyümesi ve etki alanının artması ile kontrol biraz daha zayıflamış olup, 5-4'lük örgüt mensupları da görevlendirilmektedir."

TOPLANAN PARALARIN YÜZDE 10-15'İ GÜLEN'E
"Şüpheli, Türkiye'de ekonominin önemli bir kısmına hükmeden devasa bir örgütü yönetmektedir. Bu örgütlenme, kendisinin masraflarını, geçimini ve Pensilvanya'da rahatça yaşamasını temin etmek için elinden geleni yapmaktadır. Türkiye'de çeşitli yollarla toplanan himmetin yüzde 10-15'i doğrudan şüpheli Fetullah Gülen'in kasasına gitmektedir. Somut deliller olmasına rağmen, TSK bünyesindeki FETÖ mensuplarına karşı etkili bir tedbir alınmamaktadır. FETÖ, en çok bu kuruma sızıp TSK'yı darbeci, hükümet düşmanı, ateist bir yapı olarak algılatmış, itibarsızlaştırıp, kağıttan kaplan olduğunu ilan ettirmiştir. Örgüt, emniyet içindeki güç dengesi lehine döndüğünde, arşivleri örgüt amacına kullanmış, istihbaratı örgüt istihbaratı gibi tekeline almış, toplumun bütün kesimlerinin özel bilgilerini ele geçirip bu bilgileri kullanmış, usulsüz dinlemeler yaparak herkesi takip edip, örgüt amacına göre toplumu baskı ve korku altına almıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde yapılanan FETÖ, emniyet birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. FETÖ mensubu kamu görevlileri, kendilerine verilen silahın soruşturma ve tahkikat görünümü altında zorlayıcılık etkisini örgüt amacı için kullanmaları nedeni ile terör örgütünün silah unsurunu gerçekleştirmişlerdir. Örgüt, yolsuzluk soruşturmaları bahane edilerek, Selam Tevhid, İran casusluğu gibi soruşturmalarla hükümeti yıkmayı, başbakanı siyasetin dışında bırakmayı denemiştir. Hükümetin küçük ama etkili hamlesi, FETÖ'ye zamanlama hatası yaptırmış, başbakanın direnişi, halkı yanına alarak meşru zeminde destek bulması darbe teşebbüsünü başarısız kılmıştır. Yargıyı araç olarak kullanıp hükümeti devirmeye teşebbüs etmek, örgütün yargıda çok güçlendiğini göstermektedir"

150 MİLYAR DOLAR EKONOMİK DEĞERİ VAR
"Fetullah Gülen'in kurup yönettiği örgüt, Türkiye'de ve dünyada toplam 150 milyar dolar ekonomik değeri bulunan banka, üniversiteler, okullar, yurtlar, dershaneler, medya kuruluşları, matbaalar, yayınevleri, kargo şirketleri ve diğer ticari şirketler, holdingleri bünyesinde barındıran kompleks bir yapıdan oluşmaktadır. Örgüt, himmet vermeyi reddeden iş adamlarını olağan dışı denetimler, gerçeğe aykırı raporlar, adli veya idari soruşturmalar ile cezalandırmıştır. Örgüt, adliye ve emniyet içerisinde yer alan mensupları aracılığıyla haklarında soruşturma bulunan iş adamlarından himmet talep etmiş, karşılığında ise soruşturmaların kapatılması vadedilmiştir. Gayrimeşru işlerden gelir elde eden kişiler, 'himmet' adı altında adeta haraca bağlanmıştır. Himmet uygulaması öyle yaygın hale gelmiştir ki birçok iş adamı, ticaretini sağlıklı şekilde sürdürebilmek için FETÖ'ye para vermesi gerektiğine inanır hale gelmiştir"

160 ÜLKEDE FAALİYETTE
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili "çatı iddianamesinde", FETÖ'nün siyasi iddialarını hiçbir zaman açıktan dile getirmediği, örgüt yöneticilerinin sayısının az, kimliklerinin genellikle gizli olduğu bildirildi. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen, 666 sayfalık iddianamede, dünya genelinde yaklaşık 160 ülkede faaliyet gösteren FETÖ için haberleşme, talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılmasının, faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için hayati öneme sahip olduğu belirtildi. Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel FETÖ'nün haberleşme yöntemlerinde de çeşitlilik olduğuna işaret edilen iddianamede, FETÖ için yazılı değil, sözlü iletişimle koordinasyonun ön planda ve yüz yüze iletişim tekniğinin asıl olduğu kaydedildi. Örgüt mensuplarının haberleşmede yüz yüze, kurye, cep telefonu, internet, sosyal medya, özel not ve basın yayın organları araçlarını kullandıkları ifade edilen iddianamede, acil durumlarda görüşülmesi gereken bir kişi veya konu varsa mutlaka yüz yüze gerçekleştirildiği, mecbur kalınmadıkça telefonla görüşme yapılmadığı vurgulandı.

3 AYDA BİR YENİ GSM HATTI
Cep telefonlarının örgüt içinde en önemli haberleşme aracı olduğuna dikkati çekilen iddianamede, cep telefonu hatlarının genel olarak başkası adına kayıtlı ya da FETÖ kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan numaralar olduğu bildirildi. İddianamede, yaklaşık 3 ayda bir yeni bir GSM hattının temin edildiği, eski hatla birlikte telefon cihazının da değiştirildiği kaydedilerek, FETÖ üyelerinin kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla değiştirmelerinin dahi, faaliyetlerinin illegal ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir delil olduğu vurgulandı. FETÖ üyelerinin, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina etmekte, "abi" ya da "hocam" şeklinde genel ifadeler kullanılmaya özen gösterildiğine dikkati çekilen iddianamede, il ve ilçe imamlarının ise genel olarak "kod" isim kullandıkları belirtildi.Telefon görüşmelerinde örgüte ait tabirler ve Gülen'in isminin kesinlikle söylenmediğini işaret edilen iddianamede, şu bilgilere yer verildi: "Buluşma yerlerinin isimleri açıktan söylenmeyip mutlaka karşı taraftaki örgüt mensubunun anlayabileceği şekilde şifrelendirilmektedir. Örneğin 'İzmir Caddesi'ndeki Yenirenk Dershanesi'nde buluşalım' yerine, oranın müdürü Hüseyin Bey ise 'Hüseyin Beyin yerinde buluşalım' gibi kısa cümleler kullanılmaktadır. Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı cep telefonu hatlarının kullanılması, FETÖ'nün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir."

MERKEZ İSTANBUL
FETÖ'nün, sohbet, ders, istişare ve mütevelli türü düzenli toplantılar yaparak örgütün organize işlerini kararlaştırıp yüz yüze bilgi alışverişinde bulunduğuna dikkati çekilen iddianamede, her grubun haftanın belli günlerinde toplanarak bir araya geldiği, toplantıların amacının yalnızca dini sohbetler olmadığı, örgüt içi disiplinin sağlanması, talimatların alt birimlere ulaşması, örgütün günlük olaylar karşısında geliştireceği tavrın belirlenerek herkese tebliğ edildiği için bu toplantıların hayati bir öneme sahip olduğu kaydedildi. Gülen Türkiye'deyken her ay il ve kurum imamlarıyla mutat toplantılar yaptığına yer verilen iddianamede, "ABD'de ise bu toplantılar üç ayda bir mutlaka yapılmaktadır. Her il veya kurum imamı yönettiği birimlerin sorunlarını doğrudan ona anlatmakta, talimatlarını almaktadır. Örgütün devlet daire imamlarının genel toplantıları yılda üç kez ve yurt dışında yapılmaktadır. Bu yurt dışındaki toplantılarda, dünyadan derlenen tüm bilgiler Fetullah Gülen'e sunulmaktadır. Toplantı yerinin deşifre olacağına dair bir şüphe oluştuğunda toplantı yerleri değiştirilmektedir ve hatta bazı toplantılar denizde vapur içerisinde yapılmıştır." ifadeleri kullanıldı.

İstanbul'un FETÖ'nün ana merkezi olduğu vurgulanan iddianamede, şunlar kaydedildi: "Örgütün mütevellisi içerisinde yer alan şahısların büyük bölümü, İstanbul'da ikamet etmekte, eğitim ve finansal anlamdaki merkezler de yine İstanbul'da bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul'un Türkiye'nin yurt dışına açılan ana merkezi olması nedeniyle yurt dışında görevli FETÖ mensuplarının ya da Pensilvanya'dan talimatları getiren örgüt mensuplarının ilk uğrak merkezleri de yine İstanbul'dur. Bu sebeplerle örgütün en önemli toplantı merkezi İstanbul'dur. FETÖ'nün İstanbul'daki ana toplanma ve istişare merkezlerini, Bulgurlu'daki Kaynak Holding binası, Fetullah Gülen'in ABD'ye gitmeden önce uzun süre ikamet ettiği ve ofis olarak kullandığı Altunizade FEM Dershanesi, Yenibosna'daki Zaman gazetesi genel merkezi ve Fatih Koleji olarak sıralamak mümkündür."